Mustafa Kemal ATATÜRK
Mustafa Kemal Atatürk (19 Mayıs 1881, Selanik - 10 Kasım 1938,
İstanbul), Türk asker ve devlet adamı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu
ve ilk cumhurbaşkanı (1923-1938). I. Dünya Savaşı sonrası Anadolu'da
başlayan ulusal bağımsızlık mücadelesi olan Kurtuluş Savaşı'nın askerî
ve siyasi önderi. Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurucusu ve ilk genel
başkanı.
Çocukluk ve gençlik yılları (1881 - 1905)
Mustafa Kemal Atatürk, 1881 tarihinde Selânik, Koca Kasım Paşa
Mahallesi, Islahhane Caddesi'nde bugün müze olan evde doğdu. 1839
doğumlu olan babası Ali Rıza Efendi aslen Manastır'a bağlı Debre-i Bâlâ
(Yukarı Debre)'dandır. Milis subaylığı, evkaf kâtipliği ve kereste
ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi.
Bu çiftin Fatma (1871/72-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883),
Mustafa (Kemal Atatürk) (1881-1938), Makbule (Boysan, Atadan)
(1885-1956) ve Naciye (1889-1901) adında altı çocukları oldu. Fatma
dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında iken, o senelerde salgın olan
kuşpalazı (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında öldüler. En küçük
kardeş Naciye, Mustafa Kemal'in Harp Okulu'nu bitirdiği sene, oniki
yaşındayken verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybetti. Makbule Hanım
1956 yılına kadar yaşadı.
Öğrenim çağına gelen Mustafa, annesinin isteğiyle Hafız Mehmet
Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, daha sonra babasının
isteğiyle Mektebi Şemsi İbtidai (Şemsi Efendi Mektebi)'ne geçti. Bu
sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde Hüseyin
dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Bu
arada Zübeyde Hanım, Selânik'te gümrük memuru olan Ragıp Bey ile
evlendi. Şimdi müze olan Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane
Caddesi'ndeki ev, Ragıp Bey'in evidir. Ali Rıza Bey yaşarken, Ahmed
Sübaşı Mahallesi'ndeki Sanayi Mektebi karşısındaki evde oturmuşlardı.
Mustafa, Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu ve 1893 yılında Selânik
Askerî Rüştiyesi'ne girdi. Bu okulda Matematik Öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü
Mustafa Sabri Bey "Kemal" adını ilave etti. Fransızca öğretmeni Yüzbaşı
Nakiyüddin Bey (Yücekök), özgürlük düşüncesiyle genç Mustafa Kemal'in
düşünce yapısına etkiledi. Mustafa Kemal Kuleli Askerî İdadisi'ne
girmeyi düşündüyse de ona ağabeylik yapan Selânikli bir subay Hasan
Bey'in tavsiyesine uyarak Manastır Askerî İdadisi'ne kaydoldu. 1896-1899
yıllarında okuduğu Manastır Askerî İdadisi'nde Tarih öğretmeni Kolağası
Mehmet Tevfik Bey (Bilge), Mustafa Kemal Efendi'nin tarih'e olan
merağını güçlendirdi. 1899'da İstanbul'da Mekteb-i Harbiye-i Şahane
(Harp Okulu)'na girerek 1902'de Mülâzim (Teğmen) rütbesiyle mezun oldu.
Akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebi (Harp Akademisi)'ne devam etti ve 11
Ocak 1905'te Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle bitirdi
Atatürk'ün doğum tarihi
Atatürk'ün kesin doğum tarihi bilinmemektedir. Gregoryen takvimi 26
Aralık 1925'ten sonra Türkiye'de kullanılmaya başlanmıştır, doğum tarihi
konusundaki karışıklık ise Osmanlı döneminde kullanılan iki takvimden
doğmuştur. Bu dönemde kullanılan Hicri takvim ve Rumi takvimin ortak
noktaları, Atatürk'ün kaydedilen doğum yılı olan 1296'nın yanında hicri
veya rumi olduğunun belirtilmemesi, gregoryen takvimde ay ve yıla bağlı
olarak 1880 veya 1881 yılından hangisine denk geldiğinin kesin olarak
bulunmasını zor hale getirmiştir. [1] Faik Reşit Ünat araştırmaları
sırasında Zübeyde Hanım'ın Selanik'teki komşularını ziyaret etmiş ve bu
konuda sorular sormuştur. Aldığı cevaplar çelişmektedir, bazı komşular
Atatürk'ün bir ilkbahar gününde doğduğunu söylerken bazı komşular ise
kış günü (ocak veya şubat) olduğunu iddia etmişlerdir. Atatürk'ün
kendisi, annesinin ona bir bahar gününde doğduğunu söylediğini, kız
kardeşi Makbule Atadan ise annesinin ona Mustafa Kemal'in fırtınalı bir
gecede doğduğunu söylediğini ifade etmişlerdir. Enver Behnan Şapolyo
Atatürk'ün 23 Aralık 1880'de doğduğunu öne sürmüş, Şevket Süreyya
Aydemir ise bu tarihin 4 Ocak 1881 olduğunu iddia etmiştir. Şişli
Atatürk Müzesi'nde gösterimde bulunan Atatürk'ün son nüfus cüzdanının
üzerinde doğum tarihi kısmında 1881 görülebilir haldedir.[1]
Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı kabul edilen 19 Mayıs tarihinin
Atatürk'ün doğum günü olarak kabulü tarihçi Reşit Saffet Atabinen'in bir
jestinin sonucudur. Atabinen'in ulusun doğuşu üzerine yaptığı bir jest
19 Mayıs'ın önemini iyi şekilde yansıttığı için Atatürk'ün takdirini
kazanmıştır. İzleyen günlerde bir öğretmenin, planladıkları “Gazi” günü
için Atatürk'ün doğum gününü sorması üzerine Atatürk tam tarihi
bilmediğini söylemiş ve Gazi Günü için 19 Mayıs'ı önermiştir. Tevfik
Rüştü Aras, Atatürk ile yaptıkları günler süren bir araştırmadan sonra
doğum tarihi aralığını 10 Mayıs ve 20 Mayıs arasına daralttıklarını
söyler. Atatürk bu araştırmadan sonra “neden 19 Mayıs olmasın” demiştir.
Bu tarih resmi olarak halka ve diplomatik kanallarca diğer ülkelere
bildirilmiştir. Ancak bu tarih ilginç bir durum yaratmıştır, 1881
yılının 19 Mayıs günü, Rumi takvimde 1297 yılına denk gelmektedir, ancak
kaydedilmiş doğum tarihi Rumi 1296 yılıdır. Rumi 1296 yılı 13 Mart 1880
ile 12 Mart 1881 arasında sürmüştür, bu sebeple alternatif olarak
Atatürk'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1880 olabilir. Bu sebeplerle ne tarih
ne de yıl genel kabul görmemiştir. Mustafa Kemal Derneği eski başkanı
Muhtar Kumral 13 Mart 1958'deki bir basın konferansında Atatürk'ün doğum
tarihini Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Atadan'ın sözlerine dayanarak
13 Mart 1881 olarak belirlediklerini söylemiştir.Ancak Gregoryen 13 Mart
1881, Rumi 1 Mart 1297'ye denktir, Atatürk'ün doğum yılı ise 1296
olarak kayda geçmiştir, bu sebeple geçerlilik iddiası zan altındadır.[1]
Atatürk'ün Rumi 1296'da doğduğuna ilişkin kayıt bulunsa da, Atatürk'ün
doğum gününü net olarak söyleyebilmek için gerekli miktarda kayıt
bulunmamaktadır. Atatürk'ün doğum günü Gregoryen 1880 veya 1881'e denk
geliyor olabilir. Atatürk'ün doğum günü, kendi onayıyla resmi olarak 19
Mayıs olarak belirlenmiştir. Bu gün Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı
olması sebebiyle önem verdiği bir gündür.[1] Köşe yazarı Yılmaz Özdil,
kesin bilgi bulunmamasını eleştirmiştir.
Erken Meslek Hayatı, 1905-1914
Şam'da staj ve İttihat ve Terakki Cemiyeti
1905-1907 yılları arasında Şam'da Lütfi Müfit Bey (Özdeş) ile birlikte
5.Ordu emrinde görev yaptı. 1906 Ekim ayında Binbaşı Lütfi Bey, Dr.
Mahmut Bey, Lüfti Müfit Bey (Özdeş) ve askerî tabib Mustafa Bey
(Cantekin) ile birlikte 'Vatan ve Hürriyet' adlı bir cemiyeti kurduktan
sonra Ordu'dan izinsiz Selânik'e gitti. Selânik Merkez Komutan Muavini
Yüzbaşı Cemil Bey (Uybadın)'in yardımıyla karaya çıktı ve orda
cemiyetinin şubesini açtı. Bir süre sonra arandığını öğrendi ve ona
ağabeylik yapan Albay Hasan Bey, Yafa'ya dönüp oranın komutanı Ahmet
Bey'e Mısır sınırında Bîrüssebi'ye gönderildiğini birdirmesini önerdi.
Ahmet Bey de Mustafa Kemal Bey'i Bîrüssebi'ye tayin etti ve bir süre
sonra topçu staj için tekrar Şam'a gönderildi. 20 Haziran 1907'de
Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu ve 13 Ekim 1907'de 3.Ordu'ya atandı.
Ancak Selânik'e vardığında 'Vatan ve Hürriyet'in şubesinin İttihat ve
Terakki Cemiyeti'ne ilhak edildiğini öğrendi. Bu yüzden kendisi de 1908
Şubat ayında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu (Üye numarası:
322). 22 Haziran 1908'de Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliğine
atandı.
Kıdemli Yüzbaşı
Kıdemli Yüzbaşı
Birinci Libya görevi (1908)
23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra sonbahar aylarında
İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından, toplumsal ve siyasal sorunları
ve güvenlik problemlerini incelemek üzere Trablusgarp (bugünkü Libya'nın
bir parçası)'a gönderildi. Burada 1908 devriminin fikirlerini
Libyalılara yaymaya ve buradaki nüfusun farklı kesimlerinden gelenleri
Jön Türk politikasına kazanmaya çalıştı. [3] Bu siyasi görevin yanısıra
bölge halkının güvenliği ile de ilgilendi. Kentin dışında yapılan bir
savaş tatbikatında Bingazi garnizonuna önderlik ederek askerlere modern
taktikler öğretti.Bu tatbikat süresince isyancı bir şeyhin evini sararak
bölgede sistem karşıtı başka güçlü kişilere örnek olması amacıyla onu
kontrol altına aldı. Ayrıca hem kentli, hem de kırsal bölge insanlarını
korumak için bir yedek asker ordusu planlamaya başladı.
Hareket Ordusu (1909)
13 Ocak 1909'da 3.Ordu'ya bağlı Selânik Redif Fırkası'nın Kurmay Başkanı
oldu ve 13 Nisan 1909'da Meşrutiyete karşı başlayan 31 Mart Hadisesi'ni
bastırmak üzere Selânik ve Edirne'den yola çıkarak Mirliva Mahmut
Şevket Paşa komutasında 19 Nisan 1909'da İstanbul'a girecek olan Hareket
Ordusu'na bağlı birinci kademe birliklerinin kurmayı başkanı oldu. Daha
sonra 3.Ordu Kurmaylık, 3.Ordu Subay Talimgâhı Komutanlık, 5.Kolordu
Kurmaylık, 38.Piyade Alay Komutanlık görevlerinde bulundu.
Mustafa Kemal Bey 12-18 Eylül 1910'de Fransa'da düzenlenen Picardie
Manevraları'na gönderildi ve deneme uçuşuna davet edildiyse de korkundan
uçağa binemedi ve hayat boyunca binmeyecekti. Dönüşte 27 Eylül 1911'de
İstanbul'da Genelkurmay Karargâhında görev aldı.
Trablusgarp Savaşı, 1911-1912
Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal
Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal
İtalyanların Trablusgarp'a saldırısıyla 29 Eylül 1911'de başlayan
Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal Bey de diğer İttihatçı
arkadaşlarıyla birlikte 18 Ararlık 1911'de Bingazi'ye hareket etti. Bu
arada 27 Kasım 1911'de Binbaşı oldu. Tobruk yakınında küçük bir zaferi
kazandıktan sonra 11 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.
Balkan Savaşları, 1912-1913
Mustafa Kemal Bey Balkan Savaşı'nın patlak vermesiyle 24 Ekim 1912'de
İstanbul'a hareket etti ve 24 Kasım 1912'de karahgâhı Bolayır'da bulunan
Bahr-i Sefit Boğazı (Akdeniz Boğazı) Kuvayi Mürettebesi Harekât Şubesi
Müdürlüğüne atandı. General Stilian Georgiev Kovachev komutasındaki
Bulgar 4.Ordusu tarafından yenildi. Haziran 1913'da başlayan İkinci
Balkan Savaşı'nda Dimetoka ve Edirne'ye girdi.
Askerî Ataşe Dönemi, 1913-1914
27 Ekim 1913'te Sofya Askerî Ataşesi'ne atanarak yakın arkadaşı Sofya
Sefiri (Elçisi) Fethi Bey (Okyar)'in altında çalıştı. Ek görev olarak
Belgrat ve Çetine Askerî Ataşeliğini de yürüttü. Bu görevde iken 1 Mart
1914'te Kaymakam (Yarbay)lığa yükseldi. Savaştan sonra Harbiye Nazırı
General Kovachev'in kızı Dimitrina (Miti) Kovacheva'ya yanaşarak
General'in de güvenini kazanmayı başardı.
Bulgaristan, Mustafa Kemal'in hayatında en büyük etki yapan ülke
olmuştur. Bulgaristan'da geçen hayatı incelendiği zaman yapacağı
devrimlerin birçoğunu yıllar önce Sofya'da görev yaptığı sırada
düşündüğü ve şekillendirdiği görülür.[kaynak belirtilmeli]
Mustafa Kemal Bey'in Sofya'ya geldiği günlerde Bulgar siyasi yaşamı çok
hareketliydi. Sobranya (Bulgar Parlamentosu) için yapılan seçimler
iktidardaki Radoslovov'un partisi için başarısız geçmiş ve iktidar
partisi parlamentoda sandalye kaybetmişti. Kabine kurma görevinin,
parlamentoda çoğunluğa sahip olmamasına rağmen yeniden Radoslovov'a
verilmesi gibi siyasi olaylar Atatürk'ü derinden etkilemiştir.[kaynak
belirtilmeli]
Birinci Dünya Savaşında Hizmetleri, 1914-1918
Daha çok bilgi için: Osmanlı Cephesi (Birinci Dünya
Savaşı)
Askerî Ataşe görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada 28 Temmuz 1914'de
I.Dünya Savaşı başlamış, 29 Ekim 1914'de Osmanlı Devleti de savaşa
girdi. 20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal Bey 3.Kolordu emrinde
Tekfurdağı'nda kurulacak olan 19.Fırka Komutanlığına atandı.
Çanakkale Savaşı, 1915-1916
Daha çok bilgi için: Çanakkale Savaşları
Çanakkale Savaşları sırasında
Çanakkale Savaşları sırasında
19.Fırka, 23 Mart 1915'te Müstahkem Mevki Komtanlığı emriyle Eceabat
bölgesinde ihtiyata alındı. 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na
İtilaf Devletleri'nin yaptığı çıkartmalarıyla Çanakkale Savaşı başladı.
3.Kolordu komutanı Mehmet Esat Paşa'nın emrinde savaşan Kaymakam
(Yarbay) Mustafa Kemal Bey Arıburnu'na çıkan ANZAC (Avustralya ve Yeni
Zelanda Kolordusu) birliklerinin yarımada içine ilerlemesini
Conkbayırı'nda durdurdu. Bu başarı üzerine 5.Ordu kumandanı Müşir
(Mareşal) Liman von Sanders Paşa'nın takdirini kazandı ve 1 Haziran
1915'te Miralay (Albay)lığa yükseldi. İngilizlerin Ağustos ayında Suvla
Körfezi'ne yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, 8 Ağustos akşamı Liman von
Sanders Anafartalar mevkiinde bulunan birliklerinin komutasını verdi ve
9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferi'ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta
Kireçtepe ve 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferi takip etti. Miralay
(Albay) Mustafa Kemal Bey, Ruşen Eşref Bey (Ünaydın) başta olmak üzere
İstanbul basın tarafından "Anafartalar Kahramanı" olarak kamuoyuna
tanıtıldı.
Kafkasya Cephesi, 1916-1917
Daha çok bilgi için: Kafkasya Cephesi
1916'da önce Edirne ve sonra Diyarbekir'de görev aldı. Anafartalar'daki
başarıları dolayısıyla muharebe kıdem zamları verilerek 1 Nisan 1916'da
Mirlivalığa yükseldi ve Paşa ünvanını aldı. Rus kuvvetleriyle yapılan
savaşlar sonucunda Muş ve Bitlis geri alındı. 7 Mart 1917'de karargâhı
Diyarbekir'de bulunan 2.Ordu Koumtan Vekililiğine atandıktan sonra Hicaz
Kuuveyi Seferiyesi Komutanlığına getirilmek istendi. Ancak bunu kabul
etmeyerek 5 Temmuz 1917'de Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7.Ordu
Komutanlığına atandı.
Sina ve Filistin Cephesi, 1917-1918
Daha çok bilgi için: Sina ve Filistin Cephesi ve
Nablus Hezimeti
Sina ve Filistin Cephesinde
Sina ve Filistin Cephesinde
Bu görevi sırasında Ahmet Cemâl Paşa ile birlikte, savaşta ülkeyi
felakete sürüklediğine inandığı Başkumandan Vekili Enver Paşa'ya karşı
bir askerî darbe hazırlamakla suçlandı.[kaynak belirtilmeli] Görevinden
alınarak İstanbul'a çağırıldı.
15 Aralık 1917 ile 5 Ocak 1918 tarihler arasında Veliaht Vahdettin
Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya giderek Keiser II.Wilhelm, Genel
Karargâhı ve Elsass bölgesini ziyaret etti.
1918 Haziran ayında Viyana ve Karlsbad'a giderek tedavi gördü. Sultan
Reşat'ın vefatı ve Vahdettin'in cülûsu üzerine 2 Ağustos'ta İstanbul'a
döndü. 15 Ağustos 1918'de 7. Ordu Komutanı olarak Suriye cephesine
atandı ve ardından "Fahri Yaver Hazreti Şehriyari" (Padişahın Onursal
Yaveri) ünvanı verildi.
19 Eylül 1918'de Allenby komutasındaki İtilaf kuvvetleri genel taarruza
geçerek üç ordudan oluşan Yıldırım Orduları Grubu'nu ağır bir hezimete
uğrattılar. 1 Ekim'de 25 Ekim'de Halep düştü. "Fahri Yaver Hazreti
Şehriyari" Mustafa Kemal Paşa, VI.Mehmet (Vahdettin)'in başyaveri Naci
Bey (Eldeniz)'e bir tel çekerek Yıldırım Orduları Grubu'nun savaş
gücünün kalmadığını bildirerek mütareke istemesini önerdi. Ayrıca yeni
hükümette kendisinin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olarak
görevlendirilmesini istedi.
30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı ve ertesi gün öğle vaktinde
yürürlüğe girdi. Mondros Mütarekenamesi 19.maddesi gereğince, Yıldırım
Orduları Grubu kumandanı olan Liman von Sanders Paşa'nın görevden
alınması üzerine "Fahri Yaver Hazreti Şehriyari" Mustafa Kemal Paşa bu
göreve getirildi. Ancak 7 Kasım'da Yıldırım Orduları Grubu ile 7.Ordu
lağvedildi.
10 Kasım'da Yıldırım Kıt'aatının komutasını 2.Ordu Komutanı Nihat
Paşa'ya bırakarak Adana'dan İstanbul'a haraket etti ve 13 Kasım'da
İstanbul'a Haydarpaşa Garı'na ulaştı. Fethi Bey (Okyar) ile birlikte
Ahmet İzzet Paşa (Furgaç) yanlısı ve Ahmet Tevfik Paşa (Okday) karşıtı
bir tavrı koyan 'Minber' gazetesini çıkararak siyasi girişimlerde
bulundu.
Milli Mücadele dönemi (1919 - 1923)
Daha çok bilgi için: Türk Kurtuluş Savaşı
TBMM Başkanı Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa
TBMM Başkanı Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa
Örgütlenme Dönemi, Mayıs 1919 - Mart 1920
Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu'da milisler (Kuvayı Milliye)
şeklinde örgütlenen direniş hareketleri başladı. "Fahri Yaver Hazreti
Şehriyari" Mustafa Kemal Paşa, Padişah VI.Mehmet (Vahdettin) tarafından
olağanüstü yetkilerle donatılarak Vilayet-i Sitte (Alti Vilayet)'yi
"Büyük Ermenistan" ve "Bağımsız Kürdistan" projelerinden korması için
görevlendirildi. 19 Mayıs 1919'da Refet Bey (Bele), Kâzım Bey (Dirik),
'Ayıcı' Mehmet Arif Bey, Hüsrev Bey (Gerede)lerle beraber Samsun'a
çıktı.
22 Haziran 1919'da Rauf Bey (Orbay), Kâzım Karabekir Paşa, Refet Bey
(Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte Amasya'da yayımladığı
genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının
kurtaracağını" ilan etti. Kâzım Karabekir Paşa tarafından Erzurum'da
toplanan Doğu İlleri Müdafaa-i Hukuk Kongresine (Erzurum Kongresi)
katıldı. Kongre üyelerinin ısrarıyla Osmanlı ordusundan istifa etti ve
Kongre başkanlığına seçildi[kaynak belirtilmeli]. 4 - 11 Eylül 1919
tarihleri arasında Sivas Kongresi'ni toplayarak ulusal direnişi
yönetecek olan siyasi yapılaşmayı kurdu. 27 Aralık 1919'da Ankara'da
heyecanla karşılandı. Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın Mart 1920'de işgal
güçlerince basılması ve önde gelen vatanperverane mebusların
tutuklanması üzerine 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin açılmasını sağladı. Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve
Hükûmet Başkanlığına seçildi. T.B.M.M., bir kurucu meclis gibi çalışarak
Milli Mücadele'yi yürütecek olan Anadolu hükumetinin altyapısını kurdu.
Hakimiyetin sağlanması, Mart 1920 - Mart 1922
24 Mart 1923 tarihli Time dergisinin kapağı
24 Mart 1923 tarihli Time dergisinin kapağı
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa,Kocatepe'de.(26 Ağustos 1922)
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa,Kocatepe'de.(26 Ağustos 1922)
Merkezi denetimden uzak bulunan Kuva-yı Milliye örgütleri dağıtılarak
düzenli bir ordu oluşturuldu. Milli Mücadele'nin en kanlı çatışmaları,
düzenli orduya katılmayı kabul etmeyen Kuva-yı Milliye gruplarına karşı
verildi. (Bak. Çerkez Ethem Bey).
Ulusal direnişin yayılması ve Sevr Antlaşması'nın direnişle karşılaşması
üzerine İtilaf Devletleri, Yunan ordusunu Anadolu'nun içlerine
sürdü.[kaynak belirtilmeli] Yunan ordusu İsmet Bey kumandasındaki
düzenli birliklerce I.İnönü (6-10 Ocak 1921) ve II.İnönü (23 Mart-1
Nisan 1921) Muharebelerinde geri çevirildi. Ancak Yunanlılarının
Karahisar istikametinden büyük hücumunun yapılacağını tahmin edemeyerek
Kütahya-Eskişehir (10-24 Temmuz) Muharebelerinde 4. Fırka Kumandanı
Yarbay Mehmet Nâzım Bey'in şehit düşmesi gibi ağır şekilde mağlubiyete
uğradı ve Sakarya nehrinin doğusuna çekilmek zorunda kaldı.
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sonrasında Büyük Millet Meclisi içinde
iktidara yani Mustafa Kemal Paşa'ya karşı tepkiler artmaya başladı.Bu
muhalefeti yöneltenler ordunun başına geçmesi için Mustafa Kemal Paşa'ya
baskı yapmaya başladılar.Gerçek niyetleri ise O'nu Ankara'dan
uzaklaştırmak ve Enver Paşa'nın iktidarını sağlamaktı.Mustafa Kemal
Paşa,4 Ağustos 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmayla
başkumandan olmayı kabul ettiğini ancak başkumandanlığının faydalı
olabilmesi için Meclis'in ordu ile ilgili yekilerini üç ay süreyle
kendisinde toplayacak bir kanun çıkartılması gerektiğini
açıkladı.Paşa'nın başkumandanlığını isteyenlerin bu şekilde hayalleri
suya düşürülmüş oldu.5 Ağustos 1921 günü oybirliği ile çıkartılan yasa
ile Mustafa Kemal Paşa,TBMM Orduları Başkumandanlığı'na getirildi.[5]
Mustafa Kemal Paşa,Başkumandanlığa geçmesinin hemen ardından yayınladığı
Tekalif-i Milliye Emirleri ile halkı ordunun donatılması için
seferberliğe çağırdı.12 Ağustos'ta Polatlı'da teftiş yaparken attan
düştü ve kaburga kemiği kırıldı. 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde
yapılan Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusu'nun hücum gücü
tükendi.Bu savaşın kazanılmasında Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'nın o
güne kadar tüm dünyada uygulanan savaş tekniklerini altüst eden taktiği
büyük önem taşımaktadır.[6] Bu zaferden sonra 19 Eylül 1921'de Büyük
Millet Meclisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'ya Müşir rütbesi ve Gazi
ünvanı verdi.
Sakarya Zaferi'nden bir yıl sonra ,26 Ağustos 1921 sabaha karşı saat
5.30'da Afyon'un güneyinden başlayan topçu ateşiyle Büyük Millet Meclisi
Orduları,Yunan kuvvetlerine karşı Büyük Taarruz'u başlattı.Yunan
Cephesi bu taarruz ile yarıldı ve Dumlupınar Ovası'na atılan düşman
kuvvetleri 30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar Meydan Muharebesi sonucunda
imha edildi.Bu muharebede Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ordunun
başında bizzat savaşa katıldığı için Dumlupınar Meydan
Muharebesi,Başkumandanlık Meydan Savaşı olarak da anılmaktadır.En
sonunda 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtulması ve Yunan Ordusu'nun imha
edilmesi neticesinde "Büyük Zafer" kazanılmış oldu.
Barışın sağlanması
Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te İsviçre'nin Lausanne (Lozan) kentinde
imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Bu antlaşma ile Sevr
Antlaşması yürürlükten kalkmış, Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması
temelleri üzerine kurulmuştur.
Saltanatın Kaldırılması
Milli Mücadele sonrasında Türkiye'de iki başlı bir yönetim ortaya
çıkmıştı.[kaynak belirtilmeli]. TBMM 1 Kasım 1922'de Osmanlı saltanatını
lağvedip Vahidettin'i tahttan indirerek İstanbul hükümetinin hukuki
varlığına son verdi. 16 Ocak 1923'de İzmit'te Hünkâr Kasrı'nda
İstanbul'dan gelen gazetecilerle mülakat yapıldığında Vakit başyazarı
Ahmet Emin Bey (Yalman)'in Kürt meselesi hakkında sorusuna karşı 'Başlı
başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu
gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir'
diyerek Kürtlere özel statü tanımamak için ihtiyatlı davrandı.[kaynak
belirtilmeli].
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı, 29 Ekim 1923
8 Nisan 1923'te yayımlanan Dokuz Umde ile Gazi Mustafa Kemal yeni
rejimin temelini oluşturacak olan Halk Fırkası'nın (daha sonra
Cumhuriyet Halk Fırkası, Cumhuriyet Halk Partisi, ) temellerini attı.
Nisan ayında yapılan İkinci Meclis seçimlerine sadece Halk Fırkası'nın
katılmasına izin verildi. Mebus adayları fırkanın genel başkanı
sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal tarafından belirlendi.
25 Ekim 1923 günü aynı anda hem Başbakanlık hem de İçişleri Bakanlığı
görevlerini yürüten Fethi Bey,İçişleri Bakanlığını bıraktığını
açıkladı.Aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı görevini yapan Ali Fuat
Paşa'da ordu müfettişliğine atandığı için görevinden ayrıldı.Bu iki boş
koltuk için yapılan seçimleri Gazi Mustafa Kemal'e muhalif olan
milletvekilleri kazandı.Meclis İkinci Başkanlığına Rauf Bey,İçişleri
Bakanlığına Sabit Bey seçildiler.Bu durumdan hoşnut olmayan Gazi Mustafa
Kemal,26 Ekim 1923'te Başbakan Fethi Bey'den "Erkan-ı Harbiye Umumiye
Riyaseti Vekili" Fevzi Paşa'nın dışında hükümetin istifa etmesini ve
istifa edenlerin yeniden seçilirlerse görevi kabul etmemesini
istedi.Böylece bir hükümet krizi yaratılmış oldu.Yeni bakanlar kurulu
üyelerinin 29 Ekim günü seçileceği duyuruldu.
Bu gelişmeler üzerine "Cumhuriyet İlanı" ile işi kökünden çözmeye karar
veren Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim 1923 gecesi Çankaya'da İsmet Paşa ve
bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz."
diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet
Paşa'yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda gerekli
değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. 29 Ekim 1923 Pazartesi
günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması
konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal'den
düşüncelerini açıklaması istendi. Gazi Mustafa Kemal, bunalımdan çıkış
yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin
ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu.Tasarının parti
grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18.00'de TBMM Genel kurul
toplantısı başladı.Anayasa Komisyonu'nun değişiklik ile ilgili rapor ve
önergesi genel kurulun onayına sunuldu ve 29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı
saat 20.30'da milletvekillerinin alkışları ve "Yaşasın Cumhuriyet"
sadâları ile Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.Hemen ardından geçilen
cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamaya katılan 158 milletvekilinin
tamamının oyları ile Ankara milletvekili Gazi Mustafa Kemal,Türkiye
Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanlığı Dönemi, 1923-1938
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal
Atatürk,TBMM'den çıkarken (29 Ekim 1930
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal
Atatürk,TBMM'den çıkarken (29 Ekim 1930
1924 Anayasası gereğince [9] TBMM 29 Ekim 1923'teki cumhurbaşkanlığı
seçiminden sonra üç defa daha (1927, 1931, 1935 yıllarında) Gazi Mustafa
Kemal'i tekrar cumhurbaşkanlığına seçti. 1927'de kabul edilen CHF
Tüzüğü ile Gazi Mustafa Kemal partinin "değişmez genel başkanı" ilan
edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca
kendisine tanındı.
Gazi Mustafa Kemal sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını
yerinde denetledi. Ancak 1918 yılından sonra hiçbir resmi veya özel
ziyaret için yurt dışına çıkmadı.
15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan CHF ikinci
kurultayında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan
Nutuk'u (Söylev) okudu.[10] Kurtuluş Savaşı'nın Gazi'nin bakış açısıyla
anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Mücadeleye
ilişkin resmi görüşünün esasını oluşturur ve Milli Mücadeleyi Mustafa
Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere
karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar
Eğilmez, "Sakallı" Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir polemik
niteliği de taşır.[11]
29 Ekim 1933'te Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal,Türkiye Cumhuriyeti'nin
onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada ülkenin kuruluş
temelini ve gelecek vizyonunu yalın bir dille tüm dünyaya ve Türk
Milleti'ne anlatmıştır..[12]
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde kurulan
hükümetler
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde (1923-1938) üç kişi başbakanlık
yapmıştır. Bu isimler İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Celal Bayar'dır.Bu
dönem içersinde en fazla süre görevde kalan ve en fazla hükümet kuran
isim (tam yedi hükümet kurmuştur) İsmet İnönü'dür. Atatürk'ün
cumhurbaşkanlığı süresince kurulan hükümetler şöyledir:
Atatürk, İsmet İnönü ile birlikte
Atatürk, İsmet İnönü ile birlikte
Cumhurbaşkanı Atatürk Başbakan Celal Bayar ile birlikte
Cumhurbaşkanı Atatürk Başbakan Celal Bayar ile birlikte
* I. İnönü hükûmeti (30.10.1923 - 06.03.1924)
* II. İnönü hükûmeti (06.03.1924 - 22.11.1924)
* Fethi Okyar hükûmeti (22.11.1924 - 03.03.1925)
* III. İnönü hükûmeti (03.03.1925 - 01.11.1927)
* IV. İnönü hükûmeti (01.11.1927 - 27.09.1930)
* V. İnönü hükûmeti (27.09.1930 - 04.05.1931)
* VI. İnönü hükûmeti (04.05.1931 - 01.03.1935)
* VII. İnönü hükûmeti (01.03.1935 - 01.11.1937)
* I. Celal Bayar hükûmeti (01.11.1937 - 11.11.1938)
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde dış politika
1930'lu yıllarda Balkan ülkelerinde yaygınlaşan revizyonist siyasi
görüşlere karşı Atatürk "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle karşı
çıkarak, Birinci Dünya Savaşı ertesinde Neuilly ve Lozan antlaşmalarıyla
kurulan uluslararası statükoyu savundu.[kaynak belirtilmeli]. 1930
yılında Yunan başbakanı Elefterios Venizelos'u Türkiye'ye davet ederek
Milli Mücadele'nin düşmanı Yunanistan'la barışın temellerini attı.
1934'de Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi (Ancak
Nobel Ödül Komitesi değerlendirmeye almadı).
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki dış politika
konularını şu şekilde sıralayabiliriz:
* Irak sınırı ve Musul sorunu
* Nüfus mübadelesi
* Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi (18 Temmuz 1932)
* Balkan Antantı (9 Şubat 1934)
* Montrö Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)
* Sadabat Paktı (8 Temmuz 1937)
* Hatay Sorunu
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde inkılaplar ve iç politika
Daha çok bilgi için: Atatürk İnkılapları
Gazi Mustafa Kemal, kendi deyişiyle Türkiye'yi "muasır medeniyet
seviyesine çıkarmak" amacıyla bir dizi radikal dönüşüme imza attı.
Sözkonusu düzenlemeler başlangıçta Osmanlıca "reform" veya "dönüşüm"
anlamına gelen "inkılap" adıyla anıldılar. 1960'lı yıllarda, inkılap
karşılığı olarak Öztürkçe "devrim" kelimesi kullanıldı. Ancak 12 Eylül
1980 askeri darbesinden sonra, "devrim", kanlı bir düzen değişikliğini
(Fransızca: révolution) ve sol dünya görüşünü çağrıştırdığı gerekçesiyle
resmi kullanımda yeniden "inkılap" sözcüğü benimsendi.[kaynak
belirtilmeli].
Siyasal alanda inkılaplar
* Halifelik ve saltanatın birbirinden ayrılması,Osmanlı saltanatının
kaldırılması ve Osmanlı Devleti'nin hukuki varlığının sona ermesi (1
Kasım 1922).
* Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923).
* Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına
çıkarılması (3 Mart 1924).
* Devletin dinine ilişkin maddenin anayasadan çıkartılması ve Laiklik
ilkesinin anayasaya eklenmesi (1928)
* Atatürk İlkeleri'nin tamamının anayasaya girmesi (5 Şubat 1937)
Toplumsal alanda inkılaplar
* Şapka Kanunu (25 Kasım 1925)
* Tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
* Kadınlara belediye seçimlerinde (1930) ve genel seçimlerde (1935)
seçme ve seçilme hakkı tanınması
* Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
* Efendi, Bey, Paşa gibi lakab ve ünvanlarin kullanımının yasaklanması
(26 Kasım 1934)
* Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerinin kabulü (1925-1931)
Hukuk alanında inkılaplar
* İslam vakıflarının devlet idaresine alınması (1924)
* İsviçre Medeni Kodundan çevrilerek hazırlanan Medeni Kanun'un kabulü
(1926).
* İtalyan Ceza Kanunu'ndan çevrilerek hazırlanan Türk Ceza Kanunu'nun
kabulü (1927).
Eğitim ve kültür alanında inkılaplar
* Öğretimin Birleştirilmesi Yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) ile
devlete bağlı olmayan ilköğretim kurumlarının kapatılması (3 Mart 1924)
* Yeni Türk harflerinin kabulü ve arap alfabesiyle her türlü yayın ve
eğitimin yasaklanması (1 Kasım 1928)
* Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1932)
* Dil Devrimi ve Güneş Dil Teorisinin benimsenmesi (1932-1938)
* Darülfünun'un kapatılıp İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden kurulması
(31 Mayıs 1933)
Çok partili demokrasi denemeleri
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925
Daha çok bilgi için: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadeleyi başlatan beş kişilik
kadronun Mustafa Kemal dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Karabekir Paşa,
Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası'nı kurdular. 1925 Martı'nda çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait
İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek TpCF kapatıldı.
Partinin lider kadrosu tutuklanarak önde gelenleri idam edildi.
Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1930
Daha çok bilgi için: Serbest Cumhuriyet Fırkası
12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükumetine alternatifleri sunmak
amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kamal
Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet
Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan),
çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak
17 Kasım 1930'da rakibi istemeyen İsmet Paşa'nın baskısı ve İslâmcıların
aleti olma endişesinden dolayı partiti fesh etti. Bu demokrasi
denemesinin biraz önce, ordu'nun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye
zarar verebileceğini öngören Gazi Mustafa Kemal Atatürk,[kaynak
belirtilmeli]. Askerî Ceza Kanunu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı
Kanun)'nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148.maddesine Ordu mensubunun
siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi
olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi
makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükumu koydurdu.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan yaklaşık 30 yıl sonra 27 Mayıs
1960'de ileri görüşlülüğünü bir daha kanıtlayacaktı.
Çok partili demokrasi denemeleri
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925
Daha çok bilgi için: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadeleyi başlatan beş kişilik
kadronun Mustafa Kemal dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Karabekir Paşa,
Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası'nı kurdular. 1925 Martı'nda çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait
İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek TpCF kapatıldı.
Partinin lider kadrosu tutuklanarak önde gelenleri idam edildi.
Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1930
Daha çok bilgi için: Serbest Cumhuriyet Fırkası
12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükumetine alternatifleri sunmak
amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kamal
Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet
Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan),
çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak
17 Kasım 1930'da rakibi istemeyen İsmet Paşa'nın baskısı ve İslâmcıların
aleti olma endişesinden dolayı partiti fesh etti. Bu demokrasi
denemesinin biraz önce, ordu'nun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye
zarar verebileceğini öngören Gazi Mustafa Kemal Atatürk,[kaynak
belirtilmeli]. Askerî Ceza Kanunu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı
Kanun)'nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148.maddesine Ordu mensubunun
siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi
olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi
makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükumu koydurdu.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan yaklaşık 30 yıl sonra 27 Mayıs
1960'de ileri görüşlülüğünü bir daha kanıtlayacaktı.[kaynak
belirtilmeli].
Atatürk'ün son günleri ve ölümü
Daha çok bilgi için: Atatürk'ün son günleri ve ölümü
Atatürk'ün sağlık durumu 1937 yılından itibaren bozulmaya
başladı.Kendisine 1938 yılı başlarında siroz teşhisi konuldu.Avrupa'dan
doktorlar getirildi.Türk ve yabancı doktorların tedavileri sonuç
vermedi.Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Atatürk,10
Kasım 1938 perşembe sabahı saat 9,05'te İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda
hayatını kaybetti.Cenazesi büyük bir törenle Ankara'ya uğurlandı ve
Atatürk 21 Kasım 1938 günü Ankara'da yapılan büyük bir törenle Ankara
Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine konuldu.Bundan onbeş yıl
Özel Hayatı
Atatürk ve manevi çocuklarından Sabiha Gökçen
Atatürk bir vatandaşın derdini dinlerken
Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi, uçuş
seyretmeyi ve yüzmeyi severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli
türkülerine ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan keyif alırdı.
Sakarya adlı atına ve köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir
kitaplık oluşturmuştu. Devlet adamlarının, sanatçıların, bilim
adamlarının, dostların davet edildiği, ülke sorunlarının da konuşulduğu
akşam yemekleri Çankaya Köşkü'nde sık rastlanan bir durumdu. Temiz ve
düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk
Orman Çiftliği'ne gider, modern tarıma geçiş yolunda yürütülen
çalışmalara bizzat katılırdı. İleri derecede Fransızca ve az Almanca
biliyordu.
İzmir'de Yunanlıları bozguna uğrattıktan sonra İzmir'e girerken Yunan
komutanının Türk bayrağını çiğnemesine ithafen basması için önüne
serilen Yunan bayrağını yerden alması bilinen bir olaydır.
Evliliği
Milli Mücadele döneminde Ankara İstasyon Binasında ve eski Çankaya
köşkünde Fikriye Hanım ile birlikte yaşıyordu.[13] Fikriye hanımı
Almanya'ya gönderdikten sonra 29 Ocak 1923'te İzmir'in sayılı
zenginlerinden Uşakizade Muammer Bey'in kızı Latife Hanım'la evlendi.
1924'de yapılan Sonbahar Seyahatı sırasında çift kavga etti[kaynak
belirtilmeli]. ve Mustafa Kemal Paşa Erzurum'dan İsmet Paşa'ya telegraf
çekerek boşanacağını bildirdi. Ancak az sonra Salih Bey (Bozok) ve Kılıç
Ali Bey'in aracılığıyla boşanmasından vazgeçti. Bu evlilik 5 Ağustos
1925 tarihine dek sürdü. 1922-1934 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal
veya sadece Gazi ünvanıyla anılan Mustafa Kemal'e Soyadı Kanunu ile
birlikte TBMM tarafından çıkarılan 24 Kasım 1934 tarihli ve 2587 sayılı
kanun ile [14] ile kendisine "Türklerin Atası" anlamına gelen Atatürk
ismi verilmiştir.
Çocukları
Çocuğu olmayan Atatürk, savaş yıllarından başlayarak birçok ******n
hamiliğini üstlenmiş, birçoğunu da evlat edinmişti. Atatürk'ün manevi
evlatları, Afet İnan, Sabiha Gökçen, Ülkü Adatepe, Nebile Hanım, Rukiye
Erkin, Zehra Aylin, Sığırtmaç Mustafa, Abdurrahim Tuncak, İhsan'dır.
1916 yılında Bitlis Rus işgalinden kurtarıldığı yıllarda 16 Kolordu
Komutanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa, savaşta bütün aile
fertlerini kaybeden ve kimsesi kalmayan Abdurrahim'i evlatlık edindi.
Abdürrahim bakılması için İstanbul'a annesi Zübeyde hanım ve kızkardeşi
Makbule'nin yanına gönderildi.
Yapıtları
* Tâbiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih
* Takımın Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1908)
* Cumalı Ordugâhı - Süvari: Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları
(1909)
* Tâbiye ve Tatbikat Seyahati (1911)
* Bölüğün Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1912)
* Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (1918)
* Nutuk (1927)
* Vatandaş İçin Medeni Bilgiler (Manevi kızı Afet İnan adıyla
yayımlandı) (1930)
* Geometri (isimsiz yayımlandı) (1937)
Atatürk'ün ayrıca, 1915-1918 yılları arasında Anafartalar, Doğu Cephesi
ve Karlsbad'daki hatıralarını yazdığı günlükleri de bulunmaktadır.
Bunlardan Anafartalar Muharebatı'na Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu
tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. 1908-1938 yılları arasında
Mustafa Kemal'in imza attığı, yazdığı, söylediği kişisel notları dahil
her şeyin toplandığı Atatürk'ün Bütün Eserleri adlı bir ansiklopedi de
Kaynak Yayınları tarafından hazırlanmaktadır.
ATATÜRK' ÜN YAZDIĞI
MEKTUPLAR
ZÜBEYDE HANIM'A MEKTUBU
1 Ağustos 1920
Muhterem valideciğim, İstanbul'dan ayrılışımdan beri sizlere ancak
birkaç telgraftan başka bir şey yazamadım. Bu sebeple büyük merak içinde
kaldığınızı tahmin ediyorum. Bilhassa, hakkımda ötekinden berikinden ve
gerek gazetelerden işittiğiniz tamam olmayan haberler şüphesiz
merakınızı artırmıştır. Şimdi vereceğim bilgilerle tahmin olacağınız
için endişe duyacak hiçbir şey yoktur.
Biliyorsunuz ki İstanbul'da iken yabancı devletler, devleti ve ulusu
fevkalade sıkıştırmakta ve millete hizmet edebilecek ne kadar adamımız
varsa hepsini hapis ve tevkifle, bir kısmını da Malta'ya sürerek herkesi
sıkıntıya sokmakta pek ileri gidiyorlardı. Bana nasılsa ilişmemişlerdi.
Fakat 3. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a ayak basar basmaz İngilizler
benden şüphelendiler, Hükümete benim gidiş nedenimi sordular.
Nihayet İstanbul'a çağırılmamı istediler, bunda ısrar ettiler. Hükümette
beni kandırarak İstanbul'a gelmemi ve İngilizlere teslim olmamı
sağlamak istedi. Bunun derhal farkına vardım. Tabiatıyla kendi ayağımla
gidip esir olmam doğru değildi. Padişahımıza gerçek durumu yazdım ve
gelemeyeceğimi bildirdim. Zatı şahanede önce uygun buldu. Fakat daha
sonra İngilizlerin baskısı artmıştı. Sonunda O'da İstanbul'a dönmemi
emretti.
Bu suretle artık resmi görevimde kalmaya imkan görmediğim gibi
askerliğimi sürdürdükçe de İngilizlerin ve hükümetin hakkımdaki ısrarına
karşı duyulamayacaktı. Bir taraftan da bütün Anadolu halkı, tüm ulus,
hakkımda büyük bir sevgi ve güven gösterdi, "seni bırakmayız" dediler.
Gerçekte vatan ve milletimizi kurtarabilmek için tek çare, askerliği
bırakıp serbest olarak milletin başına geçmek ve milleti tek vücut bir
hale getirmekle doğacak kudret ve ulusal gücü kullanmaktan başka çare
yoktu. Bende öyle yaptım. Elhamdülillah başarılı oluyorum. Pek yakında
elle tutulur sonucu bütün dünya görecektir. Ben bu suretle hareket
edince İngilizler derhal yalvarmaya başladı. Ve beni kazanmaya çalıştı.
Ve bütün suçu bizim hükümete attılar. Gerçekten hükümette benimle
uğraşmak istedi. Fakat gücü buna yetmedi ve yetemez.
1-Daha bir zaman bu şekilde Anadolu içinde çalışmakla her şey
hallolacaktır. Yakında Millet Meclisi toplanacak ve meşru bir hükümet
iktidara gelecektir. Bende ihtimal o zaman İstanbul'a geleceğim. Sıhhat
ve afiyetteyim, katiyen hiç merak etmeyiniz.
2-Salih Bey (Salih Fansa) Fuat Beyden alacağını aldı mı? Bunu bilgi
almak bakımından soruyorum. Yoksa her ne olursa olsun, elhamdülillah hiç
önemi yoktur. Siz müsterih olunuz ve bir sıkıntınız olursa derhal bana
bildiriniz.
3-Bu mektubu getirecek olan "...." size benim hakkımda istediğiniz kadar
bilgi verecektir. Kendisiyle bana bazı elbiselerimi gönderiniz.
4-Hemşiremin sıhhati nasıldır. Eve herhangi bir taraftan saldırıda
bulunuldu mu? Hala orada mısınız? Çocuklar ne yapıyor, büyüdüler mi?
5- Salih(Fansa) Beyle Madam Salih Bey inşallah sıhhat ve afiyettedirler.
Ben kendilerini daima yad ediyorum. Madamın benim hakkımda bir rüyası
vardı. Galiba o çıkacaktır. İnşallah yakında sevinç içinde görüşeceğiz.
6-Ben, birkaç güne kadar bir kongre için Sivas'a gideceğim. Tekrar
Erzurum'a döneceğim. Tekrar ediyorum: Her işittiğinize önem vermeyiniz.
Pekala bilirsiniz ki ben, yaptığımı bilirim. Netice görmeseydim
başlamazdım. Saygı ile ellerinizden, hemşiremin gözlerinden öperim.
M. Kemal
İSMET İNÖNÜ'YE MEKTUBU
12 Haziran 1937
Başvekil İsmet İnönü'ye,
Hatırlarsınız, Türk köylüsünün, Türk'ün efendisi olduğunu söylediğim
zamanı. Ben o efendinin arzu ve iradesi altında senelerden beri çalışmış
olan bir hadimim (hizmetkarım). Şimdi beni çok heyecana getiren hadise,
Türk köylüsüne naçizane de olsa ufak bir vazife yapmış olduğumdur.
Milletin yüksek mümessiller heyeti bunu iyi görmüş ve kabul etmişlerse
benim için ne unutulmaz bir saadet hatırasını bana vermişlerdir. Bundan
dolayı çok yüksek zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet Hükümetine
yapmaya mecbur olduğum vazifelerden en basiti karşısında gösterilmiş
olan teveccühten, takdirden ne kadar mütehassis olduğumu ifadeye
muktedir değilim.
Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk Milletine canımı
vereceğim.
Kemal Atatürk
ALİ FUAT (
CEBESOY ) PAŞA'YA MEKTUBU
23.1.1918
"Kardeşim,
Sina Cephesinde başlayan Filistin askeri harekatının kan ve heyecanla
dolu safhalarında kader icabı defedilemeyen felaketli günlerin
tevalisinde ibraz buyurduğunuz cesaret ve askeri kudrete, resmi ve
muhtelif membaların raporlarına dayanarak harekatı takibim sırasında
vakıf olmuştum. Sonradan gelen zabitlerden dahi şifahen malumat
almıştım. En nihayet yüksek hizmetlerinizin mirlivalığa terfiinizle
resmen teyit ve ilan edildiğini işitmekle mübahi oldum. Suret-i mahsusa
da tebrik ve bu rütbede dahi vatanımızı kurtarmak uğrunda parlak
muvaffakiyetlere mazhariyetinizi temenni ederim.
Falkenhayn Paşa ile Sina harekatına dair ilk karar ve tedbirlerde ve
sevk-u idare noktasında bugün vaki, o gün için bir tasavvurdan ibaret
olan feci hakikatleri devlet ricalimize de kabul ettirmek ve ona göre
sevk-ı tedbire muvaffak olmak mümkün olamaması yüzünden Yedinci Orduyu
ve ondan sonra verilen İkinci Orduyu kabul etmeyip İstanbul'a gelmiş
olduğumu duymuşunuzdur. Burada pek aksi olarak rahatsızlıktan baş
alamıyorum. Veliaht Hazretleriyle Almanya seyahatine yataktan kalkıp
gittim.
Yirmi gün seyahat esnasında bir şey yok, tam avdette trende yeniden
hastalandım. Bir aydır yine yataktayım. Birinci ve Beşinci ordulardan
Liman Paşanın idaresinde bir grup teşkili takarrür etti. Bana Beşinci
veya Esat Paşa ile becayiş suretiyle Birinci Ordu kumandanlıklarından
birini teklif ettiler. Ben Beşinci Orduyu tercih ve kabul ettim. Fakat
icraat gecikti.
Bu mektubu eski arkadaşım ordunuz Sıhhiye Reisi Hüseyin Beyin
hareketinden istifade ederek yazabiliyorum. Gözlerinizden öper ve
inşallah bundan sonrada İngilizlerin geri çekilişiyle neticelenen
muvaffakiyetlerinizi işitmekle mesut olurum kardeşim."
M. Kemal
AFET İNAN'A MEKTUBU
Savarona Yatı 14.6.1938
Afet,
H. R. Soyak ile, benden mektup beklediğini bildirmiştin. Arzun her gün
hatırımdadır. Şifahen Celal'e (Üner) telefonla bildirmek üzere
söylemekteyim. Ancak henüz kendim bir şey tespit edemedim.
Vazifem şudur: Bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle
hastalık durmamış, ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek
hususiyetiyle burunda yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi,
yapılan istirahatleri hiçe indirmiştir. İstanbul'a gelince, Hükümet
reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissenger'yi getirtti. Yeniden tetkik,
muayene yapıldık. Karaciğeri eski halinden farksız ve karnı birkaç
kiloluk birikmiş su ve gaz dolayısıyla şişkin ve defigüre bir halde
buldular. Şimdilik Temmuz on beşe kadar yeni tiretman ve yeni rejim
altında repo apsolüyü (Kesin istirahati) zaruri buldular. Bunun esası da
yatak ve şezlong istirahatidir. Bu müddet sonunda Fissenger tekrar
gelecektir. Umumi ahvalim iyidir. Tamamen iadeli afiyet ümit ve va'di
kuvvetlidir. Senin için asla merakı ve endişeyi mucip olmamalıdır.
Serinkanlılıkla imtihanlarını vererek muvaffakiyetle dönmeni bekler ve
muhabbetle gözlerinden öperim.
İkamet için Savarona'yı tercih ettiler. Yat şimdilik saray karşısında
demirlidir.
Malûmun olan devlet işleri için Başbakan ve diğer bakanlar sık sık gelip
yatta misafir olmaktadırlar.
Nutuk'unu Şükrü Kaya Türkçe'ye çevirmektedir. Matbuata verilecektir.
K. Atatürk
SABİHA
GÖKÇEN'E MEKTUBU
Ankara 29.6.1929
Sabiha'ya
Sanatoryumdan mektubu da aldım. Oradaki hayat ve bakımdan hoşnut
olduğundan ve doktorların tavsiyelerini çok itina ile takip ettiğinden
pek memnun oldum. Aldığımız raporlardan anladığımıza göre esasen
hastalığın o kadar mühim değildir. Sıhhat ve rahatına bildiğin gibi
itinada devam edersen az zamanda tamamıyla iyileşeceğin şüphesizdir.
Vücudunda her gün topluluğa doğru olacağına şüphe olmayan değişikliği
anlamak üzere ara sıra kilonu bildirmekle beraber fotoğraflarını da
gönder.
Gözlerinden öperim.
Gazi M. Kemal
KURTDERELİ MEHMET PEHLİVAN'A MEKTUBU
12 Kasım 1931 Salı
Kurtdereli Mehmet Pehlivan,
Seni, cihanda büyük ün almış bir Türk pehlivanı tanıdım. Parlak
muvaffakiyetlerinin sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim:
"Ben her güreşte arkamda Türk Milletinin bulunduğunu ve millet şerefini
düşünürüm."
Ben, dediğini en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu
değerli sözünü, Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak
kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar çok memnun
olduğumu anlarsın.
Gazi M. Kemal
NOT: Büyük Atatürk daha sonra mektubuna bir armağan ekliyordu. Armağan
İş Bankası'na yazılmış bir mektuptu ve içinde şunlar yazılıydı;
‘‘Kurtdereli Mehmet Pehlivan'a 1000 lira veriniz. Bu para, Birinci Kanun
aylığımdan faiziyle kesilecektir efendim.
Gazi Mustafa Kemal
LENİN'E MEKTUBU
1- Emperyalist Hükümetler aleyhine 26 Nisan 1920 harekatı ve bunların
tahakküm ve esareti hakkında bulunan mazlum insanların kurtulması
amacını güden Bolşevik Ruslarla işbirliği ve harekatı kabul ediyoruz.
2- Bolşevik kuvvetleri Gürcistan üzerine askeri harekat yapar veyahut
takip edeceği siyaset ve göstereceği tesir ve nüfusla Gürcistan'ın da
Bolşevik ittifakına dahil olmasını ve içlerindeki İngiliz kuvvetlerini
çıkarmak üzere, bunlar aleyhine harekata başlamasını temin ederse
Türkiye Hükümeti de emperyalist Ermeni Hükümeti üzerine askeri harekat
icrasını ve Azerbaycan Hükümetini de Bolşevik devletler zümresine ithal
etmeyi taahhüt eyler.
3- Evvela, milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist
kuvvetleri tart ve ileride emperyalizm aleyhine vuku bulacak müşterek
mücadelemiz için dahili kuvvetlerimizi organize ettirmek üzere şimdilik
ilk taksit olarak beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda
cephane vesaire harp vesaiti ve sıhhiye malzemesinin ve yalnız doğuda
harekat icra edecek kuvvetler için erzakın Rus Sovyet Cumhuriyetince
temini rica olunur.
Yüksek hürmetlerimin ve samimi duygularımın kabulünü rica eylerim.
T.B.M.M. Reisi Mustafa Kemal
ROOSVELT'E MEKTUBU
Aziz Bay Cumhurbaşkanı,
Son günlerde Bay Julien Briyan tarafından alınmış olan filmi
seyretmekten duyduğunuz memnuniyeti bildiren 6 Nisan 1937 tarihli
lütufkar mektubunuzu hakiki bir sevinç ile aldım. Mektubunuzda ahval ve
şerait müsaade eder etmez birbirimize bir gün mülaki olacağımız ümidini
de izhar buyuruyorsunuz. Samimi duygularınızdan ve Türkiye'de elde
edilen terakki hakkında takdirkar telakkilerinizden dolayı size
fevkalade müteşekkir olduğuma inanmanızı rica ederim.
Bay Cumhurbaşkanı.
Bu fırsattan istifade ederek Amerika Birleşik Devletleri hakkındaki
hayranlığımı tekrar bildirmek isterim. Bilhassa ki bizim iki
memleketimiz, umumi sulh ve insanlığın saadetini hedef tutan aynı ideali
gütmektedirler. Size bir an evvel mülaki olmak benim de samimi arzum
olduğundan harikulade işler yapmış olan sevimli ve kuvvetli
şahsiyetinizi Türkiye'de selamlayabileceğim günü sabırsızlıkla intizar
ediyorum.
Samimi saygılar ve bilhassa temennilerimle.
Vafakarınız K. Atatürk
PİERRE LOTİ'YE
MEKTUBU
3 Kasım 1921
"Türkiye Büyük Millet Meclisi, Paris Mümessilinin hareketinden istifade
ederek Türklerin büyük ve asil dostuna karşı perverde ettiği hissiyat,
minnet ve şükranı tekrar beyan etmeyi kendine bir borç bilmiştir.
Tarihin en karanlık günlerinde sihrengiz kalemiyle daima Türk Milletinin
hakkını teyit ve müdafaa etmiş olan büyük üstad için Türk Milletinin
beslediği derin ve sarsılmaz muhabbet hislerini, İstikbal Mücadelesinde
şehit düşen erkeklerimizin yetim bıraktığı kızlarımız tarafından
gözyaşları arasında dokunan bu halı şehadet edecektir.
Naçiz kıymeti, delalet ettiği manadan ibaret olan bu hediyemizi haksever
ve civanmert büyük Fransız'a beslediğimiz şükran hissine delalet olarak
telakki ve kabul buyurmanızı rica ederiz."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemal
FRANSIZ MAREŞALİ LYATEY'E MEKTUBU
Ankara 13 Aralık 1921
"Sayın Mareşal,
Madam Berthe Georges-Gaulis, ricam üzerine birkaç satır yazının size
ulaştırılmasını kabul etmekle şimdiye kadar gösterdiği sayısız dostluk
delillerine yeni bir tanesini ilave etmek nezaketinde bulundu.
İstiklalimiz için giriştiğimiz savaşta bize karşı göstermek lütfunda
bulunduğunuz sempatiden dolayı en derin minnet hislerimi ifade etmek
için işte bu fırsattan faydalanıyorum.
Fransa, kendisinden umduklarımızda bizi hayal kırıklığına uğratmadı ve
en yetkili şereflerinin muhabbet sözleriyle yaşadığımız o müşkül anlarda
bizi teselli etmeyi, maneviyatımızı yükseltmeyi bildi. Fransa'nın
yüksek menfaatlerini ve Akdeniz de işgal ettiği hususi mevkii idrak
etmek basiretini gösteren Fransa'nın yakın Şark'ta ananelere dayanan
politikasını devam ettirmeye taraftar olan kimseler arasında
Ekselansınız birinci planda yer almış ve hiç şüphe yok ki yüksek
müdahaleniz, terazinin bizden yana meyletmesine amil olmuştur.
Her iki tarafın karşılıklı olarak sarf ettiği gayretlerin Ankara
Antlaşmasının akdi suretiyle meyvelerini vermiş olduğunu görmekle
bahtiyarız. Ve iki millet arasında en geniş anlayış ve samimiyetle
yeniden kurulan yüzlerce yıllık maziye sahip dostluk münasebetleri
üzerine, en mutlu tesirleri yaratmaktan geri kalmayacak olan bu vesikaya
büyük ümitler bağlamaktayız.
Yüksek değerini takdir ettiğimiz bu kıymetli sempatiyi, sayın Mareşal
bizden esirgememekte devam edeceğinizi ümit ederim.
En derin hürmetlerimin kabulünü rica ederim, sayın Mareşal.
M. Kemal
10 YAŞINDAKİ CURTIS LAFRANCE'YE MEKTUBU
Gelin, bu mektubu ve hikayesini Sayın Doğan Uluç'un araştırmasından
dinleyelim ...
Kaynak: Hürriyet Web Sayfası, 28 Haziran 1998, Pazar.
***
Türkler için söylenenlere inanma
Doğan ULUÇ / NEW YORK
1923’te 10 yaşındaki Amerikalı bir çocuk Mustafa Kemal Paşa’ya bir
mektup yazdı ve resim istedi. Türk tarihinin en karışık günlerinde
çocuğa cevap yazan Gazi, bir de tavsiyede bulundu:Türkler hakkında her
söylenene araştırmadan inanma!
Gazi Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı seçildikten sonra yazdığı ilk özel
mektubu Amerika'da bulduk. Mektup, Cumhuriyet'i kurduğu, gericiler ve
vatan hainleriyle insanüstü bir mücadele verdiği günlerde, Atatürk'ün,
10 yaşındaki bir Amerikalı ******n mektubuna cevap verecek zamanı bulup,
dış ilişkiler ve propagandaya gösterdiği önemi bir kere daha
gösteriyor.
LAFAYETTE'İN SOYUNDAN
Bugün 85 yaşında olan ve ABD'nin küçük bir şehrinde yaşayan Curtis
LaFrance, o zamanlar 10 yaşında bir çocuktu. Amerikan bağımsızlık
mücadelesinin kahramanı, yeni kıtaya ‘özgürlük’ fikrini aşılayan Fransız
Lafayette'in soyundan geliyordu. Özgürlük hikayeleriyle büyümüştü. Çok
uzak bir ülkede, tam 9000 kilometre ötede, Anadolu'da verilen Kurtuluş
Savaşı kanını kaynattı. ‘Angora’ adlı küçük şehirde kurulan yeni
devletin Reis'iyle yapılmış bir röportaj gördü bir gazetede.
Heyecanlandı, etkilendi.
Yaşına başına bakmadan oturup - tesadüfe bakın ki, Cumhuriyet'in
ilanından tam bir gün önce, 28 Ekim 1923 günü - Gazi Paşa'ya bir mektup
yazdı. Bir imzalı fotoğraf istedi uzaktaki kahramanından. Pek umudu
yoktu ama, çocukluk heyecanıyla bekledi yine de. Derken bir gün bir
mektup getirdi postacı. İlk kez kendi adına yazılmış bir mektup. 10
yaşındaki ‘Mister’ Curtis LaFrance'a. Hem de kimden! Çocuk içgüdüsüyle
uzaktan önemini anlayıp hayran olduğu Gazi Mustafa Kemal'den.
İNANAMADIM
‘O zaman çok sevindim tabii ama hadisenin önemini yıllır sonra idrak
ettim. Yaşım ilerledikçe heyecanım arttı, okuyup Atatürk’ün kim olduğunu
anlayınca hayranlığım arttı. Ne kadar şanslı olduğumu çok sonraları
anladım.' Curtis'in, ilkokul son sınıf öğrencisiyken, babasının
daktilosunda oturup yazdığı mektup şöyle :
‘Gazi Mustafa Kemal Paşa Angora-Türkiye Sayın Efendim,
Ben 10 yaşında, Amerikalı bir ******m. Türkiye ve yeni hükümetine büyük
ilgi duyuyorum. Siz ve Bayan Kemal hakkında bir röportaj okudum. Türkiye
hakkında bir defterim var ve şimdiden siz ve Bayan Kemal hakkında
birçok yazı ve resim topladım. Lütfen bir Amerikalı çocuğa bir küçük not
ve bir imzalı fotoğrafınızı gönderin. Bir gün, Türkiye’yi
görebileceğimi umut ediyorum. Saygılarımla,
Curtis LaFrance'
Türk tarihinin belki de en zorlu dönemlerinde, Amerikalı küçük bir
****** ciddiye alan, vakit ayıran, oturup eliyle bir mektup yazan Gazi
Mustafa Kemal, bir de bu mektubu İngilizce'ye çevirtip daktilo ettirmiş.
Adeta Türkiye Cumhuriyeti'nin hâlâ bugün bile uğrayacağı haksızlıkları
önceden bilmiş ve 27 Kasım 1923 tarihli mektubunda Curtis'e şu nasihatte
bulunmuş:
‘Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti - Hususi
Ankara, 27.11.1339 (1923)
Mister Kurtis LaFrans'a
Mektubunuzu aldım. Türk vatanı hakkındaki alâka ve temenniyatınıza (iyi
düşüncelerinize) teşekkür ederim. Arzunuz vechiyle (arzu ettiğiniz
şekilde) bir aded fotoğrafımı leffen (ilişikte) gönderiyorum.
Amerika'nın zeki ve çalışkan çocuklarına yegâne tavsiyem, Türkler
hakkında her işittiklerine hakikat nazarıyla (gerçekmiş gibi) bakmayıp
kanaatlerini mutlaka ilm; ve esaslı tedkikata (araştırmalara) isnad
ettirmeye (dayandırmaya) bilhassa atf-ı ehemmiyet eylemeleridir (önem
vermeleridir). Hayatta nail-i muvaffakiyet ve saadet olmanızı (başarılı
ve mutlu olmanızı) temenni eylerim.
Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal'
POLATLI'YA İTFAİYE ARACI
LaFrance iş hayatına atıldıktan sonra Ankara'da Polatlı Belediyesi'ne
itfaiye aracı sattığını, yıllar önce ise gemiyle çıktığı bir Akdeniz
gezisinde İstanbul'u ziyaret ederek çocukluk hayalini gerçekleştirdiğini
söylüyor. 85 yaşındaki LaFrance ‘1938’de Atatürk'ün ölüm haberi
geldiğinde 25 yaşında bir delikanlıydım. Niye ağladığımı kimse
anlamadı.'
LaFayette kimdir?
LaFayette Markisi, Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında İngilizlere
karşı Amerikalıların yanında savaşan bir Fransız aristokrattır. Fransız
Devrimi'nin ilk yıllarında, devrimci burjuvazinin saflarında yer alarak
Fransa'nın en güçlü kişisi olan Lafayette, Amerikan Bağımsızlık
savaşı'nın patlak vermesinden 27 ay sonra Temmuz 1777'de Philadelphia'ya
gitti. Burada koloni sakinleri tarafından generalliğe atanan Lafayette,
kısa zamanda başkomutan George Washington ile yıllarca sürecek bir
dostluk kurdu. 1780'de Vidginia'daki bir ordunun komutanlığına
getirildi. İngilizleri Virginia'dan geri çekilmek zorunda bıraktıktan
sonra ‘İki dünyanın kahramanı’ olarak göklere çıkartıldı. 1782 yılında
Fransa'ya döndüğünde tuğgeneral rütbesine yükseldi. 1784 yılında
Amerika'ya yaptığı gezi sırasında birçok eyalet kendisine yurttaşlık
hakkı tanıdı. Lafayette bundan sonra liberal aristokratların önderi,
dinsel hoşgörünün ve köle ticaretinin kaldırılmasının hararetli bir
yandaşı oldu
Mustafa Kemal Atatürk (19 Mayıs 1881, Selanik - 10 Kasım 1938,
İstanbul), Türk asker ve devlet adamı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu
ve ilk cumhurbaşkanı (1923-1938). I. Dünya Savaşı sonrası Anadolu'da
başlayan ulusal bağımsızlık mücadelesi olan Kurtuluş Savaşı'nın askerî
ve siyasi önderi. Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurucusu ve ilk genel
başkanı.
Çocukluk ve gençlik yılları (1881 - 1905)
Mustafa Kemal Atatürk, 1881 tarihinde Selânik, Koca Kasım Paşa
Mahallesi, Islahhane Caddesi'nde bugün müze olan evde doğdu. 1839
doğumlu olan babası Ali Rıza Efendi aslen Manastır'a bağlı Debre-i Bâlâ
(Yukarı Debre)'dandır. Milis subaylığı, evkaf kâtipliği ve kereste
ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi.
Bu çiftin Fatma (1871/72-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883),
Mustafa (Kemal Atatürk) (1881-1938), Makbule (Boysan, Atadan)
(1885-1956) ve Naciye (1889-1901) adında altı çocukları oldu. Fatma
dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında iken, o senelerde salgın olan
kuşpalazı (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında öldüler. En küçük
kardeş Naciye, Mustafa Kemal'in Harp Okulu'nu bitirdiği sene, oniki
yaşındayken verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybetti. Makbule Hanım
1956 yılına kadar yaşadı.
Öğrenim çağına gelen Mustafa, annesinin isteğiyle Hafız Mehmet
Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, daha sonra babasının
isteğiyle Mektebi Şemsi İbtidai (Şemsi Efendi Mektebi)'ne geçti. Bu
sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde Hüseyin
dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Bu
arada Zübeyde Hanım, Selânik'te gümrük memuru olan Ragıp Bey ile
evlendi. Şimdi müze olan Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane
Caddesi'ndeki ev, Ragıp Bey'in evidir. Ali Rıza Bey yaşarken, Ahmed
Sübaşı Mahallesi'ndeki Sanayi Mektebi karşısındaki evde oturmuşlardı.
Mustafa, Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu ve 1893 yılında Selânik
Askerî Rüştiyesi'ne girdi. Bu okulda Matematik Öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü
Mustafa Sabri Bey "Kemal" adını ilave etti. Fransızca öğretmeni Yüzbaşı
Nakiyüddin Bey (Yücekök), özgürlük düşüncesiyle genç Mustafa Kemal'in
düşünce yapısına etkiledi. Mustafa Kemal Kuleli Askerî İdadisi'ne
girmeyi düşündüyse de ona ağabeylik yapan Selânikli bir subay Hasan
Bey'in tavsiyesine uyarak Manastır Askerî İdadisi'ne kaydoldu. 1896-1899
yıllarında okuduğu Manastır Askerî İdadisi'nde Tarih öğretmeni Kolağası
Mehmet Tevfik Bey (Bilge), Mustafa Kemal Efendi'nin tarih'e olan
merağını güçlendirdi. 1899'da İstanbul'da Mekteb-i Harbiye-i Şahane
(Harp Okulu)'na girerek 1902'de Mülâzim (Teğmen) rütbesiyle mezun oldu.
Akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebi (Harp Akademisi)'ne devam etti ve 11
Ocak 1905'te Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle bitirdi
Atatürk'ün doğum tarihi
Atatürk'ün kesin doğum tarihi bilinmemektedir. Gregoryen takvimi 26
Aralık 1925'ten sonra Türkiye'de kullanılmaya başlanmıştır, doğum tarihi
konusundaki karışıklık ise Osmanlı döneminde kullanılan iki takvimden
doğmuştur. Bu dönemde kullanılan Hicri takvim ve Rumi takvimin ortak
noktaları, Atatürk'ün kaydedilen doğum yılı olan 1296'nın yanında hicri
veya rumi olduğunun belirtilmemesi, gregoryen takvimde ay ve yıla bağlı
olarak 1880 veya 1881 yılından hangisine denk geldiğinin kesin olarak
bulunmasını zor hale getirmiştir. [1] Faik Reşit Ünat araştırmaları
sırasında Zübeyde Hanım'ın Selanik'teki komşularını ziyaret etmiş ve bu
konuda sorular sormuştur. Aldığı cevaplar çelişmektedir, bazı komşular
Atatürk'ün bir ilkbahar gününde doğduğunu söylerken bazı komşular ise
kış günü (ocak veya şubat) olduğunu iddia etmişlerdir. Atatürk'ün
kendisi, annesinin ona bir bahar gününde doğduğunu söylediğini, kız
kardeşi Makbule Atadan ise annesinin ona Mustafa Kemal'in fırtınalı bir
gecede doğduğunu söylediğini ifade etmişlerdir. Enver Behnan Şapolyo
Atatürk'ün 23 Aralık 1880'de doğduğunu öne sürmüş, Şevket Süreyya
Aydemir ise bu tarihin 4 Ocak 1881 olduğunu iddia etmiştir. Şişli
Atatürk Müzesi'nde gösterimde bulunan Atatürk'ün son nüfus cüzdanının
üzerinde doğum tarihi kısmında 1881 görülebilir haldedir.[1]
Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı kabul edilen 19 Mayıs tarihinin
Atatürk'ün doğum günü olarak kabulü tarihçi Reşit Saffet Atabinen'in bir
jestinin sonucudur. Atabinen'in ulusun doğuşu üzerine yaptığı bir jest
19 Mayıs'ın önemini iyi şekilde yansıttığı için Atatürk'ün takdirini
kazanmıştır. İzleyen günlerde bir öğretmenin, planladıkları “Gazi” günü
için Atatürk'ün doğum gününü sorması üzerine Atatürk tam tarihi
bilmediğini söylemiş ve Gazi Günü için 19 Mayıs'ı önermiştir. Tevfik
Rüştü Aras, Atatürk ile yaptıkları günler süren bir araştırmadan sonra
doğum tarihi aralığını 10 Mayıs ve 20 Mayıs arasına daralttıklarını
söyler. Atatürk bu araştırmadan sonra “neden 19 Mayıs olmasın” demiştir.
Bu tarih resmi olarak halka ve diplomatik kanallarca diğer ülkelere
bildirilmiştir. Ancak bu tarih ilginç bir durum yaratmıştır, 1881
yılının 19 Mayıs günü, Rumi takvimde 1297 yılına denk gelmektedir, ancak
kaydedilmiş doğum tarihi Rumi 1296 yılıdır. Rumi 1296 yılı 13 Mart 1880
ile 12 Mart 1881 arasında sürmüştür, bu sebeple alternatif olarak
Atatürk'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1880 olabilir. Bu sebeplerle ne tarih
ne de yıl genel kabul görmemiştir. Mustafa Kemal Derneği eski başkanı
Muhtar Kumral 13 Mart 1958'deki bir basın konferansında Atatürk'ün doğum
tarihini Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Atadan'ın sözlerine dayanarak
13 Mart 1881 olarak belirlediklerini söylemiştir.Ancak Gregoryen 13 Mart
1881, Rumi 1 Mart 1297'ye denktir, Atatürk'ün doğum yılı ise 1296
olarak kayda geçmiştir, bu sebeple geçerlilik iddiası zan altındadır.[1]
Atatürk'ün Rumi 1296'da doğduğuna ilişkin kayıt bulunsa da, Atatürk'ün
doğum gününü net olarak söyleyebilmek için gerekli miktarda kayıt
bulunmamaktadır. Atatürk'ün doğum günü Gregoryen 1880 veya 1881'e denk
geliyor olabilir. Atatürk'ün doğum günü, kendi onayıyla resmi olarak 19
Mayıs olarak belirlenmiştir. Bu gün Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı
olması sebebiyle önem verdiği bir gündür.[1] Köşe yazarı Yılmaz Özdil,
kesin bilgi bulunmamasını eleştirmiştir.
Erken Meslek Hayatı, 1905-1914
Şam'da staj ve İttihat ve Terakki Cemiyeti
1905-1907 yılları arasında Şam'da Lütfi Müfit Bey (Özdeş) ile birlikte
5.Ordu emrinde görev yaptı. 1906 Ekim ayında Binbaşı Lütfi Bey, Dr.
Mahmut Bey, Lüfti Müfit Bey (Özdeş) ve askerî tabib Mustafa Bey
(Cantekin) ile birlikte 'Vatan ve Hürriyet' adlı bir cemiyeti kurduktan
sonra Ordu'dan izinsiz Selânik'e gitti. Selânik Merkez Komutan Muavini
Yüzbaşı Cemil Bey (Uybadın)'in yardımıyla karaya çıktı ve orda
cemiyetinin şubesini açtı. Bir süre sonra arandığını öğrendi ve ona
ağabeylik yapan Albay Hasan Bey, Yafa'ya dönüp oranın komutanı Ahmet
Bey'e Mısır sınırında Bîrüssebi'ye gönderildiğini birdirmesini önerdi.
Ahmet Bey de Mustafa Kemal Bey'i Bîrüssebi'ye tayin etti ve bir süre
sonra topçu staj için tekrar Şam'a gönderildi. 20 Haziran 1907'de
Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu ve 13 Ekim 1907'de 3.Ordu'ya atandı.
Ancak Selânik'e vardığında 'Vatan ve Hürriyet'in şubesinin İttihat ve
Terakki Cemiyeti'ne ilhak edildiğini öğrendi. Bu yüzden kendisi de 1908
Şubat ayında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu (Üye numarası:
322). 22 Haziran 1908'de Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliğine
atandı.
Kıdemli Yüzbaşı
Kıdemli Yüzbaşı
Birinci Libya görevi (1908)
23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra sonbahar aylarında
İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından, toplumsal ve siyasal sorunları
ve güvenlik problemlerini incelemek üzere Trablusgarp (bugünkü Libya'nın
bir parçası)'a gönderildi. Burada 1908 devriminin fikirlerini
Libyalılara yaymaya ve buradaki nüfusun farklı kesimlerinden gelenleri
Jön Türk politikasına kazanmaya çalıştı. [3] Bu siyasi görevin yanısıra
bölge halkının güvenliği ile de ilgilendi. Kentin dışında yapılan bir
savaş tatbikatında Bingazi garnizonuna önderlik ederek askerlere modern
taktikler öğretti.Bu tatbikat süresince isyancı bir şeyhin evini sararak
bölgede sistem karşıtı başka güçlü kişilere örnek olması amacıyla onu
kontrol altına aldı. Ayrıca hem kentli, hem de kırsal bölge insanlarını
korumak için bir yedek asker ordusu planlamaya başladı.
Hareket Ordusu (1909)
13 Ocak 1909'da 3.Ordu'ya bağlı Selânik Redif Fırkası'nın Kurmay Başkanı
oldu ve 13 Nisan 1909'da Meşrutiyete karşı başlayan 31 Mart Hadisesi'ni
bastırmak üzere Selânik ve Edirne'den yola çıkarak Mirliva Mahmut
Şevket Paşa komutasında 19 Nisan 1909'da İstanbul'a girecek olan Hareket
Ordusu'na bağlı birinci kademe birliklerinin kurmayı başkanı oldu. Daha
sonra 3.Ordu Kurmaylık, 3.Ordu Subay Talimgâhı Komutanlık, 5.Kolordu
Kurmaylık, 38.Piyade Alay Komutanlık görevlerinde bulundu.
Mustafa Kemal Bey 12-18 Eylül 1910'de Fransa'da düzenlenen Picardie
Manevraları'na gönderildi ve deneme uçuşuna davet edildiyse de korkundan
uçağa binemedi ve hayat boyunca binmeyecekti. Dönüşte 27 Eylül 1911'de
İstanbul'da Genelkurmay Karargâhında görev aldı.
Trablusgarp Savaşı, 1911-1912
Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal
Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal
İtalyanların Trablusgarp'a saldırısıyla 29 Eylül 1911'de başlayan
Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal Bey de diğer İttihatçı
arkadaşlarıyla birlikte 18 Ararlık 1911'de Bingazi'ye hareket etti. Bu
arada 27 Kasım 1911'de Binbaşı oldu. Tobruk yakınında küçük bir zaferi
kazandıktan sonra 11 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.
Balkan Savaşları, 1912-1913
Mustafa Kemal Bey Balkan Savaşı'nın patlak vermesiyle 24 Ekim 1912'de
İstanbul'a hareket etti ve 24 Kasım 1912'de karahgâhı Bolayır'da bulunan
Bahr-i Sefit Boğazı (Akdeniz Boğazı) Kuvayi Mürettebesi Harekât Şubesi
Müdürlüğüne atandı. General Stilian Georgiev Kovachev komutasındaki
Bulgar 4.Ordusu tarafından yenildi. Haziran 1913'da başlayan İkinci
Balkan Savaşı'nda Dimetoka ve Edirne'ye girdi.
Askerî Ataşe Dönemi, 1913-1914
27 Ekim 1913'te Sofya Askerî Ataşesi'ne atanarak yakın arkadaşı Sofya
Sefiri (Elçisi) Fethi Bey (Okyar)'in altında çalıştı. Ek görev olarak
Belgrat ve Çetine Askerî Ataşeliğini de yürüttü. Bu görevde iken 1 Mart
1914'te Kaymakam (Yarbay)lığa yükseldi. Savaştan sonra Harbiye Nazırı
General Kovachev'in kızı Dimitrina (Miti) Kovacheva'ya yanaşarak
General'in de güvenini kazanmayı başardı.
Bulgaristan, Mustafa Kemal'in hayatında en büyük etki yapan ülke
olmuştur. Bulgaristan'da geçen hayatı incelendiği zaman yapacağı
devrimlerin birçoğunu yıllar önce Sofya'da görev yaptığı sırada
düşündüğü ve şekillendirdiği görülür.[kaynak belirtilmeli]
Mustafa Kemal Bey'in Sofya'ya geldiği günlerde Bulgar siyasi yaşamı çok
hareketliydi. Sobranya (Bulgar Parlamentosu) için yapılan seçimler
iktidardaki Radoslovov'un partisi için başarısız geçmiş ve iktidar
partisi parlamentoda sandalye kaybetmişti. Kabine kurma görevinin,
parlamentoda çoğunluğa sahip olmamasına rağmen yeniden Radoslovov'a
verilmesi gibi siyasi olaylar Atatürk'ü derinden etkilemiştir.[kaynak
belirtilmeli]
Birinci Dünya Savaşında Hizmetleri, 1914-1918
Daha çok bilgi için: Osmanlı Cephesi (Birinci Dünya
Savaşı)
Askerî Ataşe görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada 28 Temmuz 1914'de
I.Dünya Savaşı başlamış, 29 Ekim 1914'de Osmanlı Devleti de savaşa
girdi. 20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal Bey 3.Kolordu emrinde
Tekfurdağı'nda kurulacak olan 19.Fırka Komutanlığına atandı.
Çanakkale Savaşı, 1915-1916
Daha çok bilgi için: Çanakkale Savaşları
Çanakkale Savaşları sırasında
Çanakkale Savaşları sırasında
19.Fırka, 23 Mart 1915'te Müstahkem Mevki Komtanlığı emriyle Eceabat
bölgesinde ihtiyata alındı. 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na
İtilaf Devletleri'nin yaptığı çıkartmalarıyla Çanakkale Savaşı başladı.
3.Kolordu komutanı Mehmet Esat Paşa'nın emrinde savaşan Kaymakam
(Yarbay) Mustafa Kemal Bey Arıburnu'na çıkan ANZAC (Avustralya ve Yeni
Zelanda Kolordusu) birliklerinin yarımada içine ilerlemesini
Conkbayırı'nda durdurdu. Bu başarı üzerine 5.Ordu kumandanı Müşir
(Mareşal) Liman von Sanders Paşa'nın takdirini kazandı ve 1 Haziran
1915'te Miralay (Albay)lığa yükseldi. İngilizlerin Ağustos ayında Suvla
Körfezi'ne yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, 8 Ağustos akşamı Liman von
Sanders Anafartalar mevkiinde bulunan birliklerinin komutasını verdi ve
9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferi'ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta
Kireçtepe ve 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferi takip etti. Miralay
(Albay) Mustafa Kemal Bey, Ruşen Eşref Bey (Ünaydın) başta olmak üzere
İstanbul basın tarafından "Anafartalar Kahramanı" olarak kamuoyuna
tanıtıldı.
Kafkasya Cephesi, 1916-1917
Daha çok bilgi için: Kafkasya Cephesi
1916'da önce Edirne ve sonra Diyarbekir'de görev aldı. Anafartalar'daki
başarıları dolayısıyla muharebe kıdem zamları verilerek 1 Nisan 1916'da
Mirlivalığa yükseldi ve Paşa ünvanını aldı. Rus kuvvetleriyle yapılan
savaşlar sonucunda Muş ve Bitlis geri alındı. 7 Mart 1917'de karargâhı
Diyarbekir'de bulunan 2.Ordu Koumtan Vekililiğine atandıktan sonra Hicaz
Kuuveyi Seferiyesi Komutanlığına getirilmek istendi. Ancak bunu kabul
etmeyerek 5 Temmuz 1917'de Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7.Ordu
Komutanlığına atandı.
Sina ve Filistin Cephesi, 1917-1918
Daha çok bilgi için: Sina ve Filistin Cephesi ve
Nablus Hezimeti
Sina ve Filistin Cephesinde
Sina ve Filistin Cephesinde
Bu görevi sırasında Ahmet Cemâl Paşa ile birlikte, savaşta ülkeyi
felakete sürüklediğine inandığı Başkumandan Vekili Enver Paşa'ya karşı
bir askerî darbe hazırlamakla suçlandı.[kaynak belirtilmeli] Görevinden
alınarak İstanbul'a çağırıldı.
15 Aralık 1917 ile 5 Ocak 1918 tarihler arasında Veliaht Vahdettin
Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya giderek Keiser II.Wilhelm, Genel
Karargâhı ve Elsass bölgesini ziyaret etti.
1918 Haziran ayında Viyana ve Karlsbad'a giderek tedavi gördü. Sultan
Reşat'ın vefatı ve Vahdettin'in cülûsu üzerine 2 Ağustos'ta İstanbul'a
döndü. 15 Ağustos 1918'de 7. Ordu Komutanı olarak Suriye cephesine
atandı ve ardından "Fahri Yaver Hazreti Şehriyari" (Padişahın Onursal
Yaveri) ünvanı verildi.
19 Eylül 1918'de Allenby komutasındaki İtilaf kuvvetleri genel taarruza
geçerek üç ordudan oluşan Yıldırım Orduları Grubu'nu ağır bir hezimete
uğrattılar. 1 Ekim'de 25 Ekim'de Halep düştü. "Fahri Yaver Hazreti
Şehriyari" Mustafa Kemal Paşa, VI.Mehmet (Vahdettin)'in başyaveri Naci
Bey (Eldeniz)'e bir tel çekerek Yıldırım Orduları Grubu'nun savaş
gücünün kalmadığını bildirerek mütareke istemesini önerdi. Ayrıca yeni
hükümette kendisinin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olarak
görevlendirilmesini istedi.
30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı ve ertesi gün öğle vaktinde
yürürlüğe girdi. Mondros Mütarekenamesi 19.maddesi gereğince, Yıldırım
Orduları Grubu kumandanı olan Liman von Sanders Paşa'nın görevden
alınması üzerine "Fahri Yaver Hazreti Şehriyari" Mustafa Kemal Paşa bu
göreve getirildi. Ancak 7 Kasım'da Yıldırım Orduları Grubu ile 7.Ordu
lağvedildi.
10 Kasım'da Yıldırım Kıt'aatının komutasını 2.Ordu Komutanı Nihat
Paşa'ya bırakarak Adana'dan İstanbul'a haraket etti ve 13 Kasım'da
İstanbul'a Haydarpaşa Garı'na ulaştı. Fethi Bey (Okyar) ile birlikte
Ahmet İzzet Paşa (Furgaç) yanlısı ve Ahmet Tevfik Paşa (Okday) karşıtı
bir tavrı koyan 'Minber' gazetesini çıkararak siyasi girişimlerde
bulundu.
Milli Mücadele dönemi (1919 - 1923)
Daha çok bilgi için: Türk Kurtuluş Savaşı
TBMM Başkanı Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa
TBMM Başkanı Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa
Örgütlenme Dönemi, Mayıs 1919 - Mart 1920
Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu'da milisler (Kuvayı Milliye)
şeklinde örgütlenen direniş hareketleri başladı. "Fahri Yaver Hazreti
Şehriyari" Mustafa Kemal Paşa, Padişah VI.Mehmet (Vahdettin) tarafından
olağanüstü yetkilerle donatılarak Vilayet-i Sitte (Alti Vilayet)'yi
"Büyük Ermenistan" ve "Bağımsız Kürdistan" projelerinden korması için
görevlendirildi. 19 Mayıs 1919'da Refet Bey (Bele), Kâzım Bey (Dirik),
'Ayıcı' Mehmet Arif Bey, Hüsrev Bey (Gerede)lerle beraber Samsun'a
çıktı.
22 Haziran 1919'da Rauf Bey (Orbay), Kâzım Karabekir Paşa, Refet Bey
(Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte Amasya'da yayımladığı
genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının
kurtaracağını" ilan etti. Kâzım Karabekir Paşa tarafından Erzurum'da
toplanan Doğu İlleri Müdafaa-i Hukuk Kongresine (Erzurum Kongresi)
katıldı. Kongre üyelerinin ısrarıyla Osmanlı ordusundan istifa etti ve
Kongre başkanlığına seçildi[kaynak belirtilmeli]. 4 - 11 Eylül 1919
tarihleri arasında Sivas Kongresi'ni toplayarak ulusal direnişi
yönetecek olan siyasi yapılaşmayı kurdu. 27 Aralık 1919'da Ankara'da
heyecanla karşılandı. Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın Mart 1920'de işgal
güçlerince basılması ve önde gelen vatanperverane mebusların
tutuklanması üzerine 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin açılmasını sağladı. Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve
Hükûmet Başkanlığına seçildi. T.B.M.M., bir kurucu meclis gibi çalışarak
Milli Mücadele'yi yürütecek olan Anadolu hükumetinin altyapısını kurdu.
Hakimiyetin sağlanması, Mart 1920 - Mart 1922
24 Mart 1923 tarihli Time dergisinin kapağı
24 Mart 1923 tarihli Time dergisinin kapağı
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa,Kocatepe'de.(26 Ağustos 1922)
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa,Kocatepe'de.(26 Ağustos 1922)
Merkezi denetimden uzak bulunan Kuva-yı Milliye örgütleri dağıtılarak
düzenli bir ordu oluşturuldu. Milli Mücadele'nin en kanlı çatışmaları,
düzenli orduya katılmayı kabul etmeyen Kuva-yı Milliye gruplarına karşı
verildi. (Bak. Çerkez Ethem Bey).
Ulusal direnişin yayılması ve Sevr Antlaşması'nın direnişle karşılaşması
üzerine İtilaf Devletleri, Yunan ordusunu Anadolu'nun içlerine
sürdü.[kaynak belirtilmeli] Yunan ordusu İsmet Bey kumandasındaki
düzenli birliklerce I.İnönü (6-10 Ocak 1921) ve II.İnönü (23 Mart-1
Nisan 1921) Muharebelerinde geri çevirildi. Ancak Yunanlılarının
Karahisar istikametinden büyük hücumunun yapılacağını tahmin edemeyerek
Kütahya-Eskişehir (10-24 Temmuz) Muharebelerinde 4. Fırka Kumandanı
Yarbay Mehmet Nâzım Bey'in şehit düşmesi gibi ağır şekilde mağlubiyete
uğradı ve Sakarya nehrinin doğusuna çekilmek zorunda kaldı.
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sonrasında Büyük Millet Meclisi içinde
iktidara yani Mustafa Kemal Paşa'ya karşı tepkiler artmaya başladı.Bu
muhalefeti yöneltenler ordunun başına geçmesi için Mustafa Kemal Paşa'ya
baskı yapmaya başladılar.Gerçek niyetleri ise O'nu Ankara'dan
uzaklaştırmak ve Enver Paşa'nın iktidarını sağlamaktı.Mustafa Kemal
Paşa,4 Ağustos 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmayla
başkumandan olmayı kabul ettiğini ancak başkumandanlığının faydalı
olabilmesi için Meclis'in ordu ile ilgili yekilerini üç ay süreyle
kendisinde toplayacak bir kanun çıkartılması gerektiğini
açıkladı.Paşa'nın başkumandanlığını isteyenlerin bu şekilde hayalleri
suya düşürülmüş oldu.5 Ağustos 1921 günü oybirliği ile çıkartılan yasa
ile Mustafa Kemal Paşa,TBMM Orduları Başkumandanlığı'na getirildi.[5]
Mustafa Kemal Paşa,Başkumandanlığa geçmesinin hemen ardından yayınladığı
Tekalif-i Milliye Emirleri ile halkı ordunun donatılması için
seferberliğe çağırdı.12 Ağustos'ta Polatlı'da teftiş yaparken attan
düştü ve kaburga kemiği kırıldı. 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde
yapılan Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusu'nun hücum gücü
tükendi.Bu savaşın kazanılmasında Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'nın o
güne kadar tüm dünyada uygulanan savaş tekniklerini altüst eden taktiği
büyük önem taşımaktadır.[6] Bu zaferden sonra 19 Eylül 1921'de Büyük
Millet Meclisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'ya Müşir rütbesi ve Gazi
ünvanı verdi.
Sakarya Zaferi'nden bir yıl sonra ,26 Ağustos 1921 sabaha karşı saat
5.30'da Afyon'un güneyinden başlayan topçu ateşiyle Büyük Millet Meclisi
Orduları,Yunan kuvvetlerine karşı Büyük Taarruz'u başlattı.Yunan
Cephesi bu taarruz ile yarıldı ve Dumlupınar Ovası'na atılan düşman
kuvvetleri 30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar Meydan Muharebesi sonucunda
imha edildi.Bu muharebede Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ordunun
başında bizzat savaşa katıldığı için Dumlupınar Meydan
Muharebesi,Başkumandanlık Meydan Savaşı olarak da anılmaktadır.En
sonunda 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtulması ve Yunan Ordusu'nun imha
edilmesi neticesinde "Büyük Zafer" kazanılmış oldu.
Barışın sağlanması
Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te İsviçre'nin Lausanne (Lozan) kentinde
imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Bu antlaşma ile Sevr
Antlaşması yürürlükten kalkmış, Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması
temelleri üzerine kurulmuştur.
Saltanatın Kaldırılması
Milli Mücadele sonrasında Türkiye'de iki başlı bir yönetim ortaya
çıkmıştı.[kaynak belirtilmeli]. TBMM 1 Kasım 1922'de Osmanlı saltanatını
lağvedip Vahidettin'i tahttan indirerek İstanbul hükümetinin hukuki
varlığına son verdi. 16 Ocak 1923'de İzmit'te Hünkâr Kasrı'nda
İstanbul'dan gelen gazetecilerle mülakat yapıldığında Vakit başyazarı
Ahmet Emin Bey (Yalman)'in Kürt meselesi hakkında sorusuna karşı 'Başlı
başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu
gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir'
diyerek Kürtlere özel statü tanımamak için ihtiyatlı davrandı.[kaynak
belirtilmeli].
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı, 29 Ekim 1923
8 Nisan 1923'te yayımlanan Dokuz Umde ile Gazi Mustafa Kemal yeni
rejimin temelini oluşturacak olan Halk Fırkası'nın (daha sonra
Cumhuriyet Halk Fırkası, Cumhuriyet Halk Partisi, ) temellerini attı.
Nisan ayında yapılan İkinci Meclis seçimlerine sadece Halk Fırkası'nın
katılmasına izin verildi. Mebus adayları fırkanın genel başkanı
sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal tarafından belirlendi.
25 Ekim 1923 günü aynı anda hem Başbakanlık hem de İçişleri Bakanlığı
görevlerini yürüten Fethi Bey,İçişleri Bakanlığını bıraktığını
açıkladı.Aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı görevini yapan Ali Fuat
Paşa'da ordu müfettişliğine atandığı için görevinden ayrıldı.Bu iki boş
koltuk için yapılan seçimleri Gazi Mustafa Kemal'e muhalif olan
milletvekilleri kazandı.Meclis İkinci Başkanlığına Rauf Bey,İçişleri
Bakanlığına Sabit Bey seçildiler.Bu durumdan hoşnut olmayan Gazi Mustafa
Kemal,26 Ekim 1923'te Başbakan Fethi Bey'den "Erkan-ı Harbiye Umumiye
Riyaseti Vekili" Fevzi Paşa'nın dışında hükümetin istifa etmesini ve
istifa edenlerin yeniden seçilirlerse görevi kabul etmemesini
istedi.Böylece bir hükümet krizi yaratılmış oldu.Yeni bakanlar kurulu
üyelerinin 29 Ekim günü seçileceği duyuruldu.
Bu gelişmeler üzerine "Cumhuriyet İlanı" ile işi kökünden çözmeye karar
veren Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim 1923 gecesi Çankaya'da İsmet Paşa ve
bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz."
diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet
Paşa'yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda gerekli
değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. 29 Ekim 1923 Pazartesi
günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması
konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal'den
düşüncelerini açıklaması istendi. Gazi Mustafa Kemal, bunalımdan çıkış
yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin
ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu.Tasarının parti
grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18.00'de TBMM Genel kurul
toplantısı başladı.Anayasa Komisyonu'nun değişiklik ile ilgili rapor ve
önergesi genel kurulun onayına sunuldu ve 29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı
saat 20.30'da milletvekillerinin alkışları ve "Yaşasın Cumhuriyet"
sadâları ile Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.Hemen ardından geçilen
cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamaya katılan 158 milletvekilinin
tamamının oyları ile Ankara milletvekili Gazi Mustafa Kemal,Türkiye
Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanlığı Dönemi, 1923-1938
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal
Atatürk,TBMM'den çıkarken (29 Ekim 1930
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal
Atatürk,TBMM'den çıkarken (29 Ekim 1930
1924 Anayasası gereğince [9] TBMM 29 Ekim 1923'teki cumhurbaşkanlığı
seçiminden sonra üç defa daha (1927, 1931, 1935 yıllarında) Gazi Mustafa
Kemal'i tekrar cumhurbaşkanlığına seçti. 1927'de kabul edilen CHF
Tüzüğü ile Gazi Mustafa Kemal partinin "değişmez genel başkanı" ilan
edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca
kendisine tanındı.
Gazi Mustafa Kemal sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını
yerinde denetledi. Ancak 1918 yılından sonra hiçbir resmi veya özel
ziyaret için yurt dışına çıkmadı.
15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan CHF ikinci
kurultayında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan
Nutuk'u (Söylev) okudu.[10] Kurtuluş Savaşı'nın Gazi'nin bakış açısıyla
anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Mücadeleye
ilişkin resmi görüşünün esasını oluşturur ve Milli Mücadeleyi Mustafa
Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere
karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar
Eğilmez, "Sakallı" Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir polemik
niteliği de taşır.[11]
29 Ekim 1933'te Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal,Türkiye Cumhuriyeti'nin
onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada ülkenin kuruluş
temelini ve gelecek vizyonunu yalın bir dille tüm dünyaya ve Türk
Milleti'ne anlatmıştır..[12]
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde kurulan
hükümetler
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde (1923-1938) üç kişi başbakanlık
yapmıştır. Bu isimler İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Celal Bayar'dır.Bu
dönem içersinde en fazla süre görevde kalan ve en fazla hükümet kuran
isim (tam yedi hükümet kurmuştur) İsmet İnönü'dür. Atatürk'ün
cumhurbaşkanlığı süresince kurulan hükümetler şöyledir:
Atatürk, İsmet İnönü ile birlikte
Atatürk, İsmet İnönü ile birlikte
Cumhurbaşkanı Atatürk Başbakan Celal Bayar ile birlikte
Cumhurbaşkanı Atatürk Başbakan Celal Bayar ile birlikte
* I. İnönü hükûmeti (30.10.1923 - 06.03.1924)
* II. İnönü hükûmeti (06.03.1924 - 22.11.1924)
* Fethi Okyar hükûmeti (22.11.1924 - 03.03.1925)
* III. İnönü hükûmeti (03.03.1925 - 01.11.1927)
* IV. İnönü hükûmeti (01.11.1927 - 27.09.1930)
* V. İnönü hükûmeti (27.09.1930 - 04.05.1931)
* VI. İnönü hükûmeti (04.05.1931 - 01.03.1935)
* VII. İnönü hükûmeti (01.03.1935 - 01.11.1937)
* I. Celal Bayar hükûmeti (01.11.1937 - 11.11.1938)
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde dış politika
1930'lu yıllarda Balkan ülkelerinde yaygınlaşan revizyonist siyasi
görüşlere karşı Atatürk "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle karşı
çıkarak, Birinci Dünya Savaşı ertesinde Neuilly ve Lozan antlaşmalarıyla
kurulan uluslararası statükoyu savundu.[kaynak belirtilmeli]. 1930
yılında Yunan başbakanı Elefterios Venizelos'u Türkiye'ye davet ederek
Milli Mücadele'nin düşmanı Yunanistan'la barışın temellerini attı.
1934'de Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi (Ancak
Nobel Ödül Komitesi değerlendirmeye almadı).
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki dış politika
konularını şu şekilde sıralayabiliriz:
* Irak sınırı ve Musul sorunu
* Nüfus mübadelesi
* Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi (18 Temmuz 1932)
* Balkan Antantı (9 Şubat 1934)
* Montrö Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)
* Sadabat Paktı (8 Temmuz 1937)
* Hatay Sorunu
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde inkılaplar ve iç politika
Daha çok bilgi için: Atatürk İnkılapları
Gazi Mustafa Kemal, kendi deyişiyle Türkiye'yi "muasır medeniyet
seviyesine çıkarmak" amacıyla bir dizi radikal dönüşüme imza attı.
Sözkonusu düzenlemeler başlangıçta Osmanlıca "reform" veya "dönüşüm"
anlamına gelen "inkılap" adıyla anıldılar. 1960'lı yıllarda, inkılap
karşılığı olarak Öztürkçe "devrim" kelimesi kullanıldı. Ancak 12 Eylül
1980 askeri darbesinden sonra, "devrim", kanlı bir düzen değişikliğini
(Fransızca: révolution) ve sol dünya görüşünü çağrıştırdığı gerekçesiyle
resmi kullanımda yeniden "inkılap" sözcüğü benimsendi.[kaynak
belirtilmeli].
Siyasal alanda inkılaplar
* Halifelik ve saltanatın birbirinden ayrılması,Osmanlı saltanatının
kaldırılması ve Osmanlı Devleti'nin hukuki varlığının sona ermesi (1
Kasım 1922).
* Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923).
* Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına
çıkarılması (3 Mart 1924).
* Devletin dinine ilişkin maddenin anayasadan çıkartılması ve Laiklik
ilkesinin anayasaya eklenmesi (1928)
* Atatürk İlkeleri'nin tamamının anayasaya girmesi (5 Şubat 1937)
Toplumsal alanda inkılaplar
* Şapka Kanunu (25 Kasım 1925)
* Tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
* Kadınlara belediye seçimlerinde (1930) ve genel seçimlerde (1935)
seçme ve seçilme hakkı tanınması
* Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
* Efendi, Bey, Paşa gibi lakab ve ünvanlarin kullanımının yasaklanması
(26 Kasım 1934)
* Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerinin kabulü (1925-1931)
Hukuk alanında inkılaplar
* İslam vakıflarının devlet idaresine alınması (1924)
* İsviçre Medeni Kodundan çevrilerek hazırlanan Medeni Kanun'un kabulü
(1926).
* İtalyan Ceza Kanunu'ndan çevrilerek hazırlanan Türk Ceza Kanunu'nun
kabulü (1927).
Eğitim ve kültür alanında inkılaplar
* Öğretimin Birleştirilmesi Yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) ile
devlete bağlı olmayan ilköğretim kurumlarının kapatılması (3 Mart 1924)
* Yeni Türk harflerinin kabulü ve arap alfabesiyle her türlü yayın ve
eğitimin yasaklanması (1 Kasım 1928)
* Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1932)
* Dil Devrimi ve Güneş Dil Teorisinin benimsenmesi (1932-1938)
* Darülfünun'un kapatılıp İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden kurulması
(31 Mayıs 1933)
Çok partili demokrasi denemeleri
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925
Daha çok bilgi için: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadeleyi başlatan beş kişilik
kadronun Mustafa Kemal dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Karabekir Paşa,
Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası'nı kurdular. 1925 Martı'nda çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait
İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek TpCF kapatıldı.
Partinin lider kadrosu tutuklanarak önde gelenleri idam edildi.
Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1930
Daha çok bilgi için: Serbest Cumhuriyet Fırkası
12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükumetine alternatifleri sunmak
amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kamal
Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet
Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan),
çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak
17 Kasım 1930'da rakibi istemeyen İsmet Paşa'nın baskısı ve İslâmcıların
aleti olma endişesinden dolayı partiti fesh etti. Bu demokrasi
denemesinin biraz önce, ordu'nun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye
zarar verebileceğini öngören Gazi Mustafa Kemal Atatürk,[kaynak
belirtilmeli]. Askerî Ceza Kanunu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı
Kanun)'nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148.maddesine Ordu mensubunun
siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi
olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi
makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükumu koydurdu.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan yaklaşık 30 yıl sonra 27 Mayıs
1960'de ileri görüşlülüğünü bir daha kanıtlayacaktı.
Çok partili demokrasi denemeleri
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925
Daha çok bilgi için: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadeleyi başlatan beş kişilik
kadronun Mustafa Kemal dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Karabekir Paşa,
Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası'nı kurdular. 1925 Martı'nda çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait
İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek TpCF kapatıldı.
Partinin lider kadrosu tutuklanarak önde gelenleri idam edildi.
Serbest Cumhuriyet Fırkası, 1930
Daha çok bilgi için: Serbest Cumhuriyet Fırkası
12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükumetine alternatifleri sunmak
amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kamal
Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet
Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan),
çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak
17 Kasım 1930'da rakibi istemeyen İsmet Paşa'nın baskısı ve İslâmcıların
aleti olma endişesinden dolayı partiti fesh etti. Bu demokrasi
denemesinin biraz önce, ordu'nun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye
zarar verebileceğini öngören Gazi Mustafa Kemal Atatürk,[kaynak
belirtilmeli]. Askerî Ceza Kanunu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı
Kanun)'nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148.maddesine Ordu mensubunun
siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi
olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi
makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükumu koydurdu.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bundan yaklaşık 30 yıl sonra 27 Mayıs
1960'de ileri görüşlülüğünü bir daha kanıtlayacaktı.[kaynak
belirtilmeli].
Atatürk'ün son günleri ve ölümü
Daha çok bilgi için: Atatürk'ün son günleri ve ölümü
Atatürk'ün sağlık durumu 1937 yılından itibaren bozulmaya
başladı.Kendisine 1938 yılı başlarında siroz teşhisi konuldu.Avrupa'dan
doktorlar getirildi.Türk ve yabancı doktorların tedavileri sonuç
vermedi.Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Atatürk,10
Kasım 1938 perşembe sabahı saat 9,05'te İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda
hayatını kaybetti.Cenazesi büyük bir törenle Ankara'ya uğurlandı ve
Atatürk 21 Kasım 1938 günü Ankara'da yapılan büyük bir törenle Ankara
Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine konuldu.Bundan onbeş yıl
Özel Hayatı
Atatürk ve manevi çocuklarından Sabiha Gökçen
Atatürk bir vatandaşın derdini dinlerken
Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi, uçuş
seyretmeyi ve yüzmeyi severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli
türkülerine ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan keyif alırdı.
Sakarya adlı atına ve köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir
kitaplık oluşturmuştu. Devlet adamlarının, sanatçıların, bilim
adamlarının, dostların davet edildiği, ülke sorunlarının da konuşulduğu
akşam yemekleri Çankaya Köşkü'nde sık rastlanan bir durumdu. Temiz ve
düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk
Orman Çiftliği'ne gider, modern tarıma geçiş yolunda yürütülen
çalışmalara bizzat katılırdı. İleri derecede Fransızca ve az Almanca
biliyordu.
İzmir'de Yunanlıları bozguna uğrattıktan sonra İzmir'e girerken Yunan
komutanının Türk bayrağını çiğnemesine ithafen basması için önüne
serilen Yunan bayrağını yerden alması bilinen bir olaydır.
Evliliği
Milli Mücadele döneminde Ankara İstasyon Binasında ve eski Çankaya
köşkünde Fikriye Hanım ile birlikte yaşıyordu.[13] Fikriye hanımı
Almanya'ya gönderdikten sonra 29 Ocak 1923'te İzmir'in sayılı
zenginlerinden Uşakizade Muammer Bey'in kızı Latife Hanım'la evlendi.
1924'de yapılan Sonbahar Seyahatı sırasında çift kavga etti[kaynak
belirtilmeli]. ve Mustafa Kemal Paşa Erzurum'dan İsmet Paşa'ya telegraf
çekerek boşanacağını bildirdi. Ancak az sonra Salih Bey (Bozok) ve Kılıç
Ali Bey'in aracılığıyla boşanmasından vazgeçti. Bu evlilik 5 Ağustos
1925 tarihine dek sürdü. 1922-1934 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal
veya sadece Gazi ünvanıyla anılan Mustafa Kemal'e Soyadı Kanunu ile
birlikte TBMM tarafından çıkarılan 24 Kasım 1934 tarihli ve 2587 sayılı
kanun ile [14] ile kendisine "Türklerin Atası" anlamına gelen Atatürk
ismi verilmiştir.
Çocukları
Çocuğu olmayan Atatürk, savaş yıllarından başlayarak birçok ******n
hamiliğini üstlenmiş, birçoğunu da evlat edinmişti. Atatürk'ün manevi
evlatları, Afet İnan, Sabiha Gökçen, Ülkü Adatepe, Nebile Hanım, Rukiye
Erkin, Zehra Aylin, Sığırtmaç Mustafa, Abdurrahim Tuncak, İhsan'dır.
1916 yılında Bitlis Rus işgalinden kurtarıldığı yıllarda 16 Kolordu
Komutanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa, savaşta bütün aile
fertlerini kaybeden ve kimsesi kalmayan Abdurrahim'i evlatlık edindi.
Abdürrahim bakılması için İstanbul'a annesi Zübeyde hanım ve kızkardeşi
Makbule'nin yanına gönderildi.
Yapıtları
* Tâbiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih
* Takımın Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1908)
* Cumalı Ordugâhı - Süvari: Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları
(1909)
* Tâbiye ve Tatbikat Seyahati (1911)
* Bölüğün Muharebe Talimi (Almanca'dan çeviri - 1912)
* Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (1918)
* Nutuk (1927)
* Vatandaş İçin Medeni Bilgiler (Manevi kızı Afet İnan adıyla
yayımlandı) (1930)
* Geometri (isimsiz yayımlandı) (1937)
Atatürk'ün ayrıca, 1915-1918 yılları arasında Anafartalar, Doğu Cephesi
ve Karlsbad'daki hatıralarını yazdığı günlükleri de bulunmaktadır.
Bunlardan Anafartalar Muharebatı'na Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu
tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. 1908-1938 yılları arasında
Mustafa Kemal'in imza attığı, yazdığı, söylediği kişisel notları dahil
her şeyin toplandığı Atatürk'ün Bütün Eserleri adlı bir ansiklopedi de
Kaynak Yayınları tarafından hazırlanmaktadır.
ATATÜRK' ÜN YAZDIĞI
MEKTUPLAR
ZÜBEYDE HANIM'A MEKTUBU
1 Ağustos 1920
Muhterem valideciğim, İstanbul'dan ayrılışımdan beri sizlere ancak
birkaç telgraftan başka bir şey yazamadım. Bu sebeple büyük merak içinde
kaldığınızı tahmin ediyorum. Bilhassa, hakkımda ötekinden berikinden ve
gerek gazetelerden işittiğiniz tamam olmayan haberler şüphesiz
merakınızı artırmıştır. Şimdi vereceğim bilgilerle tahmin olacağınız
için endişe duyacak hiçbir şey yoktur.
Biliyorsunuz ki İstanbul'da iken yabancı devletler, devleti ve ulusu
fevkalade sıkıştırmakta ve millete hizmet edebilecek ne kadar adamımız
varsa hepsini hapis ve tevkifle, bir kısmını da Malta'ya sürerek herkesi
sıkıntıya sokmakta pek ileri gidiyorlardı. Bana nasılsa ilişmemişlerdi.
Fakat 3. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a ayak basar basmaz İngilizler
benden şüphelendiler, Hükümete benim gidiş nedenimi sordular.
Nihayet İstanbul'a çağırılmamı istediler, bunda ısrar ettiler. Hükümette
beni kandırarak İstanbul'a gelmemi ve İngilizlere teslim olmamı
sağlamak istedi. Bunun derhal farkına vardım. Tabiatıyla kendi ayağımla
gidip esir olmam doğru değildi. Padişahımıza gerçek durumu yazdım ve
gelemeyeceğimi bildirdim. Zatı şahanede önce uygun buldu. Fakat daha
sonra İngilizlerin baskısı artmıştı. Sonunda O'da İstanbul'a dönmemi
emretti.
Bu suretle artık resmi görevimde kalmaya imkan görmediğim gibi
askerliğimi sürdürdükçe de İngilizlerin ve hükümetin hakkımdaki ısrarına
karşı duyulamayacaktı. Bir taraftan da bütün Anadolu halkı, tüm ulus,
hakkımda büyük bir sevgi ve güven gösterdi, "seni bırakmayız" dediler.
Gerçekte vatan ve milletimizi kurtarabilmek için tek çare, askerliği
bırakıp serbest olarak milletin başına geçmek ve milleti tek vücut bir
hale getirmekle doğacak kudret ve ulusal gücü kullanmaktan başka çare
yoktu. Bende öyle yaptım. Elhamdülillah başarılı oluyorum. Pek yakında
elle tutulur sonucu bütün dünya görecektir. Ben bu suretle hareket
edince İngilizler derhal yalvarmaya başladı. Ve beni kazanmaya çalıştı.
Ve bütün suçu bizim hükümete attılar. Gerçekten hükümette benimle
uğraşmak istedi. Fakat gücü buna yetmedi ve yetemez.
1-Daha bir zaman bu şekilde Anadolu içinde çalışmakla her şey
hallolacaktır. Yakında Millet Meclisi toplanacak ve meşru bir hükümet
iktidara gelecektir. Bende ihtimal o zaman İstanbul'a geleceğim. Sıhhat
ve afiyetteyim, katiyen hiç merak etmeyiniz.
2-Salih Bey (Salih Fansa) Fuat Beyden alacağını aldı mı? Bunu bilgi
almak bakımından soruyorum. Yoksa her ne olursa olsun, elhamdülillah hiç
önemi yoktur. Siz müsterih olunuz ve bir sıkıntınız olursa derhal bana
bildiriniz.
3-Bu mektubu getirecek olan "...." size benim hakkımda istediğiniz kadar
bilgi verecektir. Kendisiyle bana bazı elbiselerimi gönderiniz.
4-Hemşiremin sıhhati nasıldır. Eve herhangi bir taraftan saldırıda
bulunuldu mu? Hala orada mısınız? Çocuklar ne yapıyor, büyüdüler mi?
5- Salih(Fansa) Beyle Madam Salih Bey inşallah sıhhat ve afiyettedirler.
Ben kendilerini daima yad ediyorum. Madamın benim hakkımda bir rüyası
vardı. Galiba o çıkacaktır. İnşallah yakında sevinç içinde görüşeceğiz.
6-Ben, birkaç güne kadar bir kongre için Sivas'a gideceğim. Tekrar
Erzurum'a döneceğim. Tekrar ediyorum: Her işittiğinize önem vermeyiniz.
Pekala bilirsiniz ki ben, yaptığımı bilirim. Netice görmeseydim
başlamazdım. Saygı ile ellerinizden, hemşiremin gözlerinden öperim.
M. Kemal
İSMET İNÖNÜ'YE MEKTUBU
12 Haziran 1937
Başvekil İsmet İnönü'ye,
Hatırlarsınız, Türk köylüsünün, Türk'ün efendisi olduğunu söylediğim
zamanı. Ben o efendinin arzu ve iradesi altında senelerden beri çalışmış
olan bir hadimim (hizmetkarım). Şimdi beni çok heyecana getiren hadise,
Türk köylüsüne naçizane de olsa ufak bir vazife yapmış olduğumdur.
Milletin yüksek mümessiller heyeti bunu iyi görmüş ve kabul etmişlerse
benim için ne unutulmaz bir saadet hatırasını bana vermişlerdir. Bundan
dolayı çok yüksek zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet Hükümetine
yapmaya mecbur olduğum vazifelerden en basiti karşısında gösterilmiş
olan teveccühten, takdirden ne kadar mütehassis olduğumu ifadeye
muktedir değilim.
Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk Milletine canımı
vereceğim.
Kemal Atatürk
ALİ FUAT (
CEBESOY ) PAŞA'YA MEKTUBU
23.1.1918
"Kardeşim,
Sina Cephesinde başlayan Filistin askeri harekatının kan ve heyecanla
dolu safhalarında kader icabı defedilemeyen felaketli günlerin
tevalisinde ibraz buyurduğunuz cesaret ve askeri kudrete, resmi ve
muhtelif membaların raporlarına dayanarak harekatı takibim sırasında
vakıf olmuştum. Sonradan gelen zabitlerden dahi şifahen malumat
almıştım. En nihayet yüksek hizmetlerinizin mirlivalığa terfiinizle
resmen teyit ve ilan edildiğini işitmekle mübahi oldum. Suret-i mahsusa
da tebrik ve bu rütbede dahi vatanımızı kurtarmak uğrunda parlak
muvaffakiyetlere mazhariyetinizi temenni ederim.
Falkenhayn Paşa ile Sina harekatına dair ilk karar ve tedbirlerde ve
sevk-u idare noktasında bugün vaki, o gün için bir tasavvurdan ibaret
olan feci hakikatleri devlet ricalimize de kabul ettirmek ve ona göre
sevk-ı tedbire muvaffak olmak mümkün olamaması yüzünden Yedinci Orduyu
ve ondan sonra verilen İkinci Orduyu kabul etmeyip İstanbul'a gelmiş
olduğumu duymuşunuzdur. Burada pek aksi olarak rahatsızlıktan baş
alamıyorum. Veliaht Hazretleriyle Almanya seyahatine yataktan kalkıp
gittim.
Yirmi gün seyahat esnasında bir şey yok, tam avdette trende yeniden
hastalandım. Bir aydır yine yataktayım. Birinci ve Beşinci ordulardan
Liman Paşanın idaresinde bir grup teşkili takarrür etti. Bana Beşinci
veya Esat Paşa ile becayiş suretiyle Birinci Ordu kumandanlıklarından
birini teklif ettiler. Ben Beşinci Orduyu tercih ve kabul ettim. Fakat
icraat gecikti.
Bu mektubu eski arkadaşım ordunuz Sıhhiye Reisi Hüseyin Beyin
hareketinden istifade ederek yazabiliyorum. Gözlerinizden öper ve
inşallah bundan sonrada İngilizlerin geri çekilişiyle neticelenen
muvaffakiyetlerinizi işitmekle mesut olurum kardeşim."
M. Kemal
AFET İNAN'A MEKTUBU
Savarona Yatı 14.6.1938
Afet,
H. R. Soyak ile, benden mektup beklediğini bildirmiştin. Arzun her gün
hatırımdadır. Şifahen Celal'e (Üner) telefonla bildirmek üzere
söylemekteyim. Ancak henüz kendim bir şey tespit edemedim.
Vazifem şudur: Bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle
hastalık durmamış, ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek
hususiyetiyle burunda yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi,
yapılan istirahatleri hiçe indirmiştir. İstanbul'a gelince, Hükümet
reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissenger'yi getirtti. Yeniden tetkik,
muayene yapıldık. Karaciğeri eski halinden farksız ve karnı birkaç
kiloluk birikmiş su ve gaz dolayısıyla şişkin ve defigüre bir halde
buldular. Şimdilik Temmuz on beşe kadar yeni tiretman ve yeni rejim
altında repo apsolüyü (Kesin istirahati) zaruri buldular. Bunun esası da
yatak ve şezlong istirahatidir. Bu müddet sonunda Fissenger tekrar
gelecektir. Umumi ahvalim iyidir. Tamamen iadeli afiyet ümit ve va'di
kuvvetlidir. Senin için asla merakı ve endişeyi mucip olmamalıdır.
Serinkanlılıkla imtihanlarını vererek muvaffakiyetle dönmeni bekler ve
muhabbetle gözlerinden öperim.
İkamet için Savarona'yı tercih ettiler. Yat şimdilik saray karşısında
demirlidir.
Malûmun olan devlet işleri için Başbakan ve diğer bakanlar sık sık gelip
yatta misafir olmaktadırlar.
Nutuk'unu Şükrü Kaya Türkçe'ye çevirmektedir. Matbuata verilecektir.
K. Atatürk
SABİHA
GÖKÇEN'E MEKTUBU
Ankara 29.6.1929
Sabiha'ya
Sanatoryumdan mektubu da aldım. Oradaki hayat ve bakımdan hoşnut
olduğundan ve doktorların tavsiyelerini çok itina ile takip ettiğinden
pek memnun oldum. Aldığımız raporlardan anladığımıza göre esasen
hastalığın o kadar mühim değildir. Sıhhat ve rahatına bildiğin gibi
itinada devam edersen az zamanda tamamıyla iyileşeceğin şüphesizdir.
Vücudunda her gün topluluğa doğru olacağına şüphe olmayan değişikliği
anlamak üzere ara sıra kilonu bildirmekle beraber fotoğraflarını da
gönder.
Gözlerinden öperim.
Gazi M. Kemal
KURTDERELİ MEHMET PEHLİVAN'A MEKTUBU
12 Kasım 1931 Salı
Kurtdereli Mehmet Pehlivan,
Seni, cihanda büyük ün almış bir Türk pehlivanı tanıdım. Parlak
muvaffakiyetlerinin sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim:
"Ben her güreşte arkamda Türk Milletinin bulunduğunu ve millet şerefini
düşünürüm."
Ben, dediğini en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu
değerli sözünü, Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak
kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar çok memnun
olduğumu anlarsın.
Gazi M. Kemal
NOT: Büyük Atatürk daha sonra mektubuna bir armağan ekliyordu. Armağan
İş Bankası'na yazılmış bir mektuptu ve içinde şunlar yazılıydı;
‘‘Kurtdereli Mehmet Pehlivan'a 1000 lira veriniz. Bu para, Birinci Kanun
aylığımdan faiziyle kesilecektir efendim.
Gazi Mustafa Kemal
LENİN'E MEKTUBU
1- Emperyalist Hükümetler aleyhine 26 Nisan 1920 harekatı ve bunların
tahakküm ve esareti hakkında bulunan mazlum insanların kurtulması
amacını güden Bolşevik Ruslarla işbirliği ve harekatı kabul ediyoruz.
2- Bolşevik kuvvetleri Gürcistan üzerine askeri harekat yapar veyahut
takip edeceği siyaset ve göstereceği tesir ve nüfusla Gürcistan'ın da
Bolşevik ittifakına dahil olmasını ve içlerindeki İngiliz kuvvetlerini
çıkarmak üzere, bunlar aleyhine harekata başlamasını temin ederse
Türkiye Hükümeti de emperyalist Ermeni Hükümeti üzerine askeri harekat
icrasını ve Azerbaycan Hükümetini de Bolşevik devletler zümresine ithal
etmeyi taahhüt eyler.
3- Evvela, milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist
kuvvetleri tart ve ileride emperyalizm aleyhine vuku bulacak müşterek
mücadelemiz için dahili kuvvetlerimizi organize ettirmek üzere şimdilik
ilk taksit olarak beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda
cephane vesaire harp vesaiti ve sıhhiye malzemesinin ve yalnız doğuda
harekat icra edecek kuvvetler için erzakın Rus Sovyet Cumhuriyetince
temini rica olunur.
Yüksek hürmetlerimin ve samimi duygularımın kabulünü rica eylerim.
T.B.M.M. Reisi Mustafa Kemal
ROOSVELT'E MEKTUBU
Aziz Bay Cumhurbaşkanı,
Son günlerde Bay Julien Briyan tarafından alınmış olan filmi
seyretmekten duyduğunuz memnuniyeti bildiren 6 Nisan 1937 tarihli
lütufkar mektubunuzu hakiki bir sevinç ile aldım. Mektubunuzda ahval ve
şerait müsaade eder etmez birbirimize bir gün mülaki olacağımız ümidini
de izhar buyuruyorsunuz. Samimi duygularınızdan ve Türkiye'de elde
edilen terakki hakkında takdirkar telakkilerinizden dolayı size
fevkalade müteşekkir olduğuma inanmanızı rica ederim.
Bay Cumhurbaşkanı.
Bu fırsattan istifade ederek Amerika Birleşik Devletleri hakkındaki
hayranlığımı tekrar bildirmek isterim. Bilhassa ki bizim iki
memleketimiz, umumi sulh ve insanlığın saadetini hedef tutan aynı ideali
gütmektedirler. Size bir an evvel mülaki olmak benim de samimi arzum
olduğundan harikulade işler yapmış olan sevimli ve kuvvetli
şahsiyetinizi Türkiye'de selamlayabileceğim günü sabırsızlıkla intizar
ediyorum.
Samimi saygılar ve bilhassa temennilerimle.
Vafakarınız K. Atatürk
PİERRE LOTİ'YE
MEKTUBU
3 Kasım 1921
"Türkiye Büyük Millet Meclisi, Paris Mümessilinin hareketinden istifade
ederek Türklerin büyük ve asil dostuna karşı perverde ettiği hissiyat,
minnet ve şükranı tekrar beyan etmeyi kendine bir borç bilmiştir.
Tarihin en karanlık günlerinde sihrengiz kalemiyle daima Türk Milletinin
hakkını teyit ve müdafaa etmiş olan büyük üstad için Türk Milletinin
beslediği derin ve sarsılmaz muhabbet hislerini, İstikbal Mücadelesinde
şehit düşen erkeklerimizin yetim bıraktığı kızlarımız tarafından
gözyaşları arasında dokunan bu halı şehadet edecektir.
Naçiz kıymeti, delalet ettiği manadan ibaret olan bu hediyemizi haksever
ve civanmert büyük Fransız'a beslediğimiz şükran hissine delalet olarak
telakki ve kabul buyurmanızı rica ederiz."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemal
FRANSIZ MAREŞALİ LYATEY'E MEKTUBU
Ankara 13 Aralık 1921
"Sayın Mareşal,
Madam Berthe Georges-Gaulis, ricam üzerine birkaç satır yazının size
ulaştırılmasını kabul etmekle şimdiye kadar gösterdiği sayısız dostluk
delillerine yeni bir tanesini ilave etmek nezaketinde bulundu.
İstiklalimiz için giriştiğimiz savaşta bize karşı göstermek lütfunda
bulunduğunuz sempatiden dolayı en derin minnet hislerimi ifade etmek
için işte bu fırsattan faydalanıyorum.
Fransa, kendisinden umduklarımızda bizi hayal kırıklığına uğratmadı ve
en yetkili şereflerinin muhabbet sözleriyle yaşadığımız o müşkül anlarda
bizi teselli etmeyi, maneviyatımızı yükseltmeyi bildi. Fransa'nın
yüksek menfaatlerini ve Akdeniz de işgal ettiği hususi mevkii idrak
etmek basiretini gösteren Fransa'nın yakın Şark'ta ananelere dayanan
politikasını devam ettirmeye taraftar olan kimseler arasında
Ekselansınız birinci planda yer almış ve hiç şüphe yok ki yüksek
müdahaleniz, terazinin bizden yana meyletmesine amil olmuştur.
Her iki tarafın karşılıklı olarak sarf ettiği gayretlerin Ankara
Antlaşmasının akdi suretiyle meyvelerini vermiş olduğunu görmekle
bahtiyarız. Ve iki millet arasında en geniş anlayış ve samimiyetle
yeniden kurulan yüzlerce yıllık maziye sahip dostluk münasebetleri
üzerine, en mutlu tesirleri yaratmaktan geri kalmayacak olan bu vesikaya
büyük ümitler bağlamaktayız.
Yüksek değerini takdir ettiğimiz bu kıymetli sempatiyi, sayın Mareşal
bizden esirgememekte devam edeceğinizi ümit ederim.
En derin hürmetlerimin kabulünü rica ederim, sayın Mareşal.
M. Kemal
10 YAŞINDAKİ CURTIS LAFRANCE'YE MEKTUBU
Gelin, bu mektubu ve hikayesini Sayın Doğan Uluç'un araştırmasından
dinleyelim ...
Kaynak: Hürriyet Web Sayfası, 28 Haziran 1998, Pazar.
***
Türkler için söylenenlere inanma
Doğan ULUÇ / NEW YORK
1923’te 10 yaşındaki Amerikalı bir çocuk Mustafa Kemal Paşa’ya bir
mektup yazdı ve resim istedi. Türk tarihinin en karışık günlerinde
çocuğa cevap yazan Gazi, bir de tavsiyede bulundu:Türkler hakkında her
söylenene araştırmadan inanma!
Gazi Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı seçildikten sonra yazdığı ilk özel
mektubu Amerika'da bulduk. Mektup, Cumhuriyet'i kurduğu, gericiler ve
vatan hainleriyle insanüstü bir mücadele verdiği günlerde, Atatürk'ün,
10 yaşındaki bir Amerikalı ******n mektubuna cevap verecek zamanı bulup,
dış ilişkiler ve propagandaya gösterdiği önemi bir kere daha
gösteriyor.
LAFAYETTE'İN SOYUNDAN
Bugün 85 yaşında olan ve ABD'nin küçük bir şehrinde yaşayan Curtis
LaFrance, o zamanlar 10 yaşında bir çocuktu. Amerikan bağımsızlık
mücadelesinin kahramanı, yeni kıtaya ‘özgürlük’ fikrini aşılayan Fransız
Lafayette'in soyundan geliyordu. Özgürlük hikayeleriyle büyümüştü. Çok
uzak bir ülkede, tam 9000 kilometre ötede, Anadolu'da verilen Kurtuluş
Savaşı kanını kaynattı. ‘Angora’ adlı küçük şehirde kurulan yeni
devletin Reis'iyle yapılmış bir röportaj gördü bir gazetede.
Heyecanlandı, etkilendi.
Yaşına başına bakmadan oturup - tesadüfe bakın ki, Cumhuriyet'in
ilanından tam bir gün önce, 28 Ekim 1923 günü - Gazi Paşa'ya bir mektup
yazdı. Bir imzalı fotoğraf istedi uzaktaki kahramanından. Pek umudu
yoktu ama, çocukluk heyecanıyla bekledi yine de. Derken bir gün bir
mektup getirdi postacı. İlk kez kendi adına yazılmış bir mektup. 10
yaşındaki ‘Mister’ Curtis LaFrance'a. Hem de kimden! Çocuk içgüdüsüyle
uzaktan önemini anlayıp hayran olduğu Gazi Mustafa Kemal'den.
İNANAMADIM
‘O zaman çok sevindim tabii ama hadisenin önemini yıllır sonra idrak
ettim. Yaşım ilerledikçe heyecanım arttı, okuyup Atatürk’ün kim olduğunu
anlayınca hayranlığım arttı. Ne kadar şanslı olduğumu çok sonraları
anladım.' Curtis'in, ilkokul son sınıf öğrencisiyken, babasının
daktilosunda oturup yazdığı mektup şöyle :
‘Gazi Mustafa Kemal Paşa Angora-Türkiye Sayın Efendim,
Ben 10 yaşında, Amerikalı bir ******m. Türkiye ve yeni hükümetine büyük
ilgi duyuyorum. Siz ve Bayan Kemal hakkında bir röportaj okudum. Türkiye
hakkında bir defterim var ve şimdiden siz ve Bayan Kemal hakkında
birçok yazı ve resim topladım. Lütfen bir Amerikalı çocuğa bir küçük not
ve bir imzalı fotoğrafınızı gönderin. Bir gün, Türkiye’yi
görebileceğimi umut ediyorum. Saygılarımla,
Curtis LaFrance'
Türk tarihinin belki de en zorlu dönemlerinde, Amerikalı küçük bir
****** ciddiye alan, vakit ayıran, oturup eliyle bir mektup yazan Gazi
Mustafa Kemal, bir de bu mektubu İngilizce'ye çevirtip daktilo ettirmiş.
Adeta Türkiye Cumhuriyeti'nin hâlâ bugün bile uğrayacağı haksızlıkları
önceden bilmiş ve 27 Kasım 1923 tarihli mektubunda Curtis'e şu nasihatte
bulunmuş:
‘Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti - Hususi
Ankara, 27.11.1339 (1923)
Mister Kurtis LaFrans'a
Mektubunuzu aldım. Türk vatanı hakkındaki alâka ve temenniyatınıza (iyi
düşüncelerinize) teşekkür ederim. Arzunuz vechiyle (arzu ettiğiniz
şekilde) bir aded fotoğrafımı leffen (ilişikte) gönderiyorum.
Amerika'nın zeki ve çalışkan çocuklarına yegâne tavsiyem, Türkler
hakkında her işittiklerine hakikat nazarıyla (gerçekmiş gibi) bakmayıp
kanaatlerini mutlaka ilm; ve esaslı tedkikata (araştırmalara) isnad
ettirmeye (dayandırmaya) bilhassa atf-ı ehemmiyet eylemeleridir (önem
vermeleridir). Hayatta nail-i muvaffakiyet ve saadet olmanızı (başarılı
ve mutlu olmanızı) temenni eylerim.
Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal'
POLATLI'YA İTFAİYE ARACI
LaFrance iş hayatına atıldıktan sonra Ankara'da Polatlı Belediyesi'ne
itfaiye aracı sattığını, yıllar önce ise gemiyle çıktığı bir Akdeniz
gezisinde İstanbul'u ziyaret ederek çocukluk hayalini gerçekleştirdiğini
söylüyor. 85 yaşındaki LaFrance ‘1938’de Atatürk'ün ölüm haberi
geldiğinde 25 yaşında bir delikanlıydım. Niye ağladığımı kimse
anlamadı.'
LaFayette kimdir?
LaFayette Markisi, Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında İngilizlere
karşı Amerikalıların yanında savaşan bir Fransız aristokrattır. Fransız
Devrimi'nin ilk yıllarında, devrimci burjuvazinin saflarında yer alarak
Fransa'nın en güçlü kişisi olan Lafayette, Amerikan Bağımsızlık
savaşı'nın patlak vermesinden 27 ay sonra Temmuz 1777'de Philadelphia'ya
gitti. Burada koloni sakinleri tarafından generalliğe atanan Lafayette,
kısa zamanda başkomutan George Washington ile yıllarca sürecek bir
dostluk kurdu. 1780'de Vidginia'daki bir ordunun komutanlığına
getirildi. İngilizleri Virginia'dan geri çekilmek zorunda bıraktıktan
sonra ‘İki dünyanın kahramanı’ olarak göklere çıkartıldı. 1782 yılında
Fransa'ya döndüğünde tuğgeneral rütbesine yükseldi. 1784 yılında
Amerika'ya yaptığı gezi sırasında birçok eyalet kendisine yurttaşlık
hakkı tanıdı. Lafayette bundan sonra liberal aristokratların önderi,
dinsel hoşgörünün ve köle ticaretinin kaldırılmasının hararetli bir
yandaşı oldu