*Sitemize Üye Olunca Elinize Ne Geçer?

<--- 1. Üye Olarak Linkleri Görebilirsiniz... --->

<--- 2. İstediğiniz Kadar Paylaşım Yapabilirsiniz... --->

<--- 3. Güzel Bir Forum Hayatı Yaşayabilirsiniz... --->


Join the forum, it's quick and easy


*Sitemize Üye Olunca Elinize Ne Geçer?

<--- 1. Üye Olarak Linkleri Görebilirsiniz... --->

<--- 2. İstediğiniz Kadar Paylaşım Yapabilirsiniz... --->

<--- 3. Güzel Bir Forum Hayatı Yaşayabilirsiniz... --->

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

● En Güncel Paylaşım Platformu ●

---Misafir--- Hos Geldiniz Daha iyi Bir Hizmet İçin Üye olunuz.ÜyeLer Link GörebiLir

    Özel Belgeler

    Jesse_James
    Jesse_James
    Prof Üye
    Prof Üye


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 05/06/92

    Özel Belgeler Empty Özel Belgeler

    Mesaj tarafından Jesse_James Salı Haz. 01, 2010 4:47 pm

    Atatürk'ün El Yazısı

    Özel Belgeler 79b


    Yazdığı Kitaplar



    Mustafa Kemal Atatürk, yaşamının her döneminde kitapla
    bütünleşmiştir. Bu okuma sevgisinin kendisine sağladığı bilgi birikimini
    zaman zaman yazmaya dönüştüren Atatürk, yaşamının farklı dönemlerinde
    farklı konularda kitaplar yazmıştır. Yazdıkları gerek güncelliği,
    gerekse yol göstericiliği açısından bu gün dahi tartışmasız greçekleri
    içermektedir. O'nun günümüzde hala geçerliliğini koruması ileri
    görüşlülüğünün ve akılcılığının göstergelerinden biridir. Mustafa Kemal,
    özellikle II. Meşrutiyet'in (23 Temmuz 1908) ilanından sonra tüm dikkat
    ve çalışmasını askerlik üzerine yoğunlaştırılmıştır. O,mesleki
    bilgileri artıracak yayınların yapılmasını gerkli görüyordu. Bu amaçla
    mesleğinin ilkn yıllarından itibaren askerlikle ilgili birikimlerini
    aşağıda isimleri belirtilen kitaplarda toparlanmıştır.

    a) Takımın Muharebe Talimi b) Cumalı Ordugahı c) Tabiye Tatbikat ve
    Seyahati d) Bölüğün Muharebe Talimi e) Zabit ve Kumandan ile Hasbihal
    (Subay ve Komutan ile Konuşmalar) f) Tabiye Meselesinin Halli ve
    Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih

    NUTUK
    Yurdumuzun parçalanıp, işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk
    tarihinde bir dönüm noktası olan İstiklal Savaşı'nı, Türkiye
    Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ve inkılapların yapılışını anlatan Nutuk,
    siyasi ve milli tarihimizin birinci elden, değerli bir kaynak eseridir.

    Atatürk'ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından,
    Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da
    toplanan İkinci Kurultayı'nda 36,5 saat süren ve altı günde okunan
    tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk adını almıştır.

    Nutuk yalnız geçmiş devrin bir hikayesi olarak dünümüzü anlatmakla
    kalmayıp, yakın tarihimizden alınan ibret dolu tecrübelerle, milli
    varlığımızın bugününe de yarınına da ışık tutabilen bir değer
    taşımaktadır.

    Nutuk, milleti ülkenin geleceğini belirleyecek olan milli birlik
    ilkesi etrafında bilinçlendirip, kenetlendirerek, milli irade ve milli
    hakimiyet kavramlarının harekete dönüştürülmesi yoluyla, Türkiye Büyük
    Millet Meclisi'nin kuruluşundan Cumhuriyetin ilanına kadar uzanan
    başarılı bir tarihi akışın hikayesidir.

    Nutuk ilk defa 1927 yılında, biri asıl metin, diğeri belgeler olmak
    üzere Arap harfleriyle iki cilt olarak yayınlanmıştır. Aynı yıl, tek
    cilt halinde lüks bir baskısı da yapılmıştır. Yazı inkılabından sonra,
    bu ilk metnin okunması güçleştiğinden, 1934 yılında, Milli Eğitim
    Bakanlığınca üç cilt olarak yeniden basılmıştır. Nutuk, Atatürk Kültür
    Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezince yeniden
    basılmıştır.

    BÖLÜĞÜN MUHAREBE EĞİTİMİ
    "Bölük Muharebe Eğitimi" olarak yayınlanan eser, meskun yerlerde
    muharebe, savunma ve taarruz konularını kapsamaktadır. Meskun yerlerin
    sınırlayıcı durumlarının muharebeye etkisi, savunma mevziinin seçimi,
    savunma mevziinin hazırlanması, ateş sahalarının temizlenmesi, ateş
    taksimi, ateş tutmayan ölü bölgelerin kapatılması ve mevziin işgali gibi
    savunmanın esasını oluşturan konular işlenmiştir. Ayrıca taarruzda
    birliğin aldığı tertip ve düzen, ilerleme, ateş üstünlüğü, ihtiyatların
    kullanılması gibi taarruz harekatında her zaman karşılaşılacak konular
    ele alınmıştır.

    Genç Kurmay Önyüzbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından, Almanca
    aslından tercüme edilen ve bağlı olduğu ordunun eğitimine katkısı olan
    bu eserden yeni nesillerin de faydalanabilmeleri için bugünkü Türkçe'ye
    çevrilmiştir.

    CUMALI ORDUGAHI
    Cumalı Ordugahı; Makedonya bölgesinde, Köprülü - İştip yolu üzerinde
    bulunmaktadır. Bu ordugahta, 3. Süvari Tümen Komutanı Tuğgeneral Suphi
    Paşa'nın komutası altında kurulan bir süvari tugayına eğitim ve manevra
    yaptırılmıştır. Bu manevraya katılan Mustafa Kemal, "Cumalı Ordugahı"
    adlı eserini yazmış; süvari, bölük, alay, tugay eğitim ve manevralarını
    anlatmıştır.

    Mustafa Kemal bir kurmay subay olarak teorik bilgilere önem vermekte,
    ancak askeri tatbikat ve manevralardan sadece katılanların
    yararlanmasını yeterli görmemektedir. Bu yüzden, 10 gün süren bu
    tatbikat sırasında tututuğu gözlem notlarını, hazırlanan meseleleri ve
    komutanların yaptıkları eleştirileri yazmış, bol kroki ile küçük bir
    broşür haline dönüştürmüştür. 12 Eylül 1909'da tamamladığı bu eseri,
    Selanik'te 1909 yılında matbaa harfleriyle basılmıştır. Eser; 39 sayfa
    metin ve 7 adet krokiden oluşmaktadır.

    TAKIMIN MUHAREBE EĞİTİMİ
    Bu kitap; Berlin Askeri Üniversitesi eski müdürlerinden General
    Litzmann'ın "Seferber Mevcudunda Takım, Bölük ve Taburun Muharebe
    Talimleri" adlı eserinin ilk bölümünü oluşturmakta olup, Selanik'te
    3.Ordu Karargahı'nda görevli, Kurmay Kıdemli Yüzbaşı Mustafa Kemal
    tarafından Almanca'dan Osmanlıca diline çevrilmiş ve 1908 yılında
    Selanik Asır Matbaasında basılmıştır.

    Kitabın özü; seferi tam mevcutlu bir takımın, değişik hava şartları
    ve çeşitli arazide, basit bir mesele içinde muharebe yöntemlerinin
    uygulaması, avcı hattı teşkiliyle bir avcı hattının ateş muharebesi
    üzerinde toplanmaktadır.

    Mustafa Kemal Paşa, subayların arazide yetiştirilmesini amaçlayan
    tatbikatın, önemini vurgulayan bu eserini, 1911 yılında 5. Kolordu
    Harekat Şube Müdürü iken yazmıştır. Bu eserde, karşılıklı olarak kırmızı
    ve mavi muharebe birliklerinin Selanik-Kılkış arasında yaptıkları
    savunma ve taarruz uygulamalarının değerlendirilmesi yapılmıştır.

    TAKTİK VE TATBİKAT GEZİSİ
    Bu eserinde, bir muharebeyi sevk ve idarede belirli kuralların
    olamadığını vurgulaması yanında, komutan olan kişinin nitelikleri
    üzerinde de durmuştur. Bunlar ise; birliğini barışta ve savaşta eğitmek,
    yönetmek ve gözetmekteki üstün başarı, elindeki kuvvetin eksikliğini
    giderecek düşünce gücü ve astlarından her konuda üstünlüğü sağlamaktır.
    Bunun yanında, kişisel cesaret, başkalarının hareketini önceden seziş ve
    harekatını en uygun zamanda yapabilme yeteneği olmalıdır. Ortak amacın
    gerçekleştirilebilmesi için birliklerini başarılı bir şekilde yönetmeli,
    astları üzerinde etkili olmalı ve otoritesini kurabilmelidir.

    Bu eserde ayrıca bir komutanın başarılı olabilmesi için bu kuralları
    sadece okumuş ve öğremiş olmanın yeterli olamadığı, bunların
    tatbikatının da önemi belirtilmiştir

    GEOMETRİ
    Atatürk bu kitabı ölümünden birbuçuk yıl önce III. Türk Dil
    Kurultayından hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe
    Sarayında kendi eliyle yazmıştır. Atatürk Arapça ve Farsça terimlerle
    dolu ders kitaplarının öğrenciler açısından öğrenimi geciktireceğini
    düşünmüştü.

    SUBAY VE KOMUTAN İLE KONUŞMALAR
    "Subay ve Komutan ile Konuşmalar" Atatürkün askerliğe ilişkin
    eserlerinin en önemlilerinden birisidir. Bu eser, Atatürk, 1914 yılında
    Kurmay Yarbay rütbesiyle Sofya askeri Ataşesi olarak bulunduğu sırada,
    Nuri conker'in "Zabit ve Kumandan (Subay ve Komutan)" adlı kitabına
    karşılık olarak yazılmıştır.

    Genç subayın, içinde bulunduğu ordudaki aksaklıkları, hataları nasıl
    sezdiğini; bunlara karşı tepkisiz kalmayarak üst makamlara hatalar ve
    çözüm yollarını nasıl sunduğunu; ülkenin içinde bulunduğu askeri ve
    siyasal durumdan duyduğu acıları kitabın birinci bölümünde bulmaktayız.

    Atatürk, bir subayın taşıması gereken özveri, ölümü göze alma, emri
    altındakileri sevk ve idare edebilme, taarruz ruhu, insiyatif
    özellikleri hakkında, Nuri Conker'in görüşlerine katılmış ve kendi
    düşüncelerini de çeşitli örneklerle destekleyerek açıklamıştır.

    Bunların yanı sıra, Türk kadınının, aslında toplumu yaratmada çok
    etkili olabilecekken, suskunluğu seçtiğini bütün açıklığıyla ortaya
    koymaktan kendini alamamıştır. Türk ulusu hakkında ise "kuşkusuz bizim
    ulusumuzun karakteri de bütün karakterler gibi yükselmeye ve istenen
    şekle girmeye elverişlidir. Fakat kendi kendisine olmak
    koşuluyla..."dedikten sonra, dışardan ulusumuzun karakterine yapılmak
    istenen etkilerin amacına ulaşamayacağını vurgulamıştır.

    Subaylarda ve erlerdeki inisiyatif özelliğine eserinde geniş bir
    bölüm ayıran Atatürk, kendi dönemindeki ile daha önceki dönemlerde
    Osmanlı ordusunu kıyaslamıştır. Özellikle Trablusgarp Savaşı'nda
    edindiği deneyimler ile kendiliğinden hareket ve iş görme özelliğinin,
    olması gereken sınırını göstermiştir. Atatürk, eserin son bölümünde,
    Kuzey Afrika'da birlikte çarpıştığı korkusuz ve yiğit silah
    arkadaşlarını anmış ve onları "yüksek askerlik niteliklerine" sahip
    insanlar olarak tanımlamıştır. Bu davranışı O'nun diğer bütün
    üstünlüklerinin yanı sıra insancıl yönünede tanıklık eder.




    Yazdığı
    Mektuplar




    ZÜBEYDE HANIMA MEKTUBU
    1 Ağustos 1920
    Muhterem valideciğim,
    İstanbul'dan ayrılışımdan beri sizlere ancak birkaç telgraftan başka
    bir şey yazamadım. Bu sebeple büyük merak içinde kaldığınızı tahmin
    ediyorum. Bilhassa, hakkımda ötekinden berikinden ve gerek gazetelerden
    işittiğiniz tamam olmayan haberler şüphesiz merakınızı artırmıştır.
    Şimdi vereceğim bilgilerle tahmin olacağınız için endişe duyacak hiçbir
    şey yoktur.

    Biliyorsunuz ki İstanbul'da iken yabancı devletler, devleti ve ulusu
    fevkalade sıkıştırmakta ve millete hizmet edebilecek ne kadar adamımız
    varsa hepsini hapis ve tevkifle, bir kısmını da Malta'ya sürerek herkesi
    sıkıntıya sokmakta pek ileri gidiyorlardı. Bana nasılsa ilişmemişlerdi.
    Fakat 3. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a ayak basar basmaz İngilizler
    benden şüphelendiler, Hükümete benim gidiş nedenimi sordular.

    Nihayet İstanbul'a çağırılmamı istediler, bunda ısrar ettiler.
    Hükümette beni kandırarak İstanbul'a gelmemi ve İngilizlere teslim
    olmamı sağlamak istedi. Bunun derhal farkına vardım. Tabiatıyla kendi
    ayağımla gidip esir olmam doğru değildi. Padişahımıza gerçek durumu
    yazdım ve gelemeyeceğimi bildirdim. Zatı şahanede önce uygun buldu.
    Fakat daha sonra İngilizlerin baskısı artmıştı. Sonunda O'da İstanbul'a
    dönmemi emretti.

    Bu suretle artık resmi görevimde kalmaya imkan görmediğim gibi
    askerliğimi sürdürdükçe de İngilizlerin ve hükümetin hakkımdaki ısrarına
    karşı duyulamayacaktı. Bir taraftan da bütün Anadolu halkı, tüm ulus,
    hakkımda büyük bir sevgi ve güven gösterdi, "seni bırakmayız" dediler.
    Gerçekte vatan ve milletimizi kurtarabilmek için tek çare, askerliği
    bırakıp serbest olarak milletin başına geçmek ve milleti tek vücut bir
    hale getirmekle doğacak kudret ve ulusal gücü kullanmaktan başka çare
    yoktu. Bende öyle yaptım. Elhamdülillah başarılı oluyorum. Pek yakında
    elle tutulur sonucu bütün dünya görecektir. Ben bu suretle hareket
    edince İngilizler derhal yalvarmaya başladı. Ve beni kazanmaya çalıştı.
    Ve bütün suçu bizim hükümete attılar. Gerçekten hükümette benimle
    uğraşmak istedi. Fakat gücü buna yetmedi ve yetemez.

    1-Daha bir zaman bu şekilde Anadolu içinde çalışmakla her şey
    hallolacaktır. Yakında Millet Meclisi toplanacak ve meşru bir hükümet
    iktidara gelecektir. Bende ihtimal o zaman İstanbul'a geleceğim. Sıhhat
    ve afiyetteyim, katiyen hiç merak etmeyiniz.

    2-Salih Bey (Salih Fansa) Fuat Beyden alacağını aldı mı? Bunu bilgi
    almak bakımından soruyorum. Yoksa her ne olursa olsun, elhamdülillah hiç
    önemi yoktur. Siz müsterih olunuz ve bir sıkıntınız olursa derhal bana
    bildiriniz.

    3-Bu mektubu getirecek olan "...." size benim hakkımda istediğiniz
    kadar bilgi verecektir. Kendisiyle bana bazı elbiselerimi gönderiniz.

    4-Hemşiremin sıhhati nasıldır. Eve herhangi bir taraftan saldırıda
    bulunuldu mu? Hala orada mısınız? Çocuklar ne yapıyor, büyüdüler mi?

    5- Salih(Fansa) Beyle Madam Salih Bey inşallah sıhhat ve
    afiyettedirler. Ben kendilerini daima yad ediyorum. Madamın benim
    hakkımda bir rüyası vardı. Galiba o çıkacaktır. İnşallah yakında sevinç
    içinde görüşeceğiz.

    6-Ben, birkaç güne kadar bir kongre için Sivas'a gideceğim. Tekrar
    Erzurum'a döneceğim. Tekrar ediyorum: Her işittiğinize önem vermeyiniz.
    Pekala bilirsiniz ki ben, yaptığımı bilirim. Netice görmeseydim
    başlamazdım.

    Saygı ile ellerinizden, hemşiremin gözlerinden öperim.
    M. Kemal
    İSMET İNÖNÜ'YE MEKTUBU
    12 Haziran 1937
    Başvekil İsmet İnönü'ye,
    Hatırlarsınız, Türk köylüsünün, Türk'ün efendisi olduğunu söylediğim
    zamanı. Ben o efendinin arzu ve iradesi altında senelerden beri çalışmış
    olan bir hadimim (hizmetkarım). Şimdi beni çok heyecana getiren hadise,
    Türk köylüsüne nacizane de olsa ufak bir vazife yapmış olduğumdur.
    Milletin yüksek mümessiller heyeti bunu iyi görmüş ve kabul etmişlerse
    benim için ne unutulmaz bir saadet hatırasını bana vermişlerdir. Bundan
    dolayı çok yüksek zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet Hükümetine
    yapmaya mecbur olduğum vazifelerden en basiti karşısında gösterilmiş
    olan teveccühten, takdirden ne kadar mütehassis olduğumu ifadeye
    muktedir değilim.

    Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk Milletine
    canımı vereceğim.

    Kemal Atatürk
    SALİH BOZOK'A MEKTUPLARI
    Trablusgarp muharebesi sırasında Sofya dan yazdığı mektup
    Urla tahaffuzhanesinden Rus vapurundan 4 Ekim 1911
    "Bilirsin ki Trablusgarp meselesinin ortaya çıktığından beri oraya
    gitmek teşebbüsünden geri durulmadı. Bir defa Şam vapurunda üç gece
    kalındıktan sonra döndürüldük. Ondan sonra Mısır ve Tunus yolu ile
    gitmeye teşebbüs ettik.

    Harbiye Nazırı, ümit kestiği için vazgeçirtildi. Bir defa Ömer Naci
    ve daha iki kişi ile Mısır üzerinden hedefe yürümek üzere (2 Ekim 1911)
    İstanbul'dan hareket olundu. Harbiye Nazırı da ister istemez muvafakat
    etti. Lüzum ve fayda görürsem bazı arkadaşları isteyeceğim. Şimdilik
    temin edilecek noktalar var. Benim nerede olduğumu duyurmayın. Daha bir
    müddet için validemi dahi haberdar etmeyin. Ara sıra benim tarafımdan
    İstanbul'dan mektup gönderin.

    Eyüp Sabri sizi görecek. Ona ilmühaberlerim ve borçlarım hakkında
    malumat verdim. Ruşen ve Necati beylere gizlice söyleyin,
    ilmühaberlerimin Beşinci Kolordu idaresinde kalması ve maaş
    tahsisatımdan borçlarım ödenmekle beraber kalanın valideme verilmesi
    lazımdır. Bunu Harbiye Nazırı da yazacak, unutmazsa!

    Senin vasıtanla valideme verilmek üzere Kerim Beye (Abdülkerim Paşa)
    kırk lira bıraktım.

    Mısır'a vardıktan sonra sana malumat ve adres vereceğim. Sen de bana
    yazarsın. Şayet sen bir tarafa gidersen senin namına mektupları alacak
    ve açacak bir arkadaş tayin edersin.

    Arkadaşlar ne alemdedir? Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar
    olduğundan ziyade gayret ve fedakarlık elzemdir. Endülüs tarihinin son
    sayfalarını okuyunuz.

    Faydalı sohbetlerinizde bulunamadığıma üzgünüm. Beni unutmayın.
    Alaydaki arkadaşlara çok selam. Beraber yaptığımız talim programını
    takipten çok güzel neticeler alınır. Yorulmasınlar, eski tembellikle
    hiçbir şey olmaz. Başka kağıdım yok, Nuri'ye ayrıca mektup
    yazamayacağım. İstersen bu mektubu aynen gönder veyahut bahisle bir
    mektup yaz ve o kıymetli kardeşimize de ki "Benim için hatırası kalp ve
    vicdanımdan bir an çıkamayan bir öz kardeş varsa Nuri'dir." Bu müzlim
    seferi onunla beraber yapmak isterdim. Allah nasip ederse mücadele
    sahasında birleşiriz. Eğer mukadderse ahirette kavuşuruz.

    Salih, senin de gözlerinden öperim. Kalbinin vefasına vicdanının
    saffet ve nezaketine şükran borçluyum. İstanbul'da kalan kerim Bey'e
    mektup yazın. O zavallı oradaki mücadelede yalnız kaldı. Mektuplarınız
    ona kalp kuvveti verir. Allahaısmarladık.

    M. Kemal
    ***
    Aynımansur Karargahından 25-26 Nisan 1912 gece saat 6
    "Mektuplarınız da, gazetelerde bize ait hislerinizi tasvir eden
    satırları okuduğum zamanlar kalbimin pek derin hislerle çarptığını
    duyuyorum. Birkaç kardeşinizin Akdeniz'i aşarak, çöllerde uzun mesafeler
    alarak donanmasına dayanan düşmanın karşısına çıkması ve buradaki
    vatandaşları kucaklayarak, düşmanı sahile hapsetmesi şüphesiz sizi
    memnun eder. Fakat biz vatana borçlu olduğumuz fedakarlık derecesini
    düşündükçe bugüne kadar yapılan, hizmeti pek küçük buluyoruz.

    Bilirsin ben, askerliğin her şeyden ziyade sanatkarlığını severim.
    Burada sanatın tüm icraatını tatbik edecek kadar zamana ve bu zamanın
    doğuracağı vesait ve vesilelere malik olunursa, işte o zaman milletin
    arzusuna uygun bir hizmet yapmış olacağız.

    Ah Salih, Allah bilir, hayatımın bugüne kadar orduya faydalı bir uzuv
    olabilmekten başka vicdani bir emel edinmedim. Çünkü vatanın
    muhafazası, milletin saadeti için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk
    ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan kani idim. Bu
    kanaate ait emellerimin şiddeti ihtimal beni pek ziyade ifratperver
    göstermişti. Fakat zaman, saf ve nezih dimağlardan doğan fikri
    hakikatleri-kabulünden çekinilse dahi-tatbik ettirir.

    Bu gece Derne kuvvetlerimizin bütün kumandanları ve zabitleriyle bir
    müsamere yapmıştık. Bu satırları çadırıma dönüşümde yazıyorum. Bu güzel
    kalbi, kahraman bakışlı arkadaşlarımın, bu küçük rütbeli fakat düşmanı
    titreten büyük kumandanların samimi nazarlarında vatan için ölmek
    iştiyakını okuyordum.

    Bu okuyuş, dimağımda sizin, bütün Makedonya muhitinde tanıdığım
    arkadaşların, bütün ordumuzun kahraman evlatlarının hatırasını
    canlandırdı. Kalbimde büyük bir sevinç ve gurur hasıl oldu.
    Arkadaşlarıma dedim ki: "Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka
    mesut olacaktır." Çünkü kendi selametini, kendi saadetini, memleketin ve
    milletin saadet ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur.

    Cümlenize selam ederim kardeşim.
    M. Kemal
    Derne Osmanlı Kuvvetleri Kumandanı
    ALİ FUAT (CEBESOY) PAŞA'YA MEKTUBU
    23.1. 1918
    "Kardeşim,
    Sina Cephesinde başlayan Filistin askeri harekatının kan ve heyecanla
    dolu safhalarında kader icabı defedilemeyen felaketli günlerin
    tevalisinde ibraz buyurduğunuz cesaret ve askeri kudrete, resmi ve
    muhtelif membaların raporlarına dayanarak harekatı takibim sırasında
    vakıf olmuştum. Sonradan gelen zabitlerden dahi şifahen malümat
    almıştım. En nihayet yüksek hizmetlerinizin mirlivalığa terfiinizle
    resmen teyit ve ilan edildiğini işitmekle mübahi oldum. Suret-i mahsusa
    da tebrik ve bu rütbede dahi vatanımızı kurtarmak uğrunda parlak
    muvaffakiyetlere mazhariyetinizi temenni ederim.

    Falkenhayn Paşa ile Sina harekatına dair ilk karar ve tedbirlerde ve
    sevk-u idare noktasında bugün vaki, o gün için bir tasavvurdan ibaret
    olan feci hakikatleri devlet ricalimize de kabul ettirmek ve ona göre
    sevk-ı tedbire muvaffak olmak mümkün olamaması yüzünden Yedinci Orduyu
    ve ondan sonra verilen İkinci Orduyu kabul etmeyip İstanbul'a gelmiş
    olduğumu duymuşunuzdur. Burada pek aksi olarak rahatsızlıktan baş
    alamıyorum. Veliaht Hazretleriyle Almanya seyahatine yataktan kalkıp
    gittim.

    Yirmi gün seyahat esnasında bir şey yok, tam avdette trende yeniden
    hastalandım. Bir aydır yine yataktayım. Birinci ve Beşinci ordulardan
    Liman Paşanın idaresinde bir grup teşkili tekarrur etti. Bana Beşinci
    veya Esat Paşa ile becayiş suretiyle Birinci Ordu kumandanlıklarından
    birini teklif ettiler. Ben Beşinci Orduyu tercih ve kabul ettim. Fakat
    icraat gecikti.

    Bu mektubu eski arkadaşım ordunuz Sıhhiye Reisi Hüseyin Beyin
    hareketinden istifade ederek yazabiliyorum. Gözlerinizden öper ve
    inşallah bundan sonrada İngilizlerin geri çekilişiyle neticelenen
    muvaffakiyetlerinizi işitmekle mesut olurum kardeşim."

    M. Kemal
    MİRALAY FAHRETTİN (ALTAY) BEY'E MEKTUBU
    Sivas 8 Aralık 1919
    Muhterem kardeşim,
    Şemsettin Beyden sonra Hüseyin Beyin de Sivas'a gönderilmesi
    suretiyle kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmek hususunda ishar buyurulan
    samimiyete teşekkürlerimi arz eylerim, Şemseddin Bey son günlerin
    geciktirdiği müzakere ve kararlar hakkında siz biraderlerine malümat arz
    eylemiştir.

    Hüseyin Beyde Suriye ve Ermenistan Fevkalade Komiseri iken İstanbul
    yolu ile Paris sulh konferansına giden François George Piqueau'nun
    Heyet-i Temsiliye'ye katılmak üzere Sivas'a gelmesindeki sebebi izah
    edecektir. Bu buluşmaya ait bir hülasa şifre ile takdim edildiği gibi
    bir sureti de Hüseyin Beyle takdim edilmiştir. İtalya'nın İstanbul
    Fevkalade Komiseri Mösyö Malis evvelce bazı mütalaalarını mektupla
    bildirdiği gibi bu defa da Sivas'a hususi bir memur göndererek iki taraf
    için bir anlaşma zemini araştırmaya başlamıştır. İngilizlerin Erzurum
    Kars havalisindeyken tanıştığımız ve sonradan Harbiye Nazırlarının
    daveti üzerine Londra'ya giden Kaymakam Rovlson bu defa İstanbul'a
    dönmüş ve görüşmek üzere Sivas'a gelmek istediğini Trabzon'daki
    mümessilleri vasıtasıyla bildirmiştir. Rovlson Londra'ya hareket edeceği
    sırada Erzurum'da veda etmek üzere görüşmüş ve "avdetimde daha müsait
    şartlar dahilinde görüşebileceğimizi ümit ederim." demişti. İstanbul
    umumiyetle Şarkta İngiliz siyasi memurlarının Türkleri tanımakta ve
    Trakya hakkında takip ettikleri siyasette yanlış yola gittiklerini ve
    bunda İstanbul muhiti ile Osmanlı Hükümet merkezinin zararlı amil
    olduklarını ilave etmişti.

    Amerika Tahkikat Heyeti Reisi General Harbord ile Sivas'ta uzun
    uzadıya vuku bulmuş olan görüşmemizde müşarünileyhin ve Şarkta bulunan
    bütün Amerikalıların lehimizde olduğu anlaşılmış ve sonradan alınan
    mevsuk malümattan Harbord raporunun lehimizde yazıldığı anlaşılmıştır.
    Yalnız, Amerika ahalisi senelerden beri aleyhimizde işittikleri
    propagandanın tesirinden kolaylıkla kurtulamayacakları itiraf
    olunmuştur.

    Avrupalıların Türkiye hakkındaki niyetleri memleketimiz üzerinde
    azami derecede ve daimi emin bir surette menfaatlerinin temini
    merkezindedir. Menfaatlerine uygun zemini hazırlamak ve temin etmek için
    dayanmak istedikleri sebep ve bahaneler: Osmanlı Hükümetinin aczi ve
    azınlıkların korunması için teminat.

    Toplanacak olan Meclisi Mebusan, millete dayanır, vakur ve azimli bir
    vaziyet alırsa, millet ve vekillerine cidden mesnet olabilecek tam
    birlik gösterirse, mahvolmaktan kurtulabileceğimize emniyetim vardır.

    Milletimizi mevcut ters ve zararlı cereyanlar arasında kuvvetli bir
    bütün halinde tutabilmek her şeyden evvel zat-ı biraderleri gibi
    kıymetli hamiyetli kumandan arkadaşlarımızın himmet ve fedakarlıklarına
    bağlıdır.

    Mülkiye memurlarının başında bulunanlarının ekseriya mütelevvin
    olduklarını tecrübe göstermiştir. İşlerinde en hamiyetli olanlar bile
    daima askeri kumandanlara uymaktan başka bir şey yapmamışlardır.

    Teşekküre ve hamde şayandır ki bugün istisnasız tekmil kolordu
    kumandanları arkadaşlarımız büyük bir iyi niyetle kurtuluşu noktasında
    fikirlerini birleştirmiş ve milleti müşekkel bir hale getirmek için
    alicenabane ve azimkarane bir surette çalışmaktadırlar.

    Benim ve elyevm beraber bulunan Rauf Bey, Bekir Sami Bey gibi
    arkadaşlarımızın pek dikkatli olarak çalıştığımız esaslı nokta, bütün
    mesaimizin, arkadaşlarımızın düşüncelerine mutabık ve milli umumi
    efrarın muhassalasına uygun olmasıdır.

    Buna rağmen Hüseyin Beyin, yolda bazı kimselerden bizim hiçbir vakit
    hatır ve hayalimizden geçmemiş ve geçmeyecek olan zararlı fikirler
    propaganda edildiğini söylemesi cidden teessürümüzü mucip oldu.

    Mesela, diktatörlük gibi... Bu fikrin ne kadar manasız olduğu izan
    erbabınca kolaylıkla takdir olunur. Bir de bu hususta zerre kadar şüphe
    ve tereddüte düşen namus ve hasiyet erbabı için Heyet-i Temsiliyeye
    fiilen dahil olarak işbirliği etmek ve davranışları kontrol etmek daima
    mümkündür.

    İstanbul'da bulunan yüksek zevatın serbest olanları, Ahmet İzzet Paşa
    vesaireyi devam ettim. Fakat bu gibiler hayatını tehlikeye koymak
    istemez, huzur ve rahatını feda edemezse ne yapılır?

    Memleket ve milletin içinde bulunduğu elim şartlar, sonumuz
    hakkındaki karanlık ihtimaller bir an vicdan huzuru ile dönüşülecek
    olursa milli vahdeti, çalışmamızdaki ahengi bozacak ve kıl-ü kale
    sebebiyet verenler hakkında ne hüküm verilmek lazım geleceği kendi
    kendine anlaşılır

    Heyeti temsiliye yakında Kayseri, Kırşehir üzerinden Ankara'ya ve
    oradan da Eskişehir yakınında Seydigazi'ye gidecektir. Bu intikali henüz
    mahrem tutmaktayız. Maksat, Eskişehir'den temin olunacak mebusların
    toplanmasına temas edebilmektir. Oraya intikal edecek Heyeti
    Temsiliye'ye, yeniden her liva mebuslarından Heyeti Temsiliye azası
    olarak davet olunacak birer mümessil ile takviye olunacaktır. Muvakkat
    bir toplantı ve kısa bir fikir danışmasından sonra Heyeti Temsiliye bir
    kısım azasıyla orada kalacak, geri kalanlar İstanbul'a gidecektir.
    Oralara geldiğimizde yakınlığı hasebiyle zat-ı ali-i biraderleriyle de
    müşerref olmayı temenni ederim.

    Refet kendiliğinden İstanbul'a gidivermiş. Cephenin bir an evvel
    deruhtesi hakkındaki bildirileri üzerine kendisine yazdım, hatta
    habersiz İstanbul'a gidişini biraz da tenkit ettim.

    Hürmetle gözlerinizden öper ve diğer arkadaşların selam ve
    muhabbetlerini takdim ederim kardeşim."

    M . Kemal
    AFET İNAN'A MEKTUBU
    Saravona yatı 14.6.1938
    Afet,
    H. R. Soyak ile, benden mektup beklediğini bildirmiştin. Arzun her
    gün hatırımdadır. Şifahen Celal'e (Üner) telefonla bildirmek üzere
    söylemekteyim. Ancak henüz kendim bir şey tespit edemedim.

    Vazifem şudur: Bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle
    hastalık durmamış, ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek
    hususiyetiyle burunda yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi,
    yapılan istirahatleri hiçe indirmiştir. İstanbul'a gelince, Hükümet
    reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissenger'yi getirtti. Yeniden tetkik,
    muayene yapıldık. Karaciğeri eski halinden farksız ve karnı birkaç
    kiloluk birikmiş su ve gaz dolayısıyla şişkin ve defigüre bir halde
    buldular. Şimdilik Temmuz on beşe kadar yeni tiretman ve yeni rejim
    altında repo apsolüyü (Kesin istirahati) zaruri buldular. Bunun esası da
    yatak ve şezlong istirahatidir. Bu müddet sonunda Fissenger tekrar
    gelecektir. Umumi ahvalim iyidir. Tamamen iadeli afiyet ümit ve va'di
    kuvvetlidir. Senin için asla merakı ve endişeyi mucip olmamalıdır.
    Serinkanlılıkla imtihanlarını vererek muvaffakiyetle dönmeni bekler ve
    muhabbetle gözlerinden öperim.

    İkamet için Savarona'yı tercih ettiler. Yat şimdilik saray karşısında
    demirlidir.

    Malümun olan devlet işleri için Başbakan ve diğer bakanlar sık sık
    gelip yatta misafir olmaktadırlar.

    Nutuk'unu Şükrü Kaya Türkçeye çevirmektedir. Matbuata verilecektir.
    K. Atatürk
    SABİHA GÖKÇEN'E MEKTUBU
    Ankara 29.6.1929
    Sabiha'ya
    Sanatoryumdan mektubu da aldım. Oradaki hayat ve bakımdan hoşnut
    olduğundan ve doktorların tavsiyelerini çok itina ile takip ettiğinden
    pek memnun oldum. Aldığımız raporlardan anladığımıza göre esasen
    hastalığın o kadar mühim değildir. Sıhhat ve rahatına bildiğin gibi
    itinada devam edersen az zamanda tamamıyla iyileşeceğin şüphesizdir.

    Vücudunda her gün topluluğa doğru olacağına şüphe olmayan değişikliği
    anlamak üzere ara sıra kilonu bildirmekle beraber fotoğraflarını da
    gönder.

    Gözlerinden öperim.
    Gazi M. Kemal
    ***
    Dolmabahçe15.8.1929
    Kızım Sabiha'ya,
    Sıhhatiniz hakkındaki mektubuna memnun oldum. "Zemering"ten istifade
    etmeni temenni ederim.

    Gözlerinden öperim.
    Gazi M. Kemal
    KURTDERELİYE MEKTUBU
    12 Kasım 1931 Salı
    Kurtdereli Mehmet Pehlivan,
    Seni, cihanda büyük ün almış bir Türk pehlivanı tanıdım. Parlak
    muvaffakiyetlerinin sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim:

    "Ben her güreşte arkamda Türk Milletinin bulunduğunu ve millet
    şerefini düşünürüm."

    Ben, dediğini en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu
    değerli sözünü, Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak
    kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar çok memnun
    olduğunu anlarsın.

    Gazi M. Kemal
    BEHİÇ ERKİN'E GÖNDERİLEN MEKTUP
    Aynı-ı Mansur Karargahından 30 Mart (1912)
    "İzzetli Beyefendi, günlük ciddi çalışmalarınız arasında elinize
    geçmek bahtiyarlığına erişeceğine ümit ettiğim işbu varakpare, Cebel-i
    Ahzar'ın hayatına ait hisleri aksettireceği için meşgalelerinizden
    birkaç dakika terk et-meye değer zannederim.

    Selanik'ten İstanbul ve oradan Akdeniz'i geçerek Mısır'a ve Mısır'dan
    da 700 küsur kilometrelik boş çölleri geçerek şimdiki mevkiimize
    gelişimiz öyle bir tarihtir ki ancak Selanik'in "paşa gıdası" ile
    anlatılabilir Buna muvaffakiyet şimdilik bir hayal ise de hakikat olması
    da uzak değildir.

    19 Şubat Muharebesinde Nişancı Taburu Kumandanı iken Sedes civarında
    Pertev Beyin idare ettiği karşılıklı hareketimiz münasebetiyle zatı
    alinizi hatırladım. Muharebenin, manevramızın bazı safhalarıyla
    benzerliği vardır. Esasen 70 kişilik bir pusu kurulmuştu. İtalyanlar
    sabahleyin bu kuvvetle muharebeye tutuştu. Bizde taarruz fikri yoktu.
    Kuvvetlerimizin hepsi örtülü hazırlık mevziinde bulunuyordu. Saat 6
    oldu, gündüz. İtalyanlar pusu kuvvetini taredemedi. Bütün kuvvetini
    muharebeye hazırladı ve taarruza geçti. Pusu yeri Derne'nin 4 kilometre
    batısındaydı. Biz, bu umum kuvvetle taarruza geçtik. Şark kolunu da
    getirttik. Seyitabdullah noktasında (pusu yeri) "...." muharebesinde
    olduğu gibi 8-9 defa düşmanın taarruzu kırıldıktan sonra saat 11'de
    bütün İtalyan safları avcı hattı, ihtiyat, istinat, hepsi birbirine
    müvazi olarak kaçmaya başladılar. Biz bu hattın sol tarafında, topçu
    mevziinde manzarayı tamamen görüyorduk. Gecenin gelmesi muharebeyi sona
    erdirdi. O gün Derne'ye gelmiş bulunan iki Alman, bir İngiliz subayı
    harbin cereyanını anlayamıyorlardı. Netice meseleyi halletti. Bizde
    onlara oldukça yüksek perdeden attık. Benzerlik cenah hücumlarımızdadır.

    Arzı hürmet ederim efendim" Derne Kumandanı M.Kemal
    ***
    Aynı Mansur Karargahından 16 Temmuz 1912
    "Muhterem kardeşim Behiç Bey,
    Pek ziyade teselli veren mektubunuzu aldım. Selanik'in Olimpos'unda
    iadesi vaad buyurulan geçmiş tatlı günlerin hülyalarına daldım. O ciddi
    kardeşlik hayatına örnek olan günlerin tekrar yaşanması ne kadar büyük
    saadet olur.

    Buradaki hayat tarzımız ve çalışmamız artık cümlece anlaşılmış bir
    hale geldiğinden bahsini bile lüzumsuz buluyorum. Ancak şurasını arz
    edeyim ki bizde buradaki vaziyet ve mukavemetimizle milletin şanına
    uygun bir netice alınması ümidi pek kuvvetli iken, son zamanlarda
    memleket içinde çıkan elem verici levhalar bizi üzdü. Bizim
    ahlaksızlığımızın, menfaatperestliğimizin derecesi malum idi. Fakat
    bunun hıyanet ve katibeten tasavvur etmiyorduk.

    İhtiraslar, cehalet ve mantıksızlık yüzünden koca Osmanlı Devletini
    mahvedeceğiz. Kuvvetli bir Osmanlı İmparatorluğu vücuda getirmeyi
    düşünürken vaktinden evvel esir, sefil ve rezil olacağız.

    Askeri, siyasetle uğraşmaktan men için kanun maddeleri yapmışlar. Ben
    iki sene evvel tesadüfen bulunduğum bir kongrede "askeri bırakınız"
    dediğim için mürteci oldum, idama mahkum edildim. Zaman ve hadiseler her
    türlü hakikatleri ispat ve izhar eder, fakat bazen böyle helak eden bir
    darbe indirerek.

    Harbiye Nazırının mevkiini terk edişini garip buluyorum. Hamiyetli ve
    fedakar idiyse ötede beride savurduğu gibi kellesini koltuğuna almış
    idi ise asıl hamiyet ve fedakarlık göstermek ve sebat etmek zamanı şimdi
    idi.

    Kalp yumuşaklığı göstermeye ne lüzum vardı. Daha on ay evvel benim
    gibi naciz bir kolağasını sükuta mecbur ve atalete duçar etmeye ve gizli
    maksatlarını temin için etrafını saran bir sürü beyinsizlere kafa
    sallamakla vakit geçirmeye ve budala gibi, bir alık gibi kukla
    vaziyetinde entrika cereyanlarına nefsini teslim etmeye rıza
    göstermektense, daha o zaman makamını ehline terk etmek elbette daha
    doğru olurdu. Meslek hareketi doğru idiyse, şimdi göstereceği vaziyet,
    sebat ve fedakarlık olacaktı. Devlet işlerini çocuk oyuncağı mı
    zannediyordu?

    Bizim askeri vaziyetimizde bir değişiklik yoktur. Siyasetimiz müsait
    ise biz, istenildiği kadar sebat ve mukavemete muktediriz.

    Yalnız siyaset erbabının memleketi büsbütün tarumar olmaktan korumak
    için gözlerini dört açması lazımdır.

    Bilcümle dostlara selam ve hürmetlerimi takdim eyler ve sizin
    gözlerinizden öperim. Enver Bey mahsus selam eder."

    Derne Kuvvetleri Kumandanı M. Kemal
    İKBAL GAZETESİNE MEKTUBU
    Mustafa Kemal'in Bingazi'de bulunduğu dönemde Hanya'da çıkan İstikbal
    adındaki gazetede mektup yayınlanmıştır. 29 Ekim 1909 Bingazi

    Muazzez vatandaş;
    Bir müddetten beri Bingazi ahvali Bingazi memurininden bazısı
    hakkında gazetenize derceylemekte olduğunuz malumatın, pek basit nazar
    ve fikirli müstenit olduğuna şüphe edilemez. Gazetenizin böyle araz-ı
    şahsiye (kişisel garaz) ye müsteniden vaki olan ihbaratın vasıta-i neşr ü
    tamimi olması, Bingazide birçok erbab-ı hamiyetin yekdiğerine şüpheli
    nazarlarla bakmasını, tesis ve takviyesi selamet-i millet ve saadet-i
    namına elzem olan uhuvvet-i umumiyeye iras-ı halel edebilir.

    BÖLÜCÜLÜĞÜ DEĞİL BİRLİĞİ SAVUNUNUZ
    Efrad-ı millet beyninde nifakı değil, ittihat ve ittifakı temine,
    yekdiğerden ahz-ı intikam hissiyatını tevlide değil, devr-i istibdat ve
    zulmetin tadiğar-ı levsiyatı olan fena hislerin kalplerden tebidine
    medar olacak makalat-ı hakimane ve akılane dercine sa'yedilse
    gazetenizin şerefli teali eder, hizmeti müfit olur. Hükümet-i sabıkanın
    perver-şeyyap eylediği zulüm malumdur. Yanlış malumata müsteniden bazı
    erbab-ı namus ve hamiyetin de o güruh-i müstebideye karıştırılması pek
    büyük hatadır.

    GAZETELER VE BASIN HALK YASASI
    Bir ayı mütecaviz bir müddet beridir vatanımızın Afrikasında seyahat
    ve ahval-i mahalliye, efkarı umumiye hissiyat-ı mütekabileyi tahkik
    ediyorum. Buna binaen gazetenizle dercine tavassut edilen hususatın
    hakikate mukarin olmamakla beraber pek muzir olduğunu dermeyan
    edebilirim.

    Gazetelerimizin ahlakiyatımıza ulviyet, hissiyatımıza nezahet ve
    necabet ve maneviyatımıza kuvvet verecek makalata tecellisiz olduğunu
    görmek isteriz.

    Hulus-i vicdanıma emin olunuz kardeşim.
    Erkanıharbiye Kolağası M. Kemal
    MADAM CORİNNE'E MEKTUBU
    28 Şubat 1913,Sofya
    "Aziz Corrine,
    Kaymakamlığa (yarbaylığa) terfiim münasebetiyle yolladığınız çok
    sevimli tebrikler beni çok derinden derine mütehassis etti ve bu vesile
    ile bana yazdığınız güzel sözler dosdoğru kalbimde yer aldı. Kendi
    kendime izah edemediğim sükutumun birkaç amilleri vardı. Son zamanlarda
    Sofya, Belgrad ve Petinya ateşemiliterliklerine tayinim üzerine son
    derece meşguldüm. Bana o kadar iş yükledi ki o iki şehre de gidemedim.
    Beni bilhassa Sofya ile ilgilendiren bazı meseleleri tetkik etmek
    lüzumunu duyuyorum. Bundan başka büyük meşgalelerimden biride, bana bir
    çok sıkıntı ve rahatlık veren bu otellerdeki hayatımdan kurtulmak için
    bir ev aramaktır. Nihayet mevsim ortasında burada bulunduğumuz için
    modern hayata ait vazifeler zamanımın büyük bir kısmını alıyor.

    İşte, maalesef beni sana uzun uzun yazmaktan men eden sebeplerden
    bazılarının hülasası bu. Birkaç kelimelik kartpostal yollamak, seni
    yalnız tatmin etmemekle kalmaz, aynı zamanda hayrete düşürürdü. Hem de
    bu vasıtayı ancak beni az ilgilendiren ve kendilerine birkaç nezaket
    kelimesi göndermek mecburiyetini hissettiğim kimselere karşı kullanırım.

    Küçük ve sevimli Edith'in, benim uzun ve irademin dışında kalan
    sükutumun üzerine sana bazı şeyler söylemeyi vazife bilmesi beni hayrete
    düşürmekten hali kalmadı. Hakkımda beslediği iyi fikirden dolayı ona
    teşekkür ederim. Küçük nasihatleri evvela sana karşı büyük bir dost
    olduğu ve benim samimiyetime de pek az itimadı olduğunu ve nihayet
    hayat, hayat işleri hakkında pek az tecrübesi olduğunu ispat ediyor.
    Rica ederim ona söyle, en çok konuşan ve sayfalar dolusu yazan kimseler
    mi bu dünyada en halis ve samimi dostlardır? Çok hisseden, fakat uzun
    lakırdıların sevilen insanı nihayet yormasından korktuğu için hislerini
    gizlemeyi tercih eden bir insana kayıtsızlık ve tasasızlık isnadı lazım
    mıdır?

    Her halde küçük Edith emin olabilir ki ben onun Avusturyalı dostu
    kadar halis ve fedakar olmaya muktedirim. Yine küçük Edith emin olsun ki
    bazı insanların tabiatları iktizası mecbur oldukları cemileleri
    yapmaya, eğer zahmeti göze alırsam, ben de muktedirim. Hem şunu da
    bilsin: Senin benim nazarımda çok büyük bir mevkiin var. Öyle bir mizaca
    sahipsin ki müdahaleci bir ağzın sözlerine kulak asmazsın ve benden
    kalbimin dikte etmediği kelimeler almayı elbette ki istemezsin.

    Tatlı ve sevimli hemşirene bu satırları okuduktan başka, ona
    kendisinin kolay kolay silinmeyecek bir hatırası olduğunu söylemeni rica
    ederim. Aynı zamanda annene ve babana saygılarımı sunmama delalet etmek
    lutfunda bulun.

    Samimi ve halis dost"
    M. Kemal
    ***
    Jesse_James
    Jesse_James
    Prof Üye
    Prof Üye


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 05/06/92

    Özel Belgeler Empty Geri: Özel Belgeler

    Mesaj tarafından Jesse_James Salı Haz. 01, 2010 4:48 pm

    Maydos Karargahı (Çanakkale) 17 Mart 1915
    Aziz
    dostum,

    Son kartınız Maydos'a Fethinin bir zarfı
    içinde geldi. Siz ki her
    şeyden haberiniz olduğunu iddia edersiniz.
    Siz ki benim hayatımı takip
    etmekten memnun olmak istersiniz. Nasıl
    oluyor da benim muharebe
    meydanında bulunduğumu öğrenemediniz?
    Bunun, benim hatam olduğunu mu
    söylemek istiyorsunuz? Tabii, değil
    mi, cidden hayret ettiniz sanırım.
    Ben Maydos'ta bulunur, gece
    gündüz düşmanla savaşırımda aziz dostum
    Corinne bunu bilmez ve
    kartlarıyla mektuplarını bermutat Sofya'ya
    gönderir, bunları da
    benim yerime hep Fethi Bey alır.

    Vaziyet Çanakkale
    Boğazında biraz buhranlı bir hal kastedince, aziz
    dostunuz Nuri'nin
    eski mevkii olan Tekirdağ'a gidip orada bulunan bir
    fırkamızın
    kumandasını üzerime almamı isteyen gayet müstacel bir telgraf
    aldım.
    Yeni dostlarıma veda bile edemeden Sofya'dan ayrıldım.
    Biliyordum
    ki bu benim tarafımdan bir nezaketsizlikti. Mısır'a gitmeden
    ve
    Kudüs'te ıstırahate karar vermeden evvel sizde bir akşam yemeği yiyen
    ve size hararetle veda eden Nuri hiçbir zaman benim gibi hareket etmek
    istemez.

    Neyse, 24 saatte Tekirdağ'ında hazırdım ve bir
    fırka teşkili ile
    meşgul oldum. Sonra teşkil ettiğim fırka ile
    Maydos'a gitmek ve orada
    bulunan bütün kuvvetlerin kumandasını
    deruhte etmek emrini aldım. Bu
    kuvvetler Çanakkale Boğazını müdafaa
    eden, takriben iki topçu
    fırkasıydı.

    İki aydır
    buradayım ve Çanakkale Boğazı'nı müttefiklerin ihraç
    teşebbüsünde
    bulunan donanmalarına ve kuvvetlerine karşı müdafaa
    ediyorum. Bu ana
    kadar aziz Corrine, hep muvaffak oldum ve aynı yerde
    kalırsam,
    kuvvetle ümit ediyorum ki daima da muvaffak olacağım.

    Burada
    benim ismimin duyulmasına hayret etmemeli, çünkü ben mühim bir

    muharebenin kahramanı olarak Mehmet Çavuşa şeref kazandırmayı tercih
    ettim.
    Tabii şüphe etmezsiniz ki muharebeyi idare eden sizin dostunuzdu
    ve
    savaş gecesi muharebelerin saflarında Mehmet Çavuşu bulanda o idi.

    Corrine,
    Sofya'dan ayrıldığımı ve burada bulunduğumu size niçin haber

    veremediğimi bana sormayınız. Anlayamazsınız ki çok ciddi bir şekilde
    meşgulüm
    ve şüphe etmemelisiniz ki hafızalarımızda silinmez çizgilerini
    çizdiğimiz
    güzel anları asla unutamam.

    Zaman geçer, fakat
    dostlar arasındaki bağları daima kuvvetlendirir.
    Mektubumu elinize
    vermesi için size fırkamdan bir zabit gönderiyorum.
    Çünkü posta ile
    ancak manasız birkaç kelime göndermek mümkün. Siyasi ve
    askeri,
    umumi vaziyeti nasıl gördüğünüzü bana açıkça söyleyiniz Corrine.
    Ben
    bu mevzuda size izahat veremem.

    Cevat Bey hiç
    değilse Pazar günleri sizi ziyaret ediyor mu? Etmiyorsa
    ona, sizi
    görmesi için yazınız ve söyleyiniz ki her türlü yanlış
    anlaşmalara
    rağmen, ben onun samimi dostuyum ve bana mektup yazmasını
    arzu
    ediyorum.

    Siz bana kısa, basit kartlar
    yollayabilirsiniz.

    Size, istenilen zamanda cevap
    veremezsem ümit ederim ki beni mazur
    görürsünüz.

    Matmazel
    Edith'e samimi dostluklarımı arz ederim. Valideniz hanıma ve

    pederinize lütfen hürmetlerimi bildiriniz.

    Geçmiş
    zaman ve geçmiş zamanın hatıraları ebedi bir hayata maliktir.

    Beni
    unutmayınız Corrine, hatta bu harpte ölsem bile."

    19.Fırka
    Kumandanı M.Kemal

    ***
    "Aziz
    dost,

    İşte Arıburnu'nda İngilizlerle savaştayım.
    Düşmanın esaslı kuvvetini
    ezdim, bakiyesi de cesur kıtalarım
    tarafımdan sahilde donanma tarafından
    himaye edilen bir noktaya
    sürüldü.

    Pek ziyade ümit ederim ki düşmanın tam
    imhası haberini yakında
    alacaksınız.

    Matmazel
    Edith'e Türk dilinde ilerlediği için tebrikler ve cümlenize
    hürmetler.

    (İmza yok)
    LENİN'E MEKTUBU
    1-Emperyalist
    Hükümetler aleyhine 26 Nisan 1920 harekatı ve bunların
    tahakküm ve
    esareti hakkında bulunan mazlum insanların kurtulması
    amacını güden
    Bolşevik Ruslarla işbirliği ve harekatı kabul ediyoruz.

    2-Bolşevik
    kuvvetleri Gürcistan üzerine askeri harekat yapar veyahut
    takip
    edeceği siyaset ve göstereceği tesir ve nüfusla Gürcistan'ın da
    Bolşevik
    ittifakına dahil olmasını ve içlerindeki İngiliz kuvvetlerini
    çıkarmak
    üzere, bunlar aleyhine harekata başlamasını temin ederse
    Türkiye
    Hükümeti de emperyalist Ermeni Hükümeti üzerine askeri harekat
    icrasını
    ve Azerbaycan Hükümetini de Bolşevik devletler zümresine ithal
    etmeyi
    taahhüt eyler.

    3-Evvela, milli topraklarımızı
    işgal altında bulunduran emperyalist
    kuvvetleri tart ve ileride
    emperyalizm aleyhine vuku bulacak müşterek
    mücadelemiz için dahili
    kuvvetlerimizi organize ettirmek üzere şimdilik
    ilk taksit olarak
    beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda
    cephane vesaire
    harp vesaiti ve sıhhiye malzemesinin ve yalnız doğuda
    harekat icra
    edecek kuvvetler için erzakın Rus Sovyet Cumhuriyetince
    temini rica
    olunur.

    Yüksek hürmetlerimin ve samimi duygularımın
    kabulünü rica eylerim.

    T.B.M.M. Reisi
    Mustafa
    Kemal

    ROOSVELT'E MEKTUBU
    Aziz
    Bay Cumhurbaşkanı,

    Son günlerde Bay Julien Briyan
    tarafından alınmış olan filmi
    seyretmekten duyduğunuz memnuniyeti
    bildiren 6 Nisan 1937 tarihli
    lütufkar mektubunuzu hakiki bir sevinç
    ile aldım. Mektubunuzda ahval ve
    şerait müsaade eder etmez
    birbirimize bir gün mülaki olacağımız ümidini
    de izhar
    buyuruyorsunuz. Samimi duygularınızdan ve Türkiye'de elde
    edilen
    terakki hakkında takdirkar telakkilerinizden dolayı size
    fevkalade
    müteşekkir olduğuma inanmanızı rica ederim.

    Bay
    Cumhurbaşkanı.

    Bu fırsattan istifade ederek Amerika
    Birleşik Devletleri hakkındaki
    hayranlığımı tekrar bildirmek
    isterim. Bilhassa ki bizim iki
    memleketimiz, umumi sulh ve
    insanlığın saadetini hedef tutan aynı ideali
    gütmektedirler.

    Size
    bir an evvel mülaki olmak benim de samimi arzum olduğundan
    harikulade
    işler yapmış olan sevimli ve kuvvetli şahsiyetinizi
    Türkiye'de
    selamlayabileceğim günü sabırsızlıkla intizar ediyorum.

    Samimi
    saygılar ve bilhassa temennilerimle.

    Vafakarınız
    K.
    Atatürk

    MÜŞİR VON FALKENHEIN'A MEKTUBU

    Yıldırım
    Orduları Grubu Kumandanlığına

    2.10.1917 tarihli
    tahriratın arıza-i cevabıdır:

    Sina Cephesinde her
    türlü selahiyet mahfuz bir ordu kumandanı olarak
    istihdam edilmekte
    tereddütü gösterir bir şeyi kimseye söyleyemediğimi
    arz ederim.
    Hatırladığıma göre Miralay Von Dommez lütfen ziyaret için
    teşrif
    ettiği vakit benden "bizi terk etmek istediğinize pek
    müteessirim"
    demişlerdi. "Böyle bir şey düşünmedim" cevabında
    bulunmuştum. Söz
    arasında Grup'tan gelen emirle 7. ordunun lağvedilmiş
    olduğunu
    söyledim. Görüşme esnasında ordunun hakikaten şimdilik mülga
    olup
    bir vazife bulmak müşkül olduğu ve cephedeki kıtalara ve
    gideceklere
    kamilen Kres Paşanın kumanda edeceği ve acizlerine şimdilik
    19. ve
    20. fırkalardan ibaret iki fırka kaldığı bahis konusu edilmiştir.

    İki
    fırkanın bir ordu değil bir kolordu olabileceğini nazarı dikkati
    çekince
    Von Dommez bunu dahi tasdik etmişlerdir. Bir kolorduya kumanda
    etmekliğim
    teklif olunamayacağı kanaatinde bulunmuştum.

    -Bu
    görüşmemizi Müşir Paşa Hazretlerine (Mareşal Falkenhayn'e)
    nakledebilir
    miyim?

    Sualine karşı da tarafımdan: "Müşir Paşa
    Hazretlerince bu ahval
    malumdur" cevabı verilmiştir. Esas itibariyle
    görüşme bundan ibarettir.

    Şimdiye kadar tayin
    olunduğum vazifelerde ve Harbi Umumide geçirdiğim
    hayatta vazife
    ifasında hevessizlik göstermiş ve bahusus yanlış karar
    ve icraatla
    vatanıma zarar vermiş bir zabit değilim. Bütün kabiliyetimi
    sarf
    için hakiki bir orduya kumanda etmeye hazır ve böyle bir ordunun
    gösterilmesine
    muntazır bulunduğumu arz ederim.

    7. nci Ordu
    Kumandanı Miriliva M. Kemal

    ***
    Yıldırım
    Orduları Grubu Kumandanlığına

    4.10.1917 tarihli
    emr-i devletleri ariza-i cevabiyesidir:

    Pek mühim
    olan yüksek meşgaleleriniz arasında benim hiçbir sun'um
    olmaksızın
    ve ne suretle zuhur ettiğini anlamaksızın çakirleri için
    mümkün
    olmayan işbu muharebatın devamından dolayı yüksek aflarını
    istirham
    ederim.

    Kayıtsız ve şartsız vazife ifası her
    askerin tabii borcu olup
    madundan (aşağı rütbelerdekilerden) her
    vazife için ayrıca bir tekeffül
    beklemek mutat olmadığı kanaati
    arzetmekliğime müsaade buyurmaları
    kemal-i hürmetle rica olunur.

    Bu
    hususta bilhassa acizlerine karşı talep izharına bir vesile
    geçmediğine
    ve şimdiye kadar telakki ettiğim emr-i devletlerinden
    hiçbirinin
    gecikmesini göstermem mümkün olmadığı için, Sina Cephesi
    hazırlıklarının
    geciktirilmeksizin başlaması hakkındaki düşüncelerin
    acizlerine
    taalluku olmadığının lütfen kabul buyurulacağına inanıyorum.
    İşar
    buyurdukları tabiye mülahaza ve ihtimallerine nüfuz-i kumanda
    vaziyetini
    en iyi bir surette hal için zatı devletlerine imkan bırakmak
    suretiyle
    olsun, arz-ı hizmet edebilmek maksadıyla acizleri ordu
    kumandanlığından
    kat-ı surette istifa ediyorum. Devam eden muharebeler
    ve daha evvel
    ki günlerin icraatı ile ve bil vasıta vuku bulan imalarla
    çekilmekliğim
    lüzumunu lütfen daha evvel irade buyurulmuş olduğuna ancak
    şimdi
    intikal edebilmekteyim. İdrakimdeki gecikmeden dolayı kusurumun
    affını
    ve daimi olan hürmet ve itaat hislerimin lütfen kabulünü rica
    ederim
    Müşir Paşa Hazretleri.

    Mirlivalığı M. Kemal
    PİERRE
    LOTİ'YE MEKTUBU

    3 Kasım 1921
    "Türkiye
    Büyük Millet Meclisi, Paris Mümessilinin hareketinden
    istifade
    ederek Türklerin büyük ve asil dostuna karşı perverde ettiği
    hissiyat,
    minnet ve şükranı tekrar beyan etmeyi kendine bir borç
    bilmiştir.

    Tarihin
    en karanlık günlerinde sihrengiz kalemiyle daima Türk
    Milletinin
    hakkını teyit ve müdafaa etmiş olan büyük üstad için Türk
    Milletinin
    beslediği derin ve sarsılmaz muhabbet hislerini, İstikbal
    Mücadelesinde
    şehit düşen erkeklerimizin yetim bıraktığı kızlarımız
    tarafından
    gözyaşları arasında dokunan bu halı şehadet edecektir.

    Naçiz
    kıymeti, delalet ettiği manadan ibaret olan bu hediyemizi
    haksever
    ve civanmert büyük Fransız'a beslediğimiz şükran hissine
    delalet
    olarak telakki ve kabul buyurmanızı rica ederiz."

    Türkiye
    Büyük Millet Meclisi

    Reisi Başkumandan
    Gazi
    Mustafa Kemal

    FRANSIZ MAREŞALİ LYATEY'E MEKTUBU
    Ankara
    13. Aralık 1921

    "Sayın Mareşal,
    Madam
    Berthe Georges-Gaulis, ricam üzerine birkaç satır yazının size
    ulaştırılmasını
    kabul etmekle şimdiye kadar gösterdiği sayısız dostluk
    delillerine
    yeni bir tanesini ilave etmek nezaketinde bulundu.

    İstiklalimiz
    için giriştiğimiz savaşta bize karşı göstermek lütfunda
    bulunduğunuz
    sempatiden dolayı en derin minnet hislerimi ifade etmek
    için işte
    bu fırsattan faydalanıyorum.

    Fransa, kendisinden
    umduklarımızda bizi hayal kırıklığına uğratmadı
    ve en yetkili
    şereflerinin muhabbet sözleriyle yaşadığımız o müşkül
    anlarda bizi
    teselli etmeyi, maneviyatımızı yükseltmeyi bildi.
    Fransa'nın yüksek
    menfaatlerini ve Akdeniz de işgal ettiği hususi mevkii
    idrak etmek
    basiretini gösteren Fransa'nın yakın Şark'ta ananelere
    dayanan
    politikasını devam ettirmeye taraftar olan kimseller arasında
    Ekselansınız
    birinci planda yer almış ve hiç şüphe yok ki yüksek
    müdahaleniz,
    terazinin bizden yana meyletmesine amil olmuştur.

    Her
    iki tarafın karşılıklı olarak sarf ettiği gayretlerin Ankara
    Antlaşmasının
    akdi suretiyle meyvelerini vermiş olduğunu görmekle
    bahtiyarız. Ve
    iki millet arasında en geniş anlayış ve samimiyetle
    yeniden kurulan
    yüzlerce yıllık maziye sahip dostluk münasebetleri
    üzerine, en mutlu
    tesirleri yaratmaktan geri kalmayacak olan bu vesikaya
    büyük
    ümitler bağlamaktayız.

    Yüksek değerini takdir
    ettiğimiz bu kıymetli sempatiyi, sayın Mareşal
    bizden esirgememekte
    devam edeceğinizi ümit ederim.

    En derin
    hürmetlerimin kabulünü rica ederim, sayın Mareşal.

    M.
    Kemal

    CURTİS LAFRANCE'YE MEKTUBU
    On
    yaşındaki Amerikan ****** Curtis Lafrance'a 27 Ekim 1923 tarihinde

    yazmış olduğu mektup

    Mr. Curtis Lafrance'a
    Mektubunuzu
    aldım. Türk vatanı hakkındaki alaka ve temenniyatınıza
    teşekkür
    ederim. Arzunuz veçhile bir adet fotoğrafımı leffen
    gönderiyorum.
    Amerikanın zeki ve çalışkan çocuklarına yegane tavsiyem:
    Türkler
    hakkında her işittiklerine hakikat nazariyle bakmayıp
    kanaatlerini
    mutlaka ilmi ve esaslı tahkikata istinat ettirmeye bilhassa
    atf-ı
    ehemmiyet eylemelidir. Hayatta nail-i muvaffakiyet ve saadet
    olmanızı
    temenni ederim.

    Türkiye Reisicumhuru
    Gazi
    Mustafa Kemal

    ERNEST JACKH'A
    Çanakkale
    2 Eylül 1915

    Gelibolu yarımadasında yaralanan ve
    sakatlanan Osmanlı askerleri için
    topladığınız ianeye benim ve
    Mareşal Liman Von Sanders'in
    teşekkürlerini sunarım. Yolladığınız
    bir milyon marka "Jackh Fundu"
    ismini verdik. Kaderin savurduğu her
    haşin darbeye bizimle katlanmakla
    kalmayıp bundan doğan ıstırapları
    da hafifletmek için akla gelen her
    yardımı esirgemeyen siz sadık
    dosta Fevzi Bey de (Çakmak) selamlarını ve
    teşekkürlerini yollar.

    M.
    Kemal

    1914 TARİHLİ ÇOK DİKKATE DEĞER BİR MEKTUBU
    Bir
    arkadaşına yazdığı aşağıdaki mektup 1918 yılında Minber
    gazetesinin
    18. sayısında "Nühüfte Bir Sima" başlığı altında çıkan bir
    makale
    içinde yayımlanmıştır.

    "Sofya dan İstanbul'a gidip
    "..." gören ve benim arkadaşımdan bir
    zata "..." nın odası kapısında
    bir münasebetle adımın geçmesi üzerine
    "..." aynen:

    -Onun
    yüzünü şeytan görsün.

    Diyor. İstanbul'a gidip bu
    gibi insanların yüzlerini görmek bana eza
    verecektir.

    Bundan
    başka birtakım insanlar vardır ki benimle gayet samimi arkadaş
    gibi
    göründükleri halde, bilmem geçmişin bazı suni tefehhümlerinden mi,

    yoksa bazı meslek ve meşrep anlaşmazlıklarından mı nedir, hakkımdaki
    fikirleri
    daima menfidir. Mesela ""..." ın beni biraz methetmesi
    üzerine, bu
    methedişin ne suretle aleyhime tefsir edildiğini sen pekala
    bilirsin.
    Ve ben zannediyorum ki bazı kimseler bugün ve gelecekte
    herhangi
    anlaşmazlık zemini kalmamak ve bu suretle vatan ve millete
    hizmet
    (!) eğlenmiş olmak itikadiyle, benim her ne suretle olursa olsun
    vücudumu
    ortadan kaldırmayı dahi caiz görüyorlar. Bu suretle düşünmekte
    olduğumuz
    kadar haksız olduklarını izahat lüzum görmem. Çünkü siz benim
    fikir
    ve hislerimi değil kalp ve vicdanımı bilirsiniz.

    Pekala
    bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar takip ettiğim
    gaye
    hiçbir vakit şahsi olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her ne etmiş
    isem
    daima memleketin, milletin ve ordunun nam ve menfaatine olmuştur.
    Hiçbir
    zaman şahsımın teferrüt ve temeyyüzünü nazarı dikkate
    almamışımdır.

    Eğer o yaratılışta olsaydım, maalesef
    sergüzeştçiliğe pek müsait olan
    muhit ve vaziyetlerde fırsatlar
    eksik değildi. Bugün dahi mesleğim,
    geçmişte olduğunun aynıdır.
    Gayesi vatan ve milletin kurtarılması ve
    ordunun ıslahı noktasında
    toplanan ve gayesi nezih ve her türlü şahsi
    hislerden uzak olarak
    takip edenlerle beraber çalışmak bence pek şerefli
    bir çalışmak
    olur.

    Bu şartın mevcut olmayışı halinde memlekete
    zararlı olmaktan Allah
    beni korusun. Katiyen şahsi gücenikliklerimi
    bir takım menfi
    teşebbüslerle tatmine kalkmak adiliğine tenezzül
    etmem. En çok yapacağım
    şey, istifa edip tevekkül içinde maişetimi
    temin yollarına başvurmaktan
    ibaret olur.

    Hangi
    tarafın galip geleceğine dair olan fikri kanaatimi söylemek
    istemem.
    Nazik ve mühim bir devre içinde bulunduğumuza şüphe yoktur.
    Almanlar
    büyük ve hayrete şayan bir saldırışla bir çok Fransız
    kalelerini
    çiğneyerek sağ cenahı ile Paris'i geçip Fransız ordusunu
    arkası
    İsviçre'ye olmak üzere sıkıştırdı. Bu Almanların biricik maksadı
    olduğunda
    ve ona da muvaffakiyet elverdiğinde herkes aynı fikirdeydi. Ve

    bütün kainat artık son ve kati meydan muharebesine ve onun neticesine
    intizar
    ediyordu. Halbuki bu neticeye karşılık, Alman ordularının
    Fransız
    ordusu karşısında yüzlerce kilometre geri çekildiği görüldü.

    Şarkta,
    Ruslarla Almanlar ve Avusturyalılar arasında cereyan eden
    vakalarda
    Şarki Prusya'da Ruslar bozuldu, fakat güneyde Rusların pek
    üstün
    kuvvetleri karşısında Avusturya ordusu çekiliyor. Batıda Fransız
    ordusu
    taarruza hazır. Binaenaleyh Alman ordusu serbest değil. Şarkta
    Rus
    ordusu üstün ve Avusturya ordusu çekilmeye mecbur.

    Vaziyeti
    şöyle tefsir edebiliriz: Almanlar Fransızlar ordusunu kati
    meydan
    muharebesiyle henüz mağlup edemeyeceklerini ve Avusturya
    ordusunun
    üstün Ruslar karşısında dana ziyade mukavemet edemeyeceğini
    görerek
    Garp'te bütün ordu ile geri çekilerek nispeten doğuya yaklaşmak
    ve
    sonra Fransız ordusu karşısında bir müdafaa ordusu terk ederek geri
    kalan
    ordularıyla doğuya dönüp Avusturya ordusuyla birlikte Rus ordusunu

    vurmak istiyorlar.

    Pek güzel! Fakat bu defa Rus
    ordusu geriye, doğuya çekilmeye başlarsa
    ve bu orduyu yakalayıp
    ezmek mümkün olmazsa ve diğer taraftan Fransız
    ordusu mukavemet için
    yardım istemeye mecbur olursa bu defa yine doğuda
    Ruslara karşı bir
    müdafaa kuvveti bırakıp batıya mı dönülecek? Ve böyle
    mekik gibi
    bir doğuya, bir batıya gide gele Alman ordusunun hali ne
    olur.

    Aziz
    kardeşim, hürriyet ilanı günlerinde bilmem nerede nutuk
    söylemeye
    kalkıp da iki şaklak üzerine hitabet kürsüsünden inen ve "niye

    indin?" sualine karşı:"Ne "..." şaklak ettiler ya! Demek iş bitti!"
    diyen
    ağanın hali olmaz mı?

    İşte bugünkü halimizi bir
    mizah diliyle ifade etmek istersek acaba
    aynı cümleyi tekrar edemez
    miyiz?"

    4 Eylül(1914) M: Kemal







    Yazdığı
    Şiirler




    BİR ASKERİN MEZARINA
    Şurada,
    kabrin üzerinde konulmuş bir,

    Beyaz taş var, onun
    altında bayraklar

    Temevvüç ederken, kelleler
    uçuşurken...

    Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai
    mevt

    İle bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
    Asker
    yatıyor...

    Onun hâbı istirahate çekildiği şu
    Makberin
    üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.

    Kadınlar
    dümü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar

    Nâle eylediler,
    çocuklar ağladılar.

    Şu söğüt ağacının nim
    setreylediği senin

    Mezarın üzerine bir zırh başlık
    ile kılıç hak,

    Olunmuştur. İşte orası o kahramanı
    muhteremin

    Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki
    pâye vatan

    Ona nâilini intizar olmuş!...

    MUSTAFA
    KEMAL

    · Harbiye talebesi iken yazmıştır.
    HAKİKAT
    NEREDE?

    Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
    Tuna
    ezelden Türk diyarıdır.

    Bilinen tarihler söylememiş
    bunu

    Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
    Dinleyin
    sesini doğan tarihin,

    Aydınlıkta karaltı, karatıda
    şafak

    Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

    Asya'nın
    ortasında Oğuz oğulları,

    Avrupa'nın Alplerinde Oğuz
    torunları

    Doğudan çıkan biz
    Nerde
    olsa, ne olsa kendimizi biliriz

    Türk sadece bir
    milletin adı değil,

    Türk bütün adamların birliğidir.
    Ey
    birbirine diş bileyen yığınlar,

    Ey yığın yığın
    insan gafletleri

    Yırtılsın gözlerdeki gafletten
    perde,

    Hakikat nerede?
    MUSTAFA
    KEMAL

    BEŞİKE HÂDİSESİ İÇİN
    Çıkıyor
    gönüllere istimdadı

    Sâmiamda vatanın feryâdı
    Çıkıyor
    gönüllere istimdadı

    Yaralı bir ananın evlâdı
    Etmesin
    mi anaya imdadı?

    Rumeli can veriyor yok mu ilaç.
    Edelim
    sıhhatini istimzaç;

    Etmeyelim kimseyi izaç?

    Zırhlılar
    her yeri tehidt ediyor,

    Makedonya bunu tes'it
    ediyor.

    İnkırazı bize teyit ediyor.

    Yemenin
    purişi malumu cihan

    Ne için eyledi millet isyân?
    Zulme
    ister mi bu yoldan burhan

    Turuşkalar bile aldı
    meydan


    Hani kânun-u adaâlet nerede?
    Mülk-ü
    millette himâye saadet nerede?

    Haricen mülk-ü
    himaye nerede?

    Bizde evvelki şecaat nerede?

    Gelse
    Ertuğrul şöhret-i pervas

    Eder elbette tahayyür
    ibraz

    Vatanın feyzine kâdir olamaz
    Yeniden
    fethine verseydi cevâz...


    Yıldırım görse şu
    ahvâlimizi

    Ateş kahrı yakar hâlimizi,
    Af
    eder mi bizim efâlimizi,

    Mahveder cumle-i
    emsâlimizi,


    Ey büyük Fâtih'i İstanbul'un...
    Bu
    revş olmadı mı makbulün

    Sây ile toplanılan mahsulün
    Berhava
    oldu fakat meçhulün...


    Yazık oldu Vatana âh
    yazık...

    Her ağızdan çıkıyor: Eyvâh yazık!..
    Acısın
    bizlere, âh yazık!

    MUSTAFA KEMAL
    ·
    Sinop 25 Kânunu Evvel 321 (1905)

    HAYAT SERENADI
    Atatürk'ün
    Salih Bozok'a yazdığı mektuptan :

    "Bir Fransız
    şairi hayatı şöyle tarif ediyor :


    Hayat kısadır,
    Biraz
    hayal,

    Biraz aşk
    Ve sonra
    Allahaısmarladık.


    Diğeri de :
    Hayat
    boştur.

    Biraz kin,
    KASİDEİ
    İSTİBDAT YAHUT KIRMIZI İZLER
    Bir köhne kadit parçası,
    bir
    çehrei menhus,

    Zulmetler içinde mütereddit,
    mütelâşi,

    Daim mütefekkir görünen, kendine mahsus
    Efkârı
    sakimane ile âleme karşı

    Ateş saçarak etmede her
    gün bizi tehdit,

    Âmali harisanesini eyledi tezyit...
    Gördükçe
    bu mazlumlarını, sinesi mağrur,

    Tırnaklarını
    aileler kalbine saplar;

    Mağdurlarının her biri bir
    kûşede ağlar,

    Katlandı vatan görmeğe evlâdını
    makhur...

    Birçoklarımız mahpes-ü menfada süründük.
    Ey
    gazii mecruhu vega dideye döndük.

    Ey kanlı eliyle
    vatan âmaline hail,

    Ey enmilei sürbu cinayata delâil
    Teşkil
    eden ey köhne kadit, katili efkâr,

    Ey katili
    şübbanı vatan, katili ahrar,

    Ey varlığı bir millet
    için bâdii zillet.

    Ey çehresi ifrite veren dehşeti
    vahşet,

    Zindanları, menfaları, mahpesleri doldur,
    Ziniciri
    esaretle bütün hisleri dondur.

    Tesmimi nefes, nefyi
    ebet, sonra denizler..

    Her girdiğin evlerde durur
    kırmızı izler...

    Kâbusi hiyanetle vatan can
    çekişirken

    Âtimizi dendanı harisin kemirirken
    Bir
    gün Rumeli dağları envara boyandı;

    Hürriyetin
    enfası ile herkes uyandı.









    Telgrafları



    MUSTAFA
    KEMAL'İN ASKERLİK MESLEĞİNDEN İSTİFA MEKTUBU


    ERZURUM
    VİLAYETİ ALİYESİNE

    (YÜCE ERZURUM VALİLİĞİNE)
    9
    Temmuz 1919 - Erzurum

    Mübarek vatan ve milleti
    parçalanmak tehlikesinden kurtarmak, Yunan
    ve Ermeni isteklerine
    kurban etmemek için açılan milli savaşmalar
    uğrunda milletle beraber
    serbest surette çalışmağa askeri ve resmi
    sıfatım artık engel
    olmaya başladı. Bu gaye-i mukaddese (kutsal amaç)
    için milletle
    beraber sonsuza kadar çalışmağa mukaddesatım (kutsal
    şeylerim) adına
    söz vermiş olduğum cihetle, pek aşıkı bulunduğum yüce
    askerlik
    mesleğine bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra milli ve
    kutsal
    gayemiz için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere sine-i
    millette
    (milletin bağrında) bir ferd-i mücahit (savaşçı kişi) suretiyle

    bulunmakta olduğumu tamimen arz ve ilan eylerim.

    M.
    KEMAL

    BATI CEPHESİ KOMUTANI İSMET İNÖNÜ'NÜN
    METRİSTEPE'DEN TBMM BAŞKANI
    MUSTAFA KEMAL'E TELGRAFI

    1
    Nisan 1921

    "Metristepe'den gördüğüm vaziyet:
    Gündüzbey kuzeyinde, sabahtan beri
    dayanan ve artçı olması muhtemel
    bulunan bir düşman müfrezesi, sağ kanat
    grubunun taarruzuyla
    düzensiz bir şekilde çekiliyor. Yakından takip
    ediliyor. Hamidiye
    yönünde temas ve faaliyet yok. Bozöyük yanıyor.
    Düşman, binlerce
    ölüleriyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza
    terk etmiştir."

    TBMM
    BAŞKANI MUSTAFA KEMAL'İN BATI CEPHESİ KOMUTANINA TELGRAFLA
    CEVABI


    "...Siz
    orada yalnız düşmanı değil, milletin tersine dönmüş talihini
    de
    yendiniz. İstila altındaki talihsiz topraklarımızla beraber bütün
    vatan,
    bugün en uzak köşelerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın
    istila
    hırsı, azminizin ve vatanseverliğinizin yalçın kayalarına başını
    çarparak
    paramparça oldu..."

    ANNESİ ZÜBEYDE HANIM'IN OĞLU
    ATATÜRK'E MAREŞAL RÜTBESİ VE GAZİ UNVANI
    VERİLMESİ DOLAYISIYLA
    TEBRİK TELGRAFI :

    27 Eylül 1921
    "...
    Milletin hakkınızdaki bu sevgi ve itimadı, benim kadar kimseyi
    duygulandıramaz.
    Kız kardeşinle beraber alnından öperek ve bağrımıza
    basarak, seni
    tebrik ederiz." 27 Eylül 1921

    ATATÜRK'ÜN, ANNESİNİN
    ÇEKTİĞİ TELGRAFA CEVABI :

    29 Eylül 1921
    "...
    Benim için dünyevi mükafatların en yücesi olan tebrikatınızla
    mesut
    oldum."

    ATATÜRK'ÜN TÜRK ORDUSUNA BAŞKUMANDAN
    OLARAK, ORDUMUZU ÖVEN TELGRAFI

    20 Eylül 1921
    NEFERLERE

    Kurtuluş için yaptığımız bu savaştan çok daha
    evvel sizi başka
    muharebe meydanlarında da tanımış idim. Dünyanın
    hiçbir ordusunda yüreği
    seninkinden daha temiz, daha sağlam bir
    askere rast gelinmemiştir. Her
    zaferin mayası sendedir. Kanaatinle,
    imanınla, itaatinle hiçbir korkunun
    yıldıramadığı demir gibi pak
    kalbinle düşmanı nihayet alt eden büyük
    gayretin için minnet ve
    şükranımı söylemeyi nefsime en aziz bir borç
    bildim. Sizin gibi
    kumandanları, zabitleri, neferleri olan millete, yad
    elleri altında
    köle olmak mümkün değildir. Bu defa Türkiye Büyük Millet
    Meclisi'nin
    hakkımda yeni bir rütbe ve Gazi unvanıyla tecelli eden
    iltifat ve
    teveccühü, doğrudan doğruya size racidir. Milletin verdiği bu
    rütbe
    ile yükselen ordu, en şerefli, en ulu bir gaza ile mümtaz olan
    gene
    ordudur. Sizin kahramanlığınızla, sizin gösterdiğiniz nihayetsiz
    kahramanlıklar
    bu unvanı ve rütbeyi ancak size izafe ederek, bütün
    askerlik
    hayatımın en büyük sermaye-i iftiharı olarak taşıyacağım.
    Cenabı Hak
    giriştiğimiz kurtuluş mücadelesinde şerefli silah
    arkadaşlarıma
    kendilerinin temyiz eden asaletin, civanmertliğin,
    kahramanlığın
    hakkı olan kati halası nasip etsin.

    Başkumandan
    Mustafa Kemal

    MUSTAFA KEMAL'İN İZMİR'İN
    KURTARILMASI DOLAYISIYLA ORDUMUZA
    GÖNDERDİĞİ TEŞEKKÜR MESAJI

    9
    Eylül 1922

    Birinci, İkinci Ordulara; Beşinci ve
    Üçüncü Kolordu Komutanlığına

    İlk verdiğim Akdeniz
    hedefine varmakta orduların gösterdiği gayret ve
    fedakarlığı hürmet
    ve takdirle yadederim. Elde edilen büyük zaferde
    gerçek yapıcı olan
    kıymetli arkadaşlarıma en samimi şekilde teşekkür
    eder, tebriklerimi
    bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek
    hedeflerin elde
    edilmesinde de aynı istek ve fedakarlığı
    göstereceklerine itimadım
    tamdır.

    Başkomutan Mustafa Kemal
    MUSTAFA
    KEMAL'İN LOZAN KONFERANSI'NDA TÜRK DELEGELERİNİ
    BAŞARILARINDAN
    DOLAYI İSMET PAŞA'YA GÖNDERDİĞİ TEBRİK TELGRAFI


    Lozan'da
    Delegeler Heyeti Başkanı Dışişleri Bakanı İsmet Paşa
    Hazretleri'ne

    Millet
    ve hükümetin zatıalilerine vermiş olduğu yeni görevi başarıyla
    sona
    erdirdiniz. Memlekete birbiri ardınca yaptığınız yaralı
    hizmetlerle
    dolu ömrünüzü bu defa da tarihi bir başarıyla
    taçlandırdınız. Uzun
    çarpışmalardan sonra vatanımızın barış ve istiklale
    kavuştuğu bu
    günde, parlak hizmetiniz dolayısıyla zatıalinizi, pek
    sayın
    arkadaşlarımız Rıza Nur ve Hasan Beyleri ve çalışmalarınızda size
    yardım
    eden bütün Delegeler Heyeti üyelerini şükran duygularımla
    kutlarım.

    Gazi Mustafa Kemal
    Türkiye
    Büyük Millet Meclisi Başkanı

    Başkomutan
    MECLİS-İ
    MİLLİNİN TOPLANTI YERİ HAKKINDAKİ TELGRAF

    18 Kasım
    1919

    Sivas Valisi Reşit Paşa Hazretlerine

      Forum Saati Ptsi Mayıs 06, 2024 3:46 pm