Atatürk'ün El Yazısı
Yazdığı Kitaplar
Mustafa Kemal Atatürk, yaşamının her döneminde kitapla
bütünleşmiştir. Bu okuma sevgisinin kendisine sağladığı bilgi birikimini
zaman zaman yazmaya dönüştüren Atatürk, yaşamının farklı dönemlerinde
farklı konularda kitaplar yazmıştır. Yazdıkları gerek güncelliği,
gerekse yol göstericiliği açısından bu gün dahi tartışmasız greçekleri
içermektedir. O'nun günümüzde hala geçerliliğini koruması ileri
görüşlülüğünün ve akılcılığının göstergelerinden biridir. Mustafa Kemal,
özellikle II. Meşrutiyet'in (23 Temmuz 1908) ilanından sonra tüm dikkat
ve çalışmasını askerlik üzerine yoğunlaştırılmıştır. O,mesleki
bilgileri artıracak yayınların yapılmasını gerkli görüyordu. Bu amaçla
mesleğinin ilkn yıllarından itibaren askerlikle ilgili birikimlerini
aşağıda isimleri belirtilen kitaplarda toparlanmıştır.
a) Takımın Muharebe Talimi b) Cumalı Ordugahı c) Tabiye Tatbikat ve
Seyahati d) Bölüğün Muharebe Talimi e) Zabit ve Kumandan ile Hasbihal
(Subay ve Komutan ile Konuşmalar) f) Tabiye Meselesinin Halli ve
Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih
NUTUK
Yurdumuzun parçalanıp, işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk
tarihinde bir dönüm noktası olan İstiklal Savaşı'nı, Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ve inkılapların yapılışını anlatan Nutuk,
siyasi ve milli tarihimizin birinci elden, değerli bir kaynak eseridir.
Atatürk'ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından,
Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da
toplanan İkinci Kurultayı'nda 36,5 saat süren ve altı günde okunan
tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk adını almıştır.
Nutuk yalnız geçmiş devrin bir hikayesi olarak dünümüzü anlatmakla
kalmayıp, yakın tarihimizden alınan ibret dolu tecrübelerle, milli
varlığımızın bugününe de yarınına da ışık tutabilen bir değer
taşımaktadır.
Nutuk, milleti ülkenin geleceğini belirleyecek olan milli birlik
ilkesi etrafında bilinçlendirip, kenetlendirerek, milli irade ve milli
hakimiyet kavramlarının harekete dönüştürülmesi yoluyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin kuruluşundan Cumhuriyetin ilanına kadar uzanan
başarılı bir tarihi akışın hikayesidir.
Nutuk ilk defa 1927 yılında, biri asıl metin, diğeri belgeler olmak
üzere Arap harfleriyle iki cilt olarak yayınlanmıştır. Aynı yıl, tek
cilt halinde lüks bir baskısı da yapılmıştır. Yazı inkılabından sonra,
bu ilk metnin okunması güçleştiğinden, 1934 yılında, Milli Eğitim
Bakanlığınca üç cilt olarak yeniden basılmıştır. Nutuk, Atatürk Kültür
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezince yeniden
basılmıştır.
BÖLÜĞÜN MUHAREBE EĞİTİMİ
"Bölük Muharebe Eğitimi" olarak yayınlanan eser, meskun yerlerde
muharebe, savunma ve taarruz konularını kapsamaktadır. Meskun yerlerin
sınırlayıcı durumlarının muharebeye etkisi, savunma mevziinin seçimi,
savunma mevziinin hazırlanması, ateş sahalarının temizlenmesi, ateş
taksimi, ateş tutmayan ölü bölgelerin kapatılması ve mevziin işgali gibi
savunmanın esasını oluşturan konular işlenmiştir. Ayrıca taarruzda
birliğin aldığı tertip ve düzen, ilerleme, ateş üstünlüğü, ihtiyatların
kullanılması gibi taarruz harekatında her zaman karşılaşılacak konular
ele alınmıştır.
Genç Kurmay Önyüzbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından, Almanca
aslından tercüme edilen ve bağlı olduğu ordunun eğitimine katkısı olan
bu eserden yeni nesillerin de faydalanabilmeleri için bugünkü Türkçe'ye
çevrilmiştir.
CUMALI ORDUGAHI
Cumalı Ordugahı; Makedonya bölgesinde, Köprülü - İştip yolu üzerinde
bulunmaktadır. Bu ordugahta, 3. Süvari Tümen Komutanı Tuğgeneral Suphi
Paşa'nın komutası altında kurulan bir süvari tugayına eğitim ve manevra
yaptırılmıştır. Bu manevraya katılan Mustafa Kemal, "Cumalı Ordugahı"
adlı eserini yazmış; süvari, bölük, alay, tugay eğitim ve manevralarını
anlatmıştır.
Mustafa Kemal bir kurmay subay olarak teorik bilgilere önem vermekte,
ancak askeri tatbikat ve manevralardan sadece katılanların
yararlanmasını yeterli görmemektedir. Bu yüzden, 10 gün süren bu
tatbikat sırasında tututuğu gözlem notlarını, hazırlanan meseleleri ve
komutanların yaptıkları eleştirileri yazmış, bol kroki ile küçük bir
broşür haline dönüştürmüştür. 12 Eylül 1909'da tamamladığı bu eseri,
Selanik'te 1909 yılında matbaa harfleriyle basılmıştır. Eser; 39 sayfa
metin ve 7 adet krokiden oluşmaktadır.
TAKIMIN MUHAREBE EĞİTİMİ
Bu kitap; Berlin Askeri Üniversitesi eski müdürlerinden General
Litzmann'ın "Seferber Mevcudunda Takım, Bölük ve Taburun Muharebe
Talimleri" adlı eserinin ilk bölümünü oluşturmakta olup, Selanik'te
3.Ordu Karargahı'nda görevli, Kurmay Kıdemli Yüzbaşı Mustafa Kemal
tarafından Almanca'dan Osmanlıca diline çevrilmiş ve 1908 yılında
Selanik Asır Matbaasında basılmıştır.
Kitabın özü; seferi tam mevcutlu bir takımın, değişik hava şartları
ve çeşitli arazide, basit bir mesele içinde muharebe yöntemlerinin
uygulaması, avcı hattı teşkiliyle bir avcı hattının ateş muharebesi
üzerinde toplanmaktadır.
Mustafa Kemal Paşa, subayların arazide yetiştirilmesini amaçlayan
tatbikatın, önemini vurgulayan bu eserini, 1911 yılında 5. Kolordu
Harekat Şube Müdürü iken yazmıştır. Bu eserde, karşılıklı olarak kırmızı
ve mavi muharebe birliklerinin Selanik-Kılkış arasında yaptıkları
savunma ve taarruz uygulamalarının değerlendirilmesi yapılmıştır.
TAKTİK VE TATBİKAT GEZİSİ
Bu eserinde, bir muharebeyi sevk ve idarede belirli kuralların
olamadığını vurgulaması yanında, komutan olan kişinin nitelikleri
üzerinde de durmuştur. Bunlar ise; birliğini barışta ve savaşta eğitmek,
yönetmek ve gözetmekteki üstün başarı, elindeki kuvvetin eksikliğini
giderecek düşünce gücü ve astlarından her konuda üstünlüğü sağlamaktır.
Bunun yanında, kişisel cesaret, başkalarının hareketini önceden seziş ve
harekatını en uygun zamanda yapabilme yeteneği olmalıdır. Ortak amacın
gerçekleştirilebilmesi için birliklerini başarılı bir şekilde yönetmeli,
astları üzerinde etkili olmalı ve otoritesini kurabilmelidir.
Bu eserde ayrıca bir komutanın başarılı olabilmesi için bu kuralları
sadece okumuş ve öğremiş olmanın yeterli olamadığı, bunların
tatbikatının da önemi belirtilmiştir
GEOMETRİ
Atatürk bu kitabı ölümünden birbuçuk yıl önce III. Türk Dil
Kurultayından hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe
Sarayında kendi eliyle yazmıştır. Atatürk Arapça ve Farsça terimlerle
dolu ders kitaplarının öğrenciler açısından öğrenimi geciktireceğini
düşünmüştü.
SUBAY VE KOMUTAN İLE KONUŞMALAR
"Subay ve Komutan ile Konuşmalar" Atatürkün askerliğe ilişkin
eserlerinin en önemlilerinden birisidir. Bu eser, Atatürk, 1914 yılında
Kurmay Yarbay rütbesiyle Sofya askeri Ataşesi olarak bulunduğu sırada,
Nuri conker'in "Zabit ve Kumandan (Subay ve Komutan)" adlı kitabına
karşılık olarak yazılmıştır.
Genç subayın, içinde bulunduğu ordudaki aksaklıkları, hataları nasıl
sezdiğini; bunlara karşı tepkisiz kalmayarak üst makamlara hatalar ve
çözüm yollarını nasıl sunduğunu; ülkenin içinde bulunduğu askeri ve
siyasal durumdan duyduğu acıları kitabın birinci bölümünde bulmaktayız.
Atatürk, bir subayın taşıması gereken özveri, ölümü göze alma, emri
altındakileri sevk ve idare edebilme, taarruz ruhu, insiyatif
özellikleri hakkında, Nuri Conker'in görüşlerine katılmış ve kendi
düşüncelerini de çeşitli örneklerle destekleyerek açıklamıştır.
Bunların yanı sıra, Türk kadınının, aslında toplumu yaratmada çok
etkili olabilecekken, suskunluğu seçtiğini bütün açıklığıyla ortaya
koymaktan kendini alamamıştır. Türk ulusu hakkında ise "kuşkusuz bizim
ulusumuzun karakteri de bütün karakterler gibi yükselmeye ve istenen
şekle girmeye elverişlidir. Fakat kendi kendisine olmak
koşuluyla..."dedikten sonra, dışardan ulusumuzun karakterine yapılmak
istenen etkilerin amacına ulaşamayacağını vurgulamıştır.
Subaylarda ve erlerdeki inisiyatif özelliğine eserinde geniş bir
bölüm ayıran Atatürk, kendi dönemindeki ile daha önceki dönemlerde
Osmanlı ordusunu kıyaslamıştır. Özellikle Trablusgarp Savaşı'nda
edindiği deneyimler ile kendiliğinden hareket ve iş görme özelliğinin,
olması gereken sınırını göstermiştir. Atatürk, eserin son bölümünde,
Kuzey Afrika'da birlikte çarpıştığı korkusuz ve yiğit silah
arkadaşlarını anmış ve onları "yüksek askerlik niteliklerine" sahip
insanlar olarak tanımlamıştır. Bu davranışı O'nun diğer bütün
üstünlüklerinin yanı sıra insancıl yönünede tanıklık eder.
Yazdığı
Mektuplar
ZÜBEYDE HANIMA MEKTUBU
1 Ağustos 1920
Muhterem valideciğim,
İstanbul'dan ayrılışımdan beri sizlere ancak birkaç telgraftan başka
bir şey yazamadım. Bu sebeple büyük merak içinde kaldığınızı tahmin
ediyorum. Bilhassa, hakkımda ötekinden berikinden ve gerek gazetelerden
işittiğiniz tamam olmayan haberler şüphesiz merakınızı artırmıştır.
Şimdi vereceğim bilgilerle tahmin olacağınız için endişe duyacak hiçbir
şey yoktur.
Biliyorsunuz ki İstanbul'da iken yabancı devletler, devleti ve ulusu
fevkalade sıkıştırmakta ve millete hizmet edebilecek ne kadar adamımız
varsa hepsini hapis ve tevkifle, bir kısmını da Malta'ya sürerek herkesi
sıkıntıya sokmakta pek ileri gidiyorlardı. Bana nasılsa ilişmemişlerdi.
Fakat 3. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a ayak basar basmaz İngilizler
benden şüphelendiler, Hükümete benim gidiş nedenimi sordular.
Nihayet İstanbul'a çağırılmamı istediler, bunda ısrar ettiler.
Hükümette beni kandırarak İstanbul'a gelmemi ve İngilizlere teslim
olmamı sağlamak istedi. Bunun derhal farkına vardım. Tabiatıyla kendi
ayağımla gidip esir olmam doğru değildi. Padişahımıza gerçek durumu
yazdım ve gelemeyeceğimi bildirdim. Zatı şahanede önce uygun buldu.
Fakat daha sonra İngilizlerin baskısı artmıştı. Sonunda O'da İstanbul'a
dönmemi emretti.
Bu suretle artık resmi görevimde kalmaya imkan görmediğim gibi
askerliğimi sürdürdükçe de İngilizlerin ve hükümetin hakkımdaki ısrarına
karşı duyulamayacaktı. Bir taraftan da bütün Anadolu halkı, tüm ulus,
hakkımda büyük bir sevgi ve güven gösterdi, "seni bırakmayız" dediler.
Gerçekte vatan ve milletimizi kurtarabilmek için tek çare, askerliği
bırakıp serbest olarak milletin başına geçmek ve milleti tek vücut bir
hale getirmekle doğacak kudret ve ulusal gücü kullanmaktan başka çare
yoktu. Bende öyle yaptım. Elhamdülillah başarılı oluyorum. Pek yakında
elle tutulur sonucu bütün dünya görecektir. Ben bu suretle hareket
edince İngilizler derhal yalvarmaya başladı. Ve beni kazanmaya çalıştı.
Ve bütün suçu bizim hükümete attılar. Gerçekten hükümette benimle
uğraşmak istedi. Fakat gücü buna yetmedi ve yetemez.
1-Daha bir zaman bu şekilde Anadolu içinde çalışmakla her şey
hallolacaktır. Yakında Millet Meclisi toplanacak ve meşru bir hükümet
iktidara gelecektir. Bende ihtimal o zaman İstanbul'a geleceğim. Sıhhat
ve afiyetteyim, katiyen hiç merak etmeyiniz.
2-Salih Bey (Salih Fansa) Fuat Beyden alacağını aldı mı? Bunu bilgi
almak bakımından soruyorum. Yoksa her ne olursa olsun, elhamdülillah hiç
önemi yoktur. Siz müsterih olunuz ve bir sıkıntınız olursa derhal bana
bildiriniz.
3-Bu mektubu getirecek olan "...." size benim hakkımda istediğiniz
kadar bilgi verecektir. Kendisiyle bana bazı elbiselerimi gönderiniz.
4-Hemşiremin sıhhati nasıldır. Eve herhangi bir taraftan saldırıda
bulunuldu mu? Hala orada mısınız? Çocuklar ne yapıyor, büyüdüler mi?
5- Salih(Fansa) Beyle Madam Salih Bey inşallah sıhhat ve
afiyettedirler. Ben kendilerini daima yad ediyorum. Madamın benim
hakkımda bir rüyası vardı. Galiba o çıkacaktır. İnşallah yakında sevinç
içinde görüşeceğiz.
6-Ben, birkaç güne kadar bir kongre için Sivas'a gideceğim. Tekrar
Erzurum'a döneceğim. Tekrar ediyorum: Her işittiğinize önem vermeyiniz.
Pekala bilirsiniz ki ben, yaptığımı bilirim. Netice görmeseydim
başlamazdım.
Saygı ile ellerinizden, hemşiremin gözlerinden öperim.
M. Kemal
İSMET İNÖNÜ'YE MEKTUBU
12 Haziran 1937
Başvekil İsmet İnönü'ye,
Hatırlarsınız, Türk köylüsünün, Türk'ün efendisi olduğunu söylediğim
zamanı. Ben o efendinin arzu ve iradesi altında senelerden beri çalışmış
olan bir hadimim (hizmetkarım). Şimdi beni çok heyecana getiren hadise,
Türk köylüsüne nacizane de olsa ufak bir vazife yapmış olduğumdur.
Milletin yüksek mümessiller heyeti bunu iyi görmüş ve kabul etmişlerse
benim için ne unutulmaz bir saadet hatırasını bana vermişlerdir. Bundan
dolayı çok yüksek zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet Hükümetine
yapmaya mecbur olduğum vazifelerden en basiti karşısında gösterilmiş
olan teveccühten, takdirden ne kadar mütehassis olduğumu ifadeye
muktedir değilim.
Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk Milletine
canımı vereceğim.
Kemal Atatürk
SALİH BOZOK'A MEKTUPLARI
Trablusgarp muharebesi sırasında Sofya dan yazdığı mektup
Urla tahaffuzhanesinden Rus vapurundan 4 Ekim 1911
"Bilirsin ki Trablusgarp meselesinin ortaya çıktığından beri oraya
gitmek teşebbüsünden geri durulmadı. Bir defa Şam vapurunda üç gece
kalındıktan sonra döndürüldük. Ondan sonra Mısır ve Tunus yolu ile
gitmeye teşebbüs ettik.
Harbiye Nazırı, ümit kestiği için vazgeçirtildi. Bir defa Ömer Naci
ve daha iki kişi ile Mısır üzerinden hedefe yürümek üzere (2 Ekim 1911)
İstanbul'dan hareket olundu. Harbiye Nazırı da ister istemez muvafakat
etti. Lüzum ve fayda görürsem bazı arkadaşları isteyeceğim. Şimdilik
temin edilecek noktalar var. Benim nerede olduğumu duyurmayın. Daha bir
müddet için validemi dahi haberdar etmeyin. Ara sıra benim tarafımdan
İstanbul'dan mektup gönderin.
Eyüp Sabri sizi görecek. Ona ilmühaberlerim ve borçlarım hakkında
malumat verdim. Ruşen ve Necati beylere gizlice söyleyin,
ilmühaberlerimin Beşinci Kolordu idaresinde kalması ve maaş
tahsisatımdan borçlarım ödenmekle beraber kalanın valideme verilmesi
lazımdır. Bunu Harbiye Nazırı da yazacak, unutmazsa!
Senin vasıtanla valideme verilmek üzere Kerim Beye (Abdülkerim Paşa)
kırk lira bıraktım.
Mısır'a vardıktan sonra sana malumat ve adres vereceğim. Sen de bana
yazarsın. Şayet sen bir tarafa gidersen senin namına mektupları alacak
ve açacak bir arkadaş tayin edersin.
Arkadaşlar ne alemdedir? Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar
olduğundan ziyade gayret ve fedakarlık elzemdir. Endülüs tarihinin son
sayfalarını okuyunuz.
Faydalı sohbetlerinizde bulunamadığıma üzgünüm. Beni unutmayın.
Alaydaki arkadaşlara çok selam. Beraber yaptığımız talim programını
takipten çok güzel neticeler alınır. Yorulmasınlar, eski tembellikle
hiçbir şey olmaz. Başka kağıdım yok, Nuri'ye ayrıca mektup
yazamayacağım. İstersen bu mektubu aynen gönder veyahut bahisle bir
mektup yaz ve o kıymetli kardeşimize de ki "Benim için hatırası kalp ve
vicdanımdan bir an çıkamayan bir öz kardeş varsa Nuri'dir." Bu müzlim
seferi onunla beraber yapmak isterdim. Allah nasip ederse mücadele
sahasında birleşiriz. Eğer mukadderse ahirette kavuşuruz.
Salih, senin de gözlerinden öperim. Kalbinin vefasına vicdanının
saffet ve nezaketine şükran borçluyum. İstanbul'da kalan kerim Bey'e
mektup yazın. O zavallı oradaki mücadelede yalnız kaldı. Mektuplarınız
ona kalp kuvveti verir. Allahaısmarladık.
M. Kemal
***
Aynımansur Karargahından 25-26 Nisan 1912 gece saat 6
"Mektuplarınız da, gazetelerde bize ait hislerinizi tasvir eden
satırları okuduğum zamanlar kalbimin pek derin hislerle çarptığını
duyuyorum. Birkaç kardeşinizin Akdeniz'i aşarak, çöllerde uzun mesafeler
alarak donanmasına dayanan düşmanın karşısına çıkması ve buradaki
vatandaşları kucaklayarak, düşmanı sahile hapsetmesi şüphesiz sizi
memnun eder. Fakat biz vatana borçlu olduğumuz fedakarlık derecesini
düşündükçe bugüne kadar yapılan, hizmeti pek küçük buluyoruz.
Bilirsin ben, askerliğin her şeyden ziyade sanatkarlığını severim.
Burada sanatın tüm icraatını tatbik edecek kadar zamana ve bu zamanın
doğuracağı vesait ve vesilelere malik olunursa, işte o zaman milletin
arzusuna uygun bir hizmet yapmış olacağız.
Ah Salih, Allah bilir, hayatımın bugüne kadar orduya faydalı bir uzuv
olabilmekten başka vicdani bir emel edinmedim. Çünkü vatanın
muhafazası, milletin saadeti için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk
ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan kani idim. Bu
kanaate ait emellerimin şiddeti ihtimal beni pek ziyade ifratperver
göstermişti. Fakat zaman, saf ve nezih dimağlardan doğan fikri
hakikatleri-kabulünden çekinilse dahi-tatbik ettirir.
Bu gece Derne kuvvetlerimizin bütün kumandanları ve zabitleriyle bir
müsamere yapmıştık. Bu satırları çadırıma dönüşümde yazıyorum. Bu güzel
kalbi, kahraman bakışlı arkadaşlarımın, bu küçük rütbeli fakat düşmanı
titreten büyük kumandanların samimi nazarlarında vatan için ölmek
iştiyakını okuyordum.
Bu okuyuş, dimağımda sizin, bütün Makedonya muhitinde tanıdığım
arkadaşların, bütün ordumuzun kahraman evlatlarının hatırasını
canlandırdı. Kalbimde büyük bir sevinç ve gurur hasıl oldu.
Arkadaşlarıma dedim ki: "Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka
mesut olacaktır." Çünkü kendi selametini, kendi saadetini, memleketin ve
milletin saadet ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur.
Cümlenize selam ederim kardeşim.
M. Kemal
Derne Osmanlı Kuvvetleri Kumandanı
ALİ FUAT (CEBESOY) PAŞA'YA MEKTUBU
23.1. 1918
"Kardeşim,
Sina Cephesinde başlayan Filistin askeri harekatının kan ve heyecanla
dolu safhalarında kader icabı defedilemeyen felaketli günlerin
tevalisinde ibraz buyurduğunuz cesaret ve askeri kudrete, resmi ve
muhtelif membaların raporlarına dayanarak harekatı takibim sırasında
vakıf olmuştum. Sonradan gelen zabitlerden dahi şifahen malümat
almıştım. En nihayet yüksek hizmetlerinizin mirlivalığa terfiinizle
resmen teyit ve ilan edildiğini işitmekle mübahi oldum. Suret-i mahsusa
da tebrik ve bu rütbede dahi vatanımızı kurtarmak uğrunda parlak
muvaffakiyetlere mazhariyetinizi temenni ederim.
Falkenhayn Paşa ile Sina harekatına dair ilk karar ve tedbirlerde ve
sevk-u idare noktasında bugün vaki, o gün için bir tasavvurdan ibaret
olan feci hakikatleri devlet ricalimize de kabul ettirmek ve ona göre
sevk-ı tedbire muvaffak olmak mümkün olamaması yüzünden Yedinci Orduyu
ve ondan sonra verilen İkinci Orduyu kabul etmeyip İstanbul'a gelmiş
olduğumu duymuşunuzdur. Burada pek aksi olarak rahatsızlıktan baş
alamıyorum. Veliaht Hazretleriyle Almanya seyahatine yataktan kalkıp
gittim.
Yirmi gün seyahat esnasında bir şey yok, tam avdette trende yeniden
hastalandım. Bir aydır yine yataktayım. Birinci ve Beşinci ordulardan
Liman Paşanın idaresinde bir grup teşkili tekarrur etti. Bana Beşinci
veya Esat Paşa ile becayiş suretiyle Birinci Ordu kumandanlıklarından
birini teklif ettiler. Ben Beşinci Orduyu tercih ve kabul ettim. Fakat
icraat gecikti.
Bu mektubu eski arkadaşım ordunuz Sıhhiye Reisi Hüseyin Beyin
hareketinden istifade ederek yazabiliyorum. Gözlerinizden öper ve
inşallah bundan sonrada İngilizlerin geri çekilişiyle neticelenen
muvaffakiyetlerinizi işitmekle mesut olurum kardeşim."
M. Kemal
MİRALAY FAHRETTİN (ALTAY) BEY'E MEKTUBU
Sivas 8 Aralık 1919
Muhterem kardeşim,
Şemsettin Beyden sonra Hüseyin Beyin de Sivas'a gönderilmesi
suretiyle kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmek hususunda ishar buyurulan
samimiyete teşekkürlerimi arz eylerim, Şemseddin Bey son günlerin
geciktirdiği müzakere ve kararlar hakkında siz biraderlerine malümat arz
eylemiştir.
Hüseyin Beyde Suriye ve Ermenistan Fevkalade Komiseri iken İstanbul
yolu ile Paris sulh konferansına giden François George Piqueau'nun
Heyet-i Temsiliye'ye katılmak üzere Sivas'a gelmesindeki sebebi izah
edecektir. Bu buluşmaya ait bir hülasa şifre ile takdim edildiği gibi
bir sureti de Hüseyin Beyle takdim edilmiştir. İtalya'nın İstanbul
Fevkalade Komiseri Mösyö Malis evvelce bazı mütalaalarını mektupla
bildirdiği gibi bu defa da Sivas'a hususi bir memur göndererek iki taraf
için bir anlaşma zemini araştırmaya başlamıştır. İngilizlerin Erzurum
Kars havalisindeyken tanıştığımız ve sonradan Harbiye Nazırlarının
daveti üzerine Londra'ya giden Kaymakam Rovlson bu defa İstanbul'a
dönmüş ve görüşmek üzere Sivas'a gelmek istediğini Trabzon'daki
mümessilleri vasıtasıyla bildirmiştir. Rovlson Londra'ya hareket edeceği
sırada Erzurum'da veda etmek üzere görüşmüş ve "avdetimde daha müsait
şartlar dahilinde görüşebileceğimizi ümit ederim." demişti. İstanbul
umumiyetle Şarkta İngiliz siyasi memurlarının Türkleri tanımakta ve
Trakya hakkında takip ettikleri siyasette yanlış yola gittiklerini ve
bunda İstanbul muhiti ile Osmanlı Hükümet merkezinin zararlı amil
olduklarını ilave etmişti.
Amerika Tahkikat Heyeti Reisi General Harbord ile Sivas'ta uzun
uzadıya vuku bulmuş olan görüşmemizde müşarünileyhin ve Şarkta bulunan
bütün Amerikalıların lehimizde olduğu anlaşılmış ve sonradan alınan
mevsuk malümattan Harbord raporunun lehimizde yazıldığı anlaşılmıştır.
Yalnız, Amerika ahalisi senelerden beri aleyhimizde işittikleri
propagandanın tesirinden kolaylıkla kurtulamayacakları itiraf
olunmuştur.
Avrupalıların Türkiye hakkındaki niyetleri memleketimiz üzerinde
azami derecede ve daimi emin bir surette menfaatlerinin temini
merkezindedir. Menfaatlerine uygun zemini hazırlamak ve temin etmek için
dayanmak istedikleri sebep ve bahaneler: Osmanlı Hükümetinin aczi ve
azınlıkların korunması için teminat.
Toplanacak olan Meclisi Mebusan, millete dayanır, vakur ve azimli bir
vaziyet alırsa, millet ve vekillerine cidden mesnet olabilecek tam
birlik gösterirse, mahvolmaktan kurtulabileceğimize emniyetim vardır.
Milletimizi mevcut ters ve zararlı cereyanlar arasında kuvvetli bir
bütün halinde tutabilmek her şeyden evvel zat-ı biraderleri gibi
kıymetli hamiyetli kumandan arkadaşlarımızın himmet ve fedakarlıklarına
bağlıdır.
Mülkiye memurlarının başında bulunanlarının ekseriya mütelevvin
olduklarını tecrübe göstermiştir. İşlerinde en hamiyetli olanlar bile
daima askeri kumandanlara uymaktan başka bir şey yapmamışlardır.
Teşekküre ve hamde şayandır ki bugün istisnasız tekmil kolordu
kumandanları arkadaşlarımız büyük bir iyi niyetle kurtuluşu noktasında
fikirlerini birleştirmiş ve milleti müşekkel bir hale getirmek için
alicenabane ve azimkarane bir surette çalışmaktadırlar.
Benim ve elyevm beraber bulunan Rauf Bey, Bekir Sami Bey gibi
arkadaşlarımızın pek dikkatli olarak çalıştığımız esaslı nokta, bütün
mesaimizin, arkadaşlarımızın düşüncelerine mutabık ve milli umumi
efrarın muhassalasına uygun olmasıdır.
Buna rağmen Hüseyin Beyin, yolda bazı kimselerden bizim hiçbir vakit
hatır ve hayalimizden geçmemiş ve geçmeyecek olan zararlı fikirler
propaganda edildiğini söylemesi cidden teessürümüzü mucip oldu.
Mesela, diktatörlük gibi... Bu fikrin ne kadar manasız olduğu izan
erbabınca kolaylıkla takdir olunur. Bir de bu hususta zerre kadar şüphe
ve tereddüte düşen namus ve hasiyet erbabı için Heyet-i Temsiliyeye
fiilen dahil olarak işbirliği etmek ve davranışları kontrol etmek daima
mümkündür.
İstanbul'da bulunan yüksek zevatın serbest olanları, Ahmet İzzet Paşa
vesaireyi devam ettim. Fakat bu gibiler hayatını tehlikeye koymak
istemez, huzur ve rahatını feda edemezse ne yapılır?
Memleket ve milletin içinde bulunduğu elim şartlar, sonumuz
hakkındaki karanlık ihtimaller bir an vicdan huzuru ile dönüşülecek
olursa milli vahdeti, çalışmamızdaki ahengi bozacak ve kıl-ü kale
sebebiyet verenler hakkında ne hüküm verilmek lazım geleceği kendi
kendine anlaşılır
Heyeti temsiliye yakında Kayseri, Kırşehir üzerinden Ankara'ya ve
oradan da Eskişehir yakınında Seydigazi'ye gidecektir. Bu intikali henüz
mahrem tutmaktayız. Maksat, Eskişehir'den temin olunacak mebusların
toplanmasına temas edebilmektir. Oraya intikal edecek Heyeti
Temsiliye'ye, yeniden her liva mebuslarından Heyeti Temsiliye azası
olarak davet olunacak birer mümessil ile takviye olunacaktır. Muvakkat
bir toplantı ve kısa bir fikir danışmasından sonra Heyeti Temsiliye bir
kısım azasıyla orada kalacak, geri kalanlar İstanbul'a gidecektir.
Oralara geldiğimizde yakınlığı hasebiyle zat-ı ali-i biraderleriyle de
müşerref olmayı temenni ederim.
Refet kendiliğinden İstanbul'a gidivermiş. Cephenin bir an evvel
deruhtesi hakkındaki bildirileri üzerine kendisine yazdım, hatta
habersiz İstanbul'a gidişini biraz da tenkit ettim.
Hürmetle gözlerinizden öper ve diğer arkadaşların selam ve
muhabbetlerini takdim ederim kardeşim."
M . Kemal
AFET İNAN'A MEKTUBU
Saravona yatı 14.6.1938
Afet,
H. R. Soyak ile, benden mektup beklediğini bildirmiştin. Arzun her
gün hatırımdadır. Şifahen Celal'e (Üner) telefonla bildirmek üzere
söylemekteyim. Ancak henüz kendim bir şey tespit edemedim.
Vazifem şudur: Bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle
hastalık durmamış, ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek
hususiyetiyle burunda yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi,
yapılan istirahatleri hiçe indirmiştir. İstanbul'a gelince, Hükümet
reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissenger'yi getirtti. Yeniden tetkik,
muayene yapıldık. Karaciğeri eski halinden farksız ve karnı birkaç
kiloluk birikmiş su ve gaz dolayısıyla şişkin ve defigüre bir halde
buldular. Şimdilik Temmuz on beşe kadar yeni tiretman ve yeni rejim
altında repo apsolüyü (Kesin istirahati) zaruri buldular. Bunun esası da
yatak ve şezlong istirahatidir. Bu müddet sonunda Fissenger tekrar
gelecektir. Umumi ahvalim iyidir. Tamamen iadeli afiyet ümit ve va'di
kuvvetlidir. Senin için asla merakı ve endişeyi mucip olmamalıdır.
Serinkanlılıkla imtihanlarını vererek muvaffakiyetle dönmeni bekler ve
muhabbetle gözlerinden öperim.
İkamet için Savarona'yı tercih ettiler. Yat şimdilik saray karşısında
demirlidir.
Malümun olan devlet işleri için Başbakan ve diğer bakanlar sık sık
gelip yatta misafir olmaktadırlar.
Nutuk'unu Şükrü Kaya Türkçeye çevirmektedir. Matbuata verilecektir.
K. Atatürk
SABİHA GÖKÇEN'E MEKTUBU
Ankara 29.6.1929
Sabiha'ya
Sanatoryumdan mektubu da aldım. Oradaki hayat ve bakımdan hoşnut
olduğundan ve doktorların tavsiyelerini çok itina ile takip ettiğinden
pek memnun oldum. Aldığımız raporlardan anladığımıza göre esasen
hastalığın o kadar mühim değildir. Sıhhat ve rahatına bildiğin gibi
itinada devam edersen az zamanda tamamıyla iyileşeceğin şüphesizdir.
Vücudunda her gün topluluğa doğru olacağına şüphe olmayan değişikliği
anlamak üzere ara sıra kilonu bildirmekle beraber fotoğraflarını da
gönder.
Gözlerinden öperim.
Gazi M. Kemal
***
Dolmabahçe15.8.1929
Kızım Sabiha'ya,
Sıhhatiniz hakkındaki mektubuna memnun oldum. "Zemering"ten istifade
etmeni temenni ederim.
Gözlerinden öperim.
Gazi M. Kemal
KURTDERELİYE MEKTUBU
12 Kasım 1931 Salı
Kurtdereli Mehmet Pehlivan,
Seni, cihanda büyük ün almış bir Türk pehlivanı tanıdım. Parlak
muvaffakiyetlerinin sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim:
"Ben her güreşte arkamda Türk Milletinin bulunduğunu ve millet
şerefini düşünürüm."
Ben, dediğini en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu
değerli sözünü, Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak
kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar çok memnun
olduğunu anlarsın.
Gazi M. Kemal
BEHİÇ ERKİN'E GÖNDERİLEN MEKTUP
Aynı-ı Mansur Karargahından 30 Mart (1912)
"İzzetli Beyefendi, günlük ciddi çalışmalarınız arasında elinize
geçmek bahtiyarlığına erişeceğine ümit ettiğim işbu varakpare, Cebel-i
Ahzar'ın hayatına ait hisleri aksettireceği için meşgalelerinizden
birkaç dakika terk et-meye değer zannederim.
Selanik'ten İstanbul ve oradan Akdeniz'i geçerek Mısır'a ve Mısır'dan
da 700 küsur kilometrelik boş çölleri geçerek şimdiki mevkiimize
gelişimiz öyle bir tarihtir ki ancak Selanik'in "paşa gıdası" ile
anlatılabilir Buna muvaffakiyet şimdilik bir hayal ise de hakikat olması
da uzak değildir.
19 Şubat Muharebesinde Nişancı Taburu Kumandanı iken Sedes civarında
Pertev Beyin idare ettiği karşılıklı hareketimiz münasebetiyle zatı
alinizi hatırladım. Muharebenin, manevramızın bazı safhalarıyla
benzerliği vardır. Esasen 70 kişilik bir pusu kurulmuştu. İtalyanlar
sabahleyin bu kuvvetle muharebeye tutuştu. Bizde taarruz fikri yoktu.
Kuvvetlerimizin hepsi örtülü hazırlık mevziinde bulunuyordu. Saat 6
oldu, gündüz. İtalyanlar pusu kuvvetini taredemedi. Bütün kuvvetini
muharebeye hazırladı ve taarruza geçti. Pusu yeri Derne'nin 4 kilometre
batısındaydı. Biz, bu umum kuvvetle taarruza geçtik. Şark kolunu da
getirttik. Seyitabdullah noktasında (pusu yeri) "...." muharebesinde
olduğu gibi 8-9 defa düşmanın taarruzu kırıldıktan sonra saat 11'de
bütün İtalyan safları avcı hattı, ihtiyat, istinat, hepsi birbirine
müvazi olarak kaçmaya başladılar. Biz bu hattın sol tarafında, topçu
mevziinde manzarayı tamamen görüyorduk. Gecenin gelmesi muharebeyi sona
erdirdi. O gün Derne'ye gelmiş bulunan iki Alman, bir İngiliz subayı
harbin cereyanını anlayamıyorlardı. Netice meseleyi halletti. Bizde
onlara oldukça yüksek perdeden attık. Benzerlik cenah hücumlarımızdadır.
Arzı hürmet ederim efendim" Derne Kumandanı M.Kemal
***
Aynı Mansur Karargahından 16 Temmuz 1912
"Muhterem kardeşim Behiç Bey,
Pek ziyade teselli veren mektubunuzu aldım. Selanik'in Olimpos'unda
iadesi vaad buyurulan geçmiş tatlı günlerin hülyalarına daldım. O ciddi
kardeşlik hayatına örnek olan günlerin tekrar yaşanması ne kadar büyük
saadet olur.
Buradaki hayat tarzımız ve çalışmamız artık cümlece anlaşılmış bir
hale geldiğinden bahsini bile lüzumsuz buluyorum. Ancak şurasını arz
edeyim ki bizde buradaki vaziyet ve mukavemetimizle milletin şanına
uygun bir netice alınması ümidi pek kuvvetli iken, son zamanlarda
memleket içinde çıkan elem verici levhalar bizi üzdü. Bizim
ahlaksızlığımızın, menfaatperestliğimizin derecesi malum idi. Fakat
bunun hıyanet ve katibeten tasavvur etmiyorduk.
İhtiraslar, cehalet ve mantıksızlık yüzünden koca Osmanlı Devletini
mahvedeceğiz. Kuvvetli bir Osmanlı İmparatorluğu vücuda getirmeyi
düşünürken vaktinden evvel esir, sefil ve rezil olacağız.
Askeri, siyasetle uğraşmaktan men için kanun maddeleri yapmışlar. Ben
iki sene evvel tesadüfen bulunduğum bir kongrede "askeri bırakınız"
dediğim için mürteci oldum, idama mahkum edildim. Zaman ve hadiseler her
türlü hakikatleri ispat ve izhar eder, fakat bazen böyle helak eden bir
darbe indirerek.
Harbiye Nazırının mevkiini terk edişini garip buluyorum. Hamiyetli ve
fedakar idiyse ötede beride savurduğu gibi kellesini koltuğuna almış
idi ise asıl hamiyet ve fedakarlık göstermek ve sebat etmek zamanı şimdi
idi.
Kalp yumuşaklığı göstermeye ne lüzum vardı. Daha on ay evvel benim
gibi naciz bir kolağasını sükuta mecbur ve atalete duçar etmeye ve gizli
maksatlarını temin için etrafını saran bir sürü beyinsizlere kafa
sallamakla vakit geçirmeye ve budala gibi, bir alık gibi kukla
vaziyetinde entrika cereyanlarına nefsini teslim etmeye rıza
göstermektense, daha o zaman makamını ehline terk etmek elbette daha
doğru olurdu. Meslek hareketi doğru idiyse, şimdi göstereceği vaziyet,
sebat ve fedakarlık olacaktı. Devlet işlerini çocuk oyuncağı mı
zannediyordu?
Bizim askeri vaziyetimizde bir değişiklik yoktur. Siyasetimiz müsait
ise biz, istenildiği kadar sebat ve mukavemete muktediriz.
Yalnız siyaset erbabının memleketi büsbütün tarumar olmaktan korumak
için gözlerini dört açması lazımdır.
Bilcümle dostlara selam ve hürmetlerimi takdim eyler ve sizin
gözlerinizden öperim. Enver Bey mahsus selam eder."
Derne Kuvvetleri Kumandanı M. Kemal
İKBAL GAZETESİNE MEKTUBU
Mustafa Kemal'in Bingazi'de bulunduğu dönemde Hanya'da çıkan İstikbal
adındaki gazetede mektup yayınlanmıştır. 29 Ekim 1909 Bingazi
Muazzez vatandaş;
Bir müddetten beri Bingazi ahvali Bingazi memurininden bazısı
hakkında gazetenize derceylemekte olduğunuz malumatın, pek basit nazar
ve fikirli müstenit olduğuna şüphe edilemez. Gazetenizin böyle araz-ı
şahsiye (kişisel garaz) ye müsteniden vaki olan ihbaratın vasıta-i neşr ü
tamimi olması, Bingazide birçok erbab-ı hamiyetin yekdiğerine şüpheli
nazarlarla bakmasını, tesis ve takviyesi selamet-i millet ve saadet-i
namına elzem olan uhuvvet-i umumiyeye iras-ı halel edebilir.
BÖLÜCÜLÜĞÜ DEĞİL BİRLİĞİ SAVUNUNUZ
Efrad-ı millet beyninde nifakı değil, ittihat ve ittifakı temine,
yekdiğerden ahz-ı intikam hissiyatını tevlide değil, devr-i istibdat ve
zulmetin tadiğar-ı levsiyatı olan fena hislerin kalplerden tebidine
medar olacak makalat-ı hakimane ve akılane dercine sa'yedilse
gazetenizin şerefli teali eder, hizmeti müfit olur. Hükümet-i sabıkanın
perver-şeyyap eylediği zulüm malumdur. Yanlış malumata müsteniden bazı
erbab-ı namus ve hamiyetin de o güruh-i müstebideye karıştırılması pek
büyük hatadır.
GAZETELER VE BASIN HALK YASASI
Bir ayı mütecaviz bir müddet beridir vatanımızın Afrikasında seyahat
ve ahval-i mahalliye, efkarı umumiye hissiyat-ı mütekabileyi tahkik
ediyorum. Buna binaen gazetenizle dercine tavassut edilen hususatın
hakikate mukarin olmamakla beraber pek muzir olduğunu dermeyan
edebilirim.
Gazetelerimizin ahlakiyatımıza ulviyet, hissiyatımıza nezahet ve
necabet ve maneviyatımıza kuvvet verecek makalata tecellisiz olduğunu
görmek isteriz.
Hulus-i vicdanıma emin olunuz kardeşim.
Erkanıharbiye Kolağası M. Kemal
MADAM CORİNNE'E MEKTUBU
28 Şubat 1913,Sofya
"Aziz Corrine,
Kaymakamlığa (yarbaylığa) terfiim münasebetiyle yolladığınız çok
sevimli tebrikler beni çok derinden derine mütehassis etti ve bu vesile
ile bana yazdığınız güzel sözler dosdoğru kalbimde yer aldı. Kendi
kendime izah edemediğim sükutumun birkaç amilleri vardı. Son zamanlarda
Sofya, Belgrad ve Petinya ateşemiliterliklerine tayinim üzerine son
derece meşguldüm. Bana o kadar iş yükledi ki o iki şehre de gidemedim.
Beni bilhassa Sofya ile ilgilendiren bazı meseleleri tetkik etmek
lüzumunu duyuyorum. Bundan başka büyük meşgalelerimden biride, bana bir
çok sıkıntı ve rahatlık veren bu otellerdeki hayatımdan kurtulmak için
bir ev aramaktır. Nihayet mevsim ortasında burada bulunduğumuz için
modern hayata ait vazifeler zamanımın büyük bir kısmını alıyor.
İşte, maalesef beni sana uzun uzun yazmaktan men eden sebeplerden
bazılarının hülasası bu. Birkaç kelimelik kartpostal yollamak, seni
yalnız tatmin etmemekle kalmaz, aynı zamanda hayrete düşürürdü. Hem de
bu vasıtayı ancak beni az ilgilendiren ve kendilerine birkaç nezaket
kelimesi göndermek mecburiyetini hissettiğim kimselere karşı kullanırım.
Küçük ve sevimli Edith'in, benim uzun ve irademin dışında kalan
sükutumun üzerine sana bazı şeyler söylemeyi vazife bilmesi beni hayrete
düşürmekten hali kalmadı. Hakkımda beslediği iyi fikirden dolayı ona
teşekkür ederim. Küçük nasihatleri evvela sana karşı büyük bir dost
olduğu ve benim samimiyetime de pek az itimadı olduğunu ve nihayet
hayat, hayat işleri hakkında pek az tecrübesi olduğunu ispat ediyor.
Rica ederim ona söyle, en çok konuşan ve sayfalar dolusu yazan kimseler
mi bu dünyada en halis ve samimi dostlardır? Çok hisseden, fakat uzun
lakırdıların sevilen insanı nihayet yormasından korktuğu için hislerini
gizlemeyi tercih eden bir insana kayıtsızlık ve tasasızlık isnadı lazım
mıdır?
Her halde küçük Edith emin olabilir ki ben onun Avusturyalı dostu
kadar halis ve fedakar olmaya muktedirim. Yine küçük Edith emin olsun ki
bazı insanların tabiatları iktizası mecbur oldukları cemileleri
yapmaya, eğer zahmeti göze alırsam, ben de muktedirim. Hem şunu da
bilsin: Senin benim nazarımda çok büyük bir mevkiin var. Öyle bir mizaca
sahipsin ki müdahaleci bir ağzın sözlerine kulak asmazsın ve benden
kalbimin dikte etmediği kelimeler almayı elbette ki istemezsin.
Tatlı ve sevimli hemşirene bu satırları okuduktan başka, ona
kendisinin kolay kolay silinmeyecek bir hatırası olduğunu söylemeni rica
ederim. Aynı zamanda annene ve babana saygılarımı sunmama delalet etmek
lutfunda bulun.
Samimi ve halis dost"
M. Kemal
***
Yazdığı Kitaplar
Mustafa Kemal Atatürk, yaşamının her döneminde kitapla
bütünleşmiştir. Bu okuma sevgisinin kendisine sağladığı bilgi birikimini
zaman zaman yazmaya dönüştüren Atatürk, yaşamının farklı dönemlerinde
farklı konularda kitaplar yazmıştır. Yazdıkları gerek güncelliği,
gerekse yol göstericiliği açısından bu gün dahi tartışmasız greçekleri
içermektedir. O'nun günümüzde hala geçerliliğini koruması ileri
görüşlülüğünün ve akılcılığının göstergelerinden biridir. Mustafa Kemal,
özellikle II. Meşrutiyet'in (23 Temmuz 1908) ilanından sonra tüm dikkat
ve çalışmasını askerlik üzerine yoğunlaştırılmıştır. O,mesleki
bilgileri artıracak yayınların yapılmasını gerkli görüyordu. Bu amaçla
mesleğinin ilkn yıllarından itibaren askerlikle ilgili birikimlerini
aşağıda isimleri belirtilen kitaplarda toparlanmıştır.
a) Takımın Muharebe Talimi b) Cumalı Ordugahı c) Tabiye Tatbikat ve
Seyahati d) Bölüğün Muharebe Talimi e) Zabit ve Kumandan ile Hasbihal
(Subay ve Komutan ile Konuşmalar) f) Tabiye Meselesinin Halli ve
Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih
NUTUK
Yurdumuzun parçalanıp, işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk
tarihinde bir dönüm noktası olan İstiklal Savaşı'nı, Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ve inkılapların yapılışını anlatan Nutuk,
siyasi ve milli tarihimizin birinci elden, değerli bir kaynak eseridir.
Atatürk'ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından,
Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da
toplanan İkinci Kurultayı'nda 36,5 saat süren ve altı günde okunan
tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk adını almıştır.
Nutuk yalnız geçmiş devrin bir hikayesi olarak dünümüzü anlatmakla
kalmayıp, yakın tarihimizden alınan ibret dolu tecrübelerle, milli
varlığımızın bugününe de yarınına da ışık tutabilen bir değer
taşımaktadır.
Nutuk, milleti ülkenin geleceğini belirleyecek olan milli birlik
ilkesi etrafında bilinçlendirip, kenetlendirerek, milli irade ve milli
hakimiyet kavramlarının harekete dönüştürülmesi yoluyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin kuruluşundan Cumhuriyetin ilanına kadar uzanan
başarılı bir tarihi akışın hikayesidir.
Nutuk ilk defa 1927 yılında, biri asıl metin, diğeri belgeler olmak
üzere Arap harfleriyle iki cilt olarak yayınlanmıştır. Aynı yıl, tek
cilt halinde lüks bir baskısı da yapılmıştır. Yazı inkılabından sonra,
bu ilk metnin okunması güçleştiğinden, 1934 yılında, Milli Eğitim
Bakanlığınca üç cilt olarak yeniden basılmıştır. Nutuk, Atatürk Kültür
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezince yeniden
basılmıştır.
BÖLÜĞÜN MUHAREBE EĞİTİMİ
"Bölük Muharebe Eğitimi" olarak yayınlanan eser, meskun yerlerde
muharebe, savunma ve taarruz konularını kapsamaktadır. Meskun yerlerin
sınırlayıcı durumlarının muharebeye etkisi, savunma mevziinin seçimi,
savunma mevziinin hazırlanması, ateş sahalarının temizlenmesi, ateş
taksimi, ateş tutmayan ölü bölgelerin kapatılması ve mevziin işgali gibi
savunmanın esasını oluşturan konular işlenmiştir. Ayrıca taarruzda
birliğin aldığı tertip ve düzen, ilerleme, ateş üstünlüğü, ihtiyatların
kullanılması gibi taarruz harekatında her zaman karşılaşılacak konular
ele alınmıştır.
Genç Kurmay Önyüzbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından, Almanca
aslından tercüme edilen ve bağlı olduğu ordunun eğitimine katkısı olan
bu eserden yeni nesillerin de faydalanabilmeleri için bugünkü Türkçe'ye
çevrilmiştir.
CUMALI ORDUGAHI
Cumalı Ordugahı; Makedonya bölgesinde, Köprülü - İştip yolu üzerinde
bulunmaktadır. Bu ordugahta, 3. Süvari Tümen Komutanı Tuğgeneral Suphi
Paşa'nın komutası altında kurulan bir süvari tugayına eğitim ve manevra
yaptırılmıştır. Bu manevraya katılan Mustafa Kemal, "Cumalı Ordugahı"
adlı eserini yazmış; süvari, bölük, alay, tugay eğitim ve manevralarını
anlatmıştır.
Mustafa Kemal bir kurmay subay olarak teorik bilgilere önem vermekte,
ancak askeri tatbikat ve manevralardan sadece katılanların
yararlanmasını yeterli görmemektedir. Bu yüzden, 10 gün süren bu
tatbikat sırasında tututuğu gözlem notlarını, hazırlanan meseleleri ve
komutanların yaptıkları eleştirileri yazmış, bol kroki ile küçük bir
broşür haline dönüştürmüştür. 12 Eylül 1909'da tamamladığı bu eseri,
Selanik'te 1909 yılında matbaa harfleriyle basılmıştır. Eser; 39 sayfa
metin ve 7 adet krokiden oluşmaktadır.
TAKIMIN MUHAREBE EĞİTİMİ
Bu kitap; Berlin Askeri Üniversitesi eski müdürlerinden General
Litzmann'ın "Seferber Mevcudunda Takım, Bölük ve Taburun Muharebe
Talimleri" adlı eserinin ilk bölümünü oluşturmakta olup, Selanik'te
3.Ordu Karargahı'nda görevli, Kurmay Kıdemli Yüzbaşı Mustafa Kemal
tarafından Almanca'dan Osmanlıca diline çevrilmiş ve 1908 yılında
Selanik Asır Matbaasında basılmıştır.
Kitabın özü; seferi tam mevcutlu bir takımın, değişik hava şartları
ve çeşitli arazide, basit bir mesele içinde muharebe yöntemlerinin
uygulaması, avcı hattı teşkiliyle bir avcı hattının ateş muharebesi
üzerinde toplanmaktadır.
Mustafa Kemal Paşa, subayların arazide yetiştirilmesini amaçlayan
tatbikatın, önemini vurgulayan bu eserini, 1911 yılında 5. Kolordu
Harekat Şube Müdürü iken yazmıştır. Bu eserde, karşılıklı olarak kırmızı
ve mavi muharebe birliklerinin Selanik-Kılkış arasında yaptıkları
savunma ve taarruz uygulamalarının değerlendirilmesi yapılmıştır.
TAKTİK VE TATBİKAT GEZİSİ
Bu eserinde, bir muharebeyi sevk ve idarede belirli kuralların
olamadığını vurgulaması yanında, komutan olan kişinin nitelikleri
üzerinde de durmuştur. Bunlar ise; birliğini barışta ve savaşta eğitmek,
yönetmek ve gözetmekteki üstün başarı, elindeki kuvvetin eksikliğini
giderecek düşünce gücü ve astlarından her konuda üstünlüğü sağlamaktır.
Bunun yanında, kişisel cesaret, başkalarının hareketini önceden seziş ve
harekatını en uygun zamanda yapabilme yeteneği olmalıdır. Ortak amacın
gerçekleştirilebilmesi için birliklerini başarılı bir şekilde yönetmeli,
astları üzerinde etkili olmalı ve otoritesini kurabilmelidir.
Bu eserde ayrıca bir komutanın başarılı olabilmesi için bu kuralları
sadece okumuş ve öğremiş olmanın yeterli olamadığı, bunların
tatbikatının da önemi belirtilmiştir
GEOMETRİ
Atatürk bu kitabı ölümünden birbuçuk yıl önce III. Türk Dil
Kurultayından hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe
Sarayında kendi eliyle yazmıştır. Atatürk Arapça ve Farsça terimlerle
dolu ders kitaplarının öğrenciler açısından öğrenimi geciktireceğini
düşünmüştü.
SUBAY VE KOMUTAN İLE KONUŞMALAR
"Subay ve Komutan ile Konuşmalar" Atatürkün askerliğe ilişkin
eserlerinin en önemlilerinden birisidir. Bu eser, Atatürk, 1914 yılında
Kurmay Yarbay rütbesiyle Sofya askeri Ataşesi olarak bulunduğu sırada,
Nuri conker'in "Zabit ve Kumandan (Subay ve Komutan)" adlı kitabına
karşılık olarak yazılmıştır.
Genç subayın, içinde bulunduğu ordudaki aksaklıkları, hataları nasıl
sezdiğini; bunlara karşı tepkisiz kalmayarak üst makamlara hatalar ve
çözüm yollarını nasıl sunduğunu; ülkenin içinde bulunduğu askeri ve
siyasal durumdan duyduğu acıları kitabın birinci bölümünde bulmaktayız.
Atatürk, bir subayın taşıması gereken özveri, ölümü göze alma, emri
altındakileri sevk ve idare edebilme, taarruz ruhu, insiyatif
özellikleri hakkında, Nuri Conker'in görüşlerine katılmış ve kendi
düşüncelerini de çeşitli örneklerle destekleyerek açıklamıştır.
Bunların yanı sıra, Türk kadınının, aslında toplumu yaratmada çok
etkili olabilecekken, suskunluğu seçtiğini bütün açıklığıyla ortaya
koymaktan kendini alamamıştır. Türk ulusu hakkında ise "kuşkusuz bizim
ulusumuzun karakteri de bütün karakterler gibi yükselmeye ve istenen
şekle girmeye elverişlidir. Fakat kendi kendisine olmak
koşuluyla..."dedikten sonra, dışardan ulusumuzun karakterine yapılmak
istenen etkilerin amacına ulaşamayacağını vurgulamıştır.
Subaylarda ve erlerdeki inisiyatif özelliğine eserinde geniş bir
bölüm ayıran Atatürk, kendi dönemindeki ile daha önceki dönemlerde
Osmanlı ordusunu kıyaslamıştır. Özellikle Trablusgarp Savaşı'nda
edindiği deneyimler ile kendiliğinden hareket ve iş görme özelliğinin,
olması gereken sınırını göstermiştir. Atatürk, eserin son bölümünde,
Kuzey Afrika'da birlikte çarpıştığı korkusuz ve yiğit silah
arkadaşlarını anmış ve onları "yüksek askerlik niteliklerine" sahip
insanlar olarak tanımlamıştır. Bu davranışı O'nun diğer bütün
üstünlüklerinin yanı sıra insancıl yönünede tanıklık eder.
Yazdığı
Mektuplar
ZÜBEYDE HANIMA MEKTUBU
1 Ağustos 1920
Muhterem valideciğim,
İstanbul'dan ayrılışımdan beri sizlere ancak birkaç telgraftan başka
bir şey yazamadım. Bu sebeple büyük merak içinde kaldığınızı tahmin
ediyorum. Bilhassa, hakkımda ötekinden berikinden ve gerek gazetelerden
işittiğiniz tamam olmayan haberler şüphesiz merakınızı artırmıştır.
Şimdi vereceğim bilgilerle tahmin olacağınız için endişe duyacak hiçbir
şey yoktur.
Biliyorsunuz ki İstanbul'da iken yabancı devletler, devleti ve ulusu
fevkalade sıkıştırmakta ve millete hizmet edebilecek ne kadar adamımız
varsa hepsini hapis ve tevkifle, bir kısmını da Malta'ya sürerek herkesi
sıkıntıya sokmakta pek ileri gidiyorlardı. Bana nasılsa ilişmemişlerdi.
Fakat 3. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a ayak basar basmaz İngilizler
benden şüphelendiler, Hükümete benim gidiş nedenimi sordular.
Nihayet İstanbul'a çağırılmamı istediler, bunda ısrar ettiler.
Hükümette beni kandırarak İstanbul'a gelmemi ve İngilizlere teslim
olmamı sağlamak istedi. Bunun derhal farkına vardım. Tabiatıyla kendi
ayağımla gidip esir olmam doğru değildi. Padişahımıza gerçek durumu
yazdım ve gelemeyeceğimi bildirdim. Zatı şahanede önce uygun buldu.
Fakat daha sonra İngilizlerin baskısı artmıştı. Sonunda O'da İstanbul'a
dönmemi emretti.
Bu suretle artık resmi görevimde kalmaya imkan görmediğim gibi
askerliğimi sürdürdükçe de İngilizlerin ve hükümetin hakkımdaki ısrarına
karşı duyulamayacaktı. Bir taraftan da bütün Anadolu halkı, tüm ulus,
hakkımda büyük bir sevgi ve güven gösterdi, "seni bırakmayız" dediler.
Gerçekte vatan ve milletimizi kurtarabilmek için tek çare, askerliği
bırakıp serbest olarak milletin başına geçmek ve milleti tek vücut bir
hale getirmekle doğacak kudret ve ulusal gücü kullanmaktan başka çare
yoktu. Bende öyle yaptım. Elhamdülillah başarılı oluyorum. Pek yakında
elle tutulur sonucu bütün dünya görecektir. Ben bu suretle hareket
edince İngilizler derhal yalvarmaya başladı. Ve beni kazanmaya çalıştı.
Ve bütün suçu bizim hükümete attılar. Gerçekten hükümette benimle
uğraşmak istedi. Fakat gücü buna yetmedi ve yetemez.
1-Daha bir zaman bu şekilde Anadolu içinde çalışmakla her şey
hallolacaktır. Yakında Millet Meclisi toplanacak ve meşru bir hükümet
iktidara gelecektir. Bende ihtimal o zaman İstanbul'a geleceğim. Sıhhat
ve afiyetteyim, katiyen hiç merak etmeyiniz.
2-Salih Bey (Salih Fansa) Fuat Beyden alacağını aldı mı? Bunu bilgi
almak bakımından soruyorum. Yoksa her ne olursa olsun, elhamdülillah hiç
önemi yoktur. Siz müsterih olunuz ve bir sıkıntınız olursa derhal bana
bildiriniz.
3-Bu mektubu getirecek olan "...." size benim hakkımda istediğiniz
kadar bilgi verecektir. Kendisiyle bana bazı elbiselerimi gönderiniz.
4-Hemşiremin sıhhati nasıldır. Eve herhangi bir taraftan saldırıda
bulunuldu mu? Hala orada mısınız? Çocuklar ne yapıyor, büyüdüler mi?
5- Salih(Fansa) Beyle Madam Salih Bey inşallah sıhhat ve
afiyettedirler. Ben kendilerini daima yad ediyorum. Madamın benim
hakkımda bir rüyası vardı. Galiba o çıkacaktır. İnşallah yakında sevinç
içinde görüşeceğiz.
6-Ben, birkaç güne kadar bir kongre için Sivas'a gideceğim. Tekrar
Erzurum'a döneceğim. Tekrar ediyorum: Her işittiğinize önem vermeyiniz.
Pekala bilirsiniz ki ben, yaptığımı bilirim. Netice görmeseydim
başlamazdım.
Saygı ile ellerinizden, hemşiremin gözlerinden öperim.
M. Kemal
İSMET İNÖNÜ'YE MEKTUBU
12 Haziran 1937
Başvekil İsmet İnönü'ye,
Hatırlarsınız, Türk köylüsünün, Türk'ün efendisi olduğunu söylediğim
zamanı. Ben o efendinin arzu ve iradesi altında senelerden beri çalışmış
olan bir hadimim (hizmetkarım). Şimdi beni çok heyecana getiren hadise,
Türk köylüsüne nacizane de olsa ufak bir vazife yapmış olduğumdur.
Milletin yüksek mümessiller heyeti bunu iyi görmüş ve kabul etmişlerse
benim için ne unutulmaz bir saadet hatırasını bana vermişlerdir. Bundan
dolayı çok yüksek zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet Hükümetine
yapmaya mecbur olduğum vazifelerden en basiti karşısında gösterilmiş
olan teveccühten, takdirden ne kadar mütehassis olduğumu ifadeye
muktedir değilim.
Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk Milletine
canımı vereceğim.
Kemal Atatürk
SALİH BOZOK'A MEKTUPLARI
Trablusgarp muharebesi sırasında Sofya dan yazdığı mektup
Urla tahaffuzhanesinden Rus vapurundan 4 Ekim 1911
"Bilirsin ki Trablusgarp meselesinin ortaya çıktığından beri oraya
gitmek teşebbüsünden geri durulmadı. Bir defa Şam vapurunda üç gece
kalındıktan sonra döndürüldük. Ondan sonra Mısır ve Tunus yolu ile
gitmeye teşebbüs ettik.
Harbiye Nazırı, ümit kestiği için vazgeçirtildi. Bir defa Ömer Naci
ve daha iki kişi ile Mısır üzerinden hedefe yürümek üzere (2 Ekim 1911)
İstanbul'dan hareket olundu. Harbiye Nazırı da ister istemez muvafakat
etti. Lüzum ve fayda görürsem bazı arkadaşları isteyeceğim. Şimdilik
temin edilecek noktalar var. Benim nerede olduğumu duyurmayın. Daha bir
müddet için validemi dahi haberdar etmeyin. Ara sıra benim tarafımdan
İstanbul'dan mektup gönderin.
Eyüp Sabri sizi görecek. Ona ilmühaberlerim ve borçlarım hakkında
malumat verdim. Ruşen ve Necati beylere gizlice söyleyin,
ilmühaberlerimin Beşinci Kolordu idaresinde kalması ve maaş
tahsisatımdan borçlarım ödenmekle beraber kalanın valideme verilmesi
lazımdır. Bunu Harbiye Nazırı da yazacak, unutmazsa!
Senin vasıtanla valideme verilmek üzere Kerim Beye (Abdülkerim Paşa)
kırk lira bıraktım.
Mısır'a vardıktan sonra sana malumat ve adres vereceğim. Sen de bana
yazarsın. Şayet sen bir tarafa gidersen senin namına mektupları alacak
ve açacak bir arkadaş tayin edersin.
Arkadaşlar ne alemdedir? Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar
olduğundan ziyade gayret ve fedakarlık elzemdir. Endülüs tarihinin son
sayfalarını okuyunuz.
Faydalı sohbetlerinizde bulunamadığıma üzgünüm. Beni unutmayın.
Alaydaki arkadaşlara çok selam. Beraber yaptığımız talim programını
takipten çok güzel neticeler alınır. Yorulmasınlar, eski tembellikle
hiçbir şey olmaz. Başka kağıdım yok, Nuri'ye ayrıca mektup
yazamayacağım. İstersen bu mektubu aynen gönder veyahut bahisle bir
mektup yaz ve o kıymetli kardeşimize de ki "Benim için hatırası kalp ve
vicdanımdan bir an çıkamayan bir öz kardeş varsa Nuri'dir." Bu müzlim
seferi onunla beraber yapmak isterdim. Allah nasip ederse mücadele
sahasında birleşiriz. Eğer mukadderse ahirette kavuşuruz.
Salih, senin de gözlerinden öperim. Kalbinin vefasına vicdanının
saffet ve nezaketine şükran borçluyum. İstanbul'da kalan kerim Bey'e
mektup yazın. O zavallı oradaki mücadelede yalnız kaldı. Mektuplarınız
ona kalp kuvveti verir. Allahaısmarladık.
M. Kemal
***
Aynımansur Karargahından 25-26 Nisan 1912 gece saat 6
"Mektuplarınız da, gazetelerde bize ait hislerinizi tasvir eden
satırları okuduğum zamanlar kalbimin pek derin hislerle çarptığını
duyuyorum. Birkaç kardeşinizin Akdeniz'i aşarak, çöllerde uzun mesafeler
alarak donanmasına dayanan düşmanın karşısına çıkması ve buradaki
vatandaşları kucaklayarak, düşmanı sahile hapsetmesi şüphesiz sizi
memnun eder. Fakat biz vatana borçlu olduğumuz fedakarlık derecesini
düşündükçe bugüne kadar yapılan, hizmeti pek küçük buluyoruz.
Bilirsin ben, askerliğin her şeyden ziyade sanatkarlığını severim.
Burada sanatın tüm icraatını tatbik edecek kadar zamana ve bu zamanın
doğuracağı vesait ve vesilelere malik olunursa, işte o zaman milletin
arzusuna uygun bir hizmet yapmış olacağız.
Ah Salih, Allah bilir, hayatımın bugüne kadar orduya faydalı bir uzuv
olabilmekten başka vicdani bir emel edinmedim. Çünkü vatanın
muhafazası, milletin saadeti için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk
ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan kani idim. Bu
kanaate ait emellerimin şiddeti ihtimal beni pek ziyade ifratperver
göstermişti. Fakat zaman, saf ve nezih dimağlardan doğan fikri
hakikatleri-kabulünden çekinilse dahi-tatbik ettirir.
Bu gece Derne kuvvetlerimizin bütün kumandanları ve zabitleriyle bir
müsamere yapmıştık. Bu satırları çadırıma dönüşümde yazıyorum. Bu güzel
kalbi, kahraman bakışlı arkadaşlarımın, bu küçük rütbeli fakat düşmanı
titreten büyük kumandanların samimi nazarlarında vatan için ölmek
iştiyakını okuyordum.
Bu okuyuş, dimağımda sizin, bütün Makedonya muhitinde tanıdığım
arkadaşların, bütün ordumuzun kahraman evlatlarının hatırasını
canlandırdı. Kalbimde büyük bir sevinç ve gurur hasıl oldu.
Arkadaşlarıma dedim ki: "Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka
mesut olacaktır." Çünkü kendi selametini, kendi saadetini, memleketin ve
milletin saadet ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur.
Cümlenize selam ederim kardeşim.
M. Kemal
Derne Osmanlı Kuvvetleri Kumandanı
ALİ FUAT (CEBESOY) PAŞA'YA MEKTUBU
23.1. 1918
"Kardeşim,
Sina Cephesinde başlayan Filistin askeri harekatının kan ve heyecanla
dolu safhalarında kader icabı defedilemeyen felaketli günlerin
tevalisinde ibraz buyurduğunuz cesaret ve askeri kudrete, resmi ve
muhtelif membaların raporlarına dayanarak harekatı takibim sırasında
vakıf olmuştum. Sonradan gelen zabitlerden dahi şifahen malümat
almıştım. En nihayet yüksek hizmetlerinizin mirlivalığa terfiinizle
resmen teyit ve ilan edildiğini işitmekle mübahi oldum. Suret-i mahsusa
da tebrik ve bu rütbede dahi vatanımızı kurtarmak uğrunda parlak
muvaffakiyetlere mazhariyetinizi temenni ederim.
Falkenhayn Paşa ile Sina harekatına dair ilk karar ve tedbirlerde ve
sevk-u idare noktasında bugün vaki, o gün için bir tasavvurdan ibaret
olan feci hakikatleri devlet ricalimize de kabul ettirmek ve ona göre
sevk-ı tedbire muvaffak olmak mümkün olamaması yüzünden Yedinci Orduyu
ve ondan sonra verilen İkinci Orduyu kabul etmeyip İstanbul'a gelmiş
olduğumu duymuşunuzdur. Burada pek aksi olarak rahatsızlıktan baş
alamıyorum. Veliaht Hazretleriyle Almanya seyahatine yataktan kalkıp
gittim.
Yirmi gün seyahat esnasında bir şey yok, tam avdette trende yeniden
hastalandım. Bir aydır yine yataktayım. Birinci ve Beşinci ordulardan
Liman Paşanın idaresinde bir grup teşkili tekarrur etti. Bana Beşinci
veya Esat Paşa ile becayiş suretiyle Birinci Ordu kumandanlıklarından
birini teklif ettiler. Ben Beşinci Orduyu tercih ve kabul ettim. Fakat
icraat gecikti.
Bu mektubu eski arkadaşım ordunuz Sıhhiye Reisi Hüseyin Beyin
hareketinden istifade ederek yazabiliyorum. Gözlerinizden öper ve
inşallah bundan sonrada İngilizlerin geri çekilişiyle neticelenen
muvaffakiyetlerinizi işitmekle mesut olurum kardeşim."
M. Kemal
MİRALAY FAHRETTİN (ALTAY) BEY'E MEKTUBU
Sivas 8 Aralık 1919
Muhterem kardeşim,
Şemsettin Beyden sonra Hüseyin Beyin de Sivas'a gönderilmesi
suretiyle kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmek hususunda ishar buyurulan
samimiyete teşekkürlerimi arz eylerim, Şemseddin Bey son günlerin
geciktirdiği müzakere ve kararlar hakkında siz biraderlerine malümat arz
eylemiştir.
Hüseyin Beyde Suriye ve Ermenistan Fevkalade Komiseri iken İstanbul
yolu ile Paris sulh konferansına giden François George Piqueau'nun
Heyet-i Temsiliye'ye katılmak üzere Sivas'a gelmesindeki sebebi izah
edecektir. Bu buluşmaya ait bir hülasa şifre ile takdim edildiği gibi
bir sureti de Hüseyin Beyle takdim edilmiştir. İtalya'nın İstanbul
Fevkalade Komiseri Mösyö Malis evvelce bazı mütalaalarını mektupla
bildirdiği gibi bu defa da Sivas'a hususi bir memur göndererek iki taraf
için bir anlaşma zemini araştırmaya başlamıştır. İngilizlerin Erzurum
Kars havalisindeyken tanıştığımız ve sonradan Harbiye Nazırlarının
daveti üzerine Londra'ya giden Kaymakam Rovlson bu defa İstanbul'a
dönmüş ve görüşmek üzere Sivas'a gelmek istediğini Trabzon'daki
mümessilleri vasıtasıyla bildirmiştir. Rovlson Londra'ya hareket edeceği
sırada Erzurum'da veda etmek üzere görüşmüş ve "avdetimde daha müsait
şartlar dahilinde görüşebileceğimizi ümit ederim." demişti. İstanbul
umumiyetle Şarkta İngiliz siyasi memurlarının Türkleri tanımakta ve
Trakya hakkında takip ettikleri siyasette yanlış yola gittiklerini ve
bunda İstanbul muhiti ile Osmanlı Hükümet merkezinin zararlı amil
olduklarını ilave etmişti.
Amerika Tahkikat Heyeti Reisi General Harbord ile Sivas'ta uzun
uzadıya vuku bulmuş olan görüşmemizde müşarünileyhin ve Şarkta bulunan
bütün Amerikalıların lehimizde olduğu anlaşılmış ve sonradan alınan
mevsuk malümattan Harbord raporunun lehimizde yazıldığı anlaşılmıştır.
Yalnız, Amerika ahalisi senelerden beri aleyhimizde işittikleri
propagandanın tesirinden kolaylıkla kurtulamayacakları itiraf
olunmuştur.
Avrupalıların Türkiye hakkındaki niyetleri memleketimiz üzerinde
azami derecede ve daimi emin bir surette menfaatlerinin temini
merkezindedir. Menfaatlerine uygun zemini hazırlamak ve temin etmek için
dayanmak istedikleri sebep ve bahaneler: Osmanlı Hükümetinin aczi ve
azınlıkların korunması için teminat.
Toplanacak olan Meclisi Mebusan, millete dayanır, vakur ve azimli bir
vaziyet alırsa, millet ve vekillerine cidden mesnet olabilecek tam
birlik gösterirse, mahvolmaktan kurtulabileceğimize emniyetim vardır.
Milletimizi mevcut ters ve zararlı cereyanlar arasında kuvvetli bir
bütün halinde tutabilmek her şeyden evvel zat-ı biraderleri gibi
kıymetli hamiyetli kumandan arkadaşlarımızın himmet ve fedakarlıklarına
bağlıdır.
Mülkiye memurlarının başında bulunanlarının ekseriya mütelevvin
olduklarını tecrübe göstermiştir. İşlerinde en hamiyetli olanlar bile
daima askeri kumandanlara uymaktan başka bir şey yapmamışlardır.
Teşekküre ve hamde şayandır ki bugün istisnasız tekmil kolordu
kumandanları arkadaşlarımız büyük bir iyi niyetle kurtuluşu noktasında
fikirlerini birleştirmiş ve milleti müşekkel bir hale getirmek için
alicenabane ve azimkarane bir surette çalışmaktadırlar.
Benim ve elyevm beraber bulunan Rauf Bey, Bekir Sami Bey gibi
arkadaşlarımızın pek dikkatli olarak çalıştığımız esaslı nokta, bütün
mesaimizin, arkadaşlarımızın düşüncelerine mutabık ve milli umumi
efrarın muhassalasına uygun olmasıdır.
Buna rağmen Hüseyin Beyin, yolda bazı kimselerden bizim hiçbir vakit
hatır ve hayalimizden geçmemiş ve geçmeyecek olan zararlı fikirler
propaganda edildiğini söylemesi cidden teessürümüzü mucip oldu.
Mesela, diktatörlük gibi... Bu fikrin ne kadar manasız olduğu izan
erbabınca kolaylıkla takdir olunur. Bir de bu hususta zerre kadar şüphe
ve tereddüte düşen namus ve hasiyet erbabı için Heyet-i Temsiliyeye
fiilen dahil olarak işbirliği etmek ve davranışları kontrol etmek daima
mümkündür.
İstanbul'da bulunan yüksek zevatın serbest olanları, Ahmet İzzet Paşa
vesaireyi devam ettim. Fakat bu gibiler hayatını tehlikeye koymak
istemez, huzur ve rahatını feda edemezse ne yapılır?
Memleket ve milletin içinde bulunduğu elim şartlar, sonumuz
hakkındaki karanlık ihtimaller bir an vicdan huzuru ile dönüşülecek
olursa milli vahdeti, çalışmamızdaki ahengi bozacak ve kıl-ü kale
sebebiyet verenler hakkında ne hüküm verilmek lazım geleceği kendi
kendine anlaşılır
Heyeti temsiliye yakında Kayseri, Kırşehir üzerinden Ankara'ya ve
oradan da Eskişehir yakınında Seydigazi'ye gidecektir. Bu intikali henüz
mahrem tutmaktayız. Maksat, Eskişehir'den temin olunacak mebusların
toplanmasına temas edebilmektir. Oraya intikal edecek Heyeti
Temsiliye'ye, yeniden her liva mebuslarından Heyeti Temsiliye azası
olarak davet olunacak birer mümessil ile takviye olunacaktır. Muvakkat
bir toplantı ve kısa bir fikir danışmasından sonra Heyeti Temsiliye bir
kısım azasıyla orada kalacak, geri kalanlar İstanbul'a gidecektir.
Oralara geldiğimizde yakınlığı hasebiyle zat-ı ali-i biraderleriyle de
müşerref olmayı temenni ederim.
Refet kendiliğinden İstanbul'a gidivermiş. Cephenin bir an evvel
deruhtesi hakkındaki bildirileri üzerine kendisine yazdım, hatta
habersiz İstanbul'a gidişini biraz da tenkit ettim.
Hürmetle gözlerinizden öper ve diğer arkadaşların selam ve
muhabbetlerini takdim ederim kardeşim."
M . Kemal
AFET İNAN'A MEKTUBU
Saravona yatı 14.6.1938
Afet,
H. R. Soyak ile, benden mektup beklediğini bildirmiştin. Arzun her
gün hatırımdadır. Şifahen Celal'e (Üner) telefonla bildirmek üzere
söylemekteyim. Ancak henüz kendim bir şey tespit edemedim.
Vazifem şudur: Bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle
hastalık durmamış, ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek
hususiyetiyle burunda yapılan atuşman üzerine gelen kusma neticesi,
yapılan istirahatleri hiçe indirmiştir. İstanbul'a gelince, Hükümet
reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissenger'yi getirtti. Yeniden tetkik,
muayene yapıldık. Karaciğeri eski halinden farksız ve karnı birkaç
kiloluk birikmiş su ve gaz dolayısıyla şişkin ve defigüre bir halde
buldular. Şimdilik Temmuz on beşe kadar yeni tiretman ve yeni rejim
altında repo apsolüyü (Kesin istirahati) zaruri buldular. Bunun esası da
yatak ve şezlong istirahatidir. Bu müddet sonunda Fissenger tekrar
gelecektir. Umumi ahvalim iyidir. Tamamen iadeli afiyet ümit ve va'di
kuvvetlidir. Senin için asla merakı ve endişeyi mucip olmamalıdır.
Serinkanlılıkla imtihanlarını vererek muvaffakiyetle dönmeni bekler ve
muhabbetle gözlerinden öperim.
İkamet için Savarona'yı tercih ettiler. Yat şimdilik saray karşısında
demirlidir.
Malümun olan devlet işleri için Başbakan ve diğer bakanlar sık sık
gelip yatta misafir olmaktadırlar.
Nutuk'unu Şükrü Kaya Türkçeye çevirmektedir. Matbuata verilecektir.
K. Atatürk
SABİHA GÖKÇEN'E MEKTUBU
Ankara 29.6.1929
Sabiha'ya
Sanatoryumdan mektubu da aldım. Oradaki hayat ve bakımdan hoşnut
olduğundan ve doktorların tavsiyelerini çok itina ile takip ettiğinden
pek memnun oldum. Aldığımız raporlardan anladığımıza göre esasen
hastalığın o kadar mühim değildir. Sıhhat ve rahatına bildiğin gibi
itinada devam edersen az zamanda tamamıyla iyileşeceğin şüphesizdir.
Vücudunda her gün topluluğa doğru olacağına şüphe olmayan değişikliği
anlamak üzere ara sıra kilonu bildirmekle beraber fotoğraflarını da
gönder.
Gözlerinden öperim.
Gazi M. Kemal
***
Dolmabahçe15.8.1929
Kızım Sabiha'ya,
Sıhhatiniz hakkındaki mektubuna memnun oldum. "Zemering"ten istifade
etmeni temenni ederim.
Gözlerinden öperim.
Gazi M. Kemal
KURTDERELİYE MEKTUBU
12 Kasım 1931 Salı
Kurtdereli Mehmet Pehlivan,
Seni, cihanda büyük ün almış bir Türk pehlivanı tanıdım. Parlak
muvaffakiyetlerinin sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim:
"Ben her güreşte arkamda Türk Milletinin bulunduğunu ve millet
şerefini düşünürüm."
Ben, dediğini en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu
değerli sözünü, Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak
kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar çok memnun
olduğunu anlarsın.
Gazi M. Kemal
BEHİÇ ERKİN'E GÖNDERİLEN MEKTUP
Aynı-ı Mansur Karargahından 30 Mart (1912)
"İzzetli Beyefendi, günlük ciddi çalışmalarınız arasında elinize
geçmek bahtiyarlığına erişeceğine ümit ettiğim işbu varakpare, Cebel-i
Ahzar'ın hayatına ait hisleri aksettireceği için meşgalelerinizden
birkaç dakika terk et-meye değer zannederim.
Selanik'ten İstanbul ve oradan Akdeniz'i geçerek Mısır'a ve Mısır'dan
da 700 küsur kilometrelik boş çölleri geçerek şimdiki mevkiimize
gelişimiz öyle bir tarihtir ki ancak Selanik'in "paşa gıdası" ile
anlatılabilir Buna muvaffakiyet şimdilik bir hayal ise de hakikat olması
da uzak değildir.
19 Şubat Muharebesinde Nişancı Taburu Kumandanı iken Sedes civarında
Pertev Beyin idare ettiği karşılıklı hareketimiz münasebetiyle zatı
alinizi hatırladım. Muharebenin, manevramızın bazı safhalarıyla
benzerliği vardır. Esasen 70 kişilik bir pusu kurulmuştu. İtalyanlar
sabahleyin bu kuvvetle muharebeye tutuştu. Bizde taarruz fikri yoktu.
Kuvvetlerimizin hepsi örtülü hazırlık mevziinde bulunuyordu. Saat 6
oldu, gündüz. İtalyanlar pusu kuvvetini taredemedi. Bütün kuvvetini
muharebeye hazırladı ve taarruza geçti. Pusu yeri Derne'nin 4 kilometre
batısındaydı. Biz, bu umum kuvvetle taarruza geçtik. Şark kolunu da
getirttik. Seyitabdullah noktasında (pusu yeri) "...." muharebesinde
olduğu gibi 8-9 defa düşmanın taarruzu kırıldıktan sonra saat 11'de
bütün İtalyan safları avcı hattı, ihtiyat, istinat, hepsi birbirine
müvazi olarak kaçmaya başladılar. Biz bu hattın sol tarafında, topçu
mevziinde manzarayı tamamen görüyorduk. Gecenin gelmesi muharebeyi sona
erdirdi. O gün Derne'ye gelmiş bulunan iki Alman, bir İngiliz subayı
harbin cereyanını anlayamıyorlardı. Netice meseleyi halletti. Bizde
onlara oldukça yüksek perdeden attık. Benzerlik cenah hücumlarımızdadır.
Arzı hürmet ederim efendim" Derne Kumandanı M.Kemal
***
Aynı Mansur Karargahından 16 Temmuz 1912
"Muhterem kardeşim Behiç Bey,
Pek ziyade teselli veren mektubunuzu aldım. Selanik'in Olimpos'unda
iadesi vaad buyurulan geçmiş tatlı günlerin hülyalarına daldım. O ciddi
kardeşlik hayatına örnek olan günlerin tekrar yaşanması ne kadar büyük
saadet olur.
Buradaki hayat tarzımız ve çalışmamız artık cümlece anlaşılmış bir
hale geldiğinden bahsini bile lüzumsuz buluyorum. Ancak şurasını arz
edeyim ki bizde buradaki vaziyet ve mukavemetimizle milletin şanına
uygun bir netice alınması ümidi pek kuvvetli iken, son zamanlarda
memleket içinde çıkan elem verici levhalar bizi üzdü. Bizim
ahlaksızlığımızın, menfaatperestliğimizin derecesi malum idi. Fakat
bunun hıyanet ve katibeten tasavvur etmiyorduk.
İhtiraslar, cehalet ve mantıksızlık yüzünden koca Osmanlı Devletini
mahvedeceğiz. Kuvvetli bir Osmanlı İmparatorluğu vücuda getirmeyi
düşünürken vaktinden evvel esir, sefil ve rezil olacağız.
Askeri, siyasetle uğraşmaktan men için kanun maddeleri yapmışlar. Ben
iki sene evvel tesadüfen bulunduğum bir kongrede "askeri bırakınız"
dediğim için mürteci oldum, idama mahkum edildim. Zaman ve hadiseler her
türlü hakikatleri ispat ve izhar eder, fakat bazen böyle helak eden bir
darbe indirerek.
Harbiye Nazırının mevkiini terk edişini garip buluyorum. Hamiyetli ve
fedakar idiyse ötede beride savurduğu gibi kellesini koltuğuna almış
idi ise asıl hamiyet ve fedakarlık göstermek ve sebat etmek zamanı şimdi
idi.
Kalp yumuşaklığı göstermeye ne lüzum vardı. Daha on ay evvel benim
gibi naciz bir kolağasını sükuta mecbur ve atalete duçar etmeye ve gizli
maksatlarını temin için etrafını saran bir sürü beyinsizlere kafa
sallamakla vakit geçirmeye ve budala gibi, bir alık gibi kukla
vaziyetinde entrika cereyanlarına nefsini teslim etmeye rıza
göstermektense, daha o zaman makamını ehline terk etmek elbette daha
doğru olurdu. Meslek hareketi doğru idiyse, şimdi göstereceği vaziyet,
sebat ve fedakarlık olacaktı. Devlet işlerini çocuk oyuncağı mı
zannediyordu?
Bizim askeri vaziyetimizde bir değişiklik yoktur. Siyasetimiz müsait
ise biz, istenildiği kadar sebat ve mukavemete muktediriz.
Yalnız siyaset erbabının memleketi büsbütün tarumar olmaktan korumak
için gözlerini dört açması lazımdır.
Bilcümle dostlara selam ve hürmetlerimi takdim eyler ve sizin
gözlerinizden öperim. Enver Bey mahsus selam eder."
Derne Kuvvetleri Kumandanı M. Kemal
İKBAL GAZETESİNE MEKTUBU
Mustafa Kemal'in Bingazi'de bulunduğu dönemde Hanya'da çıkan İstikbal
adındaki gazetede mektup yayınlanmıştır. 29 Ekim 1909 Bingazi
Muazzez vatandaş;
Bir müddetten beri Bingazi ahvali Bingazi memurininden bazısı
hakkında gazetenize derceylemekte olduğunuz malumatın, pek basit nazar
ve fikirli müstenit olduğuna şüphe edilemez. Gazetenizin böyle araz-ı
şahsiye (kişisel garaz) ye müsteniden vaki olan ihbaratın vasıta-i neşr ü
tamimi olması, Bingazide birçok erbab-ı hamiyetin yekdiğerine şüpheli
nazarlarla bakmasını, tesis ve takviyesi selamet-i millet ve saadet-i
namına elzem olan uhuvvet-i umumiyeye iras-ı halel edebilir.
BÖLÜCÜLÜĞÜ DEĞİL BİRLİĞİ SAVUNUNUZ
Efrad-ı millet beyninde nifakı değil, ittihat ve ittifakı temine,
yekdiğerden ahz-ı intikam hissiyatını tevlide değil, devr-i istibdat ve
zulmetin tadiğar-ı levsiyatı olan fena hislerin kalplerden tebidine
medar olacak makalat-ı hakimane ve akılane dercine sa'yedilse
gazetenizin şerefli teali eder, hizmeti müfit olur. Hükümet-i sabıkanın
perver-şeyyap eylediği zulüm malumdur. Yanlış malumata müsteniden bazı
erbab-ı namus ve hamiyetin de o güruh-i müstebideye karıştırılması pek
büyük hatadır.
GAZETELER VE BASIN HALK YASASI
Bir ayı mütecaviz bir müddet beridir vatanımızın Afrikasında seyahat
ve ahval-i mahalliye, efkarı umumiye hissiyat-ı mütekabileyi tahkik
ediyorum. Buna binaen gazetenizle dercine tavassut edilen hususatın
hakikate mukarin olmamakla beraber pek muzir olduğunu dermeyan
edebilirim.
Gazetelerimizin ahlakiyatımıza ulviyet, hissiyatımıza nezahet ve
necabet ve maneviyatımıza kuvvet verecek makalata tecellisiz olduğunu
görmek isteriz.
Hulus-i vicdanıma emin olunuz kardeşim.
Erkanıharbiye Kolağası M. Kemal
MADAM CORİNNE'E MEKTUBU
28 Şubat 1913,Sofya
"Aziz Corrine,
Kaymakamlığa (yarbaylığa) terfiim münasebetiyle yolladığınız çok
sevimli tebrikler beni çok derinden derine mütehassis etti ve bu vesile
ile bana yazdığınız güzel sözler dosdoğru kalbimde yer aldı. Kendi
kendime izah edemediğim sükutumun birkaç amilleri vardı. Son zamanlarda
Sofya, Belgrad ve Petinya ateşemiliterliklerine tayinim üzerine son
derece meşguldüm. Bana o kadar iş yükledi ki o iki şehre de gidemedim.
Beni bilhassa Sofya ile ilgilendiren bazı meseleleri tetkik etmek
lüzumunu duyuyorum. Bundan başka büyük meşgalelerimden biride, bana bir
çok sıkıntı ve rahatlık veren bu otellerdeki hayatımdan kurtulmak için
bir ev aramaktır. Nihayet mevsim ortasında burada bulunduğumuz için
modern hayata ait vazifeler zamanımın büyük bir kısmını alıyor.
İşte, maalesef beni sana uzun uzun yazmaktan men eden sebeplerden
bazılarının hülasası bu. Birkaç kelimelik kartpostal yollamak, seni
yalnız tatmin etmemekle kalmaz, aynı zamanda hayrete düşürürdü. Hem de
bu vasıtayı ancak beni az ilgilendiren ve kendilerine birkaç nezaket
kelimesi göndermek mecburiyetini hissettiğim kimselere karşı kullanırım.
Küçük ve sevimli Edith'in, benim uzun ve irademin dışında kalan
sükutumun üzerine sana bazı şeyler söylemeyi vazife bilmesi beni hayrete
düşürmekten hali kalmadı. Hakkımda beslediği iyi fikirden dolayı ona
teşekkür ederim. Küçük nasihatleri evvela sana karşı büyük bir dost
olduğu ve benim samimiyetime de pek az itimadı olduğunu ve nihayet
hayat, hayat işleri hakkında pek az tecrübesi olduğunu ispat ediyor.
Rica ederim ona söyle, en çok konuşan ve sayfalar dolusu yazan kimseler
mi bu dünyada en halis ve samimi dostlardır? Çok hisseden, fakat uzun
lakırdıların sevilen insanı nihayet yormasından korktuğu için hislerini
gizlemeyi tercih eden bir insana kayıtsızlık ve tasasızlık isnadı lazım
mıdır?
Her halde küçük Edith emin olabilir ki ben onun Avusturyalı dostu
kadar halis ve fedakar olmaya muktedirim. Yine küçük Edith emin olsun ki
bazı insanların tabiatları iktizası mecbur oldukları cemileleri
yapmaya, eğer zahmeti göze alırsam, ben de muktedirim. Hem şunu da
bilsin: Senin benim nazarımda çok büyük bir mevkiin var. Öyle bir mizaca
sahipsin ki müdahaleci bir ağzın sözlerine kulak asmazsın ve benden
kalbimin dikte etmediği kelimeler almayı elbette ki istemezsin.
Tatlı ve sevimli hemşirene bu satırları okuduktan başka, ona
kendisinin kolay kolay silinmeyecek bir hatırası olduğunu söylemeni rica
ederim. Aynı zamanda annene ve babana saygılarımı sunmama delalet etmek
lutfunda bulun.
Samimi ve halis dost"
M. Kemal
***