DÜNYA'DA TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL ÖNEMİ
Türkiye; Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birleştiği noktada bir köprü durumunda, dünya güç dengesini etkileyebilecek sürekli ve çok yönlü çıkar ve güç çatışmalarına sahne olan, Orta Doğudaki petrol kaynaklarına yakınlığı ve Orta Asya’daki Türk devletleri ile entegre olabilme avantajı nedeniyle önemli bir jeopolitik ve jeostratejik konuma sahiptir.
Akdeniz'in egemenlik kapılarından biri olan Marmara Denizi ve Boğazlar bölgesini elinde bulundurması, Orta Doğu, Basra Körfezi’nden Ege’ye kadar Doğu Akdeniz'i kontrol edebilecek coğrafi konumu ile bölgedeki bütün ülkelerin güvenlik ve her türlü ulaşım faaliyetlerini çok yakından ilgilendirmektedir.
Bölgede cumhuriyet ve demokrasi ile idare edilen, tek müslüman ve laik bir ülke olan Türkiye, altmış yedi milyonluk nüfus potansiyeli, zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları, ayrıca her geçen gün gelişmekte olan ekonomik ve teknolojik gücü ile bölgede mevcut politik, askeri ve ekonomik dengeyi bulunduğu tarafa kazandırabilecek milli güce ve coğrafyaya sahip bir bölge devletidir.
Dünyada besin ihtiyaçlarını kendi kaynaklarından karşılayabilen ve ihtiyaç fazlası ürün sağlayabilen nadir ülkelerden biridir.
TERÖR ÖRGÜTLERİ GENÇLİĞİ NASIL KAZANIYOR?
Ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütleri, militanlarını bir takım psikolojik süreçlerden geçirdikten sonra silahlı faaliyetlere sokmaktadırlar.
Bu psikolojik süreçleri kısaca açıklayacak olursak;
1. Grup Dinamiği
Terör örgütlerinin eleman kazanmada kullandığı ilk psikolojik süreç, grup dinamiğidir.
Bir terör hareketinin başarılı olabilmesi için daha ilk anlardan itibaren kapalı bir teşkilat kurması ve bütün taraftarlarını bu örgüt içerisinde eriterek örgütün ayrılmaz bir parçası haline getirebilecek bir güce sahip olması gerekmektedir.
Bundan dolayı grup ve grup dinamiği süreci hakkında kısaca bilgi vermekte fayda vardır.
Günlük konuşmada kullanılan “grup” sözcüğü en genel anlamda çoğul olmayı ifade eder. Sosyolojide ve Sosyal Psikolojide ise grup kavramı çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Bu tanımlara göre, bir kalabalığın grup olabilmesi için ortak amaçlar, ortak normlar, kendilerini bir gurup olarak hissetmeleri gibi koşullar öne sürülmüştür. Gruplar şüphesiz bu özellikleri göstermekle beraber, bir topluluğun grup olabilmesi için bir “etkileşim”in olması gerekmektedir. Buna göre grup, “etkileşim halinde olan birden fazla insan” demektir.
Grup dinamiği ise, bir grup içinde oluşan sebep-sonuç ilişkileri ile grupların oluşması ve işleyişini ifade etmektedir.
Gruplar, insanların rasgele bir araya geldikleri topluluklar değildir. Onları bir arada tutan değerler sistemi vardır.
Her insan istediği gruba giremez. Çünkü grubun yazılı olmayan yasaları vardır.
Her gurubun bir işleyişi, kalıplaşmış değerleri, amaçları ve ilişki düzeni vardır.
Her grupta bir dayanışma, birlik, iş bölümü ve üyelerden ayrı beklentiler vardır.
Her grubun ortak bir aklı, tavrı, tutum ve davranış şekli vardır.
Liselerde, üniversitelerde, işçiler ve kamu çalışanları içerisinde, mahalli alanda örgüt sorumluları örgüte kazanmayı planladıkları kişilerin;
Aile yapısı,
Zaafları,
İrtibatta olduğu arkadaşları,
Ekonomik düzeyi gibi yönleri hakkında istihbarat yaparlar.
Örgüte kazanılması planlanan kişi hakkında gerekli bilgiler toplandıktan sonra insan psikolojisini iyi bilen örgüt militanları bu bilgilerin ışığında harekete geçerler.
Bazen gerekli diyalogun sağlanması için bir çay, sinema, tiyatro ve konser daveti, ekonomik sıkıntıda olan öğrencilere burs ve kalacak yer temini yeterlidir.
Hepimiz biliriz ki, her insanın hayatta karşılıksız bir sevgi, ilgi ve samimiyete ihtiyacı vardır. Örgüt militanları bu işi ideolojik amaçlar uğruna yaptıklarından kazanmayı planladıkları kişiye karşılıksız arkadaşlık ve dostluğu uzun vadede bedelini almak üzere sunmaktadırlar. Dolayısıyla bu davranışları muhataplarının kalplerini kazanmalarına vesile olmaktadır.
Örgüte kazanılması planlanan genç, kurulan bu sıcak diyalogdan sonra kendini olduğu gibi kabul eden, kendine değer vererek adam yerine koyan senaryosu, sahnesi ve oyuncuları önceden planlanmış bir grubun içerisine çekilir.
Örgütlere bu psikolojik sürecin işlemesi ile birlikte adım adım giriş yapan bir kişi nereye doğru sürüklendiğinin farkında bile değildir. Ta ki, eline bir silah alıp silahlı eyleme başlayacağı güne kadar...
Görüldüğü üzere, örgütlenme ve militan kazanmada terör örgütleri tarafından planlı ve devamlı aksiyonlar şeklinde uygulanan psikolojik harekat faaliyetleri, insanın zihnini, kalbini ve ruhunu hedef almaktadır. Planlayıcısı, uygulayıcısı ve hedefi insan olan bu faaliyet türü oldukça karmaşık bir şekilde cereyan eder. Öyle ki, çoğu zaman hedef haline gelen bireyler kendi düşünce, duygu ve davranışlarında meydana gelen değişikliklerin farkına bile varamamaktadırlar.
2. Tutum Değişikliği
İnsan psikolojisinden istifadeyle grubun içine çekilen bireye gruptaki militanlarca örgüte ait kitap, gazete ve dergiler okutturulmaya başlanır. Çünkü, kitaplar, gazeteler ve dergiler beyin yıkamanın ve şartlandırmanın en etkili araçlarıdır.
Çağımızda yaygın olarak kullanılan dergi, gazete, kitap gibi basılı; radyo, sinema, TV. gibi görüntülü ve sesli iletişim araçları, insanlara aktardıkları bilgi ve neden oldukları davranış değişikliğiyle ortak amaçların, beklentilerin, değerlerin, inançların, duygu ve düşüncelerin oluşmasında önemli rol oynarlar.
Her yasadışı örgütün illegal ve legal nitelikli yayınları vardır. İllegal yayınlar tamamen yasadışı ve korsan olarak çıkarılırlar. Bir de yasalar uygun olarak çıkarılan kitap, dergi ve gazete satıcılarında aleni olarak satılabilen dergi ve kitaplar vardır ki insanlar içeriğindeki tehlikeyi sezemeden etkisinde kalırlar.
Grupta örgüte kazandırılmak istenen bireyin tutum ve davranışlarının değişimine kitap, gazete ve dergiyle başlanmasının nedeni tutumların oluşumundaki üç öğedir. Bunlar düşünce, duygu ve davranıştır.
Bilindiği gibi tutum; “Bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir.”
“Diğer bir ifadeyle tutum, davranışla anlatılan ve içten gelen bir duygudur.” Tutumlara bu yüzden insan davranışlarının görünmez dünyası da diyebiliriz.
İşte kitaplar, gazeteler ve dergilerle yapılmak istenen, tutumların oluşumunda birinci süreç olan düşünce boyutunun beslenmesidir. Bu boyut beslenirken grupta özellikle gruba yeni katılmış bireyin okuduklarını hazmetmesi için sözde tartışmalar ve münazaralar yapılır. Aslında bu münazara ve tartışmalar genellikle güdümlü sorular ve bunlara verilen cevaplardan oluşur. Bu arada bireye okuduklarına dair görüşleri sorulur. Grup halinde örgütün planlı ve programlı olarak hazırladığı seminer ve toplantılara gidilir. Bitirilen her yeni kitabın ve derginin yerini ise başka bir kitap ve dergi alır.
Bu arada, bireyden sadece örgüte ait yayınlar ile örgütün amaçlarına uygun olarak çıkarılan kitap, gazete ve dergileri okuması istenir ve doğruların sadece örgütün yayınlarında yer aldığı empoze edilir. Bunun amacı bireye bir at gözlüğü kazandırabilmektir.
Düşünce boyutuyla birlikte aynı zamanda duygu boyutu da beslenmeye başlanır. Bunun için de örgüt tarafından hazırlanmış sloganlar ve müzikler kullanılır. Bilindiği üzere insan düşündüğü gibi duygulanan bir varlıktır.
Yasadışı örgütlerin, kendilerince oluşturulan veya desteklenen müzik ve dinleti grupları, kendilerine has sloganları ve kalıplaşmış söylemleri vardır.
Düşünce ve duygu boyutu her geçen günle birlikte beslenen bir bireye davranış boyutu olan silahlı eylemlere hazırlık teşkil etmesi için, içine çekildiği grupla beraber bildiri dağıtma, afiş asma, mitinge katılma gibi faaliyetlerde görev verilir. Hatta, örgütü sahiplenmesi açısından militan adayına örgüt içerisinde küçük küçük sorumluluklar verilir. Grup sorumluluğu, sınıf sorumluluğu gibi...
Grup psikolojisinin etkisiyle örgüte kazanılmak istenen birey, yapılan işlerin yanlış olduğunu düşünse bile artık itiraz edemez. Baş tarafta grubun, ortak değer yargılarının, yazılmamış yasalarının, ortak tavır, tutum ve davranışlarının olduğu belirtilmişti. İşte bu süreç tüm gücüyle bireyin üzerinde ağırlığını hissettirmeye başlamıştır.
Çünkü terör örgütleri, bir kimseyi savaşmaya ve ölmeye hazır hale getirebilmek için o kimsenin kişiliğini bedeninden ayırmaktadırlar. Diğer bir ifadeyle onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını önlemektedirler.
Ve davranış boyutu...
Düşünce ve duygu boyutu örgütün yaşam felsefesi doğrultusunda beslenmiş bir birey, artık silahlı eylemlere katılmayı kendi ister hale gelmiş olur. Bu arzuyu fark eden örgüt ilk başlarda yeni kazandığı militanına görev vermeye pek istekli görünmez. Tabii ki, bu yeni kazandığı militanına bir taktik davranıştan başka bir şey değildir. Örgütün böylesi bir tutum sergilemesi yeni kazanılan militanı davasına daha da motive eder.
Ve silahlı eylemlere başlar...
Evet, davranışlarımızın itici gücü düşüncelerimizdir. Düşüncelerimizin besin kaynağı ise kitaplar, gazeteler, dergiler vs. Bu yüzden kitapların, dergilerin ve gazetelerin insan zihninde, kalbinde ve ruhunda bıraktığı izleri silmeye yeryüzünde hiçbir çare, çözüm olamaz.
3. Algılama
Terör örgütleri, kazandığı militanlarının beyinlerini ve ruhlarını, örgütün amaçlarına şartlandırma faaliyetlerini, bu kadarla da bırakmamaktadır. Ayrıca, yeni kazandığı militanlarının algılama dünyalarına da nüfuz ederek, örgütün idealleri ve amaçlarından başka herhangi bir şey düşünmelerini önlerler.
Sol örgütlerin örgüt içinde militanları için yayınladıkları yayınlarda, “devrimcinin şahsi hayatı olmaz” sözünden bunu çok iyi anlıyoruz.
Bu arada kısaca tanımlayacak olursak algı; “duyu organlarından beynimize ulaşan verilerin örgütlenmesi, yorumlanması, anlamlandırılması sürecine verilen addır. Duyu organlarımıza ulaşan veriler, algılama olmaksızın tek başlarına fazlaca bir değer taşımazlar. Duyusal verilerin algılanması, yani anlamlandırılması gereklidir. Bize ulaşan duyumlara ne tür tepkilerde bulunacağımızı ancak algılama sonucunda kararlaştırabiliriz.”
Tanımdan da anlaşılacağı üzere, her şey nasıl algıladığımızda başlıyor ve nasıl algıladığımızda devam ediyor. Bu konu toplumsal hayatta yaşayan insanlar için ne ise terör örgütlerinin bünyelerinde bulundurduğu teröristler açısından da aynıdır.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi terör örgütleri, militanlarını önce ideolojik yönden düşünce boyutunda yetiştirirler. Bunun nedeni de, “algılama”nın olabilmesi için bir insanın önce düşünmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Bir insan, ancak düşünce sistemi geliştikten sonra duyu organları aracılığıyla gelen uyarıcıları örgütleyip, anlamlandırabilir. Yani algılayabilir.
Bir insanın “Algılama Dünyası”nı psikolojik süreçler vasıtasıyla eline geçiren terör örgütleri o insanı bir robot haline getirip istedikleri her şeyi çok rahatlıkla yaptırabilmektedirler.
Bir örgüt militanının bu evrelerden geçtikten sonra kendi duyu organlarıyla algılayabilmesi ve kendi beyniyle düşünebilmesine imkan yoktur. Çünkü beyin yıkama ve şartlandırma süreci profesyonelce gerçekleştirilmiştir.
Yoksa bir militanın kundaktaki bebekleri gözünü dahi kırpmadan öldürebilmesi nasıl izah edilebilir ?
4.Militan Kimliği ve Kişiliği Kazandırma
Terör örgütlerinin, bir gencin psikolojik yönden beynini yıkayarak ideolojileri çerçevesinde şartlandırmalarının en önemli nedeni “kesin inanç” adamı haline getirmektir. Nitekim, bir gencin örgüte gelene kadar ailesinden ve çevresinden aldığı kimlik ve kişilik silinerek yerine yeni bir kimlik ve kişilik kazandırılmaktadır. Biz buna militan kimliği ve kişiliği diyoruz. Bir terör örgütünün militanlarını bu süreçten geçirmesindeki amaç ise, işleteceği cinayetlerin meşruiyet dayanağını o kişinin iç dünyasına yerleştirebilmektir. Bundan sonra, bir militan işlediği cinayetlerden dolayı vicdani herhangi bir sıkıntı çekmemektedir.
SONUÇ
Ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütleri öğrenci kesimi, işçi kesimi, kamu kesimi ve vatandaşlarımız içinde kurdukları sistemle kaybettikleri her militanının yerini yeni bir militanla besleyerek ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.
Tıpta, bir insana hasta olmamanın yol ve yöntemlerini öğretmek amacıyla kurulmuş koruyucu hekimlik vardır.
Bu noktada, terörle mücadelede de bize düşen görev, koruyucu hekimlikte olduğu gibi gençliğimize sahip çıkarak terörizm hastalığına yakalanmamanın yol ve yöntemlerini öğretmek olmalıdır.
Ancak, gençliği terör örgütlerinin tuzaklarına karşı korumak sadece güvenlik güçlerimizin vazifesi değil, ana babalardan, öğretmenlere, ilgili tüm kurumların kısaca herkesin görevidir.
Muhteşem tarihi geçmişi, tüm dünyayı kıskandıran jeopolitik konumu, genç nüfus potansiyeli, zengin yer altı ve yer üstü kaynakları ile bulunduğu coğrafyada güçlü bir ülke olan Türkiye’nin, 21. yüzyıla girerken devletler arası platformda söz sahibi olabilmesi iyi eğitilmiş, idealleri olan gençliğe bağlı olduğu gözden uzak tutulmamalı ve herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
KAYNAKLAR
1. E. HOFFER, Kesin İnançlılar, İstanbul, Yüksel Matbaası, 1980.
2. Ç. KAĞITCIBAŞI, İnsan ve İnsanlar, İstanbul, Cem Ofset Matbaacılık, 1980.
3. Ü. DÖKMEN, İletişim Çatışmaları ve Empati, İstanbul, Sistem Yayıncılık, 1994.
4. J.C. MAXWELL, Kazanan Tutum, İstanbul, Sistem Yayıncılık 1997.
5. J.E.ADDINGTON, % 100 Düşünce Gücü, İstanbul, Akaşa Yayıncılık, 1996.
6. A.YÖRÜKOĞLU, Gençlik Çağı, Özgür Yayın Dağıtım,1993.
7. R. Ş. APUHAN, Kendime Engel Olmayacağım, İstanbul, Timaş Yayınları, 1996.
8. N.ALKAN, Psikolojik Harekat, Terörizm ve Polis, Ankara, TEMUH Yayınları,2000.
9.TEMUH Dai. Bşk. lığı arşivi, 2002.
GENÇLERİMİZİ KORUYALIM
Çeşitli ülke ve toplumlarca kendi milli hedef ve menfaatlerine ulaşma aracı olarak kullanılan propaganda faaliyetleri, ülkemiz ve özellikle gençlerimiz için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Gerçekten de ülkemizin geleceğini emanet edeceğimiz gençlerimiz, çoğu zaman çeşitli tehdit odakları tarafından arzu edilmeyen davranışlara itilmektedirler. Cesaretin çekingenliğe, macera isteğinin rahata, duyguların mantığa üstün geldiğini, araştırma, öğrenme ve dinamizm çağındaki bu dönemde gençlerde en etkin duygu otoriteden kurtulma duygusudur. Gençlerimizin bu kritik döneminden yararlanmak isteyenler bütün planlarını gençlerimizin bu özellikleri üzerine bina etmektedirler. Çeşitli kitle iletişim araçları ile gençlik kesimine ulaştırılan haber, bilgi, tema ve sloganlar yardımı ile gençlerin daha önce kazanmış olduğu değerler tahrip edilerek zihinleri karıştırılmaya çalışılmaktadır.
Ülkemiz, 30 yıldır iç ve dış düşmanların destekleyip organize ettiği yıkıcı faaliyetlerden oluşan tehdit ve bu tehdidin doğurduğu terör olayları ile karşı karşıyadır. 1968'den 80'li yıllara kadar sağ-sol, 1980'den sonra ise Türk-Kürt ve en son olarak da laik-antilaik, diye bölünerek insanlarımız birbirine kırdırılmak istenmektedir. Her şeyden öte, bütün bu olaylar ülkemizin siyasi, ekonomik ve kültürel yönden rotasını düzelttiği, işlerin iyi gittiği dönemlerde -sanki önünü kesmek istermişçesine- çıkarıldığı izlenimi uyanmaktadır.
Soğuk savaş dönemlerinde uygulanan yol ve yöntemlerin amacı, o ülkeyi siyasi, sosyo-kültürel, ekonomik, psikolojik ve askeri yönden zaafa uğratarak yıpratmaktır.
Bu doğrultuda, ülkemize ve toplumumuza yönelik hasım devletlerce yürütülen planlı, devamlı, çok yönlü ve çok merkezli bu propaganda faaliyetleri hakkında bütün vatandaşlarımızın, özellikle üniversite ve yüksekokul seviyesine erişmiş veya çalışma hayatına atılmış gençliğin “bilgilendirilmesi” gerekmektedir. Zira, konu hakkında yetersiz bilgiler ve toplumun bilgisiz olması ülkemize yönelen tehdidi daha da etkili bir duruma getirmektedir.
Geçmişten bugüne, ülkemizdeki terör örgütleri faaliyetlerini, silahlı yöntemlerin yanında psikolojik yöntemlerle de sürdürmektedirler. Buna paralel olarak, ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütlerinin örgütlenme ve eleman kazanma aşamaları bir yayınevinin etrafında bir araya gelen insanların yazdığı kitaplar ile çıkardıkları gazete ve dergilerle başlamakta ve devam etmektedir. Bir örgütün faaliyet yürüttüğü toplumun içerisinde taban bulabilmesi ve eleman kazanabilmesi için ideolojik olarak kabul görmesi gerekmektedir. Bilindiği gibi “davranışların görünmez dünyası düşüncelerdir”. Bu bakımdan, bir insana arzulanan istikamette davranışta bulundurmak için önce düşünce dünyasında gerekli değişikliğin yapılması gerekmektedir.
“Düşünce ek, eylem biç” sözünden hareketle, ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütleri, zehirli terörizm aşısını önce zihinlere yapmaktadırlar. Zihinlerde yapılan tahribatlar, zamanla insanların ruh dünyalarına nüfuz ederek eylem haline dönüşmektedir. Bunu,“Kalem fikir vermezse, kılıç kesmez” sözü çok güzel ifade etmektedir.
Bu çerçevede, terör örgütleri tarafından yürütülen psikolojik harekat faaliyetleri, örgütlenme ve militan kazanmak için müracaat edilen tek ve eşsiz bir mücadele yöntemidir.
Bilindiği gibi, bütün terör örgütlerini ayakta tutan bazı unsurlar vardır. Bunlar; ideoloji, iç ve dış destek, para ve elemandır. Bir terör örgütünü ayakta tutan en önemli kaynak insandır. Bir insanı örgüte bağlayan öğe ise, ideolojidir. Bir terör örgütünün istediği kadar parası olabilir, yurtiçi ve yurtdışından istediği kadar maddi ve manevi destekçileri olabilir. Fakat, insan kaynağı olmadığı sürece, o örgütün ayakta kalabilmesi mümkün değildir.
İşte, örgütlerin bu ihtiyacını karşılama zorunluluğu göz önünde bulundurularak gençliğimizi yıkıcı, bölücü ve irticai örgütlerin tehdidinden koruyabilmek için anne ve babalardan, okullarımıza, medyaya ve polise kadar herkese büyük görevler düşmektedir.
a.Anne ve Babalara Düşen Görevler
Gençlik bir insanın yaşamındaki en kritik dönemlerden biridir. Çocukluktan ergenliğe adım atan gençlerde ilk değişiklikler önce fizyonomilerinde başlamaktadır. Fizyonomideki bu ani değişiklikler, ellerin, ayakların büyümesi, burnun ve çenenin büyümesi, vücuttaki kıllanma, sesteki değişiklikler vs. genci tedirgin etmeye başlar.
Fizyonomideki bu ani değişim bir gencin görünümünü ilk zamanlarda olumsuz yönde etkilemektedir. Zira, fizyonomide orantısız bir görünüm söz konusudur. Bunun nedeni ise organların gelişimlerini farklı zamanlarda tamamlamalarıdır.
Ergenlik dönemi ile gençliğe ilk adımını atan bir bireyin fizyonomisindeki bu orantısız ve karmaşık görüntü psikolojisinde de görülmektedir.
Gençlerin aşırı alıngan davranmaları, başkalarına acımasızca eleştirilerde bulundukları halde, hiç eleştiriye gelememeleri, coşkulu ve hayalci olmaları, otoriteden devlete varana kadar her şeyi eleştirme eğilimi taşımaları vs. buna en iyi örneklerdir.
Aslında gençler bu davranışlarıyla ana babadan otorite figürünü temsil eden öğretmen ve devlete kadar herkese bir mesaj vermektedirler. Nedir bu mesaj? Shakesper, “Dünya bir sahne, insanlarda bu sahnede birer oyunculardır” demiştir. İşte gençler, anne babaya ve otorite figürünü temsil edenlere, dünya bir sahne ise ve bu sahnede bana düşen bir rol var ise şayet, benim bu rolümü en iyi şekilde oynayabilmem için kendime ait bir benlik, kendime ait bir kimlik ve kişiliğimin olması gerekir diyorlar. Anne babalar da; hayır, siz bizim istediğimiz tarzda kimliğe, kişiliğe ve benliğe sahip bir çocuk olacaksınız diyorlar. Bu noktada anne babalarla gençler arasında iletişim kopukluklarına neden olabilecek çatışmalar çıkıyor.
Yapılan araştırmalarda gençlerin anne babalardan en büyük şikayeti adam yerine, yetişkin yerine konmamak, anlayışsızlık, güvensizlik ve sürekli çocuk yerine konmak olduğu görülmüştür.
Bu nedenle; bir genç, aile ortamında adam yerine konmadığı, yetişkin yerine konmadığı için kendine değer veren, adam yerine, yetişkin yerine koyan ortamları aramaya başlıyor. Satanist gruplar ve terör örgütleri de maalesef tam bu kavşakta gençlerimizin karşısına çıkıyor ve onu kazanana kadar ileride bedelini fazlasıyla almak üzere sözde sevgiyi, saygıyı ve değeri gençlerimizin arzuladığı bir şekilde veriyorlar.
Bu aşamada yıkıcı, bölücü, irticai ve zararlı örgütler, bir gencin zihnini, kalbini ve ruhunu avuçlarını içerisine aldığı zaman o genç örgüt dışına çıkmak istese de, çıkması mümkün değildir.
Aslında gençlerin büyüklerden beklediği sınırsız bir özgürlük ve tek başına buyruk olmak değildir.
Onlar;
Türkiye; Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birleştiği noktada bir köprü durumunda, dünya güç dengesini etkileyebilecek sürekli ve çok yönlü çıkar ve güç çatışmalarına sahne olan, Orta Doğudaki petrol kaynaklarına yakınlığı ve Orta Asya’daki Türk devletleri ile entegre olabilme avantajı nedeniyle önemli bir jeopolitik ve jeostratejik konuma sahiptir.
Akdeniz'in egemenlik kapılarından biri olan Marmara Denizi ve Boğazlar bölgesini elinde bulundurması, Orta Doğu, Basra Körfezi’nden Ege’ye kadar Doğu Akdeniz'i kontrol edebilecek coğrafi konumu ile bölgedeki bütün ülkelerin güvenlik ve her türlü ulaşım faaliyetlerini çok yakından ilgilendirmektedir.
Bölgede cumhuriyet ve demokrasi ile idare edilen, tek müslüman ve laik bir ülke olan Türkiye, altmış yedi milyonluk nüfus potansiyeli, zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları, ayrıca her geçen gün gelişmekte olan ekonomik ve teknolojik gücü ile bölgede mevcut politik, askeri ve ekonomik dengeyi bulunduğu tarafa kazandırabilecek milli güce ve coğrafyaya sahip bir bölge devletidir.
Dünyada besin ihtiyaçlarını kendi kaynaklarından karşılayabilen ve ihtiyaç fazlası ürün sağlayabilen nadir ülkelerden biridir.
TERÖR ÖRGÜTLERİ GENÇLİĞİ NASIL KAZANIYOR?
Ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütleri, militanlarını bir takım psikolojik süreçlerden geçirdikten sonra silahlı faaliyetlere sokmaktadırlar.
Bu psikolojik süreçleri kısaca açıklayacak olursak;
1. Grup Dinamiği
Terör örgütlerinin eleman kazanmada kullandığı ilk psikolojik süreç, grup dinamiğidir.
Bir terör hareketinin başarılı olabilmesi için daha ilk anlardan itibaren kapalı bir teşkilat kurması ve bütün taraftarlarını bu örgüt içerisinde eriterek örgütün ayrılmaz bir parçası haline getirebilecek bir güce sahip olması gerekmektedir.
Bundan dolayı grup ve grup dinamiği süreci hakkında kısaca bilgi vermekte fayda vardır.
Günlük konuşmada kullanılan “grup” sözcüğü en genel anlamda çoğul olmayı ifade eder. Sosyolojide ve Sosyal Psikolojide ise grup kavramı çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Bu tanımlara göre, bir kalabalığın grup olabilmesi için ortak amaçlar, ortak normlar, kendilerini bir gurup olarak hissetmeleri gibi koşullar öne sürülmüştür. Gruplar şüphesiz bu özellikleri göstermekle beraber, bir topluluğun grup olabilmesi için bir “etkileşim”in olması gerekmektedir. Buna göre grup, “etkileşim halinde olan birden fazla insan” demektir.
Grup dinamiği ise, bir grup içinde oluşan sebep-sonuç ilişkileri ile grupların oluşması ve işleyişini ifade etmektedir.
Gruplar, insanların rasgele bir araya geldikleri topluluklar değildir. Onları bir arada tutan değerler sistemi vardır.
Her insan istediği gruba giremez. Çünkü grubun yazılı olmayan yasaları vardır.
Her gurubun bir işleyişi, kalıplaşmış değerleri, amaçları ve ilişki düzeni vardır.
Her grupta bir dayanışma, birlik, iş bölümü ve üyelerden ayrı beklentiler vardır.
Her grubun ortak bir aklı, tavrı, tutum ve davranış şekli vardır.
Liselerde, üniversitelerde, işçiler ve kamu çalışanları içerisinde, mahalli alanda örgüt sorumluları örgüte kazanmayı planladıkları kişilerin;
Aile yapısı,
Zaafları,
İrtibatta olduğu arkadaşları,
Ekonomik düzeyi gibi yönleri hakkında istihbarat yaparlar.
Örgüte kazanılması planlanan kişi hakkında gerekli bilgiler toplandıktan sonra insan psikolojisini iyi bilen örgüt militanları bu bilgilerin ışığında harekete geçerler.
Bazen gerekli diyalogun sağlanması için bir çay, sinema, tiyatro ve konser daveti, ekonomik sıkıntıda olan öğrencilere burs ve kalacak yer temini yeterlidir.
Hepimiz biliriz ki, her insanın hayatta karşılıksız bir sevgi, ilgi ve samimiyete ihtiyacı vardır. Örgüt militanları bu işi ideolojik amaçlar uğruna yaptıklarından kazanmayı planladıkları kişiye karşılıksız arkadaşlık ve dostluğu uzun vadede bedelini almak üzere sunmaktadırlar. Dolayısıyla bu davranışları muhataplarının kalplerini kazanmalarına vesile olmaktadır.
Örgüte kazanılması planlanan genç, kurulan bu sıcak diyalogdan sonra kendini olduğu gibi kabul eden, kendine değer vererek adam yerine koyan senaryosu, sahnesi ve oyuncuları önceden planlanmış bir grubun içerisine çekilir.
Örgütlere bu psikolojik sürecin işlemesi ile birlikte adım adım giriş yapan bir kişi nereye doğru sürüklendiğinin farkında bile değildir. Ta ki, eline bir silah alıp silahlı eyleme başlayacağı güne kadar...
Görüldüğü üzere, örgütlenme ve militan kazanmada terör örgütleri tarafından planlı ve devamlı aksiyonlar şeklinde uygulanan psikolojik harekat faaliyetleri, insanın zihnini, kalbini ve ruhunu hedef almaktadır. Planlayıcısı, uygulayıcısı ve hedefi insan olan bu faaliyet türü oldukça karmaşık bir şekilde cereyan eder. Öyle ki, çoğu zaman hedef haline gelen bireyler kendi düşünce, duygu ve davranışlarında meydana gelen değişikliklerin farkına bile varamamaktadırlar.
2. Tutum Değişikliği
İnsan psikolojisinden istifadeyle grubun içine çekilen bireye gruptaki militanlarca örgüte ait kitap, gazete ve dergiler okutturulmaya başlanır. Çünkü, kitaplar, gazeteler ve dergiler beyin yıkamanın ve şartlandırmanın en etkili araçlarıdır.
Çağımızda yaygın olarak kullanılan dergi, gazete, kitap gibi basılı; radyo, sinema, TV. gibi görüntülü ve sesli iletişim araçları, insanlara aktardıkları bilgi ve neden oldukları davranış değişikliğiyle ortak amaçların, beklentilerin, değerlerin, inançların, duygu ve düşüncelerin oluşmasında önemli rol oynarlar.
Her yasadışı örgütün illegal ve legal nitelikli yayınları vardır. İllegal yayınlar tamamen yasadışı ve korsan olarak çıkarılırlar. Bir de yasalar uygun olarak çıkarılan kitap, dergi ve gazete satıcılarında aleni olarak satılabilen dergi ve kitaplar vardır ki insanlar içeriğindeki tehlikeyi sezemeden etkisinde kalırlar.
Grupta örgüte kazandırılmak istenen bireyin tutum ve davranışlarının değişimine kitap, gazete ve dergiyle başlanmasının nedeni tutumların oluşumundaki üç öğedir. Bunlar düşünce, duygu ve davranıştır.
Bilindiği gibi tutum; “Bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir.”
“Diğer bir ifadeyle tutum, davranışla anlatılan ve içten gelen bir duygudur.” Tutumlara bu yüzden insan davranışlarının görünmez dünyası da diyebiliriz.
İşte kitaplar, gazeteler ve dergilerle yapılmak istenen, tutumların oluşumunda birinci süreç olan düşünce boyutunun beslenmesidir. Bu boyut beslenirken grupta özellikle gruba yeni katılmış bireyin okuduklarını hazmetmesi için sözde tartışmalar ve münazaralar yapılır. Aslında bu münazara ve tartışmalar genellikle güdümlü sorular ve bunlara verilen cevaplardan oluşur. Bu arada bireye okuduklarına dair görüşleri sorulur. Grup halinde örgütün planlı ve programlı olarak hazırladığı seminer ve toplantılara gidilir. Bitirilen her yeni kitabın ve derginin yerini ise başka bir kitap ve dergi alır.
Bu arada, bireyden sadece örgüte ait yayınlar ile örgütün amaçlarına uygun olarak çıkarılan kitap, gazete ve dergileri okuması istenir ve doğruların sadece örgütün yayınlarında yer aldığı empoze edilir. Bunun amacı bireye bir at gözlüğü kazandırabilmektir.
Düşünce boyutuyla birlikte aynı zamanda duygu boyutu da beslenmeye başlanır. Bunun için de örgüt tarafından hazırlanmış sloganlar ve müzikler kullanılır. Bilindiği üzere insan düşündüğü gibi duygulanan bir varlıktır.
Yasadışı örgütlerin, kendilerince oluşturulan veya desteklenen müzik ve dinleti grupları, kendilerine has sloganları ve kalıplaşmış söylemleri vardır.
Düşünce ve duygu boyutu her geçen günle birlikte beslenen bir bireye davranış boyutu olan silahlı eylemlere hazırlık teşkil etmesi için, içine çekildiği grupla beraber bildiri dağıtma, afiş asma, mitinge katılma gibi faaliyetlerde görev verilir. Hatta, örgütü sahiplenmesi açısından militan adayına örgüt içerisinde küçük küçük sorumluluklar verilir. Grup sorumluluğu, sınıf sorumluluğu gibi...
Grup psikolojisinin etkisiyle örgüte kazanılmak istenen birey, yapılan işlerin yanlış olduğunu düşünse bile artık itiraz edemez. Baş tarafta grubun, ortak değer yargılarının, yazılmamış yasalarının, ortak tavır, tutum ve davranışlarının olduğu belirtilmişti. İşte bu süreç tüm gücüyle bireyin üzerinde ağırlığını hissettirmeye başlamıştır.
Çünkü terör örgütleri, bir kimseyi savaşmaya ve ölmeye hazır hale getirebilmek için o kimsenin kişiliğini bedeninden ayırmaktadırlar. Diğer bir ifadeyle onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını önlemektedirler.
Ve davranış boyutu...
Düşünce ve duygu boyutu örgütün yaşam felsefesi doğrultusunda beslenmiş bir birey, artık silahlı eylemlere katılmayı kendi ister hale gelmiş olur. Bu arzuyu fark eden örgüt ilk başlarda yeni kazandığı militanına görev vermeye pek istekli görünmez. Tabii ki, bu yeni kazandığı militanına bir taktik davranıştan başka bir şey değildir. Örgütün böylesi bir tutum sergilemesi yeni kazanılan militanı davasına daha da motive eder.
Ve silahlı eylemlere başlar...
Evet, davranışlarımızın itici gücü düşüncelerimizdir. Düşüncelerimizin besin kaynağı ise kitaplar, gazeteler, dergiler vs. Bu yüzden kitapların, dergilerin ve gazetelerin insan zihninde, kalbinde ve ruhunda bıraktığı izleri silmeye yeryüzünde hiçbir çare, çözüm olamaz.
3. Algılama
Terör örgütleri, kazandığı militanlarının beyinlerini ve ruhlarını, örgütün amaçlarına şartlandırma faaliyetlerini, bu kadarla da bırakmamaktadır. Ayrıca, yeni kazandığı militanlarının algılama dünyalarına da nüfuz ederek, örgütün idealleri ve amaçlarından başka herhangi bir şey düşünmelerini önlerler.
Sol örgütlerin örgüt içinde militanları için yayınladıkları yayınlarda, “devrimcinin şahsi hayatı olmaz” sözünden bunu çok iyi anlıyoruz.
Bu arada kısaca tanımlayacak olursak algı; “duyu organlarından beynimize ulaşan verilerin örgütlenmesi, yorumlanması, anlamlandırılması sürecine verilen addır. Duyu organlarımıza ulaşan veriler, algılama olmaksızın tek başlarına fazlaca bir değer taşımazlar. Duyusal verilerin algılanması, yani anlamlandırılması gereklidir. Bize ulaşan duyumlara ne tür tepkilerde bulunacağımızı ancak algılama sonucunda kararlaştırabiliriz.”
Tanımdan da anlaşılacağı üzere, her şey nasıl algıladığımızda başlıyor ve nasıl algıladığımızda devam ediyor. Bu konu toplumsal hayatta yaşayan insanlar için ne ise terör örgütlerinin bünyelerinde bulundurduğu teröristler açısından da aynıdır.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi terör örgütleri, militanlarını önce ideolojik yönden düşünce boyutunda yetiştirirler. Bunun nedeni de, “algılama”nın olabilmesi için bir insanın önce düşünmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Bir insan, ancak düşünce sistemi geliştikten sonra duyu organları aracılığıyla gelen uyarıcıları örgütleyip, anlamlandırabilir. Yani algılayabilir.
Bir insanın “Algılama Dünyası”nı psikolojik süreçler vasıtasıyla eline geçiren terör örgütleri o insanı bir robot haline getirip istedikleri her şeyi çok rahatlıkla yaptırabilmektedirler.
Bir örgüt militanının bu evrelerden geçtikten sonra kendi duyu organlarıyla algılayabilmesi ve kendi beyniyle düşünebilmesine imkan yoktur. Çünkü beyin yıkama ve şartlandırma süreci profesyonelce gerçekleştirilmiştir.
Yoksa bir militanın kundaktaki bebekleri gözünü dahi kırpmadan öldürebilmesi nasıl izah edilebilir ?
4.Militan Kimliği ve Kişiliği Kazandırma
Terör örgütlerinin, bir gencin psikolojik yönden beynini yıkayarak ideolojileri çerçevesinde şartlandırmalarının en önemli nedeni “kesin inanç” adamı haline getirmektir. Nitekim, bir gencin örgüte gelene kadar ailesinden ve çevresinden aldığı kimlik ve kişilik silinerek yerine yeni bir kimlik ve kişilik kazandırılmaktadır. Biz buna militan kimliği ve kişiliği diyoruz. Bir terör örgütünün militanlarını bu süreçten geçirmesindeki amaç ise, işleteceği cinayetlerin meşruiyet dayanağını o kişinin iç dünyasına yerleştirebilmektir. Bundan sonra, bir militan işlediği cinayetlerden dolayı vicdani herhangi bir sıkıntı çekmemektedir.
SONUÇ
Ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütleri öğrenci kesimi, işçi kesimi, kamu kesimi ve vatandaşlarımız içinde kurdukları sistemle kaybettikleri her militanının yerini yeni bir militanla besleyerek ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.
Tıpta, bir insana hasta olmamanın yol ve yöntemlerini öğretmek amacıyla kurulmuş koruyucu hekimlik vardır.
Bu noktada, terörle mücadelede de bize düşen görev, koruyucu hekimlikte olduğu gibi gençliğimize sahip çıkarak terörizm hastalığına yakalanmamanın yol ve yöntemlerini öğretmek olmalıdır.
Ancak, gençliği terör örgütlerinin tuzaklarına karşı korumak sadece güvenlik güçlerimizin vazifesi değil, ana babalardan, öğretmenlere, ilgili tüm kurumların kısaca herkesin görevidir.
Muhteşem tarihi geçmişi, tüm dünyayı kıskandıran jeopolitik konumu, genç nüfus potansiyeli, zengin yer altı ve yer üstü kaynakları ile bulunduğu coğrafyada güçlü bir ülke olan Türkiye’nin, 21. yüzyıla girerken devletler arası platformda söz sahibi olabilmesi iyi eğitilmiş, idealleri olan gençliğe bağlı olduğu gözden uzak tutulmamalı ve herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
KAYNAKLAR
1. E. HOFFER, Kesin İnançlılar, İstanbul, Yüksel Matbaası, 1980.
2. Ç. KAĞITCIBAŞI, İnsan ve İnsanlar, İstanbul, Cem Ofset Matbaacılık, 1980.
3. Ü. DÖKMEN, İletişim Çatışmaları ve Empati, İstanbul, Sistem Yayıncılık, 1994.
4. J.C. MAXWELL, Kazanan Tutum, İstanbul, Sistem Yayıncılık 1997.
5. J.E.ADDINGTON, % 100 Düşünce Gücü, İstanbul, Akaşa Yayıncılık, 1996.
6. A.YÖRÜKOĞLU, Gençlik Çağı, Özgür Yayın Dağıtım,1993.
7. R. Ş. APUHAN, Kendime Engel Olmayacağım, İstanbul, Timaş Yayınları, 1996.
8. N.ALKAN, Psikolojik Harekat, Terörizm ve Polis, Ankara, TEMUH Yayınları,2000.
9.TEMUH Dai. Bşk. lığı arşivi, 2002.
GENÇLERİMİZİ KORUYALIM
Çeşitli ülke ve toplumlarca kendi milli hedef ve menfaatlerine ulaşma aracı olarak kullanılan propaganda faaliyetleri, ülkemiz ve özellikle gençlerimiz için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Gerçekten de ülkemizin geleceğini emanet edeceğimiz gençlerimiz, çoğu zaman çeşitli tehdit odakları tarafından arzu edilmeyen davranışlara itilmektedirler. Cesaretin çekingenliğe, macera isteğinin rahata, duyguların mantığa üstün geldiğini, araştırma, öğrenme ve dinamizm çağındaki bu dönemde gençlerde en etkin duygu otoriteden kurtulma duygusudur. Gençlerimizin bu kritik döneminden yararlanmak isteyenler bütün planlarını gençlerimizin bu özellikleri üzerine bina etmektedirler. Çeşitli kitle iletişim araçları ile gençlik kesimine ulaştırılan haber, bilgi, tema ve sloganlar yardımı ile gençlerin daha önce kazanmış olduğu değerler tahrip edilerek zihinleri karıştırılmaya çalışılmaktadır.
Ülkemiz, 30 yıldır iç ve dış düşmanların destekleyip organize ettiği yıkıcı faaliyetlerden oluşan tehdit ve bu tehdidin doğurduğu terör olayları ile karşı karşıyadır. 1968'den 80'li yıllara kadar sağ-sol, 1980'den sonra ise Türk-Kürt ve en son olarak da laik-antilaik, diye bölünerek insanlarımız birbirine kırdırılmak istenmektedir. Her şeyden öte, bütün bu olaylar ülkemizin siyasi, ekonomik ve kültürel yönden rotasını düzelttiği, işlerin iyi gittiği dönemlerde -sanki önünü kesmek istermişçesine- çıkarıldığı izlenimi uyanmaktadır.
Soğuk savaş dönemlerinde uygulanan yol ve yöntemlerin amacı, o ülkeyi siyasi, sosyo-kültürel, ekonomik, psikolojik ve askeri yönden zaafa uğratarak yıpratmaktır.
Bu doğrultuda, ülkemize ve toplumumuza yönelik hasım devletlerce yürütülen planlı, devamlı, çok yönlü ve çok merkezli bu propaganda faaliyetleri hakkında bütün vatandaşlarımızın, özellikle üniversite ve yüksekokul seviyesine erişmiş veya çalışma hayatına atılmış gençliğin “bilgilendirilmesi” gerekmektedir. Zira, konu hakkında yetersiz bilgiler ve toplumun bilgisiz olması ülkemize yönelen tehdidi daha da etkili bir duruma getirmektedir.
Geçmişten bugüne, ülkemizdeki terör örgütleri faaliyetlerini, silahlı yöntemlerin yanında psikolojik yöntemlerle de sürdürmektedirler. Buna paralel olarak, ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütlerinin örgütlenme ve eleman kazanma aşamaları bir yayınevinin etrafında bir araya gelen insanların yazdığı kitaplar ile çıkardıkları gazete ve dergilerle başlamakta ve devam etmektedir. Bir örgütün faaliyet yürüttüğü toplumun içerisinde taban bulabilmesi ve eleman kazanabilmesi için ideolojik olarak kabul görmesi gerekmektedir. Bilindiği gibi “davranışların görünmez dünyası düşüncelerdir”. Bu bakımdan, bir insana arzulanan istikamette davranışta bulundurmak için önce düşünce dünyasında gerekli değişikliğin yapılması gerekmektedir.
“Düşünce ek, eylem biç” sözünden hareketle, ülkemizde faaliyet yürüten terör örgütleri, zehirli terörizm aşısını önce zihinlere yapmaktadırlar. Zihinlerde yapılan tahribatlar, zamanla insanların ruh dünyalarına nüfuz ederek eylem haline dönüşmektedir. Bunu,“Kalem fikir vermezse, kılıç kesmez” sözü çok güzel ifade etmektedir.
Bu çerçevede, terör örgütleri tarafından yürütülen psikolojik harekat faaliyetleri, örgütlenme ve militan kazanmak için müracaat edilen tek ve eşsiz bir mücadele yöntemidir.
Bilindiği gibi, bütün terör örgütlerini ayakta tutan bazı unsurlar vardır. Bunlar; ideoloji, iç ve dış destek, para ve elemandır. Bir terör örgütünü ayakta tutan en önemli kaynak insandır. Bir insanı örgüte bağlayan öğe ise, ideolojidir. Bir terör örgütünün istediği kadar parası olabilir, yurtiçi ve yurtdışından istediği kadar maddi ve manevi destekçileri olabilir. Fakat, insan kaynağı olmadığı sürece, o örgütün ayakta kalabilmesi mümkün değildir.
İşte, örgütlerin bu ihtiyacını karşılama zorunluluğu göz önünde bulundurularak gençliğimizi yıkıcı, bölücü ve irticai örgütlerin tehdidinden koruyabilmek için anne ve babalardan, okullarımıza, medyaya ve polise kadar herkese büyük görevler düşmektedir.
a.Anne ve Babalara Düşen Görevler
Gençlik bir insanın yaşamındaki en kritik dönemlerden biridir. Çocukluktan ergenliğe adım atan gençlerde ilk değişiklikler önce fizyonomilerinde başlamaktadır. Fizyonomideki bu ani değişiklikler, ellerin, ayakların büyümesi, burnun ve çenenin büyümesi, vücuttaki kıllanma, sesteki değişiklikler vs. genci tedirgin etmeye başlar.
Fizyonomideki bu ani değişim bir gencin görünümünü ilk zamanlarda olumsuz yönde etkilemektedir. Zira, fizyonomide orantısız bir görünüm söz konusudur. Bunun nedeni ise organların gelişimlerini farklı zamanlarda tamamlamalarıdır.
Ergenlik dönemi ile gençliğe ilk adımını atan bir bireyin fizyonomisindeki bu orantısız ve karmaşık görüntü psikolojisinde de görülmektedir.
Gençlerin aşırı alıngan davranmaları, başkalarına acımasızca eleştirilerde bulundukları halde, hiç eleştiriye gelememeleri, coşkulu ve hayalci olmaları, otoriteden devlete varana kadar her şeyi eleştirme eğilimi taşımaları vs. buna en iyi örneklerdir.
Aslında gençler bu davranışlarıyla ana babadan otorite figürünü temsil eden öğretmen ve devlete kadar herkese bir mesaj vermektedirler. Nedir bu mesaj? Shakesper, “Dünya bir sahne, insanlarda bu sahnede birer oyunculardır” demiştir. İşte gençler, anne babaya ve otorite figürünü temsil edenlere, dünya bir sahne ise ve bu sahnede bana düşen bir rol var ise şayet, benim bu rolümü en iyi şekilde oynayabilmem için kendime ait bir benlik, kendime ait bir kimlik ve kişiliğimin olması gerekir diyorlar. Anne babalar da; hayır, siz bizim istediğimiz tarzda kimliğe, kişiliğe ve benliğe sahip bir çocuk olacaksınız diyorlar. Bu noktada anne babalarla gençler arasında iletişim kopukluklarına neden olabilecek çatışmalar çıkıyor.
Yapılan araştırmalarda gençlerin anne babalardan en büyük şikayeti adam yerine, yetişkin yerine konmamak, anlayışsızlık, güvensizlik ve sürekli çocuk yerine konmak olduğu görülmüştür.
Bu nedenle; bir genç, aile ortamında adam yerine konmadığı, yetişkin yerine konmadığı için kendine değer veren, adam yerine, yetişkin yerine koyan ortamları aramaya başlıyor. Satanist gruplar ve terör örgütleri de maalesef tam bu kavşakta gençlerimizin karşısına çıkıyor ve onu kazanana kadar ileride bedelini fazlasıyla almak üzere sözde sevgiyi, saygıyı ve değeri gençlerimizin arzuladığı bir şekilde veriyorlar.
Bu aşamada yıkıcı, bölücü, irticai ve zararlı örgütler, bir gencin zihnini, kalbini ve ruhunu avuçlarını içerisine aldığı zaman o genç örgüt dışına çıkmak istese de, çıkması mümkün değildir.
Aslında gençlerin büyüklerden beklediği sınırsız bir özgürlük ve tek başına buyruk olmak değildir.
Onlar;