*Sitemize Üye Olunca Elinize Ne Geçer?

<--- 1. Üye Olarak Linkleri Görebilirsiniz... --->

<--- 2. İstediğiniz Kadar Paylaşım Yapabilirsiniz... --->

<--- 3. Güzel Bir Forum Hayatı Yaşayabilirsiniz... --->


Join the forum, it's quick and easy


*Sitemize Üye Olunca Elinize Ne Geçer?

<--- 1. Üye Olarak Linkleri Görebilirsiniz... --->

<--- 2. İstediğiniz Kadar Paylaşım Yapabilirsiniz... --->

<--- 3. Güzel Bir Forum Hayatı Yaşayabilirsiniz... --->

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

● En Güncel Paylaşım Platformu ●

---Misafir--- Hos Geldiniz Daha iyi Bir Hizmet İçin Üye olunuz.ÜyeLer Link GörebiLir

    Nietzsche Sokrates'e Karşı

    KeTo[N]
    KeTo[N]
    ● Co-Admin ●
    ● Co-Admin ●


    Nietzsche Sokrates'e Karşı Empty Nietzsche Sokrates'e Karşı

    Mesaj tarafından KeTo[N] C.tesi Ekim 09, 2010 8:37 pm

    Friedrich Nietzsche, Sokrates öncesi Antik Yunan felsefesine hayranlık duyduğunu her şartta belirtmiştir. Sokrates'ten sonra felsefenin yüz değiştirdiğini ve bu yüz değiştiren felsefeyi de decadent/yozlaşmış bulduğunu, kimi zaman çok sert ifadelerle olmak üzere dile getirmiştir.

    Bu konuya açıklık getirebilmek için, Nietzsche'nin Sokrates hakkındaki çözümlemesini analiz etmek gerekir. Nietzsche, "Putların Alacakaranlığı" adlı eserinin "Sokrates Problemi" adlı bölümünde, konuyu geniş kapsamlı olarak ele almış, yerinde tespitler yapmıştır.

    Sözlerine şöyle başlar Nietzsche;

    "Her çağda en bilge olanlar, yaşama dair aynı fikri ortaya koydular; Değersizdir!..."

    Nietzsche'nin nihilizle karşı sert tutumunu göz önünde bulundurmak bile, konuyla alakalı olarak okuyucuda bir merak ve tahmin uyandırmaktadır. Çünkü Nietzsche, yaşamı değersiz olarak tanımlayan her türlü düşünceye, inanca ve ideolojiye karşı çok sert bir tutumdadır ve kimi zaman hakarete varan yorumları mevcuttur.

    Sözü fazla uzatmadan, Nietzsche'den alıntılarla devam edelim;

    "... bilgelik, belki de bir leş kokusundan ilham alan bir karga olarak yer yüzünde ortaya çıktı"

    Görüldüğü üzere, akabinde Nietzsche, keskin yorumlarına yine kendi tarzıyla devam eder. Çünkü Nietzsche'de hayat, her yönünüyle kutsaldır ve kutsanmalıdır. Bu sebeple Nietzsche, kendilerinden çok şey öğrendiği hocalarına dahi karşı çıkmış, onları eleştirmiştir.

    Özellikle de felsefe tarihinde Sokrates'e sık sık çatmış, hatta felsefedeki yozlaşıya sebep olarak çoğu kez Sokrates'i görmüştür.

    "Büyük bilgelerin çöküşte oldukları konusundaki saygısız düşünce ilk kez öğrenilmiş ve öğrenilmemiş önyargılarla buna güçlü biçimde karşı koyduğunda aklıma geldi: Sokrates ve Platon'nun çürümenin belirtileri, sahte Grek çözülmesinin aracıları olduklarını fark ettim."

    Nietzsche, bu ifadelerle birlikte Consensus Supientium gibi bir kavramı tanımlar. Bu kavram "Bilgelerin İttifakı" anlamına gelir ve Nietzsche, kimi yorumlarında bu kavramı kullanır.

    Bu kavram, Nietzsche'de çoğu kez alay konusu olmuştur. Çünkü Nietzsche, bunda bir sürü psikolojisi görür. Çünkü kimi düşün insanları, bu tür ittifakları 'gerçeğin kanıtı' olarak görmektedirler. Halbuki Nietzsche, böyle bir kanıt anlayışına şiddetle karşı çıkar;

    "Sokrates bile yaşamdan yeterince almış. Bu neyi kanıtlar? Neye işaret eder? Daha önce birisi şöyle demeliydi ( Ah, yeterince yüksek sesle söyledi de o bizim en kötümserimizdi "Schopenhauer" ): 'Burada her halükarda doğru birşey olmalı! Consensus supientium gerçeğin kanıtıdır!' Bugün hala bunu mu konuşalım? Bunu yapmaya iznimiz var mı? 'Burada her halükarda hasta birşey olmalı!'. -Bu bizim karşılığımız: Her çağın bilgelerine daha yakından bakmalı!"

    Görüldüğü üzere Nietzsche, gerçeğin kanıtı olarak sunulan Consensus Supientium kavramının yorumu olarak sunulan 'Burada her halükarda doğru birşey olmalı! Consensus supientium gerçeğin kanıtıdır!" iddiasına karşı kendi ironik söylemini ortaya atar; 'Burada her halükarda hasta birşey olmalı!'

    Nietzsche, felsefe anlayışında biyolojinin, beden gücünün çok önemli olduğunu sıklıkla vurgulamıştır. Tüm düşün insanlarının, hatta bilge diye anılan insanların, bedenindeki çarpıklılara ve hastalıklara takılıp, bunun üzerine felsefeyi saplantı haline getirdiklerini hatırlatır. Fizyolojik semptomların, felsefeyi nasıl yozlaştırdığını, buna binaen nasıl yanılsamalar meydana getirdiğini, özellikle "Güç İstenci" adlı eserinde dile getirir.

    Sokrat'ı da bu yanılsak düşünürler arasına koyar ve bedensel kompleksinin, fizyolojik güçsüzlüğünün eseri olarak diyalektik yöntemle kendini ispatlama çabasında olduğunu belirtir. Bu tarz bir analiz, kimilerine yüzeysel ve derinlikten uzak gelebilir. Halbuki insanın fizyolojik sağlığının düşünsel anlamda yanılsamalara ve mantık çarpıklıklarına yol açtığı aşikardır.

    Sokrat hakkında Nietzsche'nin keskin eleştrilerinden biriyle devam edelim;

    "Sokrates, soy kütüğünde toplumun en alt seviyesindeydi. Ayak takımındandı. Onu bilenler ve görenler ne kadar çirkin olduğunu söylüyorlardı. Ama çirkinlik de kendi içerisinde bir itiraz, Grekler arasında bir olumsuzlamaydı. Sokrates bir Grek olabilir miydi?..."

    Burada üstünde durulması gereken önemli bir nokta var. Zira okuyucu, eğer Nietzsche hakkında yeterli birikime sahip değilse yanılgılara düşebilir. Nietzsche'nin bahsini ettiği "çirkinlik" kavramı, Sokrates'le özdeşleşmiş bir tanımdır. Fakat kapsam alanı, sadece fizyolojik çirkinlikle sınırlı değildir. Daha geniş bir anlamda kullanılır. Okuyucu, yorumunu bu anlamda da tekrardan gözden geçirmelidir.

    Örnek olarak Nietzsche, eserlerinde "iyiler" ve "adiller" diye nitelediği kişilere çatar ve aşağılar. Birikimsiz okuyucu, Nietzsche'nin bu dolambaçlı tanımlarla neyi anlatmak istediğine kanaat getiremez. Nietzsche'nin iyiliğe savaş açtığını ve adaleti yadırgadığını düşünebilir. Fakat Nietzsche'nin eserleri bir bütünlükle incelendiğinde, "iyiler" ve "adiller" olarak yadırgadığı türün, sürü psikoloji içinde bireyselliğini yitirmiş, erdemlerini kaybetmiş, hayatı yadırgayan elebaşları olduğu görülür.

    Bu noktayı da vurguladıktan sonra tekrar konumuza dönelim ve kaldığımız yerden devam edelim;

    "Çirkinlik,engellenmiş bir gelişmenin belirtisi olmak için sıkça yeterlidir. Bu, kapalı devre üremenin engellediği gelişmedir. Aksi takdirde çöküş yolunda bir gelişme olur. İnsan ve suçbilimciler, tipik canilerin çirkin olduklarını söylerler: Görünüşü canavar, ruhu canavar! Ama cani bir decadenttir."

    Nietzsche, bu açıklamadan sonra sözlerini Sokrates'le bağdaştırarak şöyle devam eder;

    "Sokrates bir cani miydi? En azından, Sokrates'in arkadaşlarının karşı çıktıkları, ünlü uzmanın fikri bu görüşle çelişmiyor. Atina'dan geçen ve yüzleri okumasını bilen bir yabancı, Sokrates'in yüzüne, onun bir hakikat garibesi olduğunu söylemişti. Yani, içinde her türlü iğrençliği ve şehveti barındırıyordu. Sokrat'ın yanıtı şu olmuştu; 'Beni tanıdınız efendim' "

    Nietzsche'ye göre Sokrates, Nietzsche'nin eserlerinde tanımladığı üzere bir ayaktakımıdır. Diyalektik (Eytişim) metodu kullanarak karşı tarafın güvenini kırma amacı taşıyarak kendini ispat yoluna gider. Her ne kadar karşı tarafa birşey bilmediğini ispatlamaya çalıştığını söylese de, Nietzsche'ye göre bu hayattan bezmiş, nihilist bir ruhun gücü arzulayışıdır.

    Konu üzerine Nietzsche, şu yorumu yapmıştır;

    "Sokrates'le Greklerin zevkleri eytişim (diyalektik) lehine değişime uğradı. O zaman gerçekten ne oldu? Herşeyin ötesinde asil bakış açısı yenildi. Eytişimle ayaktakımı üste çıktı. Sokrates öncesinde eytişimsel yaklaşım, iyi topluluklarda kabul görmüyordu. Kötü bir davranış biçimi olarak görülüyor ve şerefsizlik sayılıyordu...Yetkenin geleneksel olduğu, gerekçe sunmadığı, emir verdiği yerlerde eytişimci bir çeşit soytarıydı: ona gülünür geçilirdi ve ciddiye alınmazdı. Sokrates, kendisini ciddiye aldıran soytarı oldu..."

    Bu noktada, yine önemle diyalektik kavramı hakkında durmak, bir yanlış anlaşılmayı gidermek istiyorum. Çünkü Nietzsche'nin kastı olan , eleştirdiği diyalektik ile günümüzde kullanılan bir düşün sistemi olarak diyalektik birbirinden farklıdır.

    Sokrates'in diyalektik metodu, karşı tarafı sorduğu sorularla çelişkiye düşürmek ve kendine olan güvenini kırmak anlamındaydı... ki bu ünlü bir metoddur. Nietzsche'nin de eleştirdiği, yadırgadığı diyalektik, Sokrat'ın metod olarak kullandığı bu tarz bir diyalektiktir.

    Fakat bununla birlikte kökleri Herakleitos'a dayanan, Hegel'in ve Marks'ın da üzerinde önemle durarak geliştirdiği bir kavram olarak Diyalektik vardır. Nietzsche'nin eleştirdiği kavram, elbette bu değildir.

    Okuyucunun aklında bir soru işareti kalmaması için, bazı açıklamalar ve örnekler vermek istiyorum.

    Heraklit, Antik Yunan felsefesinin Sokratik dönem öncesi filozofudur. Nietzsche ise sokrat öncesi Yunan felsefesine adeta hayrandır. Çünkü, bizzat gerçekle ilgilenmiş, gerçeği sorgulamıştır ve asla hayatı yadırgayan bir tutumda olmamıştır... ve Nietzsche'nin o döneme dair en çok hayranlık beslediği filozoflardan biridir Herakleitos.

    Örnek olarak, Nietzsche'nin "Yunanlılar Trajik Çağında Felsefe" adlı eserinden bir alıntı yapmak istiyorum;

    "...bu dünyada suç, haksızlık, çelişki, acı varmıdır? Evet diye haykırır Herakleitos, ama yanlızca dağınık bakan, lakin bütüne bakamayan insan için vardır. Herşeyi birarada sezen tanrı için yok! Tanrı için her türlü karşıtlık, ahenkte birleşir. Gerçi ortalama insan gözü için görünmez, ama Herakleitos gibi derin düşünceli Tanrı benzeri için anlaşılır. Onun o keskin bakışı önünde, çevresine saçılmış dünyada tek damla haksızlık kalmaz..." (Sayfa 67, Say yayınları)

    Okuyucu fazla yormadan, tekrar konuya dönmek istiyorum. Nietzsche'nin eleştirdiği diyalektik, ilk kez Herakleitos'un ortaya koyduğu kavramla aynı şey değildir. Zira Nietzsche, her fırsatta Herakleitos'a duyduğu hayranlığı açığa vurur. O'nun Tanrı benzeri olarak niteler. Nietzsche'nin eleştirdiği diyalektik metod, bireysel bir üslup olan Sokrates'in kullandığı metoddur.

    Bir konuşma üslubu olarak kullanılan bu metod, Nietzsche'ye göre yozlaşmışlığın verdiği kinden kaynaklanır. Sokrates'i de, kompleklerinden ve gevşek içgüdülerini bastıramaktan dolayı bu metodu insanları aklınca alt edebilmek için kullandığını düşünür.

    Sokrates, rasyonalist bir filozoftur ve akla önem verir. Bu sebeple de , Nietzsche'ye göre aklın kategorilerini yanlış tanımlar ve insanın köklerini bizzat yaşama bağlayan içgüdüleri bastırmaya çalışır.

    Şunu da vurgulamakta yarar vardır; Nietzsche irrasyonalist değildir. Aklın, sadece içgüdüleri bastırmak için kullanıldığı zaman karşı çıkar. Zira Nietzsche'ye göre Sokrat'ta bu hataya düşmüştür.

    Aklın egemenliğini kullanıp, içgüdülerini bastırmaya çalışan her filozofa düşman gözüyle bakmıştır Nietzsche. Hayatı bu kadar olumlayan , bunu da insandaki soylu içgüdülere bağlayan aykırı filozof kadar, belkide kimse yaşamın zaferini bu kadar istemeyecektir.

    Kendi yaşamı ve zihin sağlığı pahasına da olsa, ömrü boyunca yaşama karşı mücadele eden, hayatı yadsıyan her türlü din, fikir ve düşün insanıyla çatışmıştır. Öyleki gün gelmiş, hümanizmi bile yetersiz görüp lanetlemiştir.

    Yazıyaz Dergi - Eylül 2007 / Mehmet BERK

      Forum Saati Ptsi Mayıs 06, 2024 1:11 pm