Mehter Nedir?
Mehter dost, sevgi,
birlik ve kahramanlık ocağıdır. Mehteri kendine has özellikleri ile
korumak yaşatmak gelecek nesil'e bırakmak her Türk'ün görevidir. Mehter;
mızıkacı, çadırcı, kavas gibi muhtelif manalarda kullanılmış bir
tabirdir Mehter Farsça " Mehter"
kelimesinin Osmanlılarca Ulu-Büyük manasına
gelen bir kelimesinden alınmıştır. Dilimizde bu kelimenin
Arapçalaştırılmış şekillerinden " Mehter"
kullanılmaktadır.
♠♠♠♠♠♠
Mehterin
Önemi
Bu konuyla ilgili
Evliya Çelebi'nin, Sultan 4.Murat devrinde büyük bir ordu olayını Şöyle
anlatır. "Mimarların mı, yoksa mehterlerin mi alayda önceliği konusunda
karar verilemez. Bu hususda görüşmek üzere Mimarbaşı ile Mehterbaşı
Sultan Murat'ın huzuruna çıkarlar; Mimarbaşı başlar söze: Padişahım!
Mehterler pirsiz esnaf olup Cemşid sanatını tutmuş bir alay Deccal
kavmidir, biz padişahımıza saraylar, selâtin camileri, köprüler yaparız, İslam ordusunda
lüzumumuz, hizmetimiz vardır; elbet mehterlerden evvel geliriz! Der.
Bunun üzerine
mehterbaşı da şu iddiada bulunur;
Padişahım! Hangi bir
tarafa gitseniz mehabet, şevket, salâbet ve şöhretiniz için, dosta
düşmana karşı davul, kudüm, nefir döverek gitmeniz lazımdır. Cenk
Meydanlarında gaziler cenge salmak için köslere biz tokmak çalarız ve
askeri şevke getirip biz kaldırırız, padişahımız bir şeye üzülse
huzurunda oniki makam, yirmi dört şube, yirmi dört sul, kırk sekiz
terkip musiki faslı edip, padişahımızı neşelendiririz. Eski hükema; saz
ve söz hanende, âdemin gönlüne safa verir, demişler. Biz de ruha gıda
verir esnafız. Bahusus ki nerede Resulullah'ın âlemi olsa, orada dabl-ı
Al-i Osman bulunmak gerekir...
Bunun üzerine Sultan
4.Murat, mehterlerin mimarlardan evvel geçmesini irade buyurur...
♠♠♠♠♠♠
İstanbul'un
Fethinde Mehter
Fatih Sultan Mehmet,
Fethin devam ettiği bir sabah şafakla beraber topçularının yanına gitti.
Toplar atılırken, Okmeydanı'na dolmuş binlerce ulema, hep bir ağızdan
tekbir getirmeye başladılar. Yüzlerce davul ve zurnadan oluşan devasa
bir mehteran düşünün. Osmanlı ordusuyla beraber, savaş meydanında
bulunuyor.
Fatih Sultan Mehmet,
İstanbul surlarının önüne geldiğinde, 300 kişilik mehter takımında, 100
zurna, 70 davul durmadan çalıyor; kalp ve ruhları coşku ve heyecana
getiriyor. Okmeyda'nındaki ikinci mehter de Haliç surlarına hücum eden
kıtaların harp şevkini artırıyordu. Gök gürültüsünü andıran korkunç ve
insanın içini ürperten sesler çıkarıyorlar, topların seslerini bile
susturuyorlardı. Yine Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'a giren muhteşem
zafer alayının ortasında, gözlerini yıkılmış surlara dikti, sonra atını
ileri sürdü. Maiyet bölükleri, yeniçeri arkasındaki mehteran, davul ve
zurnalarını çalarak devirler açıp kapayan, asırlar önce müjdelenmiş olan
bu mutlu güne mutluluk katıyor ve cenk havası çalıyordu. Zaferlerden
sonra ezan okunur ve mehter çalınırdı.
♠♠♠♠♠♠
Avrupa'da Mehter Musikisinin Ne Gibi Etkileri Olmuştur
18. Asırdan itibaren
birçok memleketlerde mehteran bölüklerinden etkilenerek buna benzer
gruplar kurulmaya başlanmıştır.
Bestekâr Mozart ve
Haydn da mehter müziğinden ilham alarak meşhur bestelerini meydana
getirmişlerdir.
Büyük Alman bestecisi
Beethoven'in büyük senfonisinin son bölümü, mehterin kösüyle, davulu ve
zurnasıyla seslendirilmiştir. Beethoven'in Türk Marşını mehterin bir
cenk marşından adapte ettiği bilinmektedir.
Yine Avusturyalı
Bestekâr Mozart'ın, Türk askerlerinin hatıralarını terennüm eden Allah
Allah seslerini nakarat halinde kullanarak, Türk Marşı diye bir eser
meydana getirdiği de vakıadır.
Alman bestekârı Wagner
bir mehter konserini dinlerken heyecanlanmış, kendisini tutamayarak "
İşte musiki buna derler" diye mehter hakkında hissiyatını ifade
etmiştir.
18. YY. içinde
Avusturyalılar ve Prusyalılar, daha sonra Ruslar, Almanlar ve Fransızlar
mehter teşkilatından etkilenerek mızıka takımları kurmuşlardır.
♠♠♠♠♠♠
Mehterin Tarihçesi
Mehter Dünyanın ilk ve
en eski alaturka Ordu bandosudur.
Hun'lar zamanındaki adı
Tuğ olan ve vurmalı sazlarla nefesli sazlardan oluşan askeri mızıka
okulunun Fatih'ten sonra aldığı isim, Hun'lardan beri Türk savaş
tekniğinin vazgeçilmez unsuru olan askeri müziğin amacı, çok uzaklardan
duyulan ve gitgide yaklaşan gök gürültüsüne benzer yabancı bir müzmin
sesiyle düşmanın moralini bozup savaşacak güç bırakmamak, düşmanı teslim
almak suretiyle harbi en kısa zamanda bitirmek ve böylece bir bakıma
insan kıyımını önlemektir.
Dünyanın en eski askeri
bandosu olan mehtere ilk olarak Orhun Kitabelerinde rastlanmaktadır. Bu
kitabelerde “Kübürge” ve “Tuğ” olarak anlatılan askeri bandonun,11. yy.
yazılmış Divan-ü Lügat-it Türk’te Hakanların huzurunda müzik yaptığını
anlatılır. O zamanlarda küvrük (kös), tomruk (davul), çenk (zil) ve
nay-i Türkî adındaki sazlardan oluşan “Tuğ” lar, savaşlarda ve özel
günlerde müzik yapmaktaydılar. Ayrıca “Tuğ” Türklerde hâkimiyetin de
sembolü olmuştur.
Selçukluların
T'abılhâne veya Nevbet hane dediği bu kurumda Hunlardan beri ikisi
nefesli, dördü vurmalı altı temel çalgı yer almıştır: İslamiyet ten
sonra adları zurna, boru (nefir veya şahnay), çevgan, zil, davul ve
kös'e çevrilen yurağ, boygur, çöken, çanğ, tümrük ve küvrük. Savaşta
ordunun önünde giden kös, davul, nakkare, zil, çevgan, çalpara, çengi
harbi, zurna ve boru gibi yüzlerce vurmalı ve nefesli çalgının çalacağı
müzik, savaş, tören ve oyun (spor) amaçları için özel olarak
bestelenirdi.
Osmanlı imparatorluğuna
Anadolu Selçuk Türklerinden geçmiştir. Şöyle ki Osman Gazi'nin kurduğu
Beylik; Bizanslılara karşı birçok önlemli savaşlar kazanmış olup
topraklarını genişletmiştir. Bu savaşlar neticesinde Osman Gazi'nin,
Selçuklu hükümdarı Aladdin Keykubat'a yararlığını göstermek ve bu
savaşlarda kazandığı bazı harp ganimetlerini Selçuklu Hükümdarına hediye
olarak göndermiştir. Bu arada İnegöl kalesini de kuşatarak beyliğine
dâhil ederek büyütmüştür. Bu olaylardan çok memnun kalan Anadolu
Selçuklu Hükümdarı adamlarında Kara Balaban Çavuş vasıtasıyla 1284
tarihinde Osman Gazi ' ye bir ferman göndererek kendisini kutlamış ve
Emirlik payesi ile İstiklal (Egemenlik) sembolü sayılan Tuğ, Âlem Tabıl
(Davul) Nakkare (Çiftenara) Hakkaniyeti, Adaleti temsilinde Ak (Beyaz)
renkte sancak göndermiştir. Osmanlılarca Tablı Ali'i Osman adı ile
anılan ilk mehter nevbeti (Konser) 1289 tarihinde Bileciğin bir kasabası
olan söğüdün büyük Mescit meydanında Osman Gazi ve silah arkadaşlarının
huzurunda bir ikindi vakti ayakta dinledikleri bir nevbet (Konser) ile
Osmanlının hazarda ve seferde çok büyük hizmetler verecek olan Mehter
takımı kurulmuş olur.
Osman Gazi ve silah
arkadaşlarının ayak üzere dinledikleri bu nevbet (Konser) Selçuklu
hükümdarına gösterdikleri hürmetten dolayıdır. Bu adet Osman Gazi'den
sonraki Padişahlarca da devam etmiştir.
Mehterin aynı makamda
birçok parçayı art arda çalıp söylemesine nevbet vurma denirdi. Önceleri
günde beş kez her namazdan önce nevbet vuran Mehterhane-i Hakanı, II.
Mehmet döneminde yalnız ikindi namazlarından önce çalmaya başladı. Bunun
dışında cüluslarda, kılıç alaylarında, zafer müjdesi geldiğinde, arife
divanlarında, şehzade ve sultanların doğum ve sünnet düğünlerinde de
çalardı. Barış zamanında özel yerinde çalan Mehterhane-i Hakanı, seferde
padişahın (o yoksa serdarın) çadırı önünde nevbet vururdu. 17. yüzyılın
sonunda ve 18. yüzyılda Topkapı Sarayı'nda Demirkapı denen yerde,
ayrıca Eyüp sultan, Kasımpaşa, Galata, Tophane, Beşiktaş, Rumelihisarı,
Yeniköy, Kavak, Beykoz, Anadoluhisarı, Üsküdar gibi semtlerde geceleri
yatsı namazından sonra ve halkı sabah namazına kaldırmak için güneş
doğmadan hemen önce nevbet vurulurdu.
Bu olayı tevid eden
Hadidi tarihinde şöyle der:
Henüz
(Halen) Var Padişahlarda Adet Ayak Üzre Dinlerler Çalınsa Nevbet
Mehter takımı yüzyıllar
boyunca 3 kıtada Asya, Afrika ve Avrupa'da hazarda ve seferde önemli
görevler yapmıştır. Bilhassa savaşlarda Türk ordularına verdiği heyecan
ve kahramanlık ifade eden Mehter musikisi marşları ile Türk ordusu
karşısında bunalan düşman orduları Türk Sancağından önce Mehter takımına
hücum ederek onu susturup saf dışı bırakma faaliyetlerine
girişmişlerdir.
16, 17 ve 18. yy.da
yetişen Bestekâr ve icracıları eliyle askeri musiki sanatının zirvesine
ulaşan mehter musikisi hem savaşlar, hem Osmanlı elçi veya heyetlerine
eşlik eden şatafatlı takımlar münasebetiyle tanındığı Avrupa'da önce
ordu birliklerini, sonra da bestecileri etkilemekte gecikmedi. Daha
1683'te Viyana'ya yürüyen Jan Sobieski'nin ordusuna mehter etkisiyle
vurmalı çalgı arttırılmış bir askeri bando eşlik etmişti. Batılıların
çoğunlukla Yeniçeri müziği anlamına gelen terimlerle adlandırdıkları
mehteri ilk uygulayan Lehler oldu (l741): Avusturya, Rusya, Prusya ve
İngiltere de arkalarından geldi.
Daha sonra mehter,
bünyesinde barındırdığı sazlardaki değişikliklerle kapatıldığı 1826
tarihine kadar gelişmesini sürdürür.
Mehterhane 1828'de II.
Mahmut tarafından kapatılmış, bunun yerine III. Selim'in yakın dostu
Napolyon'un emekli bando subayı Giuseppe Donizetti'ye Mızıka-i Hümayun
adlı Batı kopyası saray bandosu oluşturulmuştur.
Dünyanın ilk askeri
bandosunun tekrar yaşatılmaya başlanması ise Eski Yeniçeri bandosunu ve
ordusunu sembolik olarak temsil etmek için mehter: 1914 yılında askeri
müze bünyesinde yeniden kurulmuştur. Bu dönemde Mehter musikisini icra
eden icracılara ek olarak, bir tuğ takımı ile yeniçeri ortalarını
sembolik olarak temsil eden tarihi birlikte mehtere ilave olmuştur.
Böylece askeri müzede faaliyete geçirilen mehtere tarihi bir hüviyet
kazandırılmıştır. 1.Dünya savaşı, Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin ilk
yıllarında askeri müzede varlığını sürdüren mehter: 1935 yılında tekrar
kaldırılmıştır.
1952 yılında ise askeri
müze bünyesinde Mehter takımını yeniden kurdurularak daha sonraki
yıllarda kurulacak Mehter takımlarının da önünü açmıştır. Bu tarihten
sonra da Cumhuriyet Türkiye’sinde günümüze kadar yaşatılmıştır.
Mehter dost, sevgi,
birlik ve kahramanlık ocağıdır. Mehteri kendine has özellikleri ile
korumak yaşatmak gelecek nesil'e bırakmak her Türk'ün görevidir. Mehter;
mızıkacı, çadırcı, kavas gibi muhtelif manalarda kullanılmış bir
tabirdir Mehter Farsça " Mehter"
kelimesinin Osmanlılarca Ulu-Büyük manasına
gelen bir kelimesinden alınmıştır. Dilimizde bu kelimenin
Arapçalaştırılmış şekillerinden " Mehter"
kullanılmaktadır.
♠♠♠♠♠♠
Mehterin
Önemi
Bu konuyla ilgili
Evliya Çelebi'nin, Sultan 4.Murat devrinde büyük bir ordu olayını Şöyle
anlatır. "Mimarların mı, yoksa mehterlerin mi alayda önceliği konusunda
karar verilemez. Bu hususda görüşmek üzere Mimarbaşı ile Mehterbaşı
Sultan Murat'ın huzuruna çıkarlar; Mimarbaşı başlar söze: Padişahım!
Mehterler pirsiz esnaf olup Cemşid sanatını tutmuş bir alay Deccal
kavmidir, biz padişahımıza saraylar, selâtin camileri, köprüler yaparız, İslam ordusunda
lüzumumuz, hizmetimiz vardır; elbet mehterlerden evvel geliriz! Der.
Bunun üzerine
mehterbaşı da şu iddiada bulunur;
Padişahım! Hangi bir
tarafa gitseniz mehabet, şevket, salâbet ve şöhretiniz için, dosta
düşmana karşı davul, kudüm, nefir döverek gitmeniz lazımdır. Cenk
Meydanlarında gaziler cenge salmak için köslere biz tokmak çalarız ve
askeri şevke getirip biz kaldırırız, padişahımız bir şeye üzülse
huzurunda oniki makam, yirmi dört şube, yirmi dört sul, kırk sekiz
terkip musiki faslı edip, padişahımızı neşelendiririz. Eski hükema; saz
ve söz hanende, âdemin gönlüne safa verir, demişler. Biz de ruha gıda
verir esnafız. Bahusus ki nerede Resulullah'ın âlemi olsa, orada dabl-ı
Al-i Osman bulunmak gerekir...
Bunun üzerine Sultan
4.Murat, mehterlerin mimarlardan evvel geçmesini irade buyurur...
♠♠♠♠♠♠
İstanbul'un
Fethinde Mehter
Fatih Sultan Mehmet,
Fethin devam ettiği bir sabah şafakla beraber topçularının yanına gitti.
Toplar atılırken, Okmeydanı'na dolmuş binlerce ulema, hep bir ağızdan
tekbir getirmeye başladılar. Yüzlerce davul ve zurnadan oluşan devasa
bir mehteran düşünün. Osmanlı ordusuyla beraber, savaş meydanında
bulunuyor.
Fatih Sultan Mehmet,
İstanbul surlarının önüne geldiğinde, 300 kişilik mehter takımında, 100
zurna, 70 davul durmadan çalıyor; kalp ve ruhları coşku ve heyecana
getiriyor. Okmeyda'nındaki ikinci mehter de Haliç surlarına hücum eden
kıtaların harp şevkini artırıyordu. Gök gürültüsünü andıran korkunç ve
insanın içini ürperten sesler çıkarıyorlar, topların seslerini bile
susturuyorlardı. Yine Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'a giren muhteşem
zafer alayının ortasında, gözlerini yıkılmış surlara dikti, sonra atını
ileri sürdü. Maiyet bölükleri, yeniçeri arkasındaki mehteran, davul ve
zurnalarını çalarak devirler açıp kapayan, asırlar önce müjdelenmiş olan
bu mutlu güne mutluluk katıyor ve cenk havası çalıyordu. Zaferlerden
sonra ezan okunur ve mehter çalınırdı.
♠♠♠♠♠♠
Avrupa'da Mehter Musikisinin Ne Gibi Etkileri Olmuştur
18. Asırdan itibaren
birçok memleketlerde mehteran bölüklerinden etkilenerek buna benzer
gruplar kurulmaya başlanmıştır.
Bestekâr Mozart ve
Haydn da mehter müziğinden ilham alarak meşhur bestelerini meydana
getirmişlerdir.
Büyük Alman bestecisi
Beethoven'in büyük senfonisinin son bölümü, mehterin kösüyle, davulu ve
zurnasıyla seslendirilmiştir. Beethoven'in Türk Marşını mehterin bir
cenk marşından adapte ettiği bilinmektedir.
Yine Avusturyalı
Bestekâr Mozart'ın, Türk askerlerinin hatıralarını terennüm eden Allah
Allah seslerini nakarat halinde kullanarak, Türk Marşı diye bir eser
meydana getirdiği de vakıadır.
Alman bestekârı Wagner
bir mehter konserini dinlerken heyecanlanmış, kendisini tutamayarak "
İşte musiki buna derler" diye mehter hakkında hissiyatını ifade
etmiştir.
18. YY. içinde
Avusturyalılar ve Prusyalılar, daha sonra Ruslar, Almanlar ve Fransızlar
mehter teşkilatından etkilenerek mızıka takımları kurmuşlardır.
♠♠♠♠♠♠
Mehterin Tarihçesi
Mehter Dünyanın ilk ve
en eski alaturka Ordu bandosudur.
Hun'lar zamanındaki adı
Tuğ olan ve vurmalı sazlarla nefesli sazlardan oluşan askeri mızıka
okulunun Fatih'ten sonra aldığı isim, Hun'lardan beri Türk savaş
tekniğinin vazgeçilmez unsuru olan askeri müziğin amacı, çok uzaklardan
duyulan ve gitgide yaklaşan gök gürültüsüne benzer yabancı bir müzmin
sesiyle düşmanın moralini bozup savaşacak güç bırakmamak, düşmanı teslim
almak suretiyle harbi en kısa zamanda bitirmek ve böylece bir bakıma
insan kıyımını önlemektir.
Dünyanın en eski askeri
bandosu olan mehtere ilk olarak Orhun Kitabelerinde rastlanmaktadır. Bu
kitabelerde “Kübürge” ve “Tuğ” olarak anlatılan askeri bandonun,11. yy.
yazılmış Divan-ü Lügat-it Türk’te Hakanların huzurunda müzik yaptığını
anlatılır. O zamanlarda küvrük (kös), tomruk (davul), çenk (zil) ve
nay-i Türkî adındaki sazlardan oluşan “Tuğ” lar, savaşlarda ve özel
günlerde müzik yapmaktaydılar. Ayrıca “Tuğ” Türklerde hâkimiyetin de
sembolü olmuştur.
Selçukluların
T'abılhâne veya Nevbet hane dediği bu kurumda Hunlardan beri ikisi
nefesli, dördü vurmalı altı temel çalgı yer almıştır: İslamiyet ten
sonra adları zurna, boru (nefir veya şahnay), çevgan, zil, davul ve
kös'e çevrilen yurağ, boygur, çöken, çanğ, tümrük ve küvrük. Savaşta
ordunun önünde giden kös, davul, nakkare, zil, çevgan, çalpara, çengi
harbi, zurna ve boru gibi yüzlerce vurmalı ve nefesli çalgının çalacağı
müzik, savaş, tören ve oyun (spor) amaçları için özel olarak
bestelenirdi.
Osmanlı imparatorluğuna
Anadolu Selçuk Türklerinden geçmiştir. Şöyle ki Osman Gazi'nin kurduğu
Beylik; Bizanslılara karşı birçok önlemli savaşlar kazanmış olup
topraklarını genişletmiştir. Bu savaşlar neticesinde Osman Gazi'nin,
Selçuklu hükümdarı Aladdin Keykubat'a yararlığını göstermek ve bu
savaşlarda kazandığı bazı harp ganimetlerini Selçuklu Hükümdarına hediye
olarak göndermiştir. Bu arada İnegöl kalesini de kuşatarak beyliğine
dâhil ederek büyütmüştür. Bu olaylardan çok memnun kalan Anadolu
Selçuklu Hükümdarı adamlarında Kara Balaban Çavuş vasıtasıyla 1284
tarihinde Osman Gazi ' ye bir ferman göndererek kendisini kutlamış ve
Emirlik payesi ile İstiklal (Egemenlik) sembolü sayılan Tuğ, Âlem Tabıl
(Davul) Nakkare (Çiftenara) Hakkaniyeti, Adaleti temsilinde Ak (Beyaz)
renkte sancak göndermiştir. Osmanlılarca Tablı Ali'i Osman adı ile
anılan ilk mehter nevbeti (Konser) 1289 tarihinde Bileciğin bir kasabası
olan söğüdün büyük Mescit meydanında Osman Gazi ve silah arkadaşlarının
huzurunda bir ikindi vakti ayakta dinledikleri bir nevbet (Konser) ile
Osmanlının hazarda ve seferde çok büyük hizmetler verecek olan Mehter
takımı kurulmuş olur.
Osman Gazi ve silah
arkadaşlarının ayak üzere dinledikleri bu nevbet (Konser) Selçuklu
hükümdarına gösterdikleri hürmetten dolayıdır. Bu adet Osman Gazi'den
sonraki Padişahlarca da devam etmiştir.
Mehterin aynı makamda
birçok parçayı art arda çalıp söylemesine nevbet vurma denirdi. Önceleri
günde beş kez her namazdan önce nevbet vuran Mehterhane-i Hakanı, II.
Mehmet döneminde yalnız ikindi namazlarından önce çalmaya başladı. Bunun
dışında cüluslarda, kılıç alaylarında, zafer müjdesi geldiğinde, arife
divanlarında, şehzade ve sultanların doğum ve sünnet düğünlerinde de
çalardı. Barış zamanında özel yerinde çalan Mehterhane-i Hakanı, seferde
padişahın (o yoksa serdarın) çadırı önünde nevbet vururdu. 17. yüzyılın
sonunda ve 18. yüzyılda Topkapı Sarayı'nda Demirkapı denen yerde,
ayrıca Eyüp sultan, Kasımpaşa, Galata, Tophane, Beşiktaş, Rumelihisarı,
Yeniköy, Kavak, Beykoz, Anadoluhisarı, Üsküdar gibi semtlerde geceleri
yatsı namazından sonra ve halkı sabah namazına kaldırmak için güneş
doğmadan hemen önce nevbet vurulurdu.
Bu olayı tevid eden
Hadidi tarihinde şöyle der:
Henüz
(Halen) Var Padişahlarda Adet Ayak Üzre Dinlerler Çalınsa Nevbet
Mehter takımı yüzyıllar
boyunca 3 kıtada Asya, Afrika ve Avrupa'da hazarda ve seferde önemli
görevler yapmıştır. Bilhassa savaşlarda Türk ordularına verdiği heyecan
ve kahramanlık ifade eden Mehter musikisi marşları ile Türk ordusu
karşısında bunalan düşman orduları Türk Sancağından önce Mehter takımına
hücum ederek onu susturup saf dışı bırakma faaliyetlerine
girişmişlerdir.
16, 17 ve 18. yy.da
yetişen Bestekâr ve icracıları eliyle askeri musiki sanatının zirvesine
ulaşan mehter musikisi hem savaşlar, hem Osmanlı elçi veya heyetlerine
eşlik eden şatafatlı takımlar münasebetiyle tanındığı Avrupa'da önce
ordu birliklerini, sonra da bestecileri etkilemekte gecikmedi. Daha
1683'te Viyana'ya yürüyen Jan Sobieski'nin ordusuna mehter etkisiyle
vurmalı çalgı arttırılmış bir askeri bando eşlik etmişti. Batılıların
çoğunlukla Yeniçeri müziği anlamına gelen terimlerle adlandırdıkları
mehteri ilk uygulayan Lehler oldu (l741): Avusturya, Rusya, Prusya ve
İngiltere de arkalarından geldi.
Daha sonra mehter,
bünyesinde barındırdığı sazlardaki değişikliklerle kapatıldığı 1826
tarihine kadar gelişmesini sürdürür.
Mehterhane 1828'de II.
Mahmut tarafından kapatılmış, bunun yerine III. Selim'in yakın dostu
Napolyon'un emekli bando subayı Giuseppe Donizetti'ye Mızıka-i Hümayun
adlı Batı kopyası saray bandosu oluşturulmuştur.
Dünyanın ilk askeri
bandosunun tekrar yaşatılmaya başlanması ise Eski Yeniçeri bandosunu ve
ordusunu sembolik olarak temsil etmek için mehter: 1914 yılında askeri
müze bünyesinde yeniden kurulmuştur. Bu dönemde Mehter musikisini icra
eden icracılara ek olarak, bir tuğ takımı ile yeniçeri ortalarını
sembolik olarak temsil eden tarihi birlikte mehtere ilave olmuştur.
Böylece askeri müzede faaliyete geçirilen mehtere tarihi bir hüviyet
kazandırılmıştır. 1.Dünya savaşı, Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin ilk
yıllarında askeri müzede varlığını sürdüren mehter: 1935 yılında tekrar
kaldırılmıştır.
1952 yılında ise askeri
müze bünyesinde Mehter takımını yeniden kurdurularak daha sonraki
yıllarda kurulacak Mehter takımlarının da önünü açmıştır. Bu tarihten
sonra da Cumhuriyet Türkiye’sinde günümüze kadar yaşatılmıştır.