Bir sitenin “sakıncalı” olup olmadığına kim
karar vermeli, nasıl engellenmeli? Kanuna göre bu işi devlet yapıyor.
Uzmanlara göre ise herkes kendi güvenliğini sağlamalı.
Devletin internette kişilerin güvenliğini sağlamak amacıyla “erişimi
engellemesi” son günlerin en sıcak tartışma konularından. 5651 sayılı
İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar
yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi hakkında kanuna göre bir
internet sitesinin “sakıncalı” olup olmadığı kararını, vatandaşların
ihbarları, emniyetin rapor etmesi ve savcının da talep etmesi sonucu,
mahkeme veriyor, söz konusu siteye erişim engelleniyor. Ancak bu durum
“sansür” olarak nitelenirken, öte yandan bu tedbirlerin teknik açıdan
“delinebilir” olması nedeniyle de amacına ulaşmadığını gösteriyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilişim Teknolojisi Hukuku Uygulama ve
Araştırma Merkezi’nin kurucu ve direktörü Yrd.Doç. Leyla Keser Berber
ile Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Doç. Yaman
Akdeniz, konuyu NTVMSNBC’de tartıştılar. Berber ve Akdeniz, devletin
filtreleme yapmasının “sansür” olduğunu, internet kullanıcılarının kendi
güvenliklerini kendilerinin sağlaması gerektiğini savunuyor.
Doç. Yaman Akdeniz ve Yrd.Doç. Leyla Keser Berber’in konuya ilişkin
görüşleri şöyle:
Leyla Keser: Gözetilmesi gereken temel ilke; “herkesin internette kendi
güvenliğinin tek takipçisi olması, kendisine en uygun
filtreleme-şifreleme çözüm veya yöntemine yine en iyi bizzat kendisinin
karar vermesi” olmalı. Dolayısıyla bireysel çıkar ve menfaatlere dayalı
bir eğitim ve bilinçlendirme politikası izlenmeli. Devletin bu anlamda
birey adına ön plana çıkarak önlemler almaya çalışması, 5651 sayılı
kanunun uygulamasında görüldüğü gibi, bireysel menfaatlere ve internetin
özgürlükçü doğasına ters sonuçlar doğurabilmektedir.
Yaman Akdeniz: 5651 gibi bir kanun çıktıktan sonra uzmanlar doğal olarak
filtrelemenin ve engellemenin ne şekilde yapılması gerektiğini
tartışmaya başlıyorlar. Halbuki tartışılması ve konuşulması daha doğru
olan bu kanunun ne kadar doğru olduğu. Kanun çıkmış ve yürürlüğe girmiş
olabilir fakat filtreleme internet servis sağlayıcılar (ISS) seviyesinde
veya ülke çıkış noktasında yapılmamalı. Böyle olursa, erişimi engelleme
özellikle YouTube ve Geocities uygulamalarında gördüğümüz gibi sadece
kanuna aykırı olarak görülen içerik için değil bütün web sitesi için
yapılıyor. Bu tip bir uygulama, gerekçesi ne olursa olun sansürdür ve
demokratik toplumlarda kabul edilemez.
İNTERNET KURULU NE YAPMALI?
Leyla Keser: 18-19 Haziran 2008 tarihleri arasında Abant’ta düzenlenen
ve site kapatma olaylarının analiz edildiği, çözüm yollarının
tartışıldığı Çalıştay’da, üniversiteler, bilgi ve iletişim teknolojileri
konularında faaliyet gösteren şirketler, kurumsal ve bireysel
kullanıcılar, STK’lar, medya ve içerik sağlayıcılarının katılacağı bir
Özdenetim Kurulu oluşturulması benimsendi. Ancak bu kurula yüklenen
“medya etiği konusunun tartışmaya açılması, internet güvenliği konusunda
tedbir alma, içerik ihbar, filtreleme ve değerlendirme sisteminin
kurulması ve site içeriklerinin değerlendirilmesi gibi görevler için
ayrı bir platform oluşturmaya gerek yok. Çünkü, söz konusu amaçları
Ulaştırma Bakanlığı bünyesindeki İnternet Kurulu (5651 sayılı kanunun
10. maddesinin 5. fıkrası uyarınca) zaten gerçekleştirebilecek durumda.
Bu nedenle gerekiyorsa İnternet Kurulu kapsamında bu görevleri yerine
getirecek ayrı ve özel bir çalışma grubu oluşturulması yeterli
olacaktır.
Yaman Akdeniz: Kanaatimce İnternet Kurulu bu tür bir görevi ifa
edebilecek yapıda değil. Sadece danışmanlık yapabilir, belli konularda.
Onun dışında geniş bir yelpazade faaliyet göstermesini beklemek doğru
bir yaklaşım değil.
Leyla Keser: Uluslararası düzeyde gelişmelerin takibi ve oluşumlara
etkin katılım gibi aktivist hareketleri yine İnternet Kurulu
gerçekleştirebilir. Ancak söz konusu çerçevede gerçekleştirilecek olan
bu eylem ve hareketlerin amaçlarının, bu amaçlar doğrultusunda elde
edilecek sonuçların ne işe yarayacağı ve nasıl değerlendirileceği
konusunda analizler yapılmalıdır.
SAKINCAYA KARAR VERME HAKKI
Yaman Akdeniz: Abant toplantı notlarından anladığım kadarı ile
filtreleme yetkisinin İnternet Kurulu’na verilmesi gibi bir fikir ortaya
atılmış. Özel sektör veya sivil toplum örgütleri hangi sitenin
“sakıncalı”, hangi sitenin ve içeriğin “sakıncasız” olduğuna karar
veremez. Kanuna aykırılık ancak mahkemelerin karar vereceği bir
durumdur. Demokratik toplumlarda aksi düşünülemez. Avrupa’da INHOPE
şemsiyesi altında çalışan ihbar merkezleri (hotline) Avrupa Birliği’nin
Elektronik Ticaret Direktifi bazında uygulanması öngörülen “ihbar
et-kaldır” sistemi ile, kanuna aykırı içeriklerin (özellikle çocuk
pornografisi ve ırkçı içerik) kendi bulundukları ülkelerdeki ISS ve yer
sağlayıcıların server’larından kaldırılmasını sağlama konusunda
çalışıyor. AB’deki uygulamalarda erişim engellenmesi genel olarak yok.
Benim 10 senedir savunduğum gibi filtreleme sadece kullanıcı aşamasında
yapılmalıdır ve filtreleme kullanma kanuni mecburiyete dayanmamalıdır.
Kullanıcı aşamasında isteyen istediği filtreleme yazılımını
kullanabilir, hatta birden fazlasını kullanabilir, ama devlet politikası
olarak filtreleme ve erişim engelleme yanlıştır.
Leyla Keser: İnternette kendi güvenliklerinin takipçisi olma yetkisi
yine bireylere bırakılmalı. Hiçbir kamu kurumu, organ veya kişilerin
kendi hak ve menfaatlerini onlar kadar iyi koruyamaz. 5651 sayılı
kanunun açık bıraktığı ve ikincil mevzuat ile de düzenlemediği bu çok
önemli konunun “sansür” uygulaması yaratmayacak şekilde çözüme
bağlanması gerekir.
Yaman Akdeniz: Abant’ta alınan kararlarda “Alan adından engelleme ancak
çok özel koşullarda ve o alan adında bütün içerik zararlı ise
uygulanmalıdır” diyor. Ben de hemfikirim. 5651 sayılı kanun dışında
kapatmalar konusunda da Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın
yetkilendirilmesini istemişler. Buna katılmıyorum. 5651 dışı kapatmalar
genelde medeni hukukla (kişisel haklar, hakaret) ve fikri haklarla
ilgili. Bu tip kişisel sorunlara çözümü ancak mahkemeler bulabilir.
Mahkemelerin de bu kararları hangi gerekçelerle verdiklerinin karardan
anlaşılabilmesi, dünyadaki uygulama doğrultusunda site erişimiyle ilgili
hakim ve savcıların eğitilmesi gerekir.
5651 SAYILI KANUN DEĞİŞMELİ
Leyla Keser: 5651 sayılı kanun yüzünden bugün yaşadığımız sıkıntılar
dikkate alınarak, bilişimle ilgili olarak yapılacak yasal düzenlemelerin
“24 saatlik” olmaması, yasama sürecinin demokratik, şeffaf ve katılımcı
olmasının sağlanması gerekli. Hiçbir kanun ilelebet yürürlükte kalmaz.
Adalet Bakanlığı’nın bu kanunun değişmesi için bir an önce harekete
geçmesi, bu kanundan önce kurduğu komisyona hazırladığı ve bazı
hükümleri de 5651 sayılı kanuna “kes-yapıştır” edilen “Bilişim Ağı
Hizmetlerinin Düzenlenmesi ve Bilişim Yoluyla İşlenen Suçlar Hakkında
Kanun Taslağı”nı yeniden gündeme getirmesi gerekir.
Yaman Akdeniz: Mevcut uygulamada açıklık-şeffaflık yok. Savcılar,
hakimler, mahkemeler ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB)
re’sen erişimi engelleme kararı alıyor. Ama o kararın neden alındığını
ve engelleme gerekçesini biz bilmiyoruz. Bazı Youtube engellemeleri ve
mesela Geocities.com engellemesinde olduğu gibi... TİB tarafından re’sen
alınan kararlarda engellemenin hangi nedenlerden yapıldığı da her zaman
belli olmuyor. Bazen erişimi engellenmiş sitenin adından içeriğin ne
olduğunu kestirmek mümkün. Ama uygulama daha açık ve şeffaf olmalı.
Bilmediğimiz bir şey için ne yorum yapabiliyoruz, ne harekete
geçebiliyoruz. Ana problem aslında 5651 sayılı kanunun Meclis’ten
geçişiyle başladı. Adalet Bakanlığı bir an önce uygulamayı tekrardan
gözden geçirmeli.
Doç.Dr. Yaman Akdeniz:
Yrd.Doç.Dr. Leyla Keser Berber:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilişim Teknolojisi Hukuku Uygulama ve
Araştırma Merkezinin Kurucusu ve Direktörü.. E-Dönüşüm Liderleri Kurulu
üyesi. İngiltere’de Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim
görevlisi. BilgiEdinmeHakki.Org ve cyberlaw.org.uk sitelerinin
direktörü. “İnternette çocuk pornografisi ve hukuk” (Internet Child
Pornography and the Law: National and International Responses) kitabı
geçen mayıs ayında yayınlandı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak ile İnsan Hakları
Ortak Platformu (Insan
Haklari Ortak Platformu / Human Rights Joint Platform) için
“Türkiye’de İnternet İçerik Denetimi ve Sansürü Konusunda Eleştirel Bir
Değerlendirme” adlı rapor hazırlıyor. Rapor, Eylül 2008 tarihinde
yayınlanacak.
__________________
karar vermeli, nasıl engellenmeli? Kanuna göre bu işi devlet yapıyor.
Uzmanlara göre ise herkes kendi güvenliğini sağlamalı.
Devletin internette kişilerin güvenliğini sağlamak amacıyla “erişimi
engellemesi” son günlerin en sıcak tartışma konularından. 5651 sayılı
İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar
yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi hakkında kanuna göre bir
internet sitesinin “sakıncalı” olup olmadığı kararını, vatandaşların
ihbarları, emniyetin rapor etmesi ve savcının da talep etmesi sonucu,
mahkeme veriyor, söz konusu siteye erişim engelleniyor. Ancak bu durum
“sansür” olarak nitelenirken, öte yandan bu tedbirlerin teknik açıdan
“delinebilir” olması nedeniyle de amacına ulaşmadığını gösteriyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilişim Teknolojisi Hukuku Uygulama ve
Araştırma Merkezi’nin kurucu ve direktörü Yrd.Doç. Leyla Keser Berber
ile Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Doç. Yaman
Akdeniz, konuyu NTVMSNBC’de tartıştılar. Berber ve Akdeniz, devletin
filtreleme yapmasının “sansür” olduğunu, internet kullanıcılarının kendi
güvenliklerini kendilerinin sağlaması gerektiğini savunuyor.
Doç. Yaman Akdeniz ve Yrd.Doç. Leyla Keser Berber’in konuya ilişkin
görüşleri şöyle:
Leyla Keser: Gözetilmesi gereken temel ilke; “herkesin internette kendi
güvenliğinin tek takipçisi olması, kendisine en uygun
filtreleme-şifreleme çözüm veya yöntemine yine en iyi bizzat kendisinin
karar vermesi” olmalı. Dolayısıyla bireysel çıkar ve menfaatlere dayalı
bir eğitim ve bilinçlendirme politikası izlenmeli. Devletin bu anlamda
birey adına ön plana çıkarak önlemler almaya çalışması, 5651 sayılı
kanunun uygulamasında görüldüğü gibi, bireysel menfaatlere ve internetin
özgürlükçü doğasına ters sonuçlar doğurabilmektedir.
Yaman Akdeniz: 5651 gibi bir kanun çıktıktan sonra uzmanlar doğal olarak
filtrelemenin ve engellemenin ne şekilde yapılması gerektiğini
tartışmaya başlıyorlar. Halbuki tartışılması ve konuşulması daha doğru
olan bu kanunun ne kadar doğru olduğu. Kanun çıkmış ve yürürlüğe girmiş
olabilir fakat filtreleme internet servis sağlayıcılar (ISS) seviyesinde
veya ülke çıkış noktasında yapılmamalı. Böyle olursa, erişimi engelleme
özellikle YouTube ve Geocities uygulamalarında gördüğümüz gibi sadece
kanuna aykırı olarak görülen içerik için değil bütün web sitesi için
yapılıyor. Bu tip bir uygulama, gerekçesi ne olursa olun sansürdür ve
demokratik toplumlarda kabul edilemez.
İNTERNET KURULU NE YAPMALI?
Leyla Keser: 18-19 Haziran 2008 tarihleri arasında Abant’ta düzenlenen
ve site kapatma olaylarının analiz edildiği, çözüm yollarının
tartışıldığı Çalıştay’da, üniversiteler, bilgi ve iletişim teknolojileri
konularında faaliyet gösteren şirketler, kurumsal ve bireysel
kullanıcılar, STK’lar, medya ve içerik sağlayıcılarının katılacağı bir
Özdenetim Kurulu oluşturulması benimsendi. Ancak bu kurula yüklenen
“medya etiği konusunun tartışmaya açılması, internet güvenliği konusunda
tedbir alma, içerik ihbar, filtreleme ve değerlendirme sisteminin
kurulması ve site içeriklerinin değerlendirilmesi gibi görevler için
ayrı bir platform oluşturmaya gerek yok. Çünkü, söz konusu amaçları
Ulaştırma Bakanlığı bünyesindeki İnternet Kurulu (5651 sayılı kanunun
10. maddesinin 5. fıkrası uyarınca) zaten gerçekleştirebilecek durumda.
Bu nedenle gerekiyorsa İnternet Kurulu kapsamında bu görevleri yerine
getirecek ayrı ve özel bir çalışma grubu oluşturulması yeterli
olacaktır.
Yaman Akdeniz: Kanaatimce İnternet Kurulu bu tür bir görevi ifa
edebilecek yapıda değil. Sadece danışmanlık yapabilir, belli konularda.
Onun dışında geniş bir yelpazade faaliyet göstermesini beklemek doğru
bir yaklaşım değil.
Leyla Keser: Uluslararası düzeyde gelişmelerin takibi ve oluşumlara
etkin katılım gibi aktivist hareketleri yine İnternet Kurulu
gerçekleştirebilir. Ancak söz konusu çerçevede gerçekleştirilecek olan
bu eylem ve hareketlerin amaçlarının, bu amaçlar doğrultusunda elde
edilecek sonuçların ne işe yarayacağı ve nasıl değerlendirileceği
konusunda analizler yapılmalıdır.
SAKINCAYA KARAR VERME HAKKI
Yaman Akdeniz: Abant toplantı notlarından anladığım kadarı ile
filtreleme yetkisinin İnternet Kurulu’na verilmesi gibi bir fikir ortaya
atılmış. Özel sektör veya sivil toplum örgütleri hangi sitenin
“sakıncalı”, hangi sitenin ve içeriğin “sakıncasız” olduğuna karar
veremez. Kanuna aykırılık ancak mahkemelerin karar vereceği bir
durumdur. Demokratik toplumlarda aksi düşünülemez. Avrupa’da INHOPE
şemsiyesi altında çalışan ihbar merkezleri (hotline) Avrupa Birliği’nin
Elektronik Ticaret Direktifi bazında uygulanması öngörülen “ihbar
et-kaldır” sistemi ile, kanuna aykırı içeriklerin (özellikle çocuk
pornografisi ve ırkçı içerik) kendi bulundukları ülkelerdeki ISS ve yer
sağlayıcıların server’larından kaldırılmasını sağlama konusunda
çalışıyor. AB’deki uygulamalarda erişim engellenmesi genel olarak yok.
Benim 10 senedir savunduğum gibi filtreleme sadece kullanıcı aşamasında
yapılmalıdır ve filtreleme kullanma kanuni mecburiyete dayanmamalıdır.
Kullanıcı aşamasında isteyen istediği filtreleme yazılımını
kullanabilir, hatta birden fazlasını kullanabilir, ama devlet politikası
olarak filtreleme ve erişim engelleme yanlıştır.
Leyla Keser: İnternette kendi güvenliklerinin takipçisi olma yetkisi
yine bireylere bırakılmalı. Hiçbir kamu kurumu, organ veya kişilerin
kendi hak ve menfaatlerini onlar kadar iyi koruyamaz. 5651 sayılı
kanunun açık bıraktığı ve ikincil mevzuat ile de düzenlemediği bu çok
önemli konunun “sansür” uygulaması yaratmayacak şekilde çözüme
bağlanması gerekir.
Yaman Akdeniz: Abant’ta alınan kararlarda “Alan adından engelleme ancak
çok özel koşullarda ve o alan adında bütün içerik zararlı ise
uygulanmalıdır” diyor. Ben de hemfikirim. 5651 sayılı kanun dışında
kapatmalar konusunda da Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın
yetkilendirilmesini istemişler. Buna katılmıyorum. 5651 dışı kapatmalar
genelde medeni hukukla (kişisel haklar, hakaret) ve fikri haklarla
ilgili. Bu tip kişisel sorunlara çözümü ancak mahkemeler bulabilir.
Mahkemelerin de bu kararları hangi gerekçelerle verdiklerinin karardan
anlaşılabilmesi, dünyadaki uygulama doğrultusunda site erişimiyle ilgili
hakim ve savcıların eğitilmesi gerekir.
5651 SAYILI KANUN DEĞİŞMELİ
Leyla Keser: 5651 sayılı kanun yüzünden bugün yaşadığımız sıkıntılar
dikkate alınarak, bilişimle ilgili olarak yapılacak yasal düzenlemelerin
“24 saatlik” olmaması, yasama sürecinin demokratik, şeffaf ve katılımcı
olmasının sağlanması gerekli. Hiçbir kanun ilelebet yürürlükte kalmaz.
Adalet Bakanlığı’nın bu kanunun değişmesi için bir an önce harekete
geçmesi, bu kanundan önce kurduğu komisyona hazırladığı ve bazı
hükümleri de 5651 sayılı kanuna “kes-yapıştır” edilen “Bilişim Ağı
Hizmetlerinin Düzenlenmesi ve Bilişim Yoluyla İşlenen Suçlar Hakkında
Kanun Taslağı”nı yeniden gündeme getirmesi gerekir.
Yaman Akdeniz: Mevcut uygulamada açıklık-şeffaflık yok. Savcılar,
hakimler, mahkemeler ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB)
re’sen erişimi engelleme kararı alıyor. Ama o kararın neden alındığını
ve engelleme gerekçesini biz bilmiyoruz. Bazı Youtube engellemeleri ve
mesela Geocities.com engellemesinde olduğu gibi... TİB tarafından re’sen
alınan kararlarda engellemenin hangi nedenlerden yapıldığı da her zaman
belli olmuyor. Bazen erişimi engellenmiş sitenin adından içeriğin ne
olduğunu kestirmek mümkün. Ama uygulama daha açık ve şeffaf olmalı.
Bilmediğimiz bir şey için ne yorum yapabiliyoruz, ne harekete
geçebiliyoruz. Ana problem aslında 5651 sayılı kanunun Meclis’ten
geçişiyle başladı. Adalet Bakanlığı bir an önce uygulamayı tekrardan
gözden geçirmeli.
Doç.Dr. Yaman Akdeniz:
Yrd.Doç.Dr. Leyla Keser Berber:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilişim Teknolojisi Hukuku Uygulama ve
Araştırma Merkezinin Kurucusu ve Direktörü.. E-Dönüşüm Liderleri Kurulu
üyesi. İngiltere’de Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim
görevlisi. BilgiEdinmeHakki.Org ve cyberlaw.org.uk sitelerinin
direktörü. “İnternette çocuk pornografisi ve hukuk” (Internet Child
Pornography and the Law: National and International Responses) kitabı
geçen mayıs ayında yayınlandı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak ile İnsan Hakları
Ortak Platformu (Insan
Haklari Ortak Platformu / Human Rights Joint Platform) için
“Türkiye’de İnternet İçerik Denetimi ve Sansürü Konusunda Eleştirel Bir
Değerlendirme” adlı rapor hazırlıyor. Rapor, Eylül 2008 tarihinde
yayınlanacak.
__________________