Atatürk ilk görevi için Şam’a gönderildi. 1905–1907
yılları arasında Şam'da 30.süvari alayında bölük komutanı olarak görev
yapan Atatürk, 29. süvari alayında bölük komutanı olan arkadaşı Lütfi Ümit Bey’le ev tutup birlikte yaşamaya başladı. Kılıç Ali, o dönemle ilgili bir durumu daha sonra şu şekilde anlatacaktı;
…
Aradan bir müddet geçtikten sonra, günün birinde kumanda etmekte
oldukları bölüklerinin alaylarıyla birlikte vazife alarak Havran
havalisine hareket etmek üzere olduklarını haber alınca her ikisi de
hayretler içinde kalmışlar. Kendilerine haber vermeksizin kıtalarının
hareket etmiş olmalarına hiçbir mana verememişler. Bu vaziyet
karşısında Mustafa Kemal fena halde sinirlenmiş. Kendilerine karşı
lakaydi gösteren kıtalarının kumandanına yaptığı şikâyetten bir netice
alamayınca doğrudan doğruya ordu kumandanına şikâyete karar vermiş.
Fakat bu sefer de ordu kumandanından beklediği hassasiyeti görememiş.
Bunun üzerine işi enerjisiyle halletmeye karar vererek harekete geçmiş
ve arkadaşı Lütfi Müfit Bey’e de kendisini takip etmesini istemiş.
Kumandanların istihfaf ve istememelerine rağmen onlar da bu harekâta
iştirak etmişler.
Meğer süvari kıtasının aldığı vazife aynı zamanda on senelik verginin
tahsiliymiş. Atatürk, bu vergi tahsilâtı esnasında köylülerin
çektikleri zahmetleri, uğradıkları mezalimi ve o sırada yapılan
suiistimalleri nefretle anlatıyor ve kıtanın aldığı vazifeyi
“haydutluk” diye tavsif buyuruyordu.
Bir gün alay zabitlerinden biri Lütfi Müfit Bey’e yapılan yolsuzluklara
göz yumması için altın para teklif etmiş. Müfit bey bu teklifi
reddetmekle beraber Mustafa Kemal Bey’i de haberdar etmiş. Mustafa
Kemal, Müfit Bey sormuş: “Müfit, sen bugünün adamı mı olmak istiyorsun,
yoksa yarının mı?”Müfit bey derhal bu suale: “Elbette yarının adamı
olmak isterim” diye yanıt vermiş. Müfit Bey’in bu cevabı o zaman
Atatürk’ün o kadar hoşuna gitmiş ki, bunu daima anlatırlar ve: “Elbette
o teklif edilen parayı alamazdı ve almadı. Çünkü o, bugünün adamı değil
yarının adamı olmak istiyordu” diye Müfit Bey’e iltifatta bulunurlardı.
Kılıç Ali’nin anlattığı bu önemli durum, Atatürk’ün rüşvete ne kadar
karşı olduğunu, her daim dürüstlüğü ön planda tuttuğunu, haksızlığa
gelemediğini ve kafasının ülkesinin geleceğinde olduğunu
göstermekteydi. Rüşvet olayını namus meselesi olarak görmesinin
ötesinde, bunu tarih ve gelecek bilinci içinde değerlendirmekteydi.
Atatürk ilk askeri tecrübesini yaptığı Şam’daki görevini 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) olarak tamamladı. Daha sonra Manastır'da III. Ordu'ya atandı ve 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkan olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderilen Atatürk, Picardie Manevraları'na katıldı.
Atatürk ilk görevi için Şam’a gönderildi. 1905–1907
yılları arasında Şam'da 30.süvari alayında bölük komutanı olarak görev
yapan Atatürk, 29. süvari alayında bölük komutanı olan arkadaşı Lütfi Ümit Bey’le ev tutup birlikte yaşamaya başladı. Kılıç Ali, o dönemle ilgili bir durumu daha sonra şu şekilde anlatacaktı;
…
Aradan bir müddet geçtikten sonra, günün birinde kumanda etmekte
oldukları bölüklerinin alaylarıyla birlikte vazife alarak Havran
havalisine hareket etmek üzere olduklarını haber alınca her ikisi de
hayretler içinde kalmışlar. Kendilerine haber vermeksizin kıtalarının
hareket etmiş olmalarına hiçbir mana verememişler. Bu vaziyet
karşısında Mustafa Kemal fena halde sinirlenmiş. Kendilerine karşı
lakaydi gösteren kıtalarının kumandanına yaptığı şikâyetten bir netice
alamayınca doğrudan doğruya ordu kumandanına şikâyete karar vermiş.
Fakat bu sefer de ordu kumandanından beklediği hassasiyeti görememiş.
Bunun üzerine işi enerjisiyle halletmeye karar vererek harekete geçmiş
ve arkadaşı Lütfi Müfit Bey’e de kendisini takip etmesini istemiş.
Kumandanların istihfaf ve istememelerine rağmen onlar da bu harekâta
iştirak etmişler.
Meğer süvari kıtasının aldığı vazife aynı zamanda on senelik verginin
tahsiliymiş. Atatürk, bu vergi tahsilâtı esnasında köylülerin
çektikleri zahmetleri, uğradıkları mezalimi ve o sırada yapılan
suiistimalleri nefretle anlatıyor ve kıtanın aldığı vazifeyi
“haydutluk” diye tavsif buyuruyordu.
Bir gün alay zabitlerinden biri Lütfi Müfit Bey’e yapılan yolsuzluklara
göz yumması için altın para teklif etmiş. Müfit bey bu teklifi
reddetmekle beraber Mustafa Kemal Bey’i de haberdar etmiş. Mustafa
Kemal, Müfit Bey sormuş: “Müfit, sen bugünün adamı mı olmak istiyorsun,
yoksa yarının mı?”Müfit bey derhal bu suale: “Elbette yarının adamı
olmak isterim” diye yanıt vermiş. Müfit Bey’in bu cevabı o zaman
Atatürk’ün o kadar hoşuna gitmiş ki, bunu daima anlatırlar ve: “Elbette
o teklif edilen parayı alamazdı ve almadı. Çünkü o, bugünün adamı değil
yarının adamı olmak istiyordu” diye Müfit Bey’e iltifatta bulunurlardı.
Kılıç Ali’nin anlattığı bu önemli durum, Atatürk’ün rüşvete ne kadar
karşı olduğunu, her daim dürüstlüğü ön planda tuttuğunu, haksızlığa
gelemediğini ve kafasının ülkesinin geleceğinde olduğunu
göstermekteydi. Rüşvet olayını namus meselesi olarak görmesinin
ötesinde, bunu tarih ve gelecek bilinci içinde değerlendirmekteydi.
Atatürk ilk askeri tecrübesini yaptığı Şam’daki görevini 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) olarak tamamladı. Daha sonra Manastır'da III. Ordu'ya atandı ve 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkan olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderilen Atatürk, Picardie Manevraları'na katıldı.
yılları arasında Şam'da 30.süvari alayında bölük komutanı olarak görev
yapan Atatürk, 29. süvari alayında bölük komutanı olan arkadaşı Lütfi Ümit Bey’le ev tutup birlikte yaşamaya başladı. Kılıç Ali, o dönemle ilgili bir durumu daha sonra şu şekilde anlatacaktı;
…
Aradan bir müddet geçtikten sonra, günün birinde kumanda etmekte
oldukları bölüklerinin alaylarıyla birlikte vazife alarak Havran
havalisine hareket etmek üzere olduklarını haber alınca her ikisi de
hayretler içinde kalmışlar. Kendilerine haber vermeksizin kıtalarının
hareket etmiş olmalarına hiçbir mana verememişler. Bu vaziyet
karşısında Mustafa Kemal fena halde sinirlenmiş. Kendilerine karşı
lakaydi gösteren kıtalarının kumandanına yaptığı şikâyetten bir netice
alamayınca doğrudan doğruya ordu kumandanına şikâyete karar vermiş.
Fakat bu sefer de ordu kumandanından beklediği hassasiyeti görememiş.
Bunun üzerine işi enerjisiyle halletmeye karar vererek harekete geçmiş
ve arkadaşı Lütfi Müfit Bey’e de kendisini takip etmesini istemiş.
Kumandanların istihfaf ve istememelerine rağmen onlar da bu harekâta
iştirak etmişler.
Meğer süvari kıtasının aldığı vazife aynı zamanda on senelik verginin
tahsiliymiş. Atatürk, bu vergi tahsilâtı esnasında köylülerin
çektikleri zahmetleri, uğradıkları mezalimi ve o sırada yapılan
suiistimalleri nefretle anlatıyor ve kıtanın aldığı vazifeyi
“haydutluk” diye tavsif buyuruyordu.
Bir gün alay zabitlerinden biri Lütfi Müfit Bey’e yapılan yolsuzluklara
göz yumması için altın para teklif etmiş. Müfit bey bu teklifi
reddetmekle beraber Mustafa Kemal Bey’i de haberdar etmiş. Mustafa
Kemal, Müfit Bey sormuş: “Müfit, sen bugünün adamı mı olmak istiyorsun,
yoksa yarının mı?”Müfit bey derhal bu suale: “Elbette yarının adamı
olmak isterim” diye yanıt vermiş. Müfit Bey’in bu cevabı o zaman
Atatürk’ün o kadar hoşuna gitmiş ki, bunu daima anlatırlar ve: “Elbette
o teklif edilen parayı alamazdı ve almadı. Çünkü o, bugünün adamı değil
yarının adamı olmak istiyordu” diye Müfit Bey’e iltifatta bulunurlardı.
Kılıç Ali’nin anlattığı bu önemli durum, Atatürk’ün rüşvete ne kadar
karşı olduğunu, her daim dürüstlüğü ön planda tuttuğunu, haksızlığa
gelemediğini ve kafasının ülkesinin geleceğinde olduğunu
göstermekteydi. Rüşvet olayını namus meselesi olarak görmesinin
ötesinde, bunu tarih ve gelecek bilinci içinde değerlendirmekteydi.
Atatürk ilk askeri tecrübesini yaptığı Şam’daki görevini 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) olarak tamamladı. Daha sonra Manastır'da III. Ordu'ya atandı ve 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkan olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderilen Atatürk, Picardie Manevraları'na katıldı.
Atatürk ilk görevi için Şam’a gönderildi. 1905–1907
yılları arasında Şam'da 30.süvari alayında bölük komutanı olarak görev
yapan Atatürk, 29. süvari alayında bölük komutanı olan arkadaşı Lütfi Ümit Bey’le ev tutup birlikte yaşamaya başladı. Kılıç Ali, o dönemle ilgili bir durumu daha sonra şu şekilde anlatacaktı;
…
Aradan bir müddet geçtikten sonra, günün birinde kumanda etmekte
oldukları bölüklerinin alaylarıyla birlikte vazife alarak Havran
havalisine hareket etmek üzere olduklarını haber alınca her ikisi de
hayretler içinde kalmışlar. Kendilerine haber vermeksizin kıtalarının
hareket etmiş olmalarına hiçbir mana verememişler. Bu vaziyet
karşısında Mustafa Kemal fena halde sinirlenmiş. Kendilerine karşı
lakaydi gösteren kıtalarının kumandanına yaptığı şikâyetten bir netice
alamayınca doğrudan doğruya ordu kumandanına şikâyete karar vermiş.
Fakat bu sefer de ordu kumandanından beklediği hassasiyeti görememiş.
Bunun üzerine işi enerjisiyle halletmeye karar vererek harekete geçmiş
ve arkadaşı Lütfi Müfit Bey’e de kendisini takip etmesini istemiş.
Kumandanların istihfaf ve istememelerine rağmen onlar da bu harekâta
iştirak etmişler.
Meğer süvari kıtasının aldığı vazife aynı zamanda on senelik verginin
tahsiliymiş. Atatürk, bu vergi tahsilâtı esnasında köylülerin
çektikleri zahmetleri, uğradıkları mezalimi ve o sırada yapılan
suiistimalleri nefretle anlatıyor ve kıtanın aldığı vazifeyi
“haydutluk” diye tavsif buyuruyordu.
Bir gün alay zabitlerinden biri Lütfi Müfit Bey’e yapılan yolsuzluklara
göz yumması için altın para teklif etmiş. Müfit bey bu teklifi
reddetmekle beraber Mustafa Kemal Bey’i de haberdar etmiş. Mustafa
Kemal, Müfit Bey sormuş: “Müfit, sen bugünün adamı mı olmak istiyorsun,
yoksa yarının mı?”Müfit bey derhal bu suale: “Elbette yarının adamı
olmak isterim” diye yanıt vermiş. Müfit Bey’in bu cevabı o zaman
Atatürk’ün o kadar hoşuna gitmiş ki, bunu daima anlatırlar ve: “Elbette
o teklif edilen parayı alamazdı ve almadı. Çünkü o, bugünün adamı değil
yarının adamı olmak istiyordu” diye Müfit Bey’e iltifatta bulunurlardı.
Kılıç Ali’nin anlattığı bu önemli durum, Atatürk’ün rüşvete ne kadar
karşı olduğunu, her daim dürüstlüğü ön planda tuttuğunu, haksızlığa
gelemediğini ve kafasının ülkesinin geleceğinde olduğunu
göstermekteydi. Rüşvet olayını namus meselesi olarak görmesinin
ötesinde, bunu tarih ve gelecek bilinci içinde değerlendirmekteydi.
Atatürk ilk askeri tecrübesini yaptığı Şam’daki görevini 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) olarak tamamladı. Daha sonra Manastır'da III. Ordu'ya atandı ve 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkan olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderilen Atatürk, Picardie Manevraları'na katıldı.