*Sitemize Üye Olunca Elinize Ne Geçer?

<--- 1. Üye Olarak Linkleri Görebilirsiniz... --->

<--- 2. İstediğiniz Kadar Paylaşım Yapabilirsiniz... --->

<--- 3. Güzel Bir Forum Hayatı Yaşayabilirsiniz... --->


Join the forum, it's quick and easy


*Sitemize Üye Olunca Elinize Ne Geçer?

<--- 1. Üye Olarak Linkleri Görebilirsiniz... --->

<--- 2. İstediğiniz Kadar Paylaşım Yapabilirsiniz... --->

<--- 3. Güzel Bir Forum Hayatı Yaşayabilirsiniz... --->

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

● En Güncel Paylaşım Platformu ●

---Misafir--- Hos Geldiniz Daha iyi Bir Hizmet İçin Üye olunuz.ÜyeLer Link GörebiLir

    Ünlü Matematikçiler

    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:47 pm

    Abdullah bin Musa el-Harezmi

    Ünlü Matematikçiler Harezmi5or

    Harezmi, Türk asıllı olduğu da iddia edilen İranlı matematik, astronomi
    ve coğrafya bilginidir. Onun matematik konusundaki çalışmaları cebir'in
    temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da harfler ya da
    heceler yerine sembollerin kullanıldığını saptamış, onları İslam
    dünyasına kazandırmıştır. Böylece sembollerden oluşan on tabanlı sayı
    sisteminin kurulmasını sağlamıştır. Harezmî, Hesab-ül Cebir vel-Mukabele
    adlı eserinde logaritmanın kullanılışına da öncülük etmiştir.
    İngilizce'de "al-Khwarizmi", Farsça'da "خوارزمی" diye anılır.

    Hayatı

    Horasan bölgesinde bulunan Harezm (bugünkü Özbekistan'ın Khiva)şehrinde
    dünyaya gelen Harezmi'nin tam adı Abdullah bin Musa el-Harezmi'dir.
    Doğum tarihi konusunda ihtilaf vardır, büyük ihtimalle 780 yılında
    doğmuş 845'de ise vefat etmiştir. Bu tarihler kesin değildir yine de 800
    yılı civarında doğduğu ve 840 yılı civarında da vefat ettiği
    bilinmektedir.

    Harezm'de temel eğitimimini alan Harezmi, gençlinin ilk yıllarında
    Bağdat'taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir. İlmi konulara
    doyumsuz denilebilecek seviyedeki bir aşkla bağlı olan Harezmi ilmi
    konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat'a gelir ve
    yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi halifesi
    Mem'un Harezmi'deki ilim kabiliyetinden haberdar olunca onu kendisi
    tarafından Eski Mısır, Mezopotamya, Grek ve Eski hint medeniyetlerine
    ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesi'nin idaresinde
    görevlendirilir. Daha sonra da Bağdat Saray Kütüphanesindeki yabancı
    eserlerin tercümesini yapmak amaıyla kurulan bir tercüme akademisi olan
    Beyt'ül Hikme'de görevlendirilir. Böylece Harezmi, Bağdat'ta inceleme ve
    araştırma yapabilmek için gerekli bütün maddi ve manevi imkanlara
    kavuşur. Burada hayata ait bütün endişelerden uzak olarak matematik ve
    astronomi ile ilgili araştırmalarına başlar.

    Bağdat bilim atmosferi içerisinde kısa zamanda üne kavuşan Harezmi,
    Şam'da bulunan Kasiyun Rasathanesin'de çalışan bilim heyetinde ve
    yerkürenin bir derecelik meridyen yayı uzunluğunu ölçmek için Sincar
    Ovasına giden bilim heyetinde bulunduğu gibi Hint matematiğini incelemek
    için Afganistan üzerinden Hindistan'a giden bilim heyetine başkanlık da
    etmiştir.

    Harezmi'nin latinceye çevrilen eserlerinden olan ve ikinci dereceden bir
    bilinmeyenli ve iki bilinmeyenli denklem sistemlerinin çözümlerini
    inceleyen El-Kitab 'ul Muhtasar fi'l Hesab'il cebri ve 'l Mukabele adlı
    eseri şu cümleyle başlar :
    "Algoritmi şöyle diyor: Rabbimiz ve koruyucumuz olan Allah 'a hamd ve
    senalar olsun"

    Eserleri

    Matematik ile ilgili Eserleri :

    * El- Kitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele
    * Kitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind
    * El-Mesahat

    Astronomi ile ilgili eserleri :


    * Ziyc'ul Harezmi
    * Kitab al-Amal bi'l Usturlab
    * Kitab'ul Ruhname

    Coğrafya ile ilgili Eserleri :

    * Kitab surat al-arz



    Tarih ile ilgili eserleri :

    * Kitab'ul Tarih


    En son TanriLar_OkuLu tarafından Çarş. Nis. 21, 2010 2:12 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:48 pm

    Niels Henrik Abel

    Ünlü Matematikçiler 102327387471content3jh

    Niels Henrik Abel 5 Ağustos 1802 Findø adasına doğdu (Stavanger,
    Norveç), 6 Nisan 1829 Froland (Norveç), Norveçli bir matematikçidir.

    O dönemler, genç bir matematikçinin şöhreti yakalayabilmesi için tek
    çaresi, Paris gibi büyük merkezlerdeki tanınmış kişilerin takdirini
    kazanabilmek olduğundan, Abel de Paris'te zamanın büyük isimlerinden
    Cauchy'ye bir çalışmasını takdim eder. Oysa Cauchy kendi ünüyle meşgul,
    bu kuzeyden gelen genç adamın verdiği çalışmayı okumadan kaybeder. Abel
    de Berlin'de tanıştığı Crelle adlı bir matematikçinin teklifine uyarak
    onun yeni çıkaracağı bir matematik dergisine makale göndermeye başlar...

    Bugün Crelle Dergisi takma adıyla bilinen bu çek prestijli derginin ilk
    sayısında altı makale yayınlar ve matematik dünyasında tanınması da bu
    sayede olur. Abel'in matematiğe katkısı, eliptik integral adıyla bilinen
    bazı tür integrallerin kavram olarak anlaşılmasını sağlamaktan
    ibarettir. Bu integrallerin nasıl hesaplanacağı hala bilinmemekle
    birlikte, altlarında yatan temel kavramların ne olduğu Abel'in ve
    çağdaşlarının çalışmalarıyla aydınlanmıştır.

    Abel'in matematik dünyası dışında da tanınmasını sağlayan çalışması ise
    beşinci derece polinom denklemlerinin çözümleriyle ilgilidir. Birinci ve
    ikinci derece polinom denklemlerinin çözümü yıllardır biliniyordu.
    Üçüncü derece polinom denkleminin çözümünü, 15. Yüzyılda İtalyan
    matematikçi Cardano, dördüncü derece polinom denklemin çözümünü de
    Cardano'nun arkadaşı Ferrari, yine katsayılar cinsinden çözmeyi başardı.
    İnsanlar dördüncü derece denklemlerden sonra beşinci derece
    denklemlerle tam üç yüzyıl hiçbir sonuç almadan uğraşmışlardır. İşte
    Abel burada tarih sahnesine çıktı. Abel, beşinci dereceden genel bir
    polinomun köklerinin bilinen yöntemlerle bulunmasının mümkün olmadığını
    gösterdi. Bazı özel beşinci derece denklemlerin çözümünün bulunduğu
    halde, her denkleme aynı şekilde uygulandığında, bize çözümü verecek bir
    metodun olmadığını ispatladı.

    Abel, matematikte elde ettiği parlak sonuçlara rağmen hayatı boyunca
    doğru dürüst bir iş bile bulamadı. Matematikçi olarak kendisini
    Avrupa'daki matematik çevrelerine bir türlü kabul ettiremedi. Sonunda 26
    yaşında, yokluk içinde veremden öldü. Ölümünden iki gün sonra adına bir
    mektup geldi. Berlin Üniversitesi'nden gönderilmiş bir mektup, Abel'in
    ölümünden habersiz, genç matematikçiye çalışmalarının dikkat çektiğini
    ve kendisine üniversitede iş teklif ettiklerini bildiriyordu. Öldükten
    sonra anlaşılma olgusunun bu denli tez gerçekleştiği bir daha görülmedi.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:48 pm

    Ali Kuşçu

    Ünlü Matematikçiler Alikuscu0we

    Ünlü Türk astronom ve matematikçidir.

    Türkistan'daki Maveraünnehir emiri, Timur'un torunu Uluğ Bey'in
    kuşcusunun oğlu olarak dünyaya gelen Ali Kuşcu, iyi bir öğrenim
    görmüştü. Kısa sürede Semerkand rasathanesine müdür olmuş, çevrede
    ünlenmişti. Daha sonra, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanında
    bulunan Ali Kuşcu, elçilik yapmak üzere İstanbul'a geldiğinde, Fatih
    Sultan Mehmet'den davet alarak Osmanlı başkentine yerleşti. Matematik ve
    astronomi dersleri verdi ve çok sayıda öğrenci yetiştirdi. 15 Aralık
    1474 tarihinde İstanbul'da öldü.

    Yazdığı kitaplar arasında, matematik alanında "Unkud-üz zevahir fi
    nazm-ül cevahir" ve astronomi alanında "Risalet-ül fi'l hry'et" vardır
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:48 pm

    Andrew Wiles

    Ünlü Matematikçiler Wiles13hm

    Sir Andrew John Wiles (11 Nisan 1953 - ... ) , İngiliz matematikçi.

    "Herhangi x, y, ve z pozitif tamsayıları için, xn + yn = zn ifadesini
    sağlayan ve 2'den büyük bir doğal sayı n yoktur" biçimindeki Fermat'ın
    Son Teoremi olarak bilinen matematik problemini , 1637 yılında ortaya
    atıldığından 357 yıl sonra 1994'te Richard Taylor ile birlikte
    çözmesiyle ünlenmiştir.

    10 yaşındayken yerel halk kütüphanesinde bir matematik kitabında
    karşılaştığı Fermat'ın Son Teoremi çok ilgisini çekmişti. Belki de
    matematikçi olmasına yol açan bu problemi çözmek için çalışmaya daha o
    yıllarda başladı.

    11 Nisan 1953 tarihinde Cambridge - İngiltere'de doğmuştur. 1974 yılında
    tamamladığı Cambridge Üniversitesi'ndeki lisans eğitiminin ardından
    1979'da yine aynı okulda doktora çalışmasını yaptı. Halen ABD'de
    Princeton Üniversitesi'nde profesör olarak görev yapmaktadır.

    Aldığı Ödüller

    1. Schock Ödülü (1995)
    2. Royal Society of London tarafından verilen Madalya - (1996)
    3. Cole Ödülü (1996)
    4. Wolf Ödülü (1996)
    5. Kral Faysal Ödülü (1998)
    6. Clay Araştırma Ödülü (1999)
    7. Britanya İmparatorluğu Şövalyeliği (2000)
    8. Shaw Ödülü (2005)
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:49 pm

    [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

    Bergamalı Apollonius M.Ö. 262 Bergama'da doğdu,
    M.Ö. 190 İskenderiye'de öldü; Yunan matematikçi.

    Zamanında çok bilinmeyen, fakat 1600 yıllarında değeri anlaşılan Yunan
    matematikçilerinden biri Bergamalı Apollonius'tur. Eski devirlerin en
    büyük matematikçilerinden biridir. M.Ö. 267 veya 262 yıllarında, Pamfiye
    denilen Teke sancağının Perge kentinde dünyaya gelmiştir. Mısır'ın
    İskenderiye kentine giderek, Öklid'ten sonra gelen matematikçilerden
    dersler alarak kendini yetiştirmiştir. Bir aralık Bergama'ya giderek
    orada kalmış, burada matematikçi Ödemus ve eski Bergama hükümdarı Atal
    ile ilmi ilişkilerde bulunmuştur. Matematikçi Pappus, Apollonius'un,
    bencil, üne düşkün, kibirli ve gururlu birisi olduğunu yazmaktadır.
    Apollonius'un yaptığı çalışmalar ve buluşları onun bu zayıf taraflarını
    örtecek kadar kuvvetlidir. Çarpmaya ait birçok buluşu vardır. Tümü
    geometriye ait olan yedi sekiz kitabı vardır. Konklere ait buluşları onu
    şöhretin zirvesine çıkarmıştır. Birçok eserinin kaybolmasına karşın,
    bazı yapıtları Pappus tarafından yeniden ortaya çıkarılmıştır.

    Öklid geometrisini benimseyerek onu daha ileri düzeylere ***ürmüştür.
    Teorik ve sentetik geometrici olarak, 19. yüzyıldaki Steiner'e kadar
    Apollonius'un bir eşine daha rastlanamaz. Konikler adı altında bugün
    bildiğimiz elips, çember, hiperbol ve parabol kesişimlerine ait
    problemlerin birçoğu Apollonius tarafından bulunmuştur. Konikler her ne
    kadar Apollonius'tan 150 yıl kadar önce üzerinde çalışılmışsa da,
    Apollonius kendisinden önceki çalışmaları ve kendi öz buluşlarını sekiz
    kitapta toplamıştır. Bunların çoğu onun çalışmaları ile ilerlemiştir.
    Yedi tane de yeni araştırması vardır. Bu araştırmaların bazıları
    Arapça'dan çevirmedir. Yine, analitik geometri özelliklerinin hemen
    hemen tümünü Apollonius'a borçluyuz.

    Dairesel tabanlı ve tepesinin her iki tarafından sonsuza kadar uzatılmış
    bir koni bir düzlemle kesilirse, düzlemle koni yüzeyinin kesişimi olan
    eğri, doğru, çember, hiperbol, elips veya parabol olacağını ilk kez
    Apollonius göstermiştir. Merminin yörünge denkleminin bir parabol
    olacağı yine Apollonius tarafından bulunmuştur. Ayrıca, astronomide
    önemli buluşları vardır.

    Elips, hiperbol ve parabol, Eflatun tarafından mekanik eğriler olarak
    adlandırılmıştır. Bu eğriler, yalnız cetvel ve pergel yardımıyla
    çizilemezler. Buna karşın, pergel ve cetvel yardımıyla, bu eğrilerin
    istenilen sayıda noktalarını elde edebiliriz. Apollonius ve konikler
    üzerine çalışma yapanların diğer bir hizmeti de, Kepler ve Kopernik'in
    Güneş ve gezegenlerin yörüngelerini hesaplamasında kullanmasıdır. Eğer
    bu geometriciler olmasaydı, Newton çekim kanununu belki de hiç
    bulamayacaktı. Yani, Kepler'in gezegenlerin yörüngeleri hakkındaki ince
    ve ustalıklı kullandığı hesaplamaları, Newton'un çekim kanununa ortam
    hazırlamıştır. Pergel ve cetvel yardımıyla üç çembere teğet çizme,
    Apollonius problemi olarak bilinir. Yine, sabit iki noktaya olan
    uzaklıkları oranı sabit olan noktaların geometrik yeri, bu sabit
    noktaları birleştiren doğru parçasını, verilen orana göre içten ve
    dıştan bölen noktalar arasındaki uzaklığı çap kabul eden bir çemberdir.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:49 pm

    Arşimet

    [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]



    Arşimet (Archimedes), M.Ö. 287 - 212 yılları
    arasında yaşamış Sicilya doğumlu Yunan matematikçi, fizikçi, astronom,
    filozof ve mühendis. Bir hamamda yıkanırken bulduğu iddia edilen suyun
    kaldırma kuvveti bilime en çok bilinen katkısıdır ancak pek çok
    matematik tarihçisine göre integral hesabın babası da Arşimet'tir.

    Roma generali Marcellus, Sirakuza'yı kuşattığında, Archimedes adlı bir
    mühendisin yapmış olduğu silahlar nedeniyle şehri almakta çok
    zorlanmıştı. Bunların çoğu mekanik düzeneklerdi ve bazı bilimsel
    kurallardan ilham alınarak tasarlanmıştı. Örneğin, makaralar yardımıyla
    çok ağır taşlar burçlara kadar çıkarılıyor ve mancınıklarla çok uzaklara
    fırlatılıyordu. Hatta Archimedes'in aynalar kullanmak suretiyle Roma
    donanmasını yaktığı da rivayet edilmektedir. Ancak bütün bunlara karşın
    M.Ö. 212 yılında Romalılar Sirakuza'yı zapt ettiler ve şehrin diğer
    ileri gelenleriyle birlikte Archimedes'i de öldürdüler. Söylendiğine
    göre, bu sırada Archimedes toprak üzerine çizdiği bir problemin çözümünü
    düşünüyormuş ve yanına yaklaşan Romalı bir askere oradan uzaklaşmasını
    ve kendisini rahat bırakmasını söylemiş; ancak asker Archimedes'e
    aldırmayarak hemen öldürmüş. Tarihin nadir olarak yetiştirdiği bu çok
    yetenekli bilim adamının öldürülüşü Romalı generali de çok üzmüş.

    Archimedes hem bir fizikçi, hem bir matematikçi, hem de bir filozoftur.
    Gençliğinde bir süre İskenderiye'de bulunmuş, burada Eratosthenes ile
    arkadaş olmuş ve daha sonra da onunla mektuplaşmıştır. Archimedes'in
    mekanik alanında yapmış olduğu buluşlar arasında bileşik makaralar,
    sonsuz vidalar, hidrolik vidalar ve yakan aynalar sayılabilir. Bunlara
    ilişkin eserler vermemiş, ancak matematiğin geometri alanına, fiziğin
    statik ve hidrostatik alanlarına önemli katkılarda bulunan pek çok eser
    bırakmıştır.

    Geometriye yapmış olduğu en önemli katkılardan birisi, bir kürenin
    yüzölçümünün 4πr2 ve hacminin ise 4/3 πr3 eşit olduğunu kanıtlamasıdır.
    Bir dairenin alanının, tabanı bu dairenin çevresine ve yüksekliği ise
    yarıçapına eşit bir üçgenin alanına eşit olduğunu kanıtlayarak pi'nin
    değerinin 3 l/7 ve 3 10/71 arasında bulunduğunu göstermiştir.

    Archimedes'in en parlak matematik başarılarından biri de, eğri
    yüzeylerin alanlarını bulmak için bazı yöntemler geliştirmesidir. Bir
    parabol kesmesini dörtgenleştirirken sonsuz küçükler hesabına
    yaklaşmıştır. Sonsuz küçükler hesabı, bir alana tasavvur edilebilecek en
    küçük parçadan daha da küçük bir parçayı matematiksel olarak
    ekleyebilmektir. Bu hesabın çok büyük bir tarihi değeri vardır. Sonradan
    modern matematiğin gelişmesinin temelini oluşturmuş, Newton ve
    Leibniz'in bulduğu diferansiyel ve entegral hesap için iyi bir temel
    oluşturmuştur.

    Archimedes Parabolün Dörtgenleştirilmesi adlı kitabında, tüketme metodu
    ile bir parabol kesmesinin alanının, aynı tabana ve yüksekliğe sahip bir
    üçgenin alanının 4/3'üne eşit olduğunu ispatlamıştır.

    İlk defa denge prensiplerini ortaya koyan bilim adamı da Archimedes'dir.
    Bu prensiplerden bazıları şunlardır:

    1. Eşit kollara asılmış eşit ağırlıklar dengede kalır.
    2. Eşit olmayan ağırlıklar eşit olmayan kollarda aşağıdaki koşul
    sağlandığında dengede kalırlar: f1 • a = f2 • b

    Bu çalışmalarına dayanarak söylediği "Bana bir dayanak noktası verin
    Dünya'yı yerinden oynatayım." sözü yüzyıllardan beri dillerden
    düşmemiştir.

    Archimedes, kendi adıyla tanınan sıvıların dengesi kanununu da
    bulmuştur. Söylendiğine göre, bir gün Kral II Hieron yaptırmış olduğu
    altın tacın içine kuyumcunun gümüş karıştırdığından kuşkulanmış ve bu
    sorunun çözümünü Archimedes'e havale etmiş. Bir hayli düşünmüş olmasına
    rağmen sorunu bir türlü çözemeyen Archimedes, yıkanmak için bir hamama
    gittiğinde, hamam havuzunun içindeyken ağırlığının azaldığını hissetmiş
    ve "Buldum, buldum" diyerek hamamdan fırlamış. Acaba Archimedes'in
    bulduğu neydi? Su içine daldırılan bir cisim taşırdığı suyun ağırlığı
    kadar ağırlığından kaybediyordu ve taç için verilen altının taşırdığı su
    ile tacın taşırdığı su mukayese edilerek sorun çözülebilirdi.

    Archimedes'in araştırmalarından önce, tahtanın yüzdüğü ama demirin
    battığı biliniyordu; ancak bunun nedeni açıklanamıyordu. Archimedes'in
    bu kanunu doğada tesadüflere yer olmadığını, her zaman aynı koşullarda
    aynı sonuçlara ulaşılacağını göstermiştir. Archimedes, 23 yüzyıl önce,
    modern bilimsel yöntem anlayışına çok yakın bir anlayışla, bugün de
    geçerli olan statik ve hidrostatik kanunlarını bulmuş ve bu katkılarıyla
    bilim tarihinin en büyük üç kahramanından birisi olmaya hak
    kazanmıştır.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:49 pm

    Kladius Batlamyus

    (Claudius Ptolemaeus) İskenderiyeli Yunan gökbilimci. Yaklaşık olarak 85
    ve 165 yılları arasında yaşadığı kabul edilir. Adı Yunanca Klaudyos
    Ptolemayos, Latince Claudius Ptolemaeus, İngilizce Ptolemy 'dir.

    Batlamyus, iki önemli yapıtın yazarıdır: Almagest ve Coğrafya. Bu
    yapıtlar Avrupa'nın orta çağın karanlığını Arapça çevirileri ile
    aşabilmişlerdir. Latinceye çevirileri ancak 12. yüzyılda yapılmıştır.

    * Almagest, Yunan ve Babil uygarlıklarının gökbilim bilgilerinin bir
    derlemesidir. Derlemenin çoğu kendisinden üç yüzyıl önce yaşamış olan
    Hiparkus'a dayanır. Yapıtta Dünya merkezli bir Güneş Sistemi modeli
    önerilir. Bu model, Kopernik'in güneş merkezli modeline dek Batı ve
    İslam dünyalarında geçerli model olarak kabul edilmiştir.

    * Batlamyus'un diğer önemli yapıtı Coğrafya da bir derlemedir. Çağının
    Roma İmparatorluğu'nda bilinen coğrafya bilgileri bu kitapta
    toplanmıştır.

    Geç İskenderiye Dönemi'nde yaşamış (M.S. II. yüzyılın birinci yarısı)
    ünlü bilim adamlarından birisi de Batlamyus'tur. Hayatı hakkında hemen
    hemen hiç bir bilgiye sahip değiliz. Müslüman astronomlar 78 yaşına
    kadar yaşadığını söylerler. Belki Yunan asıllı bir Mısırlı, belki de
    Mısır asıllı bir Yunanlıdır. Yunanca adı Ptolemaios'tur, ama harf
    uyuşmazlığı nedeniyle Ortaçağ İslâm Dünyası'nda Batlamyus diye
    tanınmıştır.
    Astronomik araştırmaları

    Batlamyus astronomi, matematik, coğrafya ve optik alanlarına katkılar
    yapmıştır; ancak en çok astronomideki çalışmalarıyla tanınır. Zamanına
    kadar ulaşan astronomi bilgilerinin sentezini yapmış ve bunları
    Mathematike Syntaxis (Matematik Sentezi) adlı yapıtında toplamıştır. Bu
    eserin adı, daha sonra Megale Syntaxis (Büyük Derleme) olarak anılmış ve
    Arapça'ya çevrilirken başına Arapça'daki harf-i tarif takısı olan el
    getirildiği için, ismi el-mecistî biçimine dönüşmüştür; daha sonra
    Arapça'dan Latince'ye çevrilirken Almagest olarak adlandırıldığından,
    bugün Batı dünyasında bu eser Almagest adıyla tanınmaktadır.

    Almagest, onüç kitaptan oluşur;

    * Birinci Kitap, kanıtlarıyla birlikte Yermerkezli Dizge'nin
    anaçizgilerini verir;
    * İkinci Kitap, Menelaus'un teoremiyle, küresel trigonometri bilgilerini
    ve bir kirişler tablosunu içerir; burada örnek problemler de
    çözülmüştür;
    * Üçüncü Kitap, Güneş'in hareketini ve yıllık süreyi
    * Dördüncü Kitap ise, Ay'ın hareketini ve aylık süreyi konu edinir;
    * Beşinci Kitap aynı konularla ilgilidir, Ay'ın ve Güneş'in mesafelerini
    tartıştığı gibi, bir usturlabın yapılışı ve kullanılışı hakkında da
    ayrıntılı bilgiler sunar;
    * Altıncı Kitap'ta gezegenlerin kavuşumları ve karşılaşımları incelenir
    ve Güneş ve Ay tutulmalarına temas edilir;
    * Yedinci ve Sekizinci Kitap, durağan yıldızlarla ilgilidir, meşhur
    presesyon tartışmasını, Batlamyus'un durağan yıldızlar katalogunu ve bir
    gök küresi aleti yapabilmek için gerekli olan yöntem bilgisini içerir;
    * Geriye kalan beş kitap ise devingen yıldızların, yani gezegenlerin
    hareketlerine tahsis edilmiştir ve yapıtın en özgün kısmıdır.

    Batlamyus, bu eserinde anaçizgileriyle göksel olguları anlamlandırmak
    maksadıyla kurmuş olduğu geometrik kuramı tanıtmaktadır; Aristoteles
    fiziğini temele alan bu kuramda, evren küreseldir ve Yer bu evrenin
    merkezinde hareketsiz olarak durmaktadır. Şayet günlük veya yıllık
    görünümler Yer'in hareketleri sonucunda meydana gelseydi, her şey uzaya
    saçılır ve Yer parçalanırdı. Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter,
    Satürn ve sabit yıldızlar Yer'in çevresinde, muntazam hızlarla, dairesel
    hareketler yaparlar. Sabit yıldızlar küresi evrenin sonudur.

    Ancak, Yer'in merkezde olduğu ve gök cisimlerinin de onun çevresinde
    muntazam bir şekilde dolandıkları kabul edildiğinde, kuramın bazı
    gözlemleri, örneğin Ay ve Güneş'in Yer'e yaklaşıp uzaklaşmalarını, bazen
    hızlı, bazen yavaş hareket etmelerini açıklaması olanaksızdı. Bunun
    için Batlamyus Yer'i belli bir ölçüde merkezden kaydırmıştır. Klasik
    astronomide bu düzenek (eksantrik) dış merkezli düzenek olarak
    adlandırılır. Gezegenlerin gökyüzünde ilmek atmalarını, yani durmalarını
    ve geriye dönmelerini açıklamak için de, (episikl) taşıyıcı düzenek adı
    verilen başka bir düzenek daha kabul etmiştir.

    Batlamyus, Almagest'in girişinde trigonometriye ilişkin kapsamlı
    bilgiler vermiştir; çünkü küresel astronominin sınırları içinde kalan
    klasik astronomiye ait hesaplamalar, küresel geometriye dayanmaktadır.
    Batlamyus'tan yaklaşık olarak üç asır önce yaşamış olan Hipparkhos (M.Ö.
    150) açıların kirişlerle ölçülebileceğini bildirmiş ve bir kirişler
    cetveli hazırlamıştı; ancak bu konuya ilişkin yapıtı kaybolduğundan, bu
    cetveli nasıl düzenlediği bilinmemektedir. Bazı yayların kirişlerinin
    bulunması çok kolaydı ve bu kirişlere ana kirişler adı verilmişti; ama
    bunların dışındaki yayların kirişlerinin bulunması uzun işlemleri
    gerektiriyordu. Bu nedenle Batlamyus kirişler cetvelini hazırlarken bir
    dairenin içine çizilmiş dörtgenlere ilişkin Batlamyus Teoremi'ni (AB .
    CD + AD . BC = AC . BD) kullanmak suretiyle, açılar toplamı ve farkının
    kirişlerini (kiriş (A-B), kiriş (A+B), kiriş A/2 , kiriş 2A gibi) bulma
    yoluna gitmişti.


    Coğrafya araştırmaları

    Batlamyus, coğrafya araştırmalarına da öncülük etmiş ve Coğrafya adlı
    yapıtıyla matematiksel coğrafya alanını kurmuştur. Bu kitap Kristof
    Kolomb'a kadar bütün coğrafyacılar tarafından bir başvuru kitabı olarak
    kullanılmıştır.

    Almagest'ten sonra yazılan Coğrafya, sekiz kitaba bölünmüştür ve
    matematiksel coğrafya ile haritaların çizilebilmesi için gerekli olan
    bilgilere tahsis edilmiştir; Almagest gibi Coğrafya da derleme bir
    eserdir; Batlamyus bu kitabı hazırlarken Eratosthenes, Hiparkhos,
    Strabon ve özellikle de Surlu Marinos'tan büyük ölçüde yararlanmıştır.

    Coğrafya'nın Birinci Kitab'ı Dünya'nın veya doğrusunu söylemek gerekirse
    Yunanlılar tarafından bilinen Dünya'nın büyüklüğü ve kartografik
    izdüşüm yöntemleri hakkında ayrıntılı bilgiler verir.

    İkinci Kitap'la Yedinci Kitap arasında ise tanınmış memleketlerdeki
    önemli yerlerin, yani önemli kentlerin, dağların ve nehirlerin enlem ve
    boylamları verilmek suretiyle Dünya'nın düzenli bir tasviri yapılır;
    enlem ve boylamlardan, yani bir başlangıç dâiresine enlemsel ve
    boylamsal uzaklıklardan söz eden ilk bilgin Batlamyus'tur; Batlamyus'un
    enlem ve boylam tablolarıyla betimlemeye çalıştığı Dünya, kabaca 20°
    Güney'den, 65° Kuzey'e ve en Batı'daki Kanarya Adaları'ndan, bunların
    yaklaşık olarak 180° Doğu'sundaki bölgelere kadar uzanmaktadır; bunun
    dışında kalan bölgeler ise Yunanlılar ve dolayısıyla Batlamyus
    tarafından tanınmamaktadır; söz konusu tablolar, haritaların çizilmesini
    olanaklı kılmaktadır ve nitekim bu haritalar belki de eserin eski
    nüshalarında mevcuttur; çünkü astronomik bilgileri kapsayan Sekizinci
    Kitap'ta bunlara belirgin atıflar yapılmıştır.

    Ancak Batlamyus'un coğrafya anlayışı yeteri kadar geniş değildir. İklim,
    doğal ürünler ve fiziki coğrafyaya giren konularla hiç ilgilenmemiştir.
    Başlangıç meridyenini sağlam bir şekilde belirleyemediği için, vermiş
    olduğu koordinatlar hatalıdır. Ayrıca, Yer'in büyüklüğü hakkındaki
    tahmini de doğru değildir. Ancak Kristof Kolomb bu yanlış tahminden
    cesaret alarak, Batı'ya doğru gitmiş ve Amerika'ya ulaşmıştır.


    Optik araştırmaları

    Aynı zamanda, bu dönemin önde gelen optik araştırmacılarından olan
    Batlamyus, daha önceki optikçilerin çoğu gibi, görmenin gözden çıkan
    görsel ışınlar yoluyla oluştuğu görüşünü benimsemiştir. Ancak, görsel
    yayılımın fiziksel yorumunu da vermiş ve bu yayılımın, kesikli ve
    aralıklı bir koni biçiminde değil de, kesiksiz ve sürekliliği olan bir
    piramid biçiminde olduğunu belirtmiştir. Şayet böyle olmasaydı, yani
    ışınlar gözden sürekli bir biçimde çıkmasaydı, nesneler bir bütün olarak
    görülemezlerdi. Buna rağmen, Batlamyus'un görsel piramid fikri,
    optikçiler arasında tutunamamış ve görme söz konusu olduğunda daha çok
    koni göz önüne alınmıştır. Nitekim kendisinden sonra, İslâm Dünyasında,
    bilginlerin görsel koni fikrine dayandıkları ve görme geometrisini bunun
    üzerine kurdukları görülmektedir.

    Batlamyus, katoptrik (yansıma) konusuyla da ilgilenmiş ve yapmış olduğu
    ayrıntılı deneyler sonucunda üç prensip ileri sürmüştür:

    1. Aynalarda görünen nesneler, gözün konumuna bağlı olarak, aynadan
    nesneye yansıyan görsel ışın yönünde görünür.
    2. Aynadaki görüntüler nesneden ayna yüzeyine çizilen dikme yönünde
    ortaya çıkarlar.
    3. Geliş ve yansıma açıları eşittir.

    Bu üç prensipten ilk ikisini kuramsal, üçüncüsünü ise deneysel olarak
    kanıtlayan Batlamyus, ayna yüzeyine gelen ışının eşit bir açıyla
    yansıdığını gösterebilmek için, üzeri derecelenmiş ve tabanına düz bir
    ayna yerleştirilmiş olan bakır bir levha kullanmıştır. Bu levhaya teğet
    olacak biçimde bir ışın huzmesini ayna yüzeyine gönderip, gelme ve
    yansıma açılarının büyüklüklerini belirlemiş ve bunların birbirlerine
    eşit olduğunu görmüştür. Batlamyus bu deneyini küresel ve parabolik
    bütün aynalar için tekrarlayarak, ulaştığı sonucun doğru olduğunu
    kanıtlamıştır.

    Batlamyus, dioptrik (kırılma) konusuyla da ilgilenmiş ve ışığın bir
    ortamdan diğerine geçerken yoğunluk farkından dolayı yön değiştirmesinin
    nedenini araştırmıştır. Bu araştırmanın sonucunda, az yoğun ortamdan
    çok yoğun ortama geçen ışının, normal'a yaklaşarak ve çok yoğun ortamdan
    az yoğun ortama geçen ışının ise normal'den uzaklaşarak kırıldığını ve
    kırılma miktarının yoğunluk farkına bağlı olduğunu ileri sürmüştür.

    Nitekim onun bu konuyu ele alırken benimsediği bazı prensiplerden bunu
    açıkça görmek olanaklıdır:

    1. Görsel ışın az yoğundan çok yoğuna veya çok yoğundan az yoğuna
    geçtiğinde kırılır.
    2. Görsel ışın doğrusal olarak yayılır ve farklı yoğunluktaki iki ortamı
    birbirinden ayıran sınırda yön değiştirir.
    3. Gelme ve kırılma açıları eşit değildir; fakat aralarında niceliksel
    bir ilişki vardır.
    4. Görüntü, gözden çıkan ışının devamında ortaya çıkar.

    Batlamyus ortam farklılıklarından dolayı ışığın uğradığı değişimleri,
    aynı zamanda kırılma kanununu da içerecek şekilde deneysel olarak
    göstermeye çalışmış ve çeşitli ortamlardaki (havadan cama, havadan suya
    ve sudan cama) kırılma derecelerini gösteren kırılma cetvelleri
    hazırlamıştır. Ancak verdiği değerler küçük açılar dışında tutarlı
    olmadığı için kırılma kanununu elde edememiştir.


    Astrolojik çalışmaları

    Batlamyus, daha önce Babil ve Yunan astronomları ve astrologları
    tarafından derlenmiş bilgi birikimden yararlanmak suretiyle astrolojiyi
    de sistemleştirmiştir! Dört bölümden oluştuğu için Tetrabiblos (Dört
    Kitap) olarak adlandırmış olduğu yapıtında, gezegenlerin nitelik ve
    etkileri, burçların özellikleri, uğurlu ve uğursuz günlerin belirlenmesi
    gibi astrolojinin sınırları içine giren konular hakkında ayrıntılı
    bilgiler vermiştir. Ortaçağ ve Yeniçağ astrolojisi bu kitabın sunmuş
    olduğu birikime dayanacaktır.

    Astroloji bir bilim değildir, ama astronomi ile birlikte doğmuş ve
    yaklaşık olarak 18. yüzyıla kadar, bu bilimin gelişimini, kısmen olumlu
    kısmen de olumsuz yönde etkilemiştir; bu nedenle astronomi tarihi
    araştırmalarında astrolojiye ilişkin gelişmelerden de bahsetmek gerekir.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:50 pm

    Bernhard Bolzano

    [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]




    Bernhard Bolzano, 5 Ekim 1781'de Prag'da doğdu,
    18 Aralık 1848 Prag'da öldü. İtalya asıllı bir Çek filozof ve
    matematikçiydi.

    Babası bir İtalyan göçmeni ve küçük bir esnaftı. Annesi de, Prag'da
    madeni eşya ile ilgilenen bir ailenin kızıydı. Bolzano, Prag
    Üniversitesi'nde, felsefe, fizik, matematik ve ilahiyat çalıştı. 1807
    yılında Prag'da aynı üniversiteye din ve felsefe profesörü olarak
    atandı. 1816 yılına kadar bu üniversitede başarılı dersler verdi. 1816
    yılında, Hristiyan kilisesince benimsenen inanç, duygu ve düşünceye ters
    düştüğü için, bu inançlarından dolayı suçlandı. 1820 yılında Avusturya
    hükümeti Bolzano'nun bu yıkıcı ve kendileri için kırıcı olan
    konuşmalarından dolayı onu ülkeden uzaklaştırdı.

    Bolzano, İtalya asıllı bir Çek filozofuydu. Aynı zamanda iyi bir
    mantıkçı ve çok iyi de bir matematikçiydi. Bolzano, 1820 yılında daha
    çok akılcılıkla suçlandı. Onun matematiğe dayalı bir felsefesi ve
    düşüncesi vardı. Bu nedenle Kant'ın idealizmine karşı çıktı. Kendisi
    aslında bir Katolik papazıydı. 1805 yılından sonra Prag Üniversitesi'nde
    din felsefesi okuttu. Matematikte, sonsuzluk ve sonsuz küçükler hesabı
    üzerinde çalıştı. "Sonsuzluk Üzerine Paradokslar" adlı kitabı 1851
    yılında yayınlandı. Noktasal kümeler üzerine de çalışmaları olmuştur.

    Bolzano'nun en acıklı yılları, 1819 ile 1825 yılları arasına rastlar.
    Prag Üniversitesi'nce, tam 7 yıl ders vermeme ve yayın yapmamak üzere
    cezalandırılır. Bu üniversitece profesörlüğü de elinden alınır. Tüm bu
    baskılara karşı onun yüksek kafası hiç durmadan çalışmıştır. Analizde,
    geometride, mantıkta, felsefede ve din üzerinde çok sayıda yayınını
    gerçekleştirmiştir. Bugün, analizde bildiğimiz ünlü Bolzano-Weierstrass
    teoremi'ni ilk kez "Fonksiyonlar" adlı kitabında o kullandı. Fakat,
    teoremin ispatını daha önceki çalışmalarında yaptığını ve kaynak olarak
    da bu çalışmasını verir. Fakat, sözü edilen bu çalışma ve kaynak bugüne
    kadar bulunamamıştır. Çok kullanılan ve kendisinin de çok kullandığı bir
    teoremin ispatının Bolzano tarafından verilmiş olması olasılığı çok
    fazladır. Zaten bu teoremin ispatı verilmeseydi, Bolzano tarafından bu
    kadar çok kullanılmazdı. Sonraki yıllarda bu teoremin ispatı tam olarak
    Weierstrass tarafından verilmiştir. Bu nedenle, bu teorem analizde
    Bolzano-Weierstrass teoremi olarak bilinir.

    Bolzano'nun temel çalışmaları, sonsuzlar paradoksu üzerinedir.
    Bolzano'ya yayın yapma yasağı konduğu için, yaşamı sürecinde bu
    eserlerini ne yazık ki yayınlayamamıştır. "Sonsuzlar Paradoksları" adlı
    çalışması ancak onun ölümünden iki yıl sonra 1850 yılında basılmıştır.
    Bu çalışması, sonsuz terimli serilerin birçok özelliğini içerir. Diğer
    birçok matematikçide olduğu gibi yaşam sürecinde çok hırpalanan,
    şanssızlıklarla ve baskılarla horlanan Bolzano, 18 Aralık 1848 günü
    Prag'da öldü.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:50 pm

    Jakob Bernoulli

    Ünlü Matematikçiler N84bernoullijakob5ui

    Jakob Bernoulli (Fransızca: Jacques Bernoulli, okunuş: bernuyi) (6 Ocak
    1655 Basel; 16 Ağustos 1705 Basel)

    Matematik tarihinin ünlü İsviçre'li ailesinin matematik geleneğini
    başlatan kişidir. Sürekli rekabet ettiği kardeşi Johann ile birlikte
    Leibniz'in öğrencisiydi. Katkıları arasında kutupsal koordinatların
    kullanımı, zincir ve kelebek eğrileri ile logaritmik sarmalın
    incelenmesi vardır. Leibniz'in sabit hızlı bir cismin düştüğü eğri
    olarak belirttiği eşzaman eğrisini, kübik bir parabol olarak buldu.
    Değişik dönüşümler altında kendini yeniden üretebilen logaritmik sarmal
    onu o kadar etkilemişti ki, mezar taşına eadem mutata resurgo (Latince,
    değişmeme karşın yeniden doğarım) yazısıyla birlikte bu eğrinin
    kazanılmasını istedi.

    Jacob Bernoulli'nin ilgilendiği konulardan birisi de olasılık kuramıdir.
    Bununla ilgili olarak yazdığı kitabında, Huygens'in şans oyunlarıyla
    ilgili broşürünü yeniden basmış ve permütasyonları ve kombinasyonları
    inceleyerek binom dağılımlarıyla ilgili Bernoulli Teoremi'ni
    geliştirmiştir.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:50 pm

    Blaise Pascal


    [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]





    Fransız matematikçi ve felsefeci. 19 Haziran
    1623 Clermont'da doğdu, 19 Ağustos 1662'de öldü.

    Pascal, henüz küçük yaşta kendisini gösteren dehalardandır. Henüz 12
    yaşındayken, hiç geometri bilgisine sahip olmadığı halde, daireler ve
    eşkenar üçgenler çizmeye başlamış, bir üçgenin iç açılarının toplamının
    iki dik açıya eşit olduğunu kendi kendine bulmuştur. Avukat olan ve
    matematikle çok ilgilenen babası, onun Yunanca ve Latince’yi iyi
    öğrenmeden matematiğe yönelmesini istemiyordu. Bu nedenle bütün
    matematik kitaplarını saklayarak Pascal’ın bu konu ile ilgilenmesini
    yasaklamıştır. Pascal, çocukluğunda "Geometri neyi inceler?" sorusunu
    babasına sormuş ve "doğru biçimde şekiller çizmeyi ve şekillerin
    kısımları arasındaki ilişkileri inceler" cevabını almıştır. Pascal, bu
    cevaba dayanarak, gizli gizli geometri teoremleri kurmaya ve kanıtlamaya
    başlamıştır. Sonunda babası, onun yeteneğini anlamış ve ona Öklid’in
    (Euclid) Elementler’ini ve Apollonius’un Konikler’ini vermiştir.

    Dil derslerinden arta kalan zamanlarında babasının verdiği kitapları
    okuyan Pascal, 16 yaşında konikler üzerine bir eser yazmıştır. Bu eserin
    mükemmelliği karşısında Descartes, eserin Pascal gibi genç biri
    tarafından yazılmış olduğuna inanmakta güçlük çekmiştir.

    Pascal, 19 yaşında, aritmetik işlemlerini mekanik olarak yapan bir hesap
    makinesi icat etmiştir.

    Pascal yalnızca teorik bilimlerde değil, pratik ve deneysel bilimlerde
    de yetenekli ve özgün bir araştırmacıydı. 23 yaşında, Toricelli’nin
    atmosfer basıncı ile ilgili çalışmasını incelemiş ve bir dağa çıkartılan
    barometredeki cıva sütununun düştüğünü, yani yükseğe çıkıldıkça hava
    basıncının azaldığını göstermiştir. Diş ağrısından uyuyamadığı bir gece
    rulet oyunu ve sikloid üzerine düşünmüş ve sikloid eğrisinin
    özelliklerini keşfetmiştir.

    Pascal, Fermat ile yazışarak, olasılık teorisini kurmuş ve bir binom
    açılımında katsayıları vermiştir. Pascal üçgeni'nin keşfi de ona aittir.

    Pascal, çok genç yaşlarda çok önemli çalışmaları tamamlamış ve
    matematiğin gelişimine çok önemli katkılar yapmıştır. Pascal, 25 yaşına
    geldiğinde kendisini felsefe ve dine adamış, 39 yaşında da ölmüştür.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:51 pm

    Pisagor
    [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


    Pisagor (Pythagoras), Yaklaşık olarak MÖ 580 -
    MÖ 500 tarihleri arasında yaşamış olan Yunan filozofu.

    Doğum yeri olan Sisam adasından M.Ö. 529'da Güney İtalya'ya, Crotona'ya
    göç etti. Crotona bu yörenin zengin liman kentlerinden biriydi. Pisagor
    burada biraz kişisel çekiciliği, kendinde varolduğunu iddia ettiği
    kehanet gücü, biraz da etrafında yarattığı gizemci havasıyla zengin ve
    soylu delikanlılardan üçyüz kadarını bir çatı altında topladı ve okul
    kurdu. Pisagor öğrencilerini iki bölüme ayırıyordu : Dinleyiciler ve
    matematikçiler. Okula dinleyicilik ile başlanıyor başarılı olunursa
    matematikçiliğe geçiliyordu.

    Pisagor öğretisi evrende herşeyin bir sayı ile (özellikle tam sayı)
    özleştiğini öne sürer. 5 rengin, 6 soğuğun, 7 sağlığın, 8 aşkın
    nedenidir. Düzgün geometrik şekiller de pisagorculukta önemlidir.
    Pisagor yeryüzünün düzgün altıyüzlüden (heksahedron), ateşin piramitten,
    havanın düzgün sekizyüzlüden (oktahedron), suyun yirmiyüzlüden
    (ikosahedron) yaratıldığına inanır.

    Pisagor müzik ile de uğraştı. Telin kısalmasıyla, çıkardığı sesin
    inceldiğini keşfetti. İki telden birinin uzunluğu diğerinin iki katıysa,
    kısa telin çıkardığı ses uzun telin çıkardığı sesin bir oktav üstünde
    olduğunu gördü. Eğer tellerin uzunluklarının oranı 3'ün 2'ye oranı
    gibiyse, iki telin çıkardığı sesler beşli aralıklı idi. Bu nedenle
    örneğin bağlamada parmağımızı tellerden birinin ortasına bastığımız
    zaman, teli titreştirirsek çıkacak olan ses, tel boş titreşirken çıkacak
    sesin bir oktav üstünde olacaktır. Benzer şekilde eğer parmağımız teli
    uzunluk 2/3 oranında bölen noktadaysa, telin boş durumuna oranla bir
    beşli aralık yukarda ses çıkacaktır.

    Pisagor, sabah yıldızı ile akşam yıldızının aynı yıldız olduğunu ilk
    anlayan Yunanlıdır. Kendisinden sonra bu yıldız uzun süre Afrodit olarak
    anıldı. Bu gün bunun Venüs gezegeni olduğunu biliyoruz.

    Pisagor, Dünya'nın Güneş etrafında döndüğünü ileri sürdüğü zaman oldukça
    sert tepkiyle karşılaşmıştır. Bilimler hakkındaki görüşlerinin ne
    kadarının ona ait olduğu bilinmemektedir.

    Pisagor öğretisini sunduğu felsefe okulunun kurucusudur. Bu okul aynı
    zamanda dini bir topluluk ve o zamanın politikasına oldukça egemendir.
    Pisagor'un matematik, fizik, felsefe, astronomi ve müzikte getirmek
    istediği yenilikleri, buluşları hazmedemeyen bir takım siyasetçi ve
    gruplar, halkı Pisagor'a karşı ayaklandırarak, okulunu ateşe vermişler,
    Pisagor ve öğrencileri bu alevler arasında ölmüşlerdir.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:51 pm

    Ömer Hayyam
    [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]



    (Nişabur, Horasan, İran, 18 Mart 1048 -
    Nişabur, 4 Aralık 1131), İran'lı matematikçi, astronom, şair ve filozof.

    Asıl adı "Giyaseddin Ebu'l Feth Ömer bin İbrahim"'dir. Farsça "çadır
    yapan insan" anlamına gelen "Hayyam" kelimesi çadırcı olan babasından
    gelmiştir.

    Hayatı

    Hayatı, gençlik yılları bilinmiyor.Hayyamın hayatına baktığımızda
    gençlik dönemine ilişkin çok az bilgi bildiğimizi ama eğitimini
    tamamladıktan ve Anadolu'yu gezdikten sonra Selçuklu sarayına girmiş
    olması ve astronomi bilgini olması ile sarayda yazılan bir çok kitapda
    imparatorluğun yıkılışına kadar adının geçtiği görülmektedir. Bugüne
    kadar gelen eserlerinden ve hayatıyla ilgili olayları anlatan bazı
    kitaplardan, mantık, felsefe, matematik ve astronomi konularında
    çalıştığı, bu alanlarda düzenli bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır.

    Hayyam, zamanında daha çok bilgin olarak ün kazandı. İran'ın,
    Selçuklular yönetiminde olduğu bir çağda yetişen Hayyam, Horasan
    ülkesindeki büyük şehirleri, Belh, Buhara ve Merv gibi bilim
    merkezlerini gezdi, bir ara Bağdat'a da gitti. Zamanının
    hükümdarlarından, özellikle Selçuklu Sultanı Melikşah ve Karahanlılardan
    Şems-ül Mülk'ten büyük yakınlık gördü. Saraylarında, meclislerinde
    bulundu.

    Dönemin önemli isimleri olan Nizamülmülk ve Hassan Sabbah ile okul
    arkadaşı olduğu söylenir ama kronolojik olarak mümkün görünmemektir.

    Gerek Hayyam'ın zamanında, gerek sonraki çağlarda yazılan kaynaklarda
    çağının bütün bilgilerini edindiği, o alanlarda derin tartışmalara
    girdiği, fıkıh, ilahiyat, kıraat, edebiyat, tarih, fizik ve astronomi
    okuttuğu yazılıdır. Müderrislik hayatının pek başarılı olmadığı ama
    dönemim önemli bilginlerinden Zemahşeri'nin derslerine devam ettiği,
    Zemahşeri'yi, bilgi bakımından beğendiği söylenir.


    Felsefesi

    Hayyamın düşünüş şekline ve rubailerine dayanarak şöyle bir çıkarımda
    bulunulabilinir.Hayyam’a göre şarap,testi,saki, herbiri insanla ilgili
    şeyleri simgeler; Şarap insanın ruhudur ve ruh bir bedene kavuştuğu
    zaman var olabilir bu durumda bedeni testi simgeler. Şarap ve testiyse
    herşeyden önce sakinin yani tanrının elindedir ve saki şarabı testiye
    koyduğunda aslında tanrı ruhu bedene koymuştur.

    Hayyam; ruhun sonsuzluğuna inanmakta başlangıcın hiçlik olduğunu
    düşünmektedir. Yok oluşa inanmayan Hayyam herşeyin kısır bir döngü
    içerisinde durmadan var olacağını söylemiştir. Bugünlerde hepimizin
    bildiği enerjinin yoktan var , vardan da yok olamayacağını belkide daha o
    günleren farketmiştir çünkü ona göre insan doğar,büyür, ölür, topraga
    karışır, suya karışır, bir çiçeğin yapragı olur veya bir testicinin
    elinde testi olur, meyhanede kırılır gene toprak olur, gene su olur,
    gene çiçek veya bu sefer kale duvarına taş olur...

    Hayyam rubailerinden de anlaşılacağı gibi özgür ve özgün düşünceli bir
    şairdir. Ama rubailerinde konu olarak hep aynı konuları
    işemiştir.Herşeyi sorgulamakla yola çıkarken tüm ön yargılardan uzak
    tutmıuştur kendini.işte bu nedenlerle tanrıyı da kendi başına gene
    tanrının ona verdiğine inandığı akıl yoluyla bulmaya çalışmış ve
    insanların elinde, dilinde aslından uzaklaştırıldığına inandığı ve
    sufilikle insanların kandırıldığını düşündüğü için dinlerden
    olabildiğince uzak tutmuştur kendini özelliklede din üzerinden halkı
    kandırdına inandığı kişilerden.Hayyamın düşünceleri bağnazlığa karşı ve
    aklın yolunu övücü niteliktedir. Edindiği eğitim sayesinde batıl
    inaçlara daha o dönemlerde karşı çıkabilmiş sayılı düşünürden biridir.
    [[Falcı|Falcılara|| , halkı kandıran hacı- hocalara , batıl inançlara
    karşı çıkmaktatır. Dünyada yaşadığımız zamanın kısıtlı olmasından
    rahatsızlık duymakta ve bu kısa zamanı en güzel şekilde geçrmemiz
    gerektiğine inanmaktadır.

    Hayyam parasız , mülksüz , hiç birşeyi olmayan insanlara değilde bolluk
    içinde yüzüpte yaşamdan zevk almayanlara yada daha doğru bir anlatımla
    alamayanlara acıyor.Aslında kendisininde varlıklı bir aileden gelmiş
    olmasına rağmen böyle bir düşünceyi yüz yıllar öncesinde yakalamış
    olabilmesi dikkat çekicidir.Soylu bir aileden gelmesini kullanarak
    kendini geiştirmiş zamanında sayılı olan düşünür ve bilim adamlarından
    biri haline gelmiştir. İlim bilmesi ve onun inandığı şekliyle tanrının
    ona akıl vermesinin nedeni olan sorgulama yöntemini kullanarak herşeyi
    anlamaya çalışmıştır Hayyam.


    Eserleri

    Hayyam'ın fizik, ****fizik, matematik, astronomi ve şiir konularında
    değişik eserleri vardır. Bunlar arasında İbn-i Sina'nın Temcid (Yücelme)
    adlı eserinin yorum ve tercümesi de yer alır. Zamanında, bir bilgin
    olarak ün kazanan Ömer Hayyam'ın edebiyat tarihindeki yerini sağlayan,
    sonraki yüzyılarda da Doğu İslam dünyasının en büyük şairlerinden biri
    olarak anılmasına yolaçan Rubaiyat'ıdır (Dörtlükler). Ömer Hayyam, İran
    ve Doğu edebiyatında rubai türünün kurucusu sayılır. Sonraları aralarına
    başkalarının eserleri de karışan bu rubailer 200 kadardır. Hayyam,
    oldukça kolay anlaşılan, yumuşak, akıcı, açık ve seçik bir dil kullanır.
    Şiirlerinde gerçekçidir. Yaşadıkları, gördüklerini, çevresinden,
    zamanın gidişinden aldığı izlenimleri yapmacığa kapılmaksızın, olduğu
    gibi dile getirir. Ona göre, gerçek olan yaşanandır, dünyanın ötesinde
    ikinci bir dünya yoktur. İnsan, yaşadıkça gerçektir, gerçek ise
    yaşanandır. En şaşmaz ölçü akıl ve sağduyudur. İnsan bir akıl
    varlığıdır. Gerçeğe ancak akıl yolu ile ulaşılabilir.

    Onun şiirinde zamanın haksızıkları, softalıkları; ince, alaylı,
    iğneleyici bir dille yerilir. Dörtlüklerinin konusu aşk, şarap, dünya,
    insan hayatı, yaşama sevinci, içinde bulunduğumuz geçici dünyanın tadını
    çıkarma gibi insanla sıkı bir bağlantı içinde bulunan gerçek eylem ve
    davranışlardır. Şiirlerinde işlediği konulara, felsefi olarak bakmak
    gerekir. Aşk, sevinç, hayatın tadını çıkarma, Hayyam'a göre vaz geçilmez
    insan duygularıdır, insan hayatının ana dokusu bunlarla örülüdür. Bazı
    dörtlüklerinde filozofça derin bir sezgi, açık ve seçik bir insan
    severlik duygusu, gösterişten, aşırılıktan uzak bir yaşama anlayışı
    görülür. Hayyam kendisinden sonra gelen pek çok şairi etkilemiş, rubai
    alanında tek örnek olarak benimsenmiştir. Batı ülkelerinde adına bir çok
    dernek kurulmuş, rubaileri bütün Batı dillerine, bu arada birçok defa
    Türkçe'ye Rubaiyat-i Hayyam, Hayyam'ın Rubaileri, Ömer Hayyam ve
    Rubaileri, Dörtlükler adı altında tercüme edilmiştir
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:52 pm

    Boole (1815 - 1864)

    2 Kasım 1815 yılında
    Lincoln'da doğan George Boole, basit bir dükkancının oğluydu. O çağın
    İngiltere'sinde dükkancılık oldukça aşağılanan bir meslekti. Kendi
    kendini yetiştiren bu dahinin yüksek zekası en aşağı halk tabakasına
    verilmişti. Bu zeka, kendi yağıyla kavrularak bulunduğu çevrede
    kalacaktı. Bu deha, yüksek tabakaların okullarında da okuyamazdı.
    Boole'un girmek istediği okulda Latince gibi lüks dersler de
    okutulmuyordu. Servet ve para yönünden daha aşağı düzeyde doğmuş
    olanların okulunda okumalıydı. Kendisinin fakirlikten hiçbir zaman
    kurtulamayacağını bilen ve oğluna kapalı kapıları açmak için elinden
    geleni yapmış olan babasının sevgiyle dolu ve cesaret verici sözleriyle
    Boole Latince'yi tek başına öğrendi. Bunun için babasının bir arkadaşı
    olan küçük bir kitapçıya başvurmuş, fakat bu adamcağız da çocuğa
    Latince'nin ilk gramer kurallarını açıklayabilmişti. Boole on iki yaşına
    geldiği zaman Horace'ın bir şiirini İngilizce'ye çeviri yapabilecek
    kadar Latince'yi öğrenmişti. Çeviri tekniğini bilmeyen baba, oğluyla
    gurur duyduğu için, bu çeviriyi bulundukları yerin yöre gazetesinde
    yayınlatır. Okulda büyük bir gürültü kopar. Bu gürültünün bir kısmı iyi
    ve bir kısmı da kötü yöndeydi.

    Klasikler öğretmeni, on iki yaşındaki bir ******n böyle bir çeviriyi
    yapabileceğini bir türlü kabul etmiyordu. Bu çevirideki bazı
    yanlışlıklardan mahcup olan Boole, dilbilgisi eksikliklerini tek başına
    doldurmaya karar verdi. Bu sırada Yunanca'ya da başlamıştı.
    Boole'un babası, oğluna okulunun üstünde matematik dersleri vermiş ve
    optik aletlerin yapımıyla ilgisini arttırmıştı. Fakat Boole, hala klasik
    çalışmalarının yüksek mevkilerin anahtarı olduğunu düşünüyordu. Okulu
    bitirdikten sonra ticaret derslerini izledi. Fakat, bu derslerin umduğu
    gibi bir faydası olmadı. On altı yaşına gelince fakir ailesine yardım
    etmek gerektiğini anladı. Bu nedenle de bir ilkokulda ders vermeye
    başladı. Bu öğretmenliği tam dört yıl sürdü. Fakat, rahat bir yaşama
    kavuşamamıştı. Serbest meslekte çalışmayı düşünüyordu. Asker ve hukukçu
    da olamazdı. İçinde bulunduğu öğretmenlikte pek iç açıcı değildi. Geriye
    papaz olmak kalıyordu. Dört yıllık öğretmenliği süresince Fransızca,
    Almanca ve İtalyanca dillerini de tam olarak öğrenmişti.

    Sonunda Boole, tutacağı yolu buldu. Babasının ona vermiş olduğu ilk
    matematik dersleri artık meyvesini vermeye başlamıştı. Boole, yirmi
    yaşına gelince bir özel okul açtı. Burada matematik öğretmesi
    gerekiyordu. Babasından aldığı derslerin faydasını gördü. O zamanın el
    kitaplarını gözden geçirdi. Önce hayretle incelediyse de, sonra onlardan
    tiksindi. Acaba büyük matematikçiler neler yapmışlardı? Abel ve Galois
    gibi, büyüklerin kitaplarını okudu. Fazla bir matematik bilgisi
    olmayanların okuyup anlayamayacağı kesin olarak bilinen Laplace'ın "Gök
    Mekaniği" ni hiç kimsenin yardımı olmadan okuyup anladı. Lagrange'ın
    "Analitik Mekanik" adlı eserini tam anladı. Artık, kendisinin yolunu
    çizmişti. İlk ilmi çalışması olan değişim hesabı yayınlandı. Yine tek
    başına çalışmasının ürünü olan invaryantları keşfetti. Zaten bu
    invaryantlar olmasaydı, rölativite (bağlılık) kuramı olmazdı. Cebirsel
    denklemlerdeki boşlukları doldurdu.
    Boole'un yaşadığı dönemde, bir dergide adamın olmadığı sürece bir
    çalışmanın yayınlatılması olanaksızdı. Boole, bu bakımdan şanslıydı.
    Çünkü, 1837 yılında, İskoçya'lı D.F.Gregory adında bir matematikçi ,
    "Cambridge Mathematical Journal" adında bir dergi çıkarıyordu. Boole,
    derginin müdürüne çalışmalarının birkaçını verdi. Gregory bu
    çalışmaların orijinalliğini ve yazış biçimini çok beğendi. Yazıları
    yayınladı. Böylece, iki matematikçi arasında dostça bir arkadaşlık ve
    mektuplaşmalar başladı ve hayatları boyunca sürdü.

    Modern cebir kavramı, Peacock, Herschel, De Morgan, Dabbage, Gregory ve
    Boole sayesinde yerini aldı. Boole, sembol ve işlemleri kullandı.
    Başlangıçta oldukça çok gürültü kopardı ama, sonunda yerine oturdu.
    Boole, de Morgan'ın hem hayranı ve hem de büyük bir dostuydu.
    İngiltere'deki büyük matematikçilerle ya kendisi doğrudan ya da mektupla
    haberleşiyordu. 1848 yılında "Mantığın Matematik Analizi" adlı bir
    çalışmasını yayınladı. Bu eser, matematikte yeni bir çığır açmış ve
    Boole da kesin bir üne kavuşmuştu. Bu broşür, de Morgan'ın da
    takdirlerini topladı. Bu eser, bundan altı yıl sonra ortaya çıkacak olan
    bir çalışmanın müjdecisi olacaktı.
    Boole'a, Cambridge'e gidip eski temellere dayanan matematik derslerini
    okuması önerildi. O bunları dinlemedi. İki büklüm bir vaziyette ailesini
    geçindirmek için öğretmenliğe devam etti. Tüm bunlara karşın,
    araştırmaları ve konferanslarıyla ünü günden güne yayılıyordu.
    İrlanda'da Cork kentinde Queen's College yeni açılmıştı. Bu ün ona bu
    College'e 1849 yılında matematik profesörü olarak atanmasını sağladı.
    Fakirlikten gelen Boole, kendine açılan bu olanakların değerini bildi.
    Bu arada kayda değer eserler yayınladı. 1834 yılında, mantık ve
    olasılıklar üzerine büyük bir eser yayınladı. Bu sırada tam otuz dokuz
    yaşındaydı. Bu kadar derin orijinallikte bir eser meydana getirmesi için
    oldukça gençti. Sürekli çalışıyor ve yeni yeni buluşları
    gerçekleştiriyordu. Fakat, Boole'un bu matematiği uzun bir süre
    ilerletilmedi. 1910 ile 1913 Yılları arasında Whitehead ile Russel,
    Boole'un bu çalışmasını yeniden işlediler. Sembolik mantığın amansız
    düşmanı Cantor'dur. Bu kuramı çok eleştirmiştir. Halbuki, bu kuram onun
    kuramına da yardım ediyordu.

    Eserlerinin yayınlanmasından sonra çok yaşamadı. Marie Everest ile
    evlendi. Gitmeye söz verdiği bir konferansa yetişmek için yağmurlu bir
    günde sırılsıklam olup yakalandığı bir zatürreden 8 Aralık 1864 günü
    elli yaşında öldü. Daha sonra karısı Marie Boole, onun fikirlerini
    içeren "Boole Psikolojisi" adı altında yayınlanan broşürde onu anlatır.
    O, çok büyük bir eser verdiğinin farkında olarak öldü.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:52 pm

    Borel (1871 - 1956)
    Felix Edouard Emil Borel; 7 Ocak 1871 günü Fransa'da Saint Affrique
    denen küçük bir kasabada doğdu. Babası, Protestan olan bu şehrin
    papazıydı. Annesi de, tüccar olan bir aileden geliyordu. Borel ilk önce,
    1889 yılında Ecole Normale girdi. Bu okulu bitirince, Linne
    Üniversitesinde, Ecole Normale'de ve Sorbonne'da matematik dersleri
    verdi. Analiz ve olasılıklar kuramında oldukça önemli keşiflerde
    bulundu. Aynı zamanda, oyunlar kuramının kurucusu kabul edilir. Üç yüzün
    üzerinde ilmi makalesi yayınlandı. Bu makalelerin her biri bir çığır
    açacak niteliktedir. Bunların içinde en önemlilerinden biri analizde çok
    iyi bilinen ve çok kullanılan Heine-Borel teoremidir. Bu sonuç, Borel
    tarafından hazırlanan ünlü tezinin bir parçasıdır. Borel, aynı zamanda
    Lebesgue tarafından geliştirilen Lebesgue ölçümü kuramının ilk
    öncülerinden biridir. Borel'in, Borel ölçülebilir kümeler üzerinde
    çalışmaları bir yerde Lebesgue'e ilham vermiştir.

    Borel, 1901 yılında Marguerite Appel ile evlendi. Bu evlilikten hiç
    çocukları olmadı. 1924 ile 1940 yılları arasında yoğun bir biçimde
    politika ile uğraştı. 1940 yılında Alman'lar tarafından kısa bir süre
    tutuklandı. 1955 yılında Brezilya'da toplanan ilmi bir toplantıya
    katıldı. Bu toplantıdan dönerken gemide düştü. Yaşı da epey ilerlediği
    için bu düşmede çok incindi. Kendini bu düşmeden sonra bir türlü
    toparlayamadı. Bu tarihten tam bir yıl sonra, 3 Şubat 1956 yılında
    seksen beş yaşındayken Paris'te öldü.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:53 pm

    Cartan (1869 - 1951)
    Bir Fransız matematikçisi olan Elie Cartan, 1869 tarihinde Dolomieu' da
    doğdu. 1912 yılında Sorbonne'da profesörlüğe yükseltildi. 1924
    tarihinden 1940 yılına kadar yüksek geometri dersleri verdi.
    Çalışmalarının çoğu gruplar kuramının incelenmesi ve uygulaması
    yönündedir. Sürekli ve sonsuz grupların yapısıyla ilgili kuramı ve yeni
    evrenler düşünülmesine yol açan genelleştirmeler ve uzaylar kuramını
    kurdu. 1922 yılında ortaya attığı, hiç eğrilik göstermeyen tamamen
    paralel bir uzay kavramı, en önemli buluşlarından sayılır. Cartan'ın bu
    çalışmalarından haberi olmayan Einstein, 1828 yılında aynı gerçekleri
    yeniden buldu. Çok sayıda yayını ve kitapları olan Cartan, 1951 yılında
    Paris'te öldü.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:54 pm

    Cauchy (1789 - 1857)İlk büyük Fransız matematikçisi Auguston Louis Cauchy,
    Bastille'in işgalinden altı haftadan az bir zaman sonra Paris'te 21
    Ağustos 1789 günü doğdu. İhtilal ****** eşitlik ve hürriyete olan
    borcunu yoksulluk içinde büyüyerek ödedi. Yarı açlık içinde ancak
    babasının iş bilmesi ve aklını kullanması sayesinde yaşadı. Babası,
    parlamentonun avukatıydı. Okumuş aydın biriydi. Katolik'ti. Bastille
    düştüğünde giyotinden nasıl kurtulduğunu Allah bilir. İhtilal döneminde
    polisti. İhtilalden iki yıl önce kendisi gibi dindar, çok iyi bir kadın
    olan Maria Madeleinc Desestre ile evlendi. Bu evlilikten altı çocuk
    oldu. Bunların ikisi erkek ve dördü de kızdı. Bunların en büyüğü
    Cauchy'ydi. İhtilal sonrasında aile Arcueil köyüne taşındı. Tam on bir
    yıl burada kaldılar. Cauchy, çocukluğunda kötü beslendiği için sıhhati
    hiç bir zaman iyi gitmedi. Başlangıçta iyi bir eğitim gördü. Dindardı.
    Bu yüzden başına çok belalar da geldi. Yine Abel'e göre, Cauchy
    tutuculuğu seven bir ilim adamıydı. Weierstrass ve Hermite'te
    Katolik'ti. Cauchy, ilk dini eğitimi annesinden aldı. Zaten ihtilal
    döneminde okullar kapanmıştı. Zamanın ihtilalci yönetimi okuyanları
    sevmiyorlar, bilginleri ve kültürlü adamları yoksulluk içinde
    bırakıyorlardı veya giyotine sevk ediyorlardı.
    Arcueil köyünde matematikçi Laplace ve kimyacı olan Berthollet
    (1748-1822) kapı komşuydular. İlişkileri de iyiydi. Berthollet
    kesinlikle bir yere gitmezdi. Laplace biraz daha alçak gönüllüydü. Bir
    gün fakir komşusunun evine gitti. İyi beslenmemiş, kitaplar ve defterler
    içinde cezalı bir çocuk gibi gömülmüş zayıf Cauchy'yi görünce hayrete
    düştü. Az zamanda ******n matematik yeteneğini anladı. Ona, kendisine
    iyi bakmasını önerdi.
    Birkaç yıl sonra aynı Laplace, Cauchy'nin seriler hakkındaki
    konferanslarını dinlemeye çağrıldığı zaman, delikanlının serilerin
    yakınsaklığı hakkındaki keşiflerinin, kendi gök mekaniğinin büyük
    binasını yıkmasından korkuyordu. Çünkü, ya kendi serileri ıraksaksa diye
    düşünüyordu. Bu korkulu konferanstan sonra eve geldi ve hesaplarının
    tümünü teker teker gözden geçirdi. Hemen hemen küresel olan yerkürenin
    yörüngesi biraz daha eliptik olsaydı, Laplace'ın dayandığı seri de
    ıraksak olacaktı. Bereket versin ki, Laplace'ın, korktuğu başına gelmedi
    ve rahat bir nefes aldı. Laplace, kendi serilerinin yakınsaklıklarını
    Cauchy'nin yakınsaklık ölçütleriyle teker teker kontrol ettikten sonra
    ancak aklı başına geldi. Çünkü, büyük Laplace tehlikeyi görmüş ve daha
    önce oldukça dikkatsiz adımlar atmıştı. Şimdi, Cauchy'nin ölçütleri onu
    rahatlatmıştı.
    1 Ocak 1800 günü, Paris'le İlişkisini kesmemiş olan Cauchy'nin babası,
    senato katibi oldu. Bürosu Luxembourg sarayındaydı. Bir köşeyi de oğluna
    ayırmıştı. O zaman Polytechnique'te profesör olan Lagrange sık sık
    katiple konuşmaya gelirdi. Cauchy ile burada karşılaşan Lagrange,
    Laplace gibi ******n matematiğine ve onun matematik yeteneğine hayran
    kaldı. Bir gün Laplace ve başkalarının huzurunda Lagrange, köşede
    çalışan genç Cauchy'yi göstererek, "Bu delikanlıyı görüyor musunuz? O,
    matematikte hepimizi geçecektir" dedi.
    Lagrange, nazik ve zayıf olan fakat çok çalışkan Cauchy'ye on yedi
    yaşına kadar yüksek matematik kitabının verilmemesini söyledi. Aslında,
    bu da yanlıştı. Çünkü, dahi bir kimse için bilgi kısıtlaması söz konusu
    olamaz. Kısıtlama veya sıkma onu o yoldan alıp yok olmasına neden
    olabilir. Cauchy , on üç yaşına kadar babasının yanında eğitim gördü.
    Daha sonra Ecole Centrale du Pantheon'a girdi. Bu okulda, Yunanca,
    Latince ve bu dillerin edebiyatlarında açılan yarışmaların tüm
    ödüllerini alarak okulda bir kahraman oldu. Bu okuldan ayrıldıktan sonra
    on ay iyi bir öğretmenle matematik çalıştı. 1805 yılında on altı
    yaşındayken Polytechnique okuluna ikincilikle girdi. Orada dini
    görevlerini yerine getirirken arkadaşları kendisi ile alay ediyordu. Bu
    alaylara bazen aldırmıyor bazen de onları imana getirmeye çalışıyordu.
    1807 yılında mühendis okuluna geçti. 1810 yılında bu okulu bitirdi. Üç
    yıl Napolyon'un ordusunda askeri mühendis olarak Cherbourg'ta çalıştı.
    Cherbourg'a, Laplace'ın, Lagrange'ın, Kempis'in ve Virgilus'ün birer
    kitabını ***ürmüştü. Lagrange'ın eseri sayesinde, onun eserindeki
    hatalardan uzak bir fonksiyonlar kuramı kurmayı tasarladı. Boş
    zamanlarında aritmetikten başlayıp astronomiyi bitirdi. Bazı ispatları
    sadeleştirerek matematiğin tüm kollarını gözden geçirdi. Terör,
    savaşlar, yenilgiler, ihtilaller ve karşı ihtilaller devrinin
    matematikçisi olan Cauchy de bu olaylardan, kurtulamadı. Fakat, yine de
    bir şeyler yapmaya çalıştı. Birincisi, analize yakınsaklık ölçütünü
    getirerek analizi sıhhate kavuşturdu. En önemli atılımlarından birisi
    buydu. İkincisi, olasılıklar analizi ve gruplar kuramını kurmasıdır.
    Üçüncüsü de, karmaşık fonksiyonlar kuramıdır.

    1812 yılında Moskova yenilgisi, 1813 yılında Prusya ve Avusturya'ya
    karşı Leipzig yenilgisi, Napolyon'u İngiltere'yi işgalden vazgeçirdi. Bu
    hazırlıklarda Cauchy de bulunuyordu. Cherbourg' daki inşaatlar
    yavaşladı. Cauchy çok çalışmaktan bitkin bir halde yirmi dört yaşında
    1813 yılında Paris'e geri döndü. Bu sırada en verimli yaşındaydı. Çok
    yüzlü geometrik şekiller, simetrik fonksiyonlar ve bunlarla ilgili
    eserini verdi. Cauchy'nin bu eserleri basıldı ve çok taktir toplayarak
    Cauchy'nin bir anda ünlü olmasını sağladı. Legendre, Cauchy'nin bu
    çalışmasına devam etmesini istedi. İkinci eseri Ocak 1812 tarihinde
    basıldı. Sübstitüsyonlar kuramı, sonlu gruplar ve işlem grupları
    üzerindeki çalışmaları çok etkili oldu. Permütasyon grupları üzerine
    makaleler yazdı. Alt gruplar, grupların ve alt grupların sıraları
    arasındaki bağlılıkları inceledi. Grup tabloları onun en ilginç
    çalışmalarını gösterir. Katı cisim dönmeleri ve simetrilerin oluşturduğu
    gruplar hep Cauchy'nin çalışmalarının ürünleridir. Sonlu, sonsuz ve
    devirli gruplar üzerinde çalıştı. Bunların atom ve kristal yapılara
    uygulanmasını verdi. Permütasyonların devirlerini yazdı.
    1816 yılında yirmi yedi yaşındayken, hayatta olan matematikçilerin en
    önde gelenlerinden, biri oldu. Tek rakibi, kendisinden on iki yaş büyük
    olan ve çok az konuşan, yaptıklarını saklayan ve yayınlamayan Gauss'tu.
    1814 yılında, karmaşık fonksiyonlar kuramını geliştirdi. Bugün, Cauchy
    teoremi adıyla bilinen ünlü teoremi ifade ederek ispatladı. Bu alanda
    integraller ve bunların hesaplanma yöntemleri yine Cauchy tarafından
    verildi. Bu sahadaki eseri 1827 yılında basıldı. Akademi ve
    Polytechnique'e 80 ile 300 sayfalık orijinal eserler yağdırıyordu. 1815
    yılında, Fermat'ın bir teoreminin ispatını verdi. 1816 yılında sıvılar
    üzerinde dalgaların yayılmasının kuramını içeren yapıtıyla Akademi
    ödülünü aldı. 1815 yılında Polytechnique'te analiz öğretmeni ve az sonra
    da profesör oldu. Sorbonne'a ve College de France'a girdi. Her işte
    başarılı oluyordu. Akademiye haftada iki çalışma sunduğu oluyordu.
    Geliştirdiği ve yaptığı çalışmaları öğrenmek için Avrupa'nın her
    yanından matematikçiler geliyordu. 1816 yılında Akademiye başkan
    seçildi.
    1818 yılında Aloise de Bure ile evlendi. Karısı, görgülü, bir ailenin
    kızıydı. Cauchy gibi o da Katolik'ti. Bu evlilikten iki kızı oldu. Tam
    kırk yıl eşi ile çok mesut evlilik hayatı sürdürdü. Laplace ve
    diğerlerinin önerisi ile 1821 yılında Polytechnique için çok şahane bir
    analiz kitabı yazdı. Bu kitapta, limit, süreklilik, diferansiyel,
    integral, dizi, seri, dizilerin ve serilerin yakınsaklığı hakkında çok
    güzel konularda kendini gösterdi. 1826 ile 1830 yılları arasında
    "Matematik Alıştırmaları" adlı bir dergi çıkardı. Çok aranan ve tutulan
    eserler yayınladı. 1835 yılında Akademinin "Comptes Rendus" adlı
    haftalık bültenini çıkardı. Cauchy bu dergiye makaleler yağdırıyordu.
    Eserlerinin basma masraflarının artmasından dolayı dört sayfadan fazla
    makale kabul edilmemesi kısıtlaması, Cauchy' nin kalemini yavaşlattı.
    Sayılar hakkında 300 sayfalık bir çalışmasını dışarıda, bastırmak
    zorunda kaldı.
    1830 yılı ihtilali yine Cauchy'nin huzurunu bozdu ve rahatını kaçırdı.
    Ailesini Paris'te bırakarak, Akademiye istifa dilekçesini vermeden
    İsviçre'ye gitti. Sardunya Kralı ona Torino'da fizik matematik
    kürsüsünde bir yer verdi. Cauchy bu görevi kabul etti ve kısa sürede
    İtalyanca 'yı öğrendi. Bundan sonraki derslerini ve konferanslarını bu
    dille verdi. Çok çalışmaktan dolayı hastalandı. İtalya'ya yaptığı
    seyahatte iyi oldu. Papayı ziyaret etti. Sonra, yeniden Torino'daki
    görevine döndü. Cauchy'i ödüllendirmek isteyen Charles, aslında ona çok
    kötülük yaptı. 1833 yılında, on üç yaşındaki oğlunun eğitim ve öğretimi
    için görevlendirdi. Cauchy, ertesi yıl ailesini yanına getirtti.
    Sabahtan akşama kadar çocukla beraberdi. Sanki bir dadı olmuştu.
    Çocuktan boş kalan kısa zamanlarda bile odasına koşuyor, birkaç formül
    yazıyor ve bir paragraf ekliyor ve yine ******n yanına dönüyordu. Burada
    yaptığı en önemli çalışma, ışığın dağılması hakkında yapılan buluşudur.
    Cauchy, küçük öğrencisinden 1838 yılında kurtulduğunda elli yaşındaydı.
    Kraldan izin alarak Paris'e döndü. Yeniden koltuğuna oturdu. Bundan
    sonraki matematik çalışmaları daha hızlı oldu. Sanki dinlenmişti. Bundan
    sonraki matematik çalışmaları her sahayı içeriyordu. Matematiğin tüm
    kollarında, mekanikte, fizik ve astronomide olmak üzere ve çoğu da çok
    kalın olmak koşuluyla 500 taneden fazla eser yazdı. Çok yönlü ve çok
    çalışkan bir matematikçiydi.

    Bu kadar çok eser vermeye ve bu kadar çok çalışkan olmasına karşın,
    dertleri yine bitmedi. College de France'ta bir yer boşalmıştı. Cauchy
    hemen buraya seçildi. Yemin etme nedeniyle hükümetle ve yöneticilerle
    arası açıldı. Yemini kabul etmediğinden yine açıkta kaldı. Daha sonra
    hükümet hata yaptığını anladı ve Cauchy de görevinde kaldı. Cauchy, tam
    dört yıl hükümete arkasını çevirip çalıştı. Ailesinden aldığı terbiyeden
    olacak, Fransız Hristiyanlığı'nın inatçı bir Don Kişot'u gibi bir
    davranış gösteriyordu. Bu davranışıyla hükümeti bile güç durumlara
    düşürdüğü oluyordu. O, dini için eziyetler çekmiştir. Arkadaşları
    tarafından iki yüzlü burjuva olarak suçlanmasına karşılık hürmete değer
    bir matematikçiydi. Abel'e karşıda iyi ve namuslu davranmamıştı.
    Cauchy'nin en önemli çalışmalarından biri de bu devreye aittir.
    Leverrier, 1840 yılında Akademiye bir çalışma sundu. Hesaplar o kadar
    fazlaydı ki, bunları incelemek olanaksızdı. Cauchy , hesapların doğru
    olduğunu gerçeklemek için çalışmayı incelemeyi kendisi istedi. Cauchy,
    Leverrier'in hesaplarını adım adım izleme yerine, kestirmeden giderek,
    eseri gerçekleyecek ve az zamanda geliştirilebilecek yeni yöntemler
    buldu. Hükümetle olan kavgası 1843 yılında daha da kızıştı. Cauchy bu
    sıralarda elli yaşındaydı. Bakan, kamuoyunun alayı olmayı göze alamadığı
    için, Cauchy'nin yerine başka birinin seçilmesini emretti. Cauchy
    kendisini mertçe savundu. Onun bu savunmaları Galile zamanında olsaydı
    kendisi şüphesiz yakılırdı. Her gelen hükümetin kendisinden istediği
    yeminleri cesaretle kabul etmedi. Bu davranışları bazı hallerde
    hükümetleri bile güç durumda bıraktı. 1848 yılında, Cauchy'den bu yemini
    isteyen hükümet iş başından kovuldu. Yeni gelen hükümetin ilk işi de bu
    yemini kaldırmak oldu. Cauchy'nin hayatı ve karakteri bize zavallı Don
    Kişot'un hayatı gibi heyecan verir. Bu davranışlarından dolayı kendisine
    Don Kişot takma adı bile yakıştırılmıştır.
    1852 yılında III. Napolyon yönetimi ele alınca yeniden yemin koydu.
    Yalnız bu yeminden Cauchy'ye ayrıcalık tanındı. Cauchy bu ayrıcalığa
    teşekkür bile etmedi. Hiç bir şey yokmuş gibi derslerine devam etti.
    Bundan sonra da Sorbonne'un şerefi oldu. Cauchy'nin ilginç bir yanı da,
    duygusal olmasıydı. O, matematikten ayrıldığında, aklı yerine duygusal
    yanlarına göre hareket ediyordu. Bu davranış onda çok görülürdü. Bu
    nedenle, bazı tutarsız davranışlara, hatta bazen onu felaketlere
    ***ürüyordu. Hıristiyanlık, Müslümanlık ve politik konularda çalkantılı
    devirler yaşamıştır. Bir zaman cizvitleri tutmuş ve onları
    desteklemiştir. Sonuçta, Mayıs 1860 tarihinde toplu insan öldürülmesi
    olayı olmuştur.
    Cauchy, eserlerini çok acele yazdığından, bu çalışmaları çok
    eleştirilmiştir. Çok eser vermiştir. Eserlerinin tümü 789 ayrı
    çalışmadır ve hepsi yirmi dört cilt kadar tutar. Fakat, bu kadar eser
    veren bir kimsede bu kadar kusuru hoş görmek gerekir. Yaşamı ve hayatı
    çok sadeydi. Onun iki şeyi vardı. Matematik ve din. Matematik ve dinden
    başka her şeyde sınır gözetirdi. Kendisini ziyarete gelen Lord Kelvin'i
    bile Katolik yapmak için uğraşacak kadar saf ve temiz duyguluydu.
    Gauss'un tersine, kendisini çok üstün görüyordu. Bu nedenle yakınlarını
    kırıyor ve son yıllarını kavgalarla geçiriyordu. İnatçı bir davranışı
    vardı. Gürültücülere şiddetle karşı gelirdi. Haklı ya da haksız olsun,
    kendi görüşünde ısrar ederdi. Bu davranışı yüzünden arkadaşları
    kendisini pek sevmezdi.
    Akademiye seçilecek adaylara ilmi otoritesine göre oy verilmesi
    neredeyse bir gelenekti. Cauchy bu oylarını, dini ya da siyasi görüşü
    doğrultusunda verdiği söylenir. Şüphesiz, bu davranışın doğru olup
    olmadığını bilemiyoruz ama, tutumu yüzünden en azından böyle bir kanı
    etrafında bırakıyordu. Son yılları bu nedenle biraz acıklı geçmiştir.
    Cauchy , 23 Mayıs 1857 günü altmış sekiz yaşındayken birden bire
    bronşitten öldü. Bu bronşiti geçirmek için dinlenme yerine çekilmişti.
    Orada ölümüne neden olan bir hummaya tutuldu. Aslında ölümü hiç
    beklemiyordu. Ölümünden, birkaç saat önce, Paris baş piskoposuna
    yapacağı iyiliklerden söz ediyordu. Yaşamı boyunca iyilik yapmayı çok
    sevmişti. Papaza son sözleri "İnsanlar gelip geçer, fakat eserleri
    kalır" dedi ve öldü. Gerçekten, Cauchy'nin eserleri bugün
    üniversitelerde yaşamaktadır.
    Fonksiyonlar kuramında da çok yenilikleri olan Cauchy, Cauchy-Riemann
    denklemleri, Cauchy teoremi, Cauchy integral formülü ve Cauchy esas
    değeri buluşları sayılabilir. Bu saydığımız bağıntılar oldukça genel
    buluşlardır. Karmaşık analizde çok uygulaması olan çok derin konuları
    içine almaktadır. İstenildiği kadar da genişletilip ilmin diğer
    dallarına uygulanabilirliği vardır.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:54 pm

    Cramer (1704 - 1752)İsviçre'li bir
    matematikçi olan Gabriel Cramer, 1704 yılında Cenevre'de doğdu.
    Cenevre'de matematik ve felsefe profesörlüğü yaptı. Berlin akademisine
    ve İngiliz Kraliyet Akademisine üye seçildi. "Cebirsel Eğrilerin
    Analizine Giriş" adlı kitabı 1750 yılında yayımlandı. Cramer'in bu
    kitabı, analitik geometri alanında yazılan ilk kitaplardan biridir.
    Cramer'in en büyük hizmetlerinden biri de, Jean ve Jacques Bernoulli'nin
    tüm kitaplarıyla, Leibniz'in "Commerciu Epistolcum" adını taşıyan
    mektuplarını bir araya getirerek toplu halde yayınlaması olmuştur.
    Bugün, denklem sistemlerinin çözümünde kullanılan Cramer kuralı oldukça
    kolaylık sağlar. Matematiğin gelişmesinde büyük katkıları olan Cramer,
    1752 yılında Bagnols'da öldü.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:55 pm

    d'Alembert (1717 - 1783)
    Jean Le Rond d'Alembert adı, Notre Dame de Paris yöresinde küçük bir
    kilisenin adı olan Saint-Jean-Le Rond'tan gelmektedir. Chevalier
    Destouches'in gayri meşru oğlu olan d'Alembert, annesi tarafından
    gizlice Saint-Jean-Le Rond kilisesinin basamaklarına bırakılmıştı.
    Çocuğu sabahın erken saatlerinde kilisenin basamakları üstünde mışıl
    mışıl uyurken, kiliseye gelen papaz buldu. Hava oldukça da karanlıktı.
    Sabahın soğuğu iliklerine kadar işlemişti. Kilise avlusunun kapısını
    açtı ve yavaş adımlarla merdivenlere doğru yaklaştı. Basamakların
    üzerinde karanlık bir şey gördü. Köpek veya yabani bir hayvan
    olabileceğini düşündü ve biraz da korktu. Biraz daha yaklaşınca
    karartının hareket etmediğini ve hayvan olmadığını anladı. Kafasından
    bazı düşünceler bir film şeridi gibi süratli bir biçimde geçti. Acaba bu
    ne olabilirdi? Merdivenlere doğru tırmandı ve karartıyı artık iyice
    seçebiliyordu. Örtünün bir ucunu kaldırdı. Bir de ne görsün, minicik bir
    yavrucak annesinin sütünü yeni emmiş gibi mışıl mışıl uyuyordu. Yüzünün
    açılmasıyla sabahın soğuğu ciğerlerine kadar girdi. Arka arkaya bu
    temiz havayı burnundan çekti ve bol bol oksijeni teneffüs etti. Soğuk
    onu biraz rahatsız etti. Hava da iyice aydınlanmıştı. Çocuğun yüzü iyice
    fark edilebiliyordu. Yavaşça kucağına aldı ve merdivenlerin
    basamaklarını dikkatlice çıktı. Cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtı
    ve bir eliyle de bebeği uyandırmamak için tüm gayretlerini harcadı.
    Kendi odasına girdi. ****** masanın üzerine yatırdı. Kilisenin içi de
    soğuktu. Sobayı yaktı ve odayı ısıttı. Bu tatlı ve güzel bebek
    uyandığında saat 10'u geçiyordu.
    Belediye ilgilileri, ****** fakir bir camcının karısına verdiler. Bu
    hayırsever, fakir fakat sevgisi ve şefkati zengin olan kadın da bu
    küçücük ve kimsesiz yavruya kendi ****** gibi baktı ve büyük bir
    dikkatle onu büyüttü. Daha sonra annesinin ve babasının kim olduğu
    anlaşıldıysa da bu iyilik sever kadından ****** ne almaya ne de istemeye
    gelen oldu. Yalnız, Chevalier, o zamanın kanunlarına göre gayri meşru
    oğlunun eğitim ve öğretim parasını ödemeye mecbur edildi. Kilise de
    peşini bırakmıyordu. Bu olayı ve bu aileyi d'Alembert büyüyünceye kadar
    öğrenemedi. Kendi annesi ve babasından daha ileri sevgi ve şefkatle
    büyütüldü. Oldukça da sıhhatli ve gürbüzdü.
    D'Alembert'teki matematik dehası uyanmaya başlayınca, oğlunun oturduğu
    yeri ve evi bilen öz annesi onu memnuniyetle yanına alacağını ve
    bakacağını bildirdi. Küçük ve akıllı d'Alembert, "Sen benim üvey
    annemsin. Camcının karısı benim asıl annemdir" diyerek onun bu önerisini
    geri çeviriyordu. Onu dünyaya getiren öz annesi ve babası gibi, o da
    onları unuttu. Bir daha da adlarını andığı görülmedi. Onun annesi ve
    babası, o fakir camcı ve onun karısıydı.
    D'Alembert ünlü olduğu zaman bu ailesini unutmadı. Kendisine bakan,
    onların sevgileriyle büyüyen camcının ailesini kendi ailesi olarak kabul
    ettiğinden, fakir olan bu ailenin rahatlık içinde yaşamalarını sağladı.
    Bu aile yine kendi küçücük evlerinde kalmayı uygun buldular.
    D'Alembert'te manevi anne ve babası olan camcı ailesini öz annesi ve öz
    babası ilan etti. Yaşam süreci boyunca da onlarla övündü ve onlara
    baktı.
    D'Alembert artık bir saray matematikçisi ve ünlü biriydi. Gece ve
    gündüzlerin uzaması veya kısalması probleminin çözümünü tam olarak
    d'Alembert verdi. En önemli eseri, parçalı diferansiyel denklemler
    üzerinedir. Özellikle, titreşen tellere ait buluşu çok önemlidir.
    Serilerin yakınsaklığına ait d'Alembert ölçütü onundur. Kendi adıyla
    anılan çok sayıda teoremleri vardır.
    D'Alembert, genç dostu Lagrange'ı güç ve önemli problemleri çözmeye
    yöneltiyor, olanaklar ölçüsünde ona bir ağabey gibi davranıyordu.
    Beraber bir arada olduklarında sözlerle ve ayrı olduklarında da
    mektuplarla, mide rahatsızlıkları olan Lagrange'a önerilerde
    bulunuyordu. Mekanikte çok önemli buluşları olan Fransız matematikçisi
    d'Alembert'in, dalga denklemi ve bu problemin kendi adıyla bilinen
    çözümü ünlüdür.
    D'Alembert'i yaşatan en önemli buluşlarından biri de biraz önce adını
    andığımız d'Alembert ya da genel matematikte adı çok geçen bölüm
    ölçütüdür. Sonsuz terimli serilerin yakınsaklığı, yakınsaklık bölgesini
    ve yakınsaklık yarıçapını bulmak için bundan daha kullanışlı bir formül
    bulunamamıştır. Yine bu ölçütle, serilerin analitik bölgelerini kolayca
    bulabiliriz. D'alembert, genel matematiğin kurucularından biri olarak
    bilinir
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:56 pm

    Euclid (M.Ö. 325 - M.Ö. 265) Rönesans sonrası
    Avrupa'da, Kopernik'le başlayan, Kepler, Galileo ve Newton'la 17.
    yüzyılda doruğuna ulaşan bilimsel devrim, kökleri Helenistik döneme
    uzanan bir olaydır. O dönemin seçkin bilginlerinden Aristarkus,
    güneş-merkezli astronomi düşüncesinde Kopernik'i öncelemişti; Arşimet
    yaklaşık iki bin yıl sonra gelen Galileo'ya esin kaynağı olmuştu; Öklid
    çağlar boyu yalnız matematik dünyasının değil, matematikle yakından
    ilgilenen hemen herkesin gözünde özenilen, yetkin bir örnekti. Öklid,
    M.Ö. 300 sıralarında yazdığı 13 ciltlik yapıtıyla ünlüdür. Bu yapıt,
    geometriyi (dolayısıyla matematiği) ispat bağlamında aksiyomatik bir
    dizge olarak işleyen, ilk kapsamlı çalışmadır. 19. yüzyıl sonlarına
    gelinceye kadar alanında tek ders kitabı olarak akademik çevrelerde
    okunan, okutulan Elementler'in, kimi yetersizliklerine karşın, değerini
    bugün de sürdürdüğü söylenebilir .
    Egeli matematikçi Öklid'in kişisel yaşamı, aile çevresi, matematik dışı
    uğraş veya meraklarına ilişkin hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Bilinen
    tek şey; Iskenderiye Kraliyet Enstitüsü'nde dönemin en saygın
    öğretmeni; alanında yüzyıllar boyu eşsiz kalan bir ders kitabının yazarı
    olmasıdır. Eğitimini Atina'da Platon'un ünlü akademisinde tamamladığı
    sanılmaktadır. O akademi ki giriş kapısında, ''Geometriyi bilmeyen hiç
    kimse bu kapıdan içeri alınmaz!'' levhası asılıydı.
    Öklid'in bilimsel kişiliği, unutulmayan iki sözünde yansımaktadır:
    Dönemin kralı I. Ptolemy , okumada güçlük çektiği Elementler'in
    yazarına, "Geometriyi kestirmeden öğrenmenin yolu yok mu?'' diye
    sorduğunda, Öklid "Özür dilerim, ama geometriye giden bir kral yolu
    yoktur'' der. Bir gün dersini bitirdiğinde öğrencilerinden biri
    yaklaşır, ''Hocam, verdiğiniz ispatlar çok güzel; ama pratikte bunlar
    neye yarar?'' diye sorduğunda, Öklid kapıda bekleyen kölesini çağırır,
    "Bu delikanlıya 5-10 kuruş ver, vaktinin boşa gitmediğini görsün!''
    demekle yetinir .
    Öklid haklı olarak "geometrinin babası" diye bilinir; ama geometri
    onunla başlamış değildir. Tarihçi Herodotus (M.Ö. 500) geometrinin
    başlangıcını, Nil vadisinde yıllık su taşmalarından sonra arazi
    sınırlarını belirlemekle görevli kadastrocuların çalışmalarında
    bulmuştu. Geometri "yer" ve "ölçme" anlamına gelen "geo" ve "metrein"
    sözcüklerinden oluşan bir terimdir. Mısır'ın yanı sıra Babil, Hint ve
    Çin gibi eski uygarlıklarda da gelişen geometri o dönemlerde büyük
    ölçüde, el yordamı, ölçme, analoji ve sezgiye dayanan bir yığın işlem ve
    bulgudan ibaret çalışmalardı. Üstelik ortaya konan bilgiler çoğunlukla
    kesin olmaktan uzak, tahmin çerçevesinde kalan sonuçlardı. Örneğin,
    Babilliler dairenin çemberini çapının üç katı olarak biliyorlardı. Bu
    öylesine yerleşik bir bilgiydi ki; pi' nin değerinin 3 değil, 22/7
    olarak ileri sürenlere, bir tür şarlatan gözüyle bakılıyordu. Mısırlılar
    bu konuda daha duyarlıydılar: M.Ö. I800 yıllarına ait Rhind
    papürüslerinde onların pi'yi yaklaşık 3.1604 olarak belirledikleri
    görülmektedir; ama Mısırlıların bile her zaman doğru sonuçlar ortaya
    koyduğu söylenemez. Nitekim, kesik kare piramidin oylumunu (hacmini)
    hesaplamada doğru formülü bulan Mısırlılar, dikdörtgen için doğru olan
    bir alan formülünün, tüm dörtgenler için geçerli olduğunu sanıyorlardı.
    Aritmetik ve cebir alanında Babilliler , Mısırlılardan daha ilerde
    idiler. Geometride de önemli buluşları vardı. Örneğin, "Pythagoras
    Teoremi" dediğimiz, bir dik açılı üçgende dik kenarlarla hipotenüs
    arasındaki bağıntıya ilişkin önerme "bir dik üçgenin dik kenar
    karelerinin toplamı, hipotenüsün karesine eşittir" buluşlarından
    biriydi. Ne var ki, doğru da olsa bu bilgiler ampirik nitelikteydi;
    mantıksal ispat aşamasına geçilmemişti henüz. Ege' li Filazof Thales'in
    (M.Ö. 624-546), geometrik önermelerin dedüktif yöntemle ispatı gereğini
    ısrarla vurguladığı, bu yolda ilk adımları attığı bilinmektedir . Mısır
    gezisinde tanıştığı geometriyi, dağınıklıktan kurtarıp, tutarlı, sağlam
    bir temele oturtmak istiyordu. İspatladığı önermeler arasında .
    ikizkenar üçgenlerde taban açılarının eşitliği; kesişen iki doğrunun
    oluşturduğu karşıt açıların birbirine eşitliği vb. ilişkiler vardı.
    Klasik çağın "yedi Bilgesi" nden biri olan Thales'in açtığı bu yolda,
    Pythagoras ve onu izleyenlerin elinde, matematik büyük ilerlemeler
    kaydetti, sonuçta Elementler'de işlenildiği gibi, oldukça soyut
    mantıksal bir dizgeye ulaştı. Pythagoras, matematikçiliğinin yanı sıra,
    sayı mistisizmini içeren gizliliğe bağlı bir tarikatın önderiydi. Buna
    göre; sayısallık evrensel uyum ve düzenin asal niteliğiydi; ruhun
    yücelip tanrısal kata erişmesi ancak müzik ve matematikle olasıydı.
    Buluş ve ispatlarıyla matematiğe önemli katkılar yapan Pythagorasçılar ,
    sonunda inançlarıyla ters düşen bir buluşla açmaza düştüler. Bu buluş,
    karenin kenarı ile köşegenin ölçüştürülemeyeceğine ilişkindi. kök 2
    gibi, bayağı kesir şeklinde yazılamayan sayılar , onların gözünde gizli
    tutulması gereken bir skandaldı. Rasyonel olmayan sayılarla temsile
    elveren büyüklükler nasıl olabilirdi? (Pythagorasçıların tüm çabalarına
    karşın üstesinden gelemedikleri bu sıkıntıyı, daha sonra tanınmış bilgin
    Eudoxus oluşturduğu, irrasyonel büyüklükler için de geçerli olan,
    Orantılar Kuramı'yla giderir).
    Öklid, Pythagoras geleneğine bağlı bir ortamda yetişmişti. Platon gibi,
    onun için de önemli olan soyut düşünceler , düşünceler arasındaki
    mantıksal bağıntılardı. Duyumlarımızla içine düştüğümüz yanlışlıklardan,
    ancak matematiğin sağladığı evrensel ilkeler ve salt ussal yöntemlerle
    kurtulabilirdik. Kaleme aldığı Elementler, kendisini önceleyen Thales,
    Pythagoras, Eudoxus gibi, bilgin-matematikçilerin çalışmaları üstüne
    kurulmuştu. Geometri bir önermeler koleksiyonu olmaktan çıkmış, sıkı
    mantıksal çıkarım ve bağıntılara dayanan bir dizgeye dönüşmüştü. Artık
    önermelerin doğruluk değeri, gözlem veya ölçme verileriyle değil, ussal
    ölçütlerle denetlenmekteydi. Bu yaklaşımda pratik kaygılar ve
    uygulamalar arka plana itilmişti.
    Kuşkusuz bu, Öklid geometrisinin pratik problem çözümüne elvermediği
    demek değildi. Tam tersine, değişik mühendislik alanlarında pek çok
    problemin, bu geometrinin yöntemiyle çözümlendiği; ama Elementler'in,
    eğreti olarak değindiği bazı örnekler dışında, uygulamalara yer
    vermediği de bilinmektedir. Öklid'in pratik kaygılardan uzak olan bu
    tutumunun matematik dünyasındaki izleri, bugün de rastladığımız bir
    geleneğe dönüşmüştür.
    Gerçekten, özellikle seçkin matematikçilerin gözünde, matematik şu ya da
    bu işe yaradığı için değil, yalın gerçeğe yönelik, sanat gibi güzelliği
    ve değeri kendi içinde Soyut bir düşün uğraşı olduğu için önemlidir.
    Matematiğin tümüyle ussal bir etkinlik olduğu doğru değildir. Buluş
    bağlamında tüm diğer bilimler gibi matematik de, sınama-yanılma, tahmin,
    sezgi, içedoğuş türünden öğeler içermektedir. Yeni bir bağıntıyı
    sezinleme, değişik bir kavram veya yöntemi ortaya koyma, temelde
    mantıksal olmaktan çok psikolojik bir olaydır. Matematiğin ussallığı,
    doğrulama bağlamında belirgindir. Teoremlerin ispatı, büyük ölçüde
    kuralları belli, ussal bir işlemdir; ama şu sorulabilir: Öklid neden,
    geometrinin ölçme sonuçlarıyla doğrulanmış önermeleriyle yetinmemiş,
    bunları ispatlayarak, mantıksal bir dizgede toplama yoluna gitmiştir?
    Öklid'i bu girişiminde güdümleyen motiflerin ne olduğunu söylemeye
    olanak yoktur; ancak, Helenistik çağın düşün ortamı göz önüne
    alındığında, başlıca dört noktanın öngörüldüğü söylenebilir:
    1) İşlenen konuda çoğu kez belirsiz kalan anlam ve ilişkilere açıklık
    getirmek;
    2) İspatta başvurulan öncülleri (varsayım, aksiyom veya postulatları) ve
    çıkarım kurallarını belirtik kılmak;
    3) Ulaşılan sonuçların doğruluğuna mantıksal geçerlik kazandırmak (Başka
    bir deyişle, teoremlerin öncüllere görecel zorunluluğunu, yani
    öncülleri doğru kabul ettiğimizde teoremi yanlış sayamayacağımızı
    göstermek);
    4) Geometriyi, ampirik genellemeler düzeyini aşan soyut-simgesel bir
    dizge düzeyine çıkarmak (Bir örnekle açıklayalım: Mısırlılar ile
    Babilliler kenarları 3, 4, 5 birim uzunluğunda olan bir üçgenin, dik
    üçgen olduğunu deneysel olarak biliyorlardı; ama bu ilişkinin 3, 4, 5
    uzunluklarına özgü olmadığını, başka uzunluklar için de geçerli
    olabileceğini gösteren veriler ortaya çıkıncaya dek kestirmeleri güçtü;
    buna ihtiyaçları da yoktu. Öyle kuramsal bir açılma için pratik kaygılar
    ötesinde, salt entellektüel motifli bir arayış içinde olmak gerekir.
    Nitekim, Egeli bilginler somut örnekler üzerinde ölçmeye dayanan
    belirlemeler yerine, bilinen ve bilinmeyen tüm örnekler için geçerli
    soyut genellemeler arayışındaydılar. Onlar, kenar uzunluklan a, b, c
    diye belirlenen üçgeni ele almakta, üçgenin ancak a2+b2=c2 eşitliği
    gerçekleştiğinde dik üçgen
    olabileceği genellemesine gitmektedirler).
    Öklid oluşturduğu dizgede birtakım tanımların yanı sıra, beşi "aksiyom"
    dediği genel ilkeden, beşi de "postulat" dediği geometriye özgü ilkeden
    oluşan, on öncüle yer vermiştir (Öncüller, teoremlerin tersine
    ispatlanmaksızın doğru sayılan önermelerdir). Dizge tüm yetkin
    görünümüne karşın, aslında çeşitli yönlerden birtakım yetersizlikler
    içermekteydi. Bir kez verilen tanımların bir bölümü (özellikle,
    "nokta'', "doğru", vb. ilkel terimlere ilişkin tanımlar) gereksizdi.
    Sonra daha önemlisi, belirlenen öncüller dışında bazı varsayımların,
    belki de farkında olmaksızın kullanılmış olması, dizgenin tutarlılığı
    açısından önemli bir kusurdu. Ne var ki, matematiksel yöntemin oluşma
    içinde olduğu başlangıç döneminde, bir bakıma kaçınılmaz olan bu tür
    yetersizlikler, giderilemeyecek şeyler değildi. Nitekim, l8. yüzyılda
    başlayan eleştirel çalışmaların dizgeye daha açık ve tutarlı bir
    bütünlük sağladığı söylenebilir. Üstelik dizgenin irdelenmesi,
    beklenmedik bir gelişmeye de yol açmıştır: Öncüllerde bazı
    değişikliklerle yeni geometrilerin ortaya konması. "Öklid-dışı" diye
    bilinen bu geometriler, sağduyumuza aykırı da düşseler, kendi içinde
    tutarlı birer dizgedir. Öklid geometrisi, artık var olan tek geometri
    değildir. Öyle de olsa, Öklid'in düşünce tarihinde tuttuğu yerin
    değiştiği söylenemez.
    Çağımızın seçkin filozofu Bertrand Russell'ın şu sözlerinde Öklid'in
    özlü bir değerlendirmesini bulmaktayız: '"Elementler'e bugüne değin
    yazılmış en büyük kitap gözüyle bakılsa yeridir. Bu kitap gerçekten Grek
    zekasının en yetkin anıtlarından biridir. Kitabın Greklere özgü kimi
    yetersizlikleri yok değildir, kuşkusuz: dayandığı yöntem salt dedüktif
    niteliktedir; üstelik, öncüllerini oluşturan varsayımları yoklama
    olanağı yoktur. Bunlar kuşku ***ürmez apaçık doğrular olarak konmuştur.
    Oysa, 19.yüzyılda ortaya çıkan Öklid-dışı geometriler, bunların hiç
    değilse bir bölümünün yanlış olabileceğini, bunun da ancak gözleme
    başvurularak belirlenebileceğini göstermiştir."
    Gene Genel Rölativite Kuramı'nda Öklid geometrisini değil, Riemann
    geometrisini kullanan Einstein'ın, Elementler'e ilişkin yargısı son
    derece çarpıcıdır: "Gençliğinde bu kitabın büyüsüne kapılmamış bir
    kimse, kuramsal bilimde önemli bir atılım yapabileceği hayaline boşuna
    kapılınasın!"
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:57 pm

    Fourier (1768 - 1830)Bir terzinin oğlu
    olan Jean Babtiste Joseph Fourier, 21 Mart 1768 günü Fransa' da Auxerre
    kentinde doğmuştur. Henüz dokuz yaşındayken hem annesini ve hem de
    babasını yitirmiştir. Hayırsever Madam Moiton ve Auxerre kasabasının baş
    rahibine ne kadar teşekkür edilse azdır. Çünkü, bu hayırsever kimseler
    öksüz ve kimsesiz kalan Fourier'i şehirdeki askeri okula gönderdiler.
    Fourier kendisini bu okulda çok iyi bir şekilde yetiştirdi. Bu okulda
    kısa bir sürede kendisini gösterdi. On iki yaşındayken yazdığı dini
    yazıları, Paris kiliselerinde okunuyor ve benimseniyordu. Bu sıralarda,
    güç beğenen, titiz, inatçı, hırçın, sert ve şeytan bir çocuk kesildi.
    Matematikle ilk karşılaşınca büyülenmiş gibi oldu. Kendi kendine neyin
    zararlı olduğunu anladı ve kısa bir sürede kendi kendini iyi etti.
    Herkesin uyuduğu saatlerde topladığı mum parçalarını birleştirerek gece
    paravanaların arkasına gizlenerek ders çalışıyordu. İyi kalpli
    benediktenler genç dahiyi papaz olması için razı ettiler. Fourier,
    müritliğini yapmak için Saint-Benoit manastırına gitti. Yemin etmeden
    önce 1789 Fransız Devrimi ona yetişti. O, subay olmak istemişti. Fakat,
    terzi oğluna subaylık diploması verilmediğinden, askeri papaz olmak
    istemişti. İhtilal onu bu durumdan da kurtardı. Onun eski arkadaşları
    Fourier'in bir papaz olamayacağını anladıkları için, geri Auxerre'e
    çağırdılar ve onu matematik öğretmeni yaptılar. Hastalanan arkadaşları
    yerine onlardan daha iyi fizik ve klasik dersler veriyordu. 1789 yılında
    yirmi bir yaşında denklemlerin sayısal çözümüne ait bir çalışmayı
    Akademiye sundu.
    Fourier, başlangıçta devrim tarafını tuttu. Daha sonraki terör ve
    şiddete karşı da cephe aldı. Cahilliğin yenilmesi için Napolyon'a
    okullar açtırdı. Ecole Normale' de bu amaçla öğretmenler yetiştirildi.
    Bu okulun matematik kürsüsüne öğretmen olarak atandı. Ders vermeleri bir
    ciddiyete soktu. Kendisi de orada tüm hocalara örnek dersler veriyordu.
    Fourier, 1787 ile 1794 yılları arasını orta dereceli okullarda
    öğretmenlik yaparak geçirdi. Fransız devrimi sırasında önemli görevler
    aldı. Bu etkin görevlerden dolayı fazla göze battı ve 1794 yılında bazı
    zamanlar da Auxerre hapishanesinde yattı. Hapishaneden çıktıktan sonra,
    EcoIe Normale'de ve Ecole Polytechnique'te matematik öğretmenliği yaptı.
    Bu aralık, denklemler kuramı ve uygulamalı matematikte bazı
    araştırmalarda bulundu. Fourier serilerini ve Fourier analizini
    oluşturdu.
    1798 yılında Napolyon Mısır'a giderken Fourier, onun yanında bu
    yolculuğa katıldı. Mısır yolculuğunda Napolyon'a arkadaşlık etti. Bir
    yıl sonra, Napolyon Fourier'i bu seferdeki ilim heyetinin başına atadı.
    Yukarı Mısır'da araştırma yapma, kayıtları, yazıları inceleme ve
    tapınaklarda araştırma yapmalarını istedi. 1801 yılında Mısır'dan
    Fransa'ya dönen Fourier'e Napolyon tarafından çok ağır yöneticilik
    görevleri verildi. Bu dönüşten sonra 1803 yılında Baron oldu. Bu kadar
    ağır ve yoğun yönetici görevlere karşın, Fourier yine araştırmalar için
    kendine zaman buldu. Bu ara yine ısının matematik kuramı üzerine
    araştırmalarını yaptı. En önemli çalışması "Isının Analitik Kuramı" adlı
    yapıtıdır. Bu eser, 1822 yılında yayınlandı. Fourier, ısının
    iletkenliği kuramı hakkında olan araştırmasıyla, fizik matematiğin
    bugünkü gelişmesi çağını açmıştır. Bu nedenle, bugünkü medeniyetimizin
    gelişmesinin büyük bir kısmını Monge ve Fourier'e borçluyuz. Fourier'in
    yaptıkları pratik sahalarda oldukça çok kullanılır. El kitaplarında
    verilen birçok kural onundur. Elektrik, ses ve radyo teknikleri bugün
    herkesçe bilinir.
    Fourier, Grenoble' de kaldığı sırada kaleme aldığı "Isının Analitik
    Kuramı" adlı kitabını 1807 yılında Akademiye sundu. Bu eseri çok
    tartışıldı ve beğenilmedi. Raportörlükte, Laplace, Lagrange ve Legendre
    vardı. 1812 yılındaki ödül için başka bir çalışma sunması istendi.
    Fourier, bu ödülü aldı. Fakat daha önce sunduğu çalışmasının dönmesine
    çok kırıldı. Onun tartışmasız olan eseri, halen yaşayan Fourier
    analizidir. Devirlilik kavramı, Ayın, Güneşin ve Dünya' nın hareketleri,
    gece, gündüz, mevsimler ve Güneşin lekeleri gibi olaylar hep bu
    türdendir. Bundan sonra çok katlı devirlilik çıkacaktır. Fourier, 1807
    yılında kaleme aldığı eserini 1822 yılında bitirdi ve bu şaheser oldu.
    1 Mart 1815 yılında Napolyon' un Elbe Ada'sından kaçarak Fransız
    kıyılarına ayak basınca, gelişen olaylar Fourier'i esir düşürdü.
    Bourgain'de bulunan Napolyon' un huzuruna çıkarıldı. Napolyon' un
    iğneleyici sözleriyle karşılaştı. Fourier yeniden Napolyon tarafına
    geçti. Fakat, Napolyon'un yüzüne karşı da "Kaybedeceksiniz" sözünü
    söylemekten kendini alamadı.
    iktidarların sürekli el değiştirmesi ve karşılıklı ihtilaller Fourier'i
    güç durumlara soktu. Bu çalkantılı dönemlerden sonra eşyalarını rehine
    verecek kadar perişan oldu. Dostları onu açlıktan ölmesin diye Seine
    istatistik Bürosuna müdür olarak atanmasını sağladılar. 1816 yılında
    Akademiye üye seçilmesine hükümet karşı koydu. Ancak ertesi yıl üye
    seçilebildi. Bu onun için çok acınacak bir hal oldu. Yine de rahat
    durmadı. Boş kaldığı zamanlarda çalışmalarını sürdürdü.
    Fourier'in son yılları gürültü ve patırtı içinde sönüp gitti. Akademinin
    sürekli katibi olduktan sonra kendine dinleyici bulmakta güçlük
    çekmiyordu. Napolyon devrinde yaptıklarıyla övünmesi boşa giden
    çırpınışlardı. Artık O, dayanılmaz bir gevezeden başka birisi değildi.
    İlmi çalışmalara devam edeceğine, dinleyicilerine yapacağı büyük
    işlerden söz ediyordu. Aslında kendine düşen görevi fazlasıyla yerine
    getirmişti. Son yıllarda kendi kendine övünüyordu. Onun buna hiç
    gereksinimi de yoktu.
    Mısır'da kaldığı süre içinde garip bazı alışkanlıklar da edinmişti.
    Çölün sıcağının sağlık için en iyi bir ortam olduğuna inanmıştı. Bu
    nedenle bir mumya gibi örtünüyor, çöl sıcağı kadar sıcak odalarda
    oturuyordu. 16 Mayıs 1850 yılında altmış üç yaşında bir kalp
    hastalığından veya bazılarına göre de bir damar çatlamasından öldü.
    Medeniyetin izlerinin Fourier'in eserlerinde taşındığı bir gerçektir.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 1:58 pm

    Galois (1811 - 1832)Fransız
    matematikçisi Galois, 1811-1832 yılları arasında yaşadı. Abel'in
    çağdaşı olan bu matematikçinin doğum ve ölüm tarihlerine bakarsanız 21
    yıllık bir ömür sürdüğünü görür ve bu işte bir yanlışlık olduğunu
    düşünebilirsiniz. Hiçbir yanlışlık yok. Galois'nın hayatı Brezilya
    dizilerine konu olmaya aday şanssızlıklarla sürüp gitmiş ve 21 yılda
    tükenmiştir.
    Yakınları kendisinden söz ederken, annesinin erkek huylu, cömert,
    şerefli, açık bir şekilde alaycılığa kaçan ve bazen de çelişkilerde
    karar kılan bir kadın gibi anlatılıyordu. Anne, 1872 yılında seksen dört
    yaşında öldü. Aklını ve hafızasını ölünceye kadar korudu. O da, kocası
    gibi zulme, haksızlığa karşı bir öfke, kızma ve hınç besliyordu. Babası
    gibi, annesinin bu duyguları Galois da da görülür. Bu duygu ve
    düşüncelerden Galois da kurtulamamıştır. Onun kısa yaşamında bu
    duyguların etkisi çok büyük olmuştur.
    Abel yoksulluktan ölmüştü. Galois ise, başkalarının budalalığından
    ölmüştür. İlim tarihi, en kaba budalalığın dehaya karşı zaferine,
    Galois'nın çok kısa süren hayatı kadar kusursuz ve eksiksiz bir örnek
    vermemiştir. Burada bir noktaya dikkat etmek gerekir. Galois bir melek
    değildi. Çok taşkındı ve derisine sığmıyordu. Bu onun yaramazlığından
    değil de, zekasının kafasının içine sığmamasındandı. O parlak yeteneği,
    aleyhine birleşmiş koyu bir budalalıkla boğulup gitti. Galois'nın her
    davranışı, taşan zekası ve onun dahi kafasının istediği yönde
    yönlendirilmediğinden ileri gelmiştir.
    Galois'nın ne anne ve ne de baba tarafından matematiğe karşı en küçük
    bir yetenek görülmemiştir. Galois'nın matematik dehası, birden bire
    delikanlılık çağına doğru çıkmıştır. Galois, merhametli, acıyan, seven
    ve hatta ağır başlı bir çocuk olmakla beraber, babası şerefine
    düzenlenen toplantılarda ortamın neşesine katılmasını bilir ve konukları
    eğlendirmek amacıyla şiirler ve karşılıklı konuşma yazıları yazardı.
    Fakat, beceriksiz, yeteneksiz ve anlayışsız öğretmenlerinin rahatsız
    etme, canını sıkma ve tedirgin etmeleri, onların sersem ve pek akılsız
    davranışları yüzünden Galois'nın bu atılımları da çok sürmedi. Onu da
    hemen körelttiler.
    Galois, 1823 yılında on iki yaşında Paris'teki Louis le Grand Lisesine
    girdi. Lise, kapıları sürgülü ve pencereleri demirli bir hapishaneden
    farksızdı. 1823 Fransa'sı daha Fransız devrimini unutmamıştı.
    Yöneticilerin, insanların ve bazı güçlerin tuzakları ve karşı tuzakları,
    ayaklanmalar ve ihtilal söylentileri sık sık görülen olaylardı. Olaylar
    tam oturmamış ve huzursuzluklar devam ediyordu. Toplumun bu
    huzursuzlukları Galois'nın lisesine de yansıyordu. Cizvitlerin yönetimi
    yeniden ele almasını sağlamak amacıyla lisenin müdürünün planlar
    hazırlamış olmasından kuşkulanan öğrenciler, kilisede bile okumayı,
    kabul etmeyerek ayaklandılar. Müdür, öğrenci ailelerine bile haber
    vermeden suçlu diye kuşkulandığı öğrencileri okuldan kovdu. Galois,
    bunların içinde değildi. Bulunsa herhalde Galois'nın geleceği için daha
    hayırlı olurdu. Çünkü, Galois, o güne kadar kanunsuz ve keyfi yönetimin,
    yalnız kelimesini biliyordu. Artık O, harekete geçmiş, kendisini
    olayların içinde bulmuştu. Ölünceye kadar da bu iz onda kalacaktır.
    Galois, annesinin ona verdiği temel eğitim ve öğretiminin yardımıyla
    öğrenimini çok iyi bir biçimde yürütüyordu. Böylece, öğrenimine çok iyi
    başladı. Sınıftaki tüm birincilikleri topladı.
    Ertesi yıl 1824 tarihinde Galois'nın hayatında başka bir davranış daha
    görüldü. Edebiyata ve klasiklere önce uysallıkla çalıştığı halde, şimdi
    onlar canını sıkmaya, buna karşın matematik dehası uyanmaya başladı.
    Öğretmenleri sınıfta kalıp bir yıl daha okumasını istediler. Babası
    karşı koydu. Zavallı Galois, bitmek tükenmek bilmeyen edebiyat, Yunanca
    ve Latince derslerine yeniden başladı. Orta derecede ve dikkatsiz bir
    öğrenci olarak tanındı. Son söz yine öğretmenlerinin oldu ve Galois
    sınıfta kaldı. Ne yazık ki, bu dahi çocuk, zekasının kabul etmediği eski
    ve onun için anlamsız şeyleri tekrarlamak zorunda kaldı. Yorulduğu ve
    zevkini kaybettiği için derslerine karşı hiç bir gayret, çaba ve ilgi
    göstermiyordu. O zaman diğer derslere göre matematiğe çok önem
    verilmezdi. Matematik dersi bazen yapılır, bazen de hiç yapılmazdı.
    Galios, kendisinin bir matematikçi olduğunu nereden bilebilirdi?
    Galois, düzenli matematik derslerine bu derin sıkıntı yılında başladı.
    Bu zaman, Legendre'nin güzel geometrisinin moda olduğu bir sürece
    rastlar. İyi bir öğrenciler bile Legendre'nin bu geometrisini tümüyle
    anlayabilmek için en az iki yıl uğraşmaları gerektiğine inanıyorlardı.
    Galois, Legendre'nin geometrisini bir korsan kitabı okur gibi, baştan
    sona kadar bir nefeste okuyarak bitirdi ve bu kitaba hayran kaldı. Bu
    kitap, bir işçinin elinden çıkmış bir el kitabı değil de, bir usta
    elinden çıkmış bir şaheserdi. Bir kere okunması, bir çocuğa en açık
    biçimde geometriyi öğrenmesini sağlıyordu. Galois'nın cebire karşı
    tepkisi bambaşka oldu. Cebirden nefret etti. Onun bu tepkisi, onun ruh
    yapısını bilen için haklı bir gerekçeydi. Çünkü, Galois'yı gayrete ve
    çalışmaya getirecek Legendre düzeyinde usta bir cebirci yoktu. Cebir,
    okul kitaplarından başka bir şey değildi. Bu, Galois'ya cebir bilgisinin
    verilmeyişinden kaynaklanıyordu. Büyük bir matematikçiyi eserleriyle
    tanımasını öğrendikten sonra, kendi kendine bir yol aramak görevini
    üstüne aldı. Cebir öğrenmek için çağın büyük matematikçisi Lagrange'a
    başvurdu. Sonra Abel'i okudu. Bu sırada on dört on beş yaşındaki bir
    ******n olgun matematikçilere özgü yazılmış cebir analizinin
    şaheserlerini, denklemlerin sayısal çözümlerine ait çalışmaları,
    analitik fonksiyonlar kuramını ve fonksiyonların diferansiyel
    hesaplarını birer birer okuyarak yutuyordu. Artık okul ödevleri onun
    için küçük şeylerdi. Genç dahiye gündelik dersler adi bir iş gibi
    geliyordu. Gerçek matematik için bu dersler faydasız ve hiçte gerek
    yoktu.
    Kendisinde matematik yeteneğinin olduğunu fark edince, cebirsel analizin
    büyüklerinin yaptıklarını ve kendi düşündüklerini karşılaştırdı ve
    ileri atıldı. Annesi bile bunun farkında değildi. Fakat oğlunu biraz
    garip buluyordu. Lisede öğretmenleri ve arkadaşları üzerinde korku ve
    öfkeyle karışık garip bir duygu bırakıyordu. Öğretmenleri sabırlı ve iyi
    insanlardı. Fakat, oldukça dar görüşlü kimselerdi. Yıl başında "Çok
    uslu ve tatlı, iyi özellikleri bol" bir öğrenci diye sözü edildi. Fakat,
    Galois'da garip bir halin olduğunu da ekliyorlardı. Bu olay doğrudur.
    Çünkü, Galois sıradan bir zekaya sahip bir öğrenci değildi. İçine
    sığacak türde biri olması olanaksızdı. Galois için, Hiçte fena çocuk
    olmadığı, fakat "orijinal ve acayibin biri, her zaman muhakemeci,
    mantıkçı" olduğu sözleri de yine o eski kayıtlarda vardır. Arkadaşlarına
    takılmaktan zevk aldığı da ekleniyordu. Yıl sonundaki kayıtlarda yine,
    "Garip hallerle arkadaşlarını darılttığı ve karakteri içinde kapanmış
    bir şeyi olduğu" yazılıyordu. Daha ileri, öğretmenleri onu, "Son derece
    hırslı ve orijinal bir davranış takınmak" la suçluyorlardı. Buna karşın,
    bazı öğretmenleri Galois'nın iyi bir öğrenci olduğunu ve özellikle
    matematikte çok başarılı olduğunu kabul etmişlerdi. Yalnız bir kişi,
    Galois'nın matematikte olduğu kadar, diğer derslerinde de dikkate değer
    bir öğrenci olduğunu söylüyordu. Bu iyi niyet karşısında kalan Galois,
    edebiyat derslerinde de dikkatli olup şansını deneyeceğini söylediyse
    de, içindeki matematik aşkı hürriyetine kavuşmak için tutuşuyordu.
    Galois, on altı yaşında, çok önemli buluşlara hazırlandığı bir sırada
    matematik öğretmeni Vernier, sanki tavuğun yeni çıkardığı yavrusunu
    kapacak olan kartaldan korur gibi Galois üzerinde titriyordu. Vernier,
    Galois'nın yöntemli çalışmasını istiyor, fakat öğrencisi bu öğütleri
    dinlemiyordu.
    Galois, Ecole Polytechnique'in sınavlarına girdi. Sivil ve asker
    mühendislere dünyanın en iyi matematik ve ilim bilgisi vermek amacıyla
    ihtilal yasalarına göre Monge tarafından kurulmuş olan bu büyük okul,
    Galois'yı kendisine fazlasıyla çekiyordu. Bu okulda önce matematik
    hırsını tatmin edecek, burada matematik alanında kendini gösterecekti.
    Daha sonra, hürriyet aşkının doyacağını umuyordu. Çünkü, burada büyük
    kimseler, enerjik ve cesaretli Polytechnique'liler bulunuyordu. Bu
    okuldan çok şey bekliyordu.
    Galois, Polytechnique'in sınavına girdi ve kazanamadı. Bu başarısızlığa
    sersemce bir haksızlığın neden olduğunu bilen sadece kendisi değildi.
    Hatta, arkadaşları bile bu başarısızlıkla şaşkına döndüler. Zaten
    Galois'nın matematik dehasını bilen ve onu takdir eden arkadaşlarıydı.
    Tüm suçu sınav jürisine yüklediler. O sırada bu okula giren adaylarla
    ilgili bir dergi çıkaran Terquem, okuyucularına, Galois'nın
    başarısızlığıyla ilgili tartışmanın henüz kapanmadığını hatırlattı. Bu
    başarısızlığı ve başka bir yerde, sınav jürisinin akıl erdirilemeyen
    kararlarını yorumlayan Terquem şunları yazıyordu; "Yüksek zekalı bir
    aday daha düşük zekalı sınav jürileri tarafından döndürülmüştür. Ben bir
    barbarım. Çünkü onlar beni anlamıyorlar ". Galois'ya gelince,
    başarısızlığı onun için öldürücü bir darbe olmuştu. Kendi içine kapandı.
    Bu sınavın acısını hiç bir zaman unutamadı.
    1828 yılında Galois on yedi yaşındaydı. Bu, onun hayatında büyük bir yıl
    oldu. İlk kez onun dehasını anlayan değerli bir matematik öğretmeniydi.
    Adından söz edeceğimiz kişi, Louis Paul Emile Richard (1795-1849),
    Louis le Grand öğretmeniydi. Richard, dürüst bir eğitimciydi. Kendi öz
    çıkarları için her şeyi uygun gören bu adam, öğrencisinin geleceği söz
    konusu olunca hiçbir özveriyi esirgemeyen değerli biriydi. Bu sırada
    bazı matematikçiler de vardı. Öğretmenlik hevesi içinde, eserlerini
    yayınlaması için onu sıkıştıran dostlarının öğütlerine karşın, kendini
    tümüyle unuttuğu da olurdu.
    Richard, ayağına gelen kısmetin ne olduğunu ilk bakışta anladı.
    Karşısındaki çocuk, Fransız'ların Abel'iydi. Galois'nın bazı zor
    problemlere karşı verdiği orijinal çözümleri sınıfta açıklamaktan gurur
    duyuyor ve bu insan üstü öğrencinin Polytechnique'e sınavsız kabul
    edilmesini gereken her yerde söylüyordu. Richard, Galois' ya birincilik
    ödülünü verdi ve raporuna şunları yazdı. "Bu öğrenci, arkadaşlarına göre
    açık bir üstünlük göstermektedir. Matematiğin yalnız en zor taraflarına
    çalışmaktadır." Bu söz, gerçeğin tam kendisiydi. Galois, on yedi
    yaşında, denklemler kuramında her zaman hatırlanacak olan ve sonuçları
    bir yüzyıldan fazla bir zaman sonra bile tüketilemeyen keşifler
    yapıyordu. Galois, 1 Mart 1829 günü, sürekli kesirlere ait ilk
    çalışmasını yayınladı. Bu çalışma, onun ileride başaracağı büyük işler
    hakkında bir fikir vermemekle beraber, hiç olmazsa, basit ve sıradan bir
    öğrenci olmadığını ve yaratıcı bir matematikçi olduğunu göstermeye
    yeterdi.
    O sırada, Cauchy Fransız matematikçilerinin başında geliyordu. Pek çok
    yayını ve keşifleri olan Cauchy, yayın sayısı bakımından Euler ve
    Cayley'den sonra geliyordu. Cauchy, eserlerini genellikle çabuk ve doğru
    yazardı. Bazen unutkanlıkları da oluyordu. Fakat, bu kez yaptığı
    unutkanlığı Abel ve Galois'nın felaketi oldu. Onların canına kıydı. Abel
    için Cauchy kısmen suçlu kabul edilebilir. Fakat, Galois için
    affedilmez bir unutkanlığın tek sorumlusudur.
    Galois, on yedi yaşına kadar yaptığı buluşların önemlilerini, ileride
    Akademiye vermeyi düşündüğü bir çalışma için saklamıştı. Cauchy, bu
    çalışmayı Akademiye sunacağını söz verdiği halde, sonra bu sözü unutmuş
    ve daha kötüsü bu yazıyı kaybetmişti. Galois, Cauchy'nin bu söz verişini
    kendisinden bir daha duymadı. Cauchy, aynı davranışı Abel'e de
    göstermişti. Cauchy'nin bu tür davranışının kasıtlı olup olmadığını
    bilemiyoruz. Fakat, matematik tarihi için sadece onu suçlayabiliriz.
    Çünkü, Cauchy'nin bu davranışı, genç Galois için bir hayal kırıklığı
    oldu. Akademi üyelerine karşı beslediği hırçın nefreti tutuşturan ve
    içinde yaşamaya zorunlu tutulduğu budala topluma karşı vahşi bir kin
    şeklinde soysuzlaşmaya kadar vardıran bir dizi benzer felaketlerin ilki
    oldu.
    Bu kadar açıkça dehası görülen genci, öğretmenleri anlamıyor, onun
    huzurla keşiflerini hazırlaması için bir ortam hazırlamadıkları gibi,
    huzurunu bozuyorlar ve boşuna verilen ödevlerle oyalayarak çileden
    çıkarıyorlardı. Uzun ve sıkıcı tektirler, ardı arkası kesilmeyen
    cezalarla da onu isyana ve karşı gelmelere yöneltiyordu. O yine bunlara
    bir yerde katlanıyordu. Kendisini büyük matematikçi olmaya yöneltiyor ve
    bu amaçla çalışıyordu.
    Galois, on sekiz yaşında genç bir delikanlıyken, ikinci darbe kafasına
    indi. Galois, ikinci kez Polytechnique'e başvurdu. Sonuç yine beklendiği
    gibi çıktı. Galois sınavı kazanamadı. Şansını son bir Kez daha
    denemişti. Okulun kapısı artık kendisine sürekli kapanıyordu. Galois'yı
    sınav yapan kimseler gerçekten de ondan çok daha geride kimselerdi.
    Galois'nın bu sınavı dillere destan oldu. Her yerde bu sınavın sonucu
    konuşuluyor ve bu sınavdan söz ediliyordu. İşin duygusal yanı böyleydi.
    Fakat, olanlar zavallı Galois'ya olmuştu. Galois'nın en büyük özelliği,
    hemen hemen tüm hesapları ve hesaplamaları zihninden yapar ve sonucu
    söylerdi. Kalem, kağıt, tebeşir ve karatahta onun canını sıkıyordu.
    Keskin bir zekası ve düşünme yeteneği vardı. Fakat ne yazık ki, bu kez
    silgi ve tebeşiri özel bir amaçla kullandı. Sözlü sınavda jüri
    üyelerinden biri, matematik bir güçlük üzerinde onunla tartışmaya
    girişmek istedi. Jüri üyesi haksızdı. Fakat, direndi. Yetkili yerde de
    oydu. Okula kabul edilmemek düşüncesinin verdiği bir öfke ve ümitsizlik
    bunalımıyla ve sıkıntıyla silgiyi jüri üyesinin kafasına fırlattı ve ...
    rezalet koptu. Yine olan zavallı Galois'ya oldu.
    Galois'nın babasının acı ölümü ona son darbeyi indirdi. Bourg La
    Reine'nin belediye başkanı olması dolayısıyla, halkı papazlara karşı
    koruyordu. İhtiyar Galois, bu yüzden papazların çevirdiği dalaverelere
    hedef oldu. 1827 yılının gürültülü seçimlerinden sonra, bir papaz
    ihtiyar belediye başkanının şahsına karşı haysiyet kırıcı bir savaş
    açtı. İhtiyar adamın şiire karşı olan yeteneğini kötüye kullanarak,
    belediye başkanının imzasıyla Galois ailesinin birisine hitaben kirli ve
    pis mısralar bulunduran bir şiir yazdı ve bunları halk arasında
    dolaştırdı. Tam anlamıyla namuslu bir adam olan Galois'nın babası
    kendine eziyet etmek merakına tutuldu. Bir gün, karısının evde
    bulunmadığı bir sırada Paris'ten kaçtı. Oğlunun öğrenimini gördüğü
    lisenin iki adım ötesinde bir apartmanda intihar etti. Cenaze töreninde
    bazı karışıklıklar çıktı. Ona kızan bazı vatandaşlar cenazeye taş
    attılar. Bir papaz alnından yaralandı. Galois, babasının tabutunun
    görülmemiş bir patırdı içinde mezara indirilişine tanık oldu. O zamandan
    beri, her yerde nefret ettiği haksızlığın varlığından şüphelenerek, hiç
    bir zaman hiçbir yerde iyiliği göremedi.
    Galois, Polyteohnique'teki ikinci sınavındaki başarısızlığından sonra,
    öğretmen olmak için Ecole Normale döndü. Yıl sonu sınavlarına kendi
    kendine çalışarak hazırlandı. Sınav jürilerinin kayıtları dikkate
    değerdir. Matematik ve fizik sınavlarından pekiyi notunu aldı. Son sözlü
    sınavında hakkında yazılmış şöyle bir not vardır; "Bu öğrenci fikir ve
    söylemek istediklerini her zaman açık olarak ifade edememektedir. Fakat
    zekidir. Dikkate değer araştırıcı bir zekası vardır." Edebiyat dersinde
    en kötü yanıt veren öğrenci diye bir kayıt vardır.
    Galois, 1830 yılı şubatında on dokuz yaşında kesin olarak üniversiteye
    kabul edildi. Çalışmak için bir köşeye çekildi ve çalışmalarıyla
    kendisini öğretmenlerine gösterdi. O yıl yeni konular üzerinde üç tane
    çalışma yaptı. Bu çalışmaları, cebirsel denklemler kuramı üzerinde büyük
    bir ilerlemeydi. Bu çalışmalarında, onun büyük kuramının bazı izleri
    görülür. Bu buluşlarını ve başka sonuçlarını da birleştirerek, İlimler
    Akademisine sundu. Bu eser, ancak çağın ileri gelen matematikçilerinin
    izleyip anlayabileceği düzeydeydi. En yetkili kimselerin fikirlerine
    göre, bu çalışma ödülü kazanacak tek eserdi.
    Galois'nın bu yazısı Akademinin katipliğine geldi. Katip yazıyı
    incelemek üzere evine ***ürdü. Fakat, yazıyı okumadan öldü. Katibin
    kağıtları düzenlenirken Galois'nın bu çalışmasına rastlanılamadı. Galois
    da bir daha bu yazıdan söz edildiğini duymadı. Galois'yı avutacak başka
    bir söz daha yoktu. Koca deha, kötü bir düzen, anlayışsız insanlar,
    Cauchy'nin önem vermemesi ve tekrar eden kötü sonuçlar içinde yok olup
    gitmeyle karşı karşıyaydı. Bu olaylar, Galois'nın çökmüş ve kokmuş
    düzene karşı nefretini arttırıyordu.
    İlk ihtilal gösterileri Galois'yı sevinç içinde bıraktı. Arkadaşlarını
    bu olaylara sokmak istediyse de, onlar çekimser kaldılar. Deneyimli
    müdür, öğrencilerden dışarı çıkmayacaklarına şerefleri üzerine söz aldı.
    Galois söz vermeyi kabul etmedi. Müdür, Galois'ya ertesi güne kadar
    beklemesini rica etti. Müdürün davranışı incelik ve sağduyudan uzak
    olduğunu kısa bir konuşmasıyla kanıtladı. Galois, öfkelenerek gece
    kaçmaya çalıştı. Duvar oldukça yüksekti. 1830 yılının son ayları oldukça
    karışık geçti. Galois, harekete geçmek için arkadaşlarına mektup yazdı.
    Arkadaşları Galois'yı desteklemediler. Bunun üzerine Galois da okuldan
    kovuldu.
    Galois, parasız kaldığı için haftalık özel yüksek cebir dersleri vermek
    için ilan verdiyse de öğrenci bulamadı. Bu nedenle bir süre matematiği
    bıraktı. Halkın Dostları adı altında kurulan koruma kıtasının topçu
    kısmına gönüllü olarak girdi. Son bir ümitle ve Poisson'un önerisi
    üzerine, bugün Galois kuramı adı ile bilinen ve anılan ünlü çalışmasını
    İlimler Akademisine yolladı. Poisson raportördü. Ona göre çalışması
    anlaşılacak gibi değildi. Bu çalışmayı anlayabilmek için ne kadar zaman
    harcadığını da söylemiyordu. Gerçekten, Galois'nın kuramının
    anlaşılabilmesi için çok ileri düzeyde cebir bilgisi gerekmektedir.
    Bugün bu gerçek yine aynı düzeyini korumaktadır. O zaman, Galois' nın
    yaptığı bu çalışmayı anlayan çıkmamıştı. Galois artık kendini ihtilalci
    politikaya verdi.
    9 Mayıs 1831 gecesi, iki yüz kadar cumhuriyetçi, Kralın, Galois' nın
    gönüllü olarak girdiği topçu kıtasının dağıtılması için imzaladığı
    bildiriye karşı koymak için bir ziyafette toplandılar. İhtilalci ve
    tahrik edici bir hava esiyordu. Galois, bir elinde kadeh ve bir elinde
    çakı ile ayağa kalktı ve kadehini Kral Louis Philippe'e diye kaldırdı.
    Bu hareketi yanlış anlamlara çeken arkadaşları onu ıslığa tuttular.
    Çakıyı da görünce, çakıyı Kralın hayatına karşı bir tehdit anlamına
    çektiler ve bağırarak alkışladılar. Galois, o anın kahramanıydı.
    Alkışlar kesilmiyordu. Topçular yürüyüş yapmak için dışarı çıktılar.
    Ertesi gün, Galois evinden alınarak tutuklandı. Sainte Pelagie'deki
    hapishaneye kapatıldı.
    Galois'nın yakın taraftarları usta ve kurnaz bir avukat buldular. Bu
    avukat, sanığın aslında Louis Philippe'e, eğer "ihanet ederse" dediğini
    ispat etmeye çalıştı. Çakıya gelince, onu da açıklamada güçlük yoktu.
    Çünkü, Galois o sırada yediği pilicini kesmekle meşguldü. Yanında
    bulunanlar da, ıslıklara boğulan cümlenin sonunu işittikleri üzerine
    yemin ettiler. Galois bunu kabul etmediyse de, aile sahibi ve namuslu
    bir adam olan yargıç, sanığa, bu davranışı ile durumu düzeltemeyeceğini
    söyledi ve onu susturdu. Savunma çok ince hazırlanmıştı. Mahkeme heyeti
    de sanığın gençliğine acıdı ve on dakika aradan sonra Galois'nın suç
    işlemediğine karar verdi.

    Galois, hürriyetini uzun zaman yine koruyamadı. Bir ay geçmeden 14
    Temmuz 1831 günü bir tedbir olarak tutuklandı. Çünkü bu sırada
    cumhuriyetçiler bir gösteri yapmaya hazırlanıyordu. Hükümet bu hareketi
    büyüterek tebliğ halinde yayınlıyordu. Galois'nın ihtilal yapmasına
    engel olmuşlardı. Polisin onu yargılaması için bir gerekçe bulması
    güçtü. Tutuklandığında tepeden tırnağa kadar silahlıydı ama, polise hiç
    bir direnme göstermemişti. İki aylık bir bekleyişten sonra, bir gerekçe
    bulundu. Dağıtılmış topçu kıtasının resmi üniformasını taşıdığı için
    yargılandı. Bir arkadaşı üç ay ve kendisi de altı ay hapis cezası giydi.
    29 Nisan 1832 gününe kadar hapishanede kaldı. Kız kardeşi, ağabeyinin
    geçirdiği bunca güneşsiz günden sonra sanki elli yıl daha çöktüğünü
    söylerdi.
    O zamanlar hapishanelerde hafif bir disiplin vardı. Tutuklular ya avluda
    dolaşırlar ya da kantinde içerlerdi. Asık yüzlü ve daima düşünen
    Galois, içicilerin alayı ile karşı karşıya geldi. Bir tahrik sonucu bir
    şişe rakıyı bir solukta içti. İyi bir dostu ona ayılıncaya kadar baktı.
    Ne yaptığının farkına varınca da utandı. Galois bu hapishaneden de
    çıktı.
    1832 yılında kolera salgını baş gösterdi. Galois'yı koleradan korunması
    gerekçesiyle 16 Mayıs 1832 günü hastaneye kapattılar. Sanki, Louis
    Philippe'in hayatı ile oynamış olan bu önemli siyasi kolera salgınına
    karşı bırakılmayacak kadar kıymetliydi. Hastaneye kapatılmıştı ama,
    dışarıdan gelenlerle görüşmek olanağı oldukça fazlaydı. Böylece,
    hayatında tek bir aşk olayı da geçirmiş oldu. Her şeyde olduğu gibi,
    bunda da bir felaketle karşılaştı. Aşağılık oynak bir kadın aklını
    çeldi. Sonunda Galois, aşktan, kadından ve kendinden iğrendi. Ona bağlı
    dostu Auguste Chevalier'ye şunları yazıyordu. "Dokunaklı cümlelerle dolu
    mektubun bana biraz rahatlık getirdi. Fakat geçirdiğim bu kadar
    şiddetli heyecanların izini nasıl yok etmeli? ... Her şeyde hayal
    kırıklığına uğradım. Hatta aşkta, şan ve şerefte bile ..." Mektup 25
    Mayıs 1832 tarihliydi. Dört gün sonra Galois serbest bırakıldı.
    Dinlenmek ve biraz düşünmek için bir yazlığa gitmeye karar verdi.
    Galois'nın 29 Mayıs 1832 günü başından geçen bir olay hakkında tam kesin
    bir bilgi sahibi değiliz. Bu olay hakkında iki mektubunda yazılanlar
    gerçek diye kabul edilen şeyleri akla getirmektedir. Galois, serbest
    bırakıldıktan sonra, siyasi düşmanlarıyla çekişmeye girişti. O zaman
    vatan severler düello (silahlı kavga) etmeye hevesliydiler. Zavallı
    Galois, bir şeref meselesi veya bir aşağılık kadın yüzünden düello etmek
    zorunda kaldı.
    30 Mayıs 1832 günü şafak sökerken, Galois hasmıyla şeref meydanında
    karşılaştı. Düello tabancayla yirmi beş adım uzaklıktan yapılacaktı.
    Galois karnından vurularak düştü. Kör şans yine burada da onu buldu.
    Yörede doktor yoktu. Onu düştüğü yerde bıraktılar. Sabah saat dokuz
    sıralarında oradan geçen bir köylü tarafından Cochin hastanesine
    ***ürüldü. Galois öleceğini anladı. Karnındaki karın zarı iltihaplandı.
    Bu peritonit meydana çıkmazdan önce henüz aklı başındayken papazın son
    hizmetlerini kabul etmedi. Acaba babasının cenaze törenini mi
    hatırlamıştı? Aileden tek haberdar edilen küçük kız kardeşi göz yaşları
    içinde koşarak yetişti. Galois, tüm kuvvetini toplayarak onu teselli
    etti.
    Galois, 31 Mayıs 1832 günü yirmi bir yaşında, sabahın erken saatinde
    öldü. Güneydeki mezarlığın fakirlerin gömüldüğü çukura gömüldü. Bugün,
    Evariste Galois'dan hiç bir işaret ve hiç bir kırık taş bile
    kalmamıştır. Onun kalan ve ölmez tek anıtı, hepsi altmış sayfa tutan
    kendi el yazması olan Galois kuramıdır.
    Galois 28 Mayıs 1832 tarihli, "Tüm cumhuriyetçilere" başlıklı mektubunda
    şunları yazıyor:
    "Ülkem uğruna ölmek olanağını bulamadığım için bana gücenmemelerini
    dostlarımdan rica ediyorum. Alçak bir aşiftenin ve bunun aldattığı iki
    kişinin kurbanı olarak gidiyorum. Hayatım sefil bir dedikodu içinde
    tükenecek... Gerçeği soğuk kanlılıkla dinleyecek durumda bulunmayanlara
    bu uğursuz gerçeği söylediğime pişmanım. Fakat, ne de olsa doğruyu
    söyledim. Mezara, yalanlarla lekelenmemiş bir vicdan, vatansever kanın
    temiz vicdanını ***ürüyorum. Allahaısmarladık! Halkın iyiliği için ne
    kadar yaşamayı isterdim... Beni öldürenleri affediyorum. Çünkü, iyi
    niyetli insanlardı."
    Galois, adı belirtilmeyen dostlara yazdığı başka bir mektupta şöyle
    diyor:
    "İki vatansever beni düelloya davet etti. Bunu reddetmek benim için
    olanaksızdı. Ne sana, ne ona haber vermediğim için özür dilerim. Çünkü,
    rakiplerim hiç bir vatansevere haber vermemem için benden şerefim
    üzerine söz istemişlerdi. Göreviniz çok basittir. İstemeyerek
    çarpıştığımı, yani her uzlaşma çaresine başvurduktan sonra çarpışmaya
    zorunlu olduğumu ispat ediniz. Yalan söylemek, hatta bu kadar önemsiz
    bir şey için yalan söylemek hiç elimden gelir mi, söylersiniz. Kaderim,
    vatanın adımı öğrenmesi için bana yaşamayı nasip etmediğinden hatıramı
    koruyunuz. Dostunuz olarak ölüyorum."

    E. Galois

    Galois'nın yazdığı son sözler işte bunlardır. Öleceğini anlayan Galois
    bu gece son arzularını, vasiyetnamesini, ateşler içinde kağıda yazmakla
    geçirdi. Daha önce kafasında kurduğu büyük konuları aklında kaldığı
    kadarıyla topluyor ve kağıda döküyordu. Arasıra yazıyı kesiyor ve kenara
    birşeyler karalıyordu. "Vakit yok, vakit yok!" Yine çalışmasının
    devamını kötü bir yazıyla karalamaya koyuluyordu. Bu son ümitsizlik
    saatleri sırasında, gün ağarmadan önce yazdıkları, daha sonra gelecek
    matematikçileri, yüzlerce yıl heyecan içinde nefes nefese bırakacaktır.
    Matematikçileri uzun yıllar üzmüş olan problemin kesin çözümünü
    vermişti. Bir denklem hangi koşullarda çözülebilir? Sonunda bu da
    yaptıklarının bir parçasıydı. Bu büyük eserde, Galois gruplar kuramını
    parlak bir başarı ile kullanmıştır. Bugün, bu önemli ve oldukça soyut
    olan kuramın büyük öncüsü ve kurucusu ölmez Galois'dır.
    Çılgınca yazılmış bir mektuptan başka, Galois, ilmi durumunu yerine
    getirecek olan şahısa, İlimler Akademisine sunulmak üzere kaleme aldığı
    bazı yazıları emanet etti. On dört yıl sonra, 1846 yılında Joseph
    Liouville, bu yazılardan bazılarını "Teorik ve Pratik Matematik
    Dergisi"nde yayınladı. Kendisi de orijinal ve seçkin bir matematikçi
    olan Liouville bu yayının girişinde şunları yazıyor.
    "Evariste Galois'nın çalışmalarının temel amacı, denklemlerin köklerle
    çözülebilmesi koşullarıdır. Galois burada, dereceleri birer asal sayı
    olan denklemlere ayrıntılı bir biçimde uyguladığı genel bir kuramın
    temellerini atıyor. Daha on altı yaşından beri ve yeteneklerinin M.
    Richard adında çok iyi bir öğretmen tarafından desteklendiği Louis le
    Grand lisesinin sıralarında, Galois bu güç problemle uğraşmıştı."
    Liouville daha sonra bu çalışmanın Akademiye gönderildiğini ve
    raportörlerin çalışmanın açık olmadığını belirterek kabul etmediklerini
    anlatır. "Aşırı derecede bir kısa yazma hevesi ve oldukça kapalı yazması
    anlamayı oldukça zorlaştırmaktadır. Eseri inceledim ve kullandığı
    yöntemin tümüyle doğru olduğuna inandım. Ufak tefek bazı eksikliklerini
    tamamladım. Çalışmamın sonucunu görünce de büyük bir zevk duydum"
    diyordu.
    Galois, son arzularını dostu Auguste Chevalier'e yazdı. "Analizde bazı
    yeni sonuçlar buldum... Yaptıklarımın doğruluğundan şüphem yok. Jacobi
    veya Gauss'tan, bu teoremlerin doğruluğu hakkında değil de, bu
    teoremlerin önemleri üstündeki düşüncelerini söylemelerini açıkça rica
    edersin. Eğer umduğum gibi çıkarsa, bazı kimselerin bu karışık örgüyü
    kendilerine kullanmaları için sökmeleri kalır. Seni hasretle
    kucaklarım."
    Zavallı Galois, hala kendisinin anlaşılması için nasıl da çırpınıyordu.
    Jacobi cömert ve şerefli bir kimseydi. Ya Gauss ne diyecekti? Daha önce
    Abel'e ne demişti? Cauchy veya Labatchewsky hakkında ne söylemeyi
    unutmuştu? Bu kadar acı bir derse karşın, Galois hala boş ümitlere
    kapılıyordu. Bu ümitleri ancak ölümünden tam on dört yıl geçtikten sonra
    Liouville tarafından anlaşılacak ve eseri yayınlanacaktı.
    Böylece, dahi bir matematikçi ******n acı yaşam öyküsünü ve anlaşılmadan
    nasıl yok edildiğini gördük. Tüm öğretmenler, anneler ve babalar,
    karşınızdaki öğrencilerin her zaman bir Galois olabileceğini
    unutmayınız.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 2:00 pm

    Godfrey Hardy (1877 - 1947)Bir İngiliz
    matematikçisi olan Godfrey Hardy, 1877 yılında Cranleigh, Surrey'de
    doğdu. Oxford Üniversitesinde geometri profesörü oldu. Sonra, yaşamının
    büyük bir kısmını Cambridge Üniversitesinde matematik dersleri okutmakla
    geçirdi. Geniş ve çeşitli olan eserleri genellikle toplamalı veya
    analitik sayılar kuramıyla ilgilidir. Eserlerinde araştırmalara veya saf
    analiz ve fonksiyonlar kuramıyla ilgili problemlere rastlanırsa da,
    bunlar yine az çok sayılar kuramı üstüne yaptığı çalışmayla ilgilidir.
    Aynı zamanda öğrenim üstüne, bugün klasikleşmiş bazı eserleri
    yayınlandı. Ayrıca, "Cambridge Tracts" yayınlarını yönetti. Hardy,
    olağanüstü etkisi ve ünüyle, İngiliz matematik okulunun en seçkin
    temsilcilerinden biri olarak kabul edilir. 1947 yılında Cambridge'de
    öldü.


    Gödel (1906 - 1978)Kurt Gödel,
    Avusturya asıllı bir Amerikan mantıkçısı ve matematikçisidir. Bugün Brno
    diye bilinen kentte 1906 yılında doğdu 1938 yılında Amerika'ya geldi.
    1948 yılında Amerikan vatandaşlığına geçti. 1953
    yılında Princeton
    Üniversitesinde profesör oldu. "Principia Mathematica" nın "Benzeri
    Sistemlerin Formel Hükme Bağlanamayan Önermeleri Üstüne" yazılar yazdı.
    Burada, iki teoremin yazarıdır. Bu önermelere göre, çelişmesiz bir
    aritmetik eksiksiz olamaz. Çünkü, çelişmezlik bu sistemde kararsızlığa
    yol açan bir önermedir. Modern mantığın kurucusudur. 14 Ocak 1978
    yılında Amerika'nın New Jersey eyaletinde Princeton'da ölmüştür.



    Hilbert (1862 - 1943)
    [size=9]Bir Alman matematikçisi olan David
    Hilbert, 1862 yılında Königsberg'de doğdu. 1895 ile 1929 yılları
    arasında ***tingen Üniversitesinde profesörlük yaptı. Yirminci yüzyılın
    başlarında, Alman matematik okulunun önderi sayılır. 1897 yılında cisim
    kavramını ve cebirsel sayılar cisminin kuramını kurdu. 1890 yıllarındaki
    ilk çalışmaları sırasında, cebirsel geometri ve modern cebirde önemli
    bir rol oynayan çokterimli idealleri kuramının temellerini atarak,
    invaryantlar kuramının temel kanunlarını ortaya koymayı başardı. 1899
    yılında, geometrinin temelleri üstüne araştırmalarının bit sentezi olan
    "Geometrinin Temelleri" adlı eserini yayınladı. Bu, matematiğin çeşitli
    bölümlerinde aksiyomlaştırma amacına yönelen birçok verimli çalışmaya
    yol açtı. Somut görüntülere başvurmaktan kaçınan Hilbert, noktalar,
    doğrular ve düzlemler diye adlandırdığı "Üç nesne sistemini" matematiğe
    soktu. Ne oldukları kesin olarak gösterilmeyen bu nesneler, beş grupta
    toplanmış yirmi bir aksiyomla açıklanan bazı ilişkiler ortaya koyar. Ait
    olma, sıra, eşitlik veya denklik, paralellik ve süreklilik aksiyomu
    bunlardandır. Bundan sonra, aksiyomlardan birinin veya öbürünün
    doğrulanmadığı geometriler kurdu. Temel terimleri kendilerine
    aksiyomlarla yüklenen özelliklerden başka özelikleri bulunmayan
    mantıksal varlıklar olarak ele aldı. Klasik matematiği savunmak ve
    ondaki apaçıklığı göstermek için Brouwer ile giriştiği tartışmalar,
    matematikte geniş biçimli incelemelere yol açtı. 1943 yılında
    ***tingen'de öldü.

    Gauss (1777 - 1855)Alman astronomu,
    matematikçisi ve fizikçisidir. Daha çocukluğunda, erken gelişmiş zekası,
    matematiğe karşı zekasıyla sivrildi ve Brounseweig dükünün ilgisini
    çekti. Dük, okul masraflarını üzerine alarak O' nu ***tingen
    Üniversitesine gönderdi. Henüz 16 yaşındayken Herschel'in 1781 de
    keşfettiği Uranüs gezegeninin yörünge elemanlarını hesaplayarak, Yer'in
    bir noktasından yapılan ölçülerle, bu gezegenin yörünge elemanlarını
    bulmaya yarayan ve günümüzde hala kullanılan bir metot ortaya koydu.
    1798 de Helmesdt'e yaptığı bir inceleme gezisinden sonra, Braunschweig'a
    döndü ve birkaç yıl içinde kendisini büyük matematikçiler sırasına
    koyacak bir seri çalışma raporu yayımladı.
    Sayılar üzerine incelemeleri topladığı Disqvisitiones Arithmetice'de
    (Aritmetik Araştırmalara) (1805), eşitlikleri, ikinci dereceden
    şekilleri, serilerin yakınsaklığını v.b. ele aldı. Piazzi tarafından
    1810 da, küçük gezen Cerez'in keşfinden sonra Gauss, çeşitli gökmekaniği
    araştırmaları yaptı, hayatının sonuna kadar bağlı kalacağı ***tingen
    rasathanesine müdür oldu (1807) .Theoria Motus Corporum Coelestium İn
    Sectionibus Conicis Solem Ambientium (Konik kesitIi ? gökcisimlerinin
    güneş çevresindeki hareket kuramı) (1808) adlı ünlü eserini yazd1.
    Legendre ile hemen aynı zamanda düşündüğü ve daha önce 1797 de
    yararlandığı ?- en küçük kareler metodundan (1821) başka, yanılmalar
    teorisi ve iki terimli denklemlerin çözümü için genel bir metot buldu;
    uygun-tasvir üzerine araştırmalar, yüzeylerin eğriliği ve Disqvisitiones
    Generales Carca Sperficien Curvas'ta (eğri yüzeyler üzerine genel
    araştırmalar) (1827) , ispat ettiği ünlü teoremi de yazmak gerekir. Bu
    teoreme göre, bükülebilen fakat uzatılamayan bir yüzeyin eğriliği, yani
    eğriliklerinin çarpımı değişmez.
    ***tingen ile Altona arasındaki meridyen yayının ölçülmesi sırasında
    (1821,1824), Gussu, geodezi çalışmalarında ışıklı işaretler verebilmek
    için, kendi adını taşıyan Helyotropu tasarladı. Optik alanında, eksene
    yakın ışık ışınları için düzenlenmiş merkezi optik sistemlerinin genel
    teorisini kurdu. Elektrikle özelIikle magnetizma ile ilgilendi, bu
    alanda magnetometreyi icat etti. Ve Resultate Aus Den Beabochtungen Des
    Manetischen Vereins (Yer magnetizmasının genel kuramı) (1839), adlı
    eserinde, magnetizmanın, matematik teorisini formülleştirdi. Suclides'ci
    olmayan hiperbolik geometrinin keşfinde, bu konuda hiç bir şey
    yayımlamamış olmakla birlikte, Gauss, Balyai ve Labocewsky'den önce
    çalışmalar yapmış ve başarı sağlamıştı.

    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 2:02 pm

    Laplace (1749 - 1827)
    "Doğanın tüm olayları
    birkaç değişmeyen kanunun matematik sonuçlandır" diyen Marquis
    Pierre-Simon de Laplace, 23 Mart 1749 günü bir köylü ****** olarak
    dünyaya geldi. Ailesi, Fransa'nın Calvados ilinin Beaumont-en-Auge
    Kasabasında yaşıyordu. Laplace'ın ilk çocukluk yılları hakkında çok az
    şeyler biliniyor. Onun çocukluğunu ve gençliğini saran karanlık yılları,
    kendini Beğenen davranışlarından ileri geliyordu. Kökeninin fakir bir
    köylüden gelişi onun yüzünü kızartır ve sürekli onu gizlemek için
    elinden geleni yapardı. Kısaca, bir köylü ****** olarak doğmadı ve
    kendini beğenen birisi olarak ölmedi cümlesi ile yaşam öyküsü
    özetlenebilir. Her ne duyguysa, Laplace köylü olması ve ailesinin fakir
    olmasından bir aşağılık duyardı. Tüm yaşamı boyunca bu duygu ve
    düşünceden kendisini kurtaramadı. Bu da onun zayıf bir yanıydı.
    Laplace, ilk yeteneğini köy okulunda gösterdi. Bu başarısı zengin
    komşularının sıcak dikkatini çekti. Zengin komşularını görmesi belki
    yukarıda sözünü ettiğimiz duyguları daha küçük çocukken şuur altına alıp
    baskı kurmuş olabilir düşüncesi akla gelmektedir. İlk başarılarını,
    teolojik tartışmalarda elde ettiği söylenir.
    Laplace, kendisini çok erken matematiğe verdi. O zaman Beaumont'ta
    askeri bir okul vardı. Laplace bu okula devam ediyordu. Söylendiğine
    göre, Laplace sonraları bu okulda bir süre matematik dersleri
    okutmuştur. Yine bir söylentiye göre, onun matematik yeteneğinden çok
    daha fazla hafıza yeteneğinin olduğu kanaati vardır. Bundan dolayı,
    Laplace on sekiz yaşına gelince zengin koruyucularının tavsiye
    mektuplarıyla Paris'in yolunu tuttu. Kendisinin yüksek yeteneğini
    biliyor, fakat bunda hiç şişme ve bir abartma göstermiyordu. Genç
    Laplace, kendine tam bir güven içinde Paris'e matematik dünyasını
    fethetmek için geldi.
    Paris'te doğru d'Alembert'in evine gitti. Tavsiye mektuplarını gönderdi.
    Fakat kabul edilmedi. D'Alembert, büyük ve kuvvetli kimselerin
    önerilerinden başka bir varlıkları olmayan kimselerle uğraşmıyordu.
    Laplace, övmeye değer bir anlayışla her şeyi hissetti. Eve döndü ve
    d'Alembert'e mekaniğin temel kuralları üzerine bir mektup yazdı.
    Böylece, oynadığı oyunda başarılı olmuştu. D'Alembert'in onu görmek için
    gönderdiği çağrı yazısında şöyle yazıyordu. "Bayım, görüyorsunuz ki
    öneri mektuplarına hiç değer vermiyorum. Sizin bu tür övgü mektuplarına
    hiç gereksinmeniz yok. Siz kendi kendinizi daha iyi tanıttınız. Bu bana
    yeter. Size yardım etmek bana bir borç olsun." Birkaç gün sonra Laplace,
    d'Alembert'in sayesinde Paris'teki askeri okula matematik öğretmeni
    olarak atandı. İşte bu sırada Laplace, Newton'un genel çekim kanununun
    güneş sistemine uygulaması adlı büyük eserini verdi.
    Astronom matematikçi olduğu için, kendisine Fransız Newton'u denmiştir.
    Olasılıklar kuramının kurucusu gözüyle bakılabilir. "Bildiklerimiz çok
    değil, bilmediklerimiz çoktur" sözüyle alçak gönüllülüğünü göstermiştir.
    Matematiğe önem vermediğini, şöhret ve ün için değil de kendi
    arzularını yenmek için matematikle uğraştığını söyler. Dahi kimselerin
    buluşlarını veya yaşayışlarını incelemek ve kendisini onların yerine
    koyarak engelleri aşmak düşüncesindedir.
    Yaptığı çalışmaların tümünün kendisine ait olduğunu ileri sürer. Bu söz
    doğru değildir. Örneğin, yazdığı "Gök Mekaniği" adlı şaheserinde,
    gelecek kuşaklara bunu, ben yarattım gibi bir izlenimi vermeyi ustalıkla
    kullanmıştır. Diğer matematikçilerden aldıklarına kaynak vermez,
    kendine yarayan ve dışarıdan aldığı şeyleri kendine mal etmeyi çok
    kurnazca becerirdi. Gök Mekaniği için gereken analiz bilgilerini
    Legendre'den almış ve adını bile vermemiştir. Yalnız Newton'un adı
    geçer.
    Laplace, Lagrange'da değinilen üç cisim problemini güneş sistemi için
    düşündü. Newton'un çekim kanununu Güneş sistemine uyguladı. Gezegenlerin
    hareketlerinin Güneş tarafından belirlendiğini, devirli küçük
    değişiklikler hariç, gezegenlerin Güneşe olan uzaklıklarının
    değişmediğini ispatladı. O zaman yirmi dört yaşında olan Laplace için
    tarih 1773 yıllarını gösteriyordu. Bu başarısından dolayı Paris İlimler
    Akademisine üye seçildi. Yaşamının ve meslek hayatının ilk şerefini ve
    ödülünü almış oluyordu. Bulduğu matematik sonuçlarının büyük birçoğunu
    astronomide kullanmak için elde etti. Sayılar kuramı üzerinde bir süre
    çalıştı ve onu kısa bir zaman sonra bıraktı. Olasılıklar kuramı üzerinde
    çalışması yine onu astronomide kullanmasından kaynaklandı. Gök Mekaniği
    adlı yapıtı, yirmi altı yıllık, bir zaman sürecinde parça parça olarak
    yayınlanmıştır. Gezegenlerin hareketleri, şekilleri, gel-git olaylarını
    inceleyen ilk iki cilt, 1799 yılında çıktı. 1802 ve 1805 yıllarında iki
    cilt ve 1823 ile 1825 yılları arasında da beşinci cildi yayınlandı.
    Yalnız, bu eserlerde matematik kısımları pek açıklanmıyor ve yorumlardan
    da kaçınılıyordu. Hatta, matematik hesaplar için, "Kolayca görülür"
    deyimi kullanılıyordu. Aslında, bu kolayca görülür deyimi ters bir anlam
    da taşıyordu. Kendisi bile bu kolayca görülür dediği kısımları günlerce
    uğraşarak çözüyordu. Okuyucuları ve öğrencileri daha sonra bu deyim
    üzerinde haftalarca uğraşacaklarını bildiklerinden, homurdanmayı adet
    edinmişlerdi.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 2:03 pm

    Lebesgue (1875 - 1941)
    Bir Fransız
    matematikçisi olan Henri Leon Lebesgue, Fransa'da Beauvais kentinde 28
    Haziran 1875 günü doğdu. Çok iyi bir öğrenim gördü ve 1897 yılında Paris
    Üniversitesinden Ph.D. diplomasını aldı. Bu doktorası üzerinde bir
    söylenti de vardır. Dirichlet fonksiyonunun Riemann anlamında
    intergalinin olmadığı o çağlarda biliniyordu. Hatırlanırsa, rasyonel
    noktalarda bir ve irrasyonel noktalarda sıfır değerini alan fonksiyon,
    matematikte Dirichlet fonksiyonu adıyla bilinir. Lebesgue, bu Dirichlet
    fonksiyonunu integralleyebilecek bir integral tanımı getirebilir miyim
    diye düşündü. Riemann integralinin tersine, bölüntüyü x ekseni üzerinde
    değil de y ekseni üzerinde aldı. Bunda başarılı oldu. Bu getirdiği
    integral yöntemine de Lebesgue integrali adını verdi. Böylece, analize
    yeni ufuklar açtı.
    1906 ile 1910 yılları arasında Potiers Fen Fakültesinde öğretim yaşamını
    sürdürdü. 1910 ile 1919 yılları arasında öğretim görevliliği yaptı.
    1921 ile 1931 yılları arasında Paris Fen Fakültesinde çalıştı.
    Lebesgue, Fransa'da matematik alanında büyük bir çağın en seçkin
    önderlerindendi. Analiz çalışmalarının hemen hemen tümü gerçel
    değişkenli fonksiyonlar kuramıyla ilgilidir. Özellikle, integral
    kavramının Lebesgue integrali denilen bir genişlemesini ona borçluyuz.
    Lebesgue'in integral tanımına göre, bazı fonksiyonların Riemann
    anlamında integrali olmadığı halde, Lebesgue integrali vardır. Buna en
    güzel örnekte, ünlü Dirichlet fonksiyonudur. İntegralin bu
    genelleştirilmiş kavramı matematikte en çok uygulama alanı bulan bir
    yenilik olmuştur. Çağımızda da halen bu kuram tüm canlılığıyla
    yürütülmektedir. Bu kuram artık analizin temel dersidir. Analizci herkes
    önce bu konuları öğrenir. İleri araştırmalar için gereklidir.
    Şüphesiz, Lebesgue integralinin anlaşılması hemen kolay bir kuram da
    değildir. Bunun için önce Lebesgue ölçümü kuramını geliştirmek gerekir.
    Bu nedenle, Lebesgue önce Lebesgue ölçümünü geliştirdi. Burada,
    kümelerin ölçülebilmeleri ve fonksiyonların ölçülebilmeleri kavramlarını
    getirdi. Bundan sonra, kendi adıyla anılan ünlü Lebesgue integralini
    oluşturdu. Bu konuda hazırladığı teze, jüri üyelerinin önce itiraz
    ettiği, sonra doktora yöneticisinin ricasıyla, "Bu öğrenci çok zeki ve
    bana düşündürücü sorular sorar", diyerek onları razı ettiği söylenir. Bu
    söylenti doğru da olsa yanlışta olsa; Lebesgue tarafından bu çalışma
    yayınlandığında, bu buluş, tüm dünyada bir bomba gibi patlamış ve tüm
    matematikçileri bu sahada çalışmaya ve yeni yeni buluşları
    gerçekleştirmeye yöneltmiştir. Bu kuramın çok geniş bir biçimde
    meyveleri alınmıştır. Oldukça uygulama alanları bulmuş ve sürekli
    genelleştirmeleri yapılmıştır. Artık bu kuram analizin kaçınılmaz bir
    aleti durumuna getirilmiştir. Bunun ötesinde, matematiğin diğer
    dallarına da yeni ufuklar açarak, onların gelişmesini sağlamıştır.
    Lebesgue, ünlü olduktan sonra, birçok üniversitede dersler vermiştir.
    1921 yılında College de France'ta profesör olmuştur. Lebesgue'in çok
    parlak ve yaratıcı bir matematik kafası vardır. Ülkesi içinde ve tüm
    dünyada oldukça şereflendirilmiş, ödüllendirilmiş ve çok mesut bir
    evlilik yapmış biriydi. Bugün, integral kuramının kurucusu olarak tüm
    dünya onu kabul eder. Bu kuramda ve analizde çok sayıda buluşları
    vardır. Çalışmalarının tüm ürünlerini almış ve kuramının tutulup ne
    kadar ileri ***ürüldüğünü gören mutlu matematikçilerden biridir. 26
    Temmuz 1941 günü altmış altı yaşındayken Paris'te öldü.

    "Olasılıklar Hesabı" adlı kitabının üçüncü basımı 1820 yılında çıktı.
    Astronom ve matematikçi olduğu kadar çok üstün bir yazma tekniğine de
    sahipti. Bu yüzden, kolayca görülür deyimi dışında onun eserleri de
    eksiksizdi.
    On sekizinci yüzyılda, iki Fransız Lagrange ve Laplace birçok yönüyle
    zıttılar. Laplace, fizik, matematik grubuna; Lagrange ise kuramsal
    matematik grubuna giriyordu. Lagrange, bütün bunların matematikten başka
    bir şey olmadığını söylüyordu. Laplace ise, matematiği kullanılan bir
    alet gibi görüyordu. Aslında Laplace her ikisini de yapıyordu. Örneğin,
    potansiyel kuramın önemi matematik yönüyledir. Sınır değer problemleri
    yine aynı değerdedir. Bunun gibi olan çalışma örnekleri arttırılabilir.
    Laplace, 1785 yılında Akademinin sürekli üyesi seçildi. Sağlam ve
    karakterli bir yapısı vardı. Askeri okula giriş sınavında Napolyon
    Bonapart'ı (1768 -1821) imtihan etmişti. Daha sonra Napolyon onu
    siyasetin çamuruna ve bataklıklı sularına sürükleyecekti. Gerek Laplace
    ve gerekse Lagrange ihtilalin dışında kalmadılar. Newton son yıllarını
    siyasette geçirdiği gibi, Laplace da onu yenmek amacıyla siyasete
    atıldı. Napolyon ona içişleri bakanlığını verdi. Laplace, oldukça oynak
    fikirli davranışlarda bulunuyordu. Napolyon devrinin bütün nişanları
    göğsünü süslüyordu. Kötü bir yöneticiydi. Zaten içişleri bakanlığı
    görevini ancak altı hafta sürdürebilmiştir. Napolyon'la beraber onun da
    siyasi hayatı sona ermiştir.
    Laplace'ın en iyi tarafı, matematik çalışan gençleri tutar ve onlara
    yardım ederdi. Laplace'ın bulunduğu bir toplantıda, Biot adlı bir genç
    matematikçi Akademide bir çalışmasını okur. Toplantı bittikten sonra
    Biot'u bir kenara çeken Laplace, cebinden çıkardığı ve sararmış
    kağıtları göstererek, aynı keşfi kendisinin yıllar önce elindeki.
    kağıtların eskiliğinden de anlaşılacağı üzere, bulduğunu ve
    yayınlamadığını gizlice söyler. Laplace, Biot'a bunu kimseye
    söylemeyeceğini ve çalışmasını çekinmeden yayınlamasını içtenlikle
    istemiştir. Bu onun, binlerce olumlu davranışlarından biridir. Laplace,
    matematik araştırmaları yapan gençleri manevi evladı gibi görür ve
    onlara kendi öz çocukları gibi yakınlık gösterirdi.
    Laplace'la Lagrange, gerek zamanlarında gerekse onlardan sonra gelenler
    tarafından olsun çok karşılaştırılmışlardır. Bazıları Lagrange'ı tutmuş
    ve onu göklere yükseltmiştir. Bazıları da Laplace'ı tutup övmüştür.
    Aslında böyle bir karşılaştırmaya ve ayırt etmeye hiç gerek yoktur.
    İkisi de matematikte ölümsüz buluşlar yapmışlardır.
    Laplace, son günlerini Paris yöresinde Arcueil'de geçirmiş, kısa bir
    rahatsızlıktan sonra 5 Mart 1827 yılında yetmiş sekiz yaşında ölmüştür.
    Sayısız eser bırakmıştır.
    MnyTirith
    MnyTirith
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 20/06/90

    Ünlü Matematikçiler Empty Geri: Ünlü Matematikçiler

    Mesaj tarafından MnyTirith Çarş. Nis. 21, 2010 2:04 pm

    Legendre (1752 - 1833)
    Bir Fransız matematikçisi olan Adrien Marie Legendre, 1752
    yılında Paris'te doğdu. 1775 ile 1780 yılları arasında, Paris Askeri
    okulunda matematik dersleri verdi. 1787 yılında, Paris Gözlemevi ile
    Greenwich Gözlemevi arasında kurulacak jeodezi bağlantısında görev aldı.
    Fransız devrimi sırasında, metre sisteminin kabul edilmesini ve
    girişilen jeodezi işlemlerinin hazırlıklarına katıldı. Bu fırsatı
    değerlendirerek, o zamana kadar uygulanan tüm yöntemleri yeniledi. Daha
    sonra, trigonometri alanında önemli teoremler ileri sürdü. Özellikle
    küresel üçgeni düzlem olarak düşünüp açılarda bazı düzeltmeler yaparak
    alanını hesapladı. 1784 yılında, "Gezegenlerin Şekli üstüne" adlı bir
    İnceleme yazısında, kendi adıyla anılan çokterimlileri ortaya attı. 1794
    yılında "Geometrinin Temel Bilgileri" adlı eseri yayınlandı. Bu eserde,
    Euclides postülatını ispatlamak için çok çeşitli ve yeni yollar denedi.
    Bununla birlikte, Euclidean olmayan geometrilerin ortaya çıkmasıyla,
    Legendre'nin bulduğu sonuçların geçerliliği yeniden tartışma konusu
    oldu. 1798 yılında "Sayılar Kuramı" adlı eseri yayınlandı. Bu kitabında,
    ikinci dereceden kalanların karşıtlığı kanunu gibi ilgi çekici sonuçlar
    yer alır. Yine de en değerli eseri, 1825 ile 1832 yılları arasında
    hazırladığı "Eliptik Transandantlar Kuramı" adlı inceleme kitabıdır. Bu
    eserde, eliptik integrallerden hareket ederek ustaca bir çözümlemeyle bu
    integralleri kendi adıyla anılan üç şekle indirgemeyi başarmıştır.
    Legendre'nin bu alandaki araştırmaları daha sonra Abel ve Jacobi'nin
    çalışmalarıyla tamamlandı. Legendre'nin, kırk yılın üstünde çalışmayla
    elde ettiği sonuçları, Abel oldukça kısa ve kesin bir yolla elde
    ediyordu. Bu nedenle, onun kırk yıllık çalışmaları boşa gidiyor gibiydi.
    Legendre'nin hem matematiğe ve hem de matematikçilerin yetişmesinde
    önemli hizmetleri vardır. Bazı matematikçiler onun kitaplarından ilham
    almışlardır. 1833 yılında Paris'te ölen Legendre, Abel'in öncülerinden
    biriydi.

      Forum Saati Perş. Mayıs 02, 2024 6:03 pm