Galois (1811 - 1832)Fransız
matematikçisi Galois, 1811-1832 yılları arasında yaşadı. Abel'in
çağdaşı olan bu matematikçinin doğum ve ölüm tarihlerine bakarsanız 21
yıllık bir ömür sürdüğünü görür ve bu işte bir yanlışlık olduğunu
düşünebilirsiniz. Hiçbir yanlışlık yok. Galois'nın hayatı Brezilya
dizilerine konu olmaya aday şanssızlıklarla sürüp gitmiş ve 21 yılda
tükenmiştir.
Yakınları kendisinden söz ederken, annesinin erkek huylu, cömert,
şerefli, açık bir şekilde alaycılığa kaçan ve bazen de çelişkilerde
karar kılan bir kadın gibi anlatılıyordu. Anne, 1872 yılında seksen dört
yaşında öldü. Aklını ve hafızasını ölünceye kadar korudu. O da, kocası
gibi zulme, haksızlığa karşı bir öfke, kızma ve hınç besliyordu. Babası
gibi, annesinin bu duyguları Galois da da görülür. Bu duygu ve
düşüncelerden Galois da kurtulamamıştır. Onun kısa yaşamında bu
duyguların etkisi çok büyük olmuştur.
Abel yoksulluktan ölmüştü. Galois ise, başkalarının budalalığından
ölmüştür. İlim tarihi, en kaba budalalığın dehaya karşı zaferine,
Galois'nın çok kısa süren hayatı kadar kusursuz ve eksiksiz bir örnek
vermemiştir. Burada bir noktaya dikkat etmek gerekir. Galois bir melek
değildi. Çok taşkındı ve derisine sığmıyordu. Bu onun yaramazlığından
değil de, zekasının kafasının içine sığmamasındandı. O parlak yeteneği,
aleyhine birleşmiş koyu bir budalalıkla boğulup gitti. Galois'nın her
davranışı, taşan zekası ve onun dahi kafasının istediği yönde
yönlendirilmediğinden ileri gelmiştir.
Galois'nın ne anne ve ne de baba tarafından matematiğe karşı en küçük
bir yetenek görülmemiştir. Galois'nın matematik dehası, birden bire
delikanlılık çağına doğru çıkmıştır. Galois, merhametli, acıyan, seven
ve hatta ağır başlı bir çocuk olmakla beraber, babası şerefine
düzenlenen toplantılarda ortamın neşesine katılmasını bilir ve konukları
eğlendirmek amacıyla şiirler ve karşılıklı konuşma yazıları yazardı.
Fakat, beceriksiz, yeteneksiz ve anlayışsız öğretmenlerinin rahatsız
etme, canını sıkma ve tedirgin etmeleri, onların sersem ve pek akılsız
davranışları yüzünden Galois'nın bu atılımları da çok sürmedi. Onu da
hemen körelttiler.
Galois, 1823 yılında on iki yaşında Paris'teki Louis le Grand Lisesine
girdi. Lise, kapıları sürgülü ve pencereleri demirli bir hapishaneden
farksızdı. 1823 Fransa'sı daha Fransız devrimini unutmamıştı.
Yöneticilerin, insanların ve bazı güçlerin tuzakları ve karşı tuzakları,
ayaklanmalar ve ihtilal söylentileri sık sık görülen olaylardı. Olaylar
tam oturmamış ve huzursuzluklar devam ediyordu. Toplumun bu
huzursuzlukları Galois'nın lisesine de yansıyordu. Cizvitlerin yönetimi
yeniden ele almasını sağlamak amacıyla lisenin müdürünün planlar
hazırlamış olmasından kuşkulanan öğrenciler, kilisede bile okumayı,
kabul etmeyerek ayaklandılar. Müdür, öğrenci ailelerine bile haber
vermeden suçlu diye kuşkulandığı öğrencileri okuldan kovdu. Galois,
bunların içinde değildi. Bulunsa herhalde Galois'nın geleceği için daha
hayırlı olurdu. Çünkü, Galois, o güne kadar kanunsuz ve keyfi yönetimin,
yalnız kelimesini biliyordu. Artık O, harekete geçmiş, kendisini
olayların içinde bulmuştu. Ölünceye kadar da bu iz onda kalacaktır.
Galois, annesinin ona verdiği temel eğitim ve öğretiminin yardımıyla
öğrenimini çok iyi bir biçimde yürütüyordu. Böylece, öğrenimine çok iyi
başladı. Sınıftaki tüm birincilikleri topladı.
Ertesi yıl 1824 tarihinde Galois'nın hayatında başka bir davranış daha
görüldü. Edebiyata ve klasiklere önce uysallıkla çalıştığı halde, şimdi
onlar canını sıkmaya, buna karşın matematik dehası uyanmaya başladı.
Öğretmenleri sınıfta kalıp bir yıl daha okumasını istediler. Babası
karşı koydu. Zavallı Galois, bitmek tükenmek bilmeyen edebiyat, Yunanca
ve Latince derslerine yeniden başladı. Orta derecede ve dikkatsiz bir
öğrenci olarak tanındı. Son söz yine öğretmenlerinin oldu ve Galois
sınıfta kaldı. Ne yazık ki, bu dahi çocuk, zekasının kabul etmediği eski
ve onun için anlamsız şeyleri tekrarlamak zorunda kaldı. Yorulduğu ve
zevkini kaybettiği için derslerine karşı hiç bir gayret, çaba ve ilgi
göstermiyordu. O zaman diğer derslere göre matematiğe çok önem
verilmezdi. Matematik dersi bazen yapılır, bazen de hiç yapılmazdı.
Galios, kendisinin bir matematikçi olduğunu nereden bilebilirdi?
Galois, düzenli matematik derslerine bu derin sıkıntı yılında başladı.
Bu zaman, Legendre'nin güzel geometrisinin moda olduğu bir sürece
rastlar. İyi bir öğrenciler bile Legendre'nin bu geometrisini tümüyle
anlayabilmek için en az iki yıl uğraşmaları gerektiğine inanıyorlardı.
Galois, Legendre'nin geometrisini bir korsan kitabı okur gibi, baştan
sona kadar bir nefeste okuyarak bitirdi ve bu kitaba hayran kaldı. Bu
kitap, bir işçinin elinden çıkmış bir el kitabı değil de, bir usta
elinden çıkmış bir şaheserdi. Bir kere okunması, bir çocuğa en açık
biçimde geometriyi öğrenmesini sağlıyordu. Galois'nın cebire karşı
tepkisi bambaşka oldu. Cebirden nefret etti. Onun bu tepkisi, onun ruh
yapısını bilen için haklı bir gerekçeydi. Çünkü, Galois'yı gayrete ve
çalışmaya getirecek Legendre düzeyinde usta bir cebirci yoktu. Cebir,
okul kitaplarından başka bir şey değildi. Bu, Galois'ya cebir bilgisinin
verilmeyişinden kaynaklanıyordu. Büyük bir matematikçiyi eserleriyle
tanımasını öğrendikten sonra, kendi kendine bir yol aramak görevini
üstüne aldı. Cebir öğrenmek için çağın büyük matematikçisi Lagrange'a
başvurdu. Sonra Abel'i okudu. Bu sırada on dört on beş yaşındaki bir
******n olgun matematikçilere özgü yazılmış cebir analizinin
şaheserlerini, denklemlerin sayısal çözümlerine ait çalışmaları,
analitik fonksiyonlar kuramını ve fonksiyonların diferansiyel
hesaplarını birer birer okuyarak yutuyordu. Artık okul ödevleri onun
için küçük şeylerdi. Genç dahiye gündelik dersler adi bir iş gibi
geliyordu. Gerçek matematik için bu dersler faydasız ve hiçte gerek
yoktu.
Kendisinde matematik yeteneğinin olduğunu fark edince, cebirsel analizin
büyüklerinin yaptıklarını ve kendi düşündüklerini karşılaştırdı ve
ileri atıldı. Annesi bile bunun farkında değildi. Fakat oğlunu biraz
garip buluyordu. Lisede öğretmenleri ve arkadaşları üzerinde korku ve
öfkeyle karışık garip bir duygu bırakıyordu. Öğretmenleri sabırlı ve iyi
insanlardı. Fakat, oldukça dar görüşlü kimselerdi. Yıl başında "Çok
uslu ve tatlı, iyi özellikleri bol" bir öğrenci diye sözü edildi. Fakat,
Galois'da garip bir halin olduğunu da ekliyorlardı. Bu olay doğrudur.
Çünkü, Galois sıradan bir zekaya sahip bir öğrenci değildi. İçine
sığacak türde biri olması olanaksızdı. Galois için, Hiçte fena çocuk
olmadığı, fakat "orijinal ve acayibin biri, her zaman muhakemeci,
mantıkçı" olduğu sözleri de yine o eski kayıtlarda vardır. Arkadaşlarına
takılmaktan zevk aldığı da ekleniyordu. Yıl sonundaki kayıtlarda yine,
"Garip hallerle arkadaşlarını darılttığı ve karakteri içinde kapanmış
bir şeyi olduğu" yazılıyordu. Daha ileri, öğretmenleri onu, "Son derece
hırslı ve orijinal bir davranış takınmak" la suçluyorlardı. Buna karşın,
bazı öğretmenleri Galois'nın iyi bir öğrenci olduğunu ve özellikle
matematikte çok başarılı olduğunu kabul etmişlerdi. Yalnız bir kişi,
Galois'nın matematikte olduğu kadar, diğer derslerinde de dikkate değer
bir öğrenci olduğunu söylüyordu. Bu iyi niyet karşısında kalan Galois,
edebiyat derslerinde de dikkatli olup şansını deneyeceğini söylediyse
de, içindeki matematik aşkı hürriyetine kavuşmak için tutuşuyordu.
Galois, on altı yaşında, çok önemli buluşlara hazırlandığı bir sırada
matematik öğretmeni Vernier, sanki tavuğun yeni çıkardığı yavrusunu
kapacak olan kartaldan korur gibi Galois üzerinde titriyordu. Vernier,
Galois'nın yöntemli çalışmasını istiyor, fakat öğrencisi bu öğütleri
dinlemiyordu.
Galois, Ecole Polytechnique'in sınavlarına girdi. Sivil ve asker
mühendislere dünyanın en iyi matematik ve ilim bilgisi vermek amacıyla
ihtilal yasalarına göre Monge tarafından kurulmuş olan bu büyük okul,
Galois'yı kendisine fazlasıyla çekiyordu. Bu okulda önce matematik
hırsını tatmin edecek, burada matematik alanında kendini gösterecekti.
Daha sonra, hürriyet aşkının doyacağını umuyordu. Çünkü, burada büyük
kimseler, enerjik ve cesaretli Polytechnique'liler bulunuyordu. Bu
okuldan çok şey bekliyordu.
Galois, Polytechnique'in sınavına girdi ve kazanamadı. Bu başarısızlığa
sersemce bir haksızlığın neden olduğunu bilen sadece kendisi değildi.
Hatta, arkadaşları bile bu başarısızlıkla şaşkına döndüler. Zaten
Galois'nın matematik dehasını bilen ve onu takdir eden arkadaşlarıydı.
Tüm suçu sınav jürisine yüklediler. O sırada bu okula giren adaylarla
ilgili bir dergi çıkaran Terquem, okuyucularına, Galois'nın
başarısızlığıyla ilgili tartışmanın henüz kapanmadığını hatırlattı. Bu
başarısızlığı ve başka bir yerde, sınav jürisinin akıl erdirilemeyen
kararlarını yorumlayan Terquem şunları yazıyordu; "Yüksek zekalı bir
aday daha düşük zekalı sınav jürileri tarafından döndürülmüştür. Ben bir
barbarım. Çünkü onlar beni anlamıyorlar ". Galois'ya gelince,
başarısızlığı onun için öldürücü bir darbe olmuştu. Kendi içine kapandı.
Bu sınavın acısını hiç bir zaman unutamadı.
1828 yılında Galois on yedi yaşındaydı. Bu, onun hayatında büyük bir yıl
oldu. İlk kez onun dehasını anlayan değerli bir matematik öğretmeniydi.
Adından söz edeceğimiz kişi, Louis Paul Emile Richard (1795-1849),
Louis le Grand öğretmeniydi. Richard, dürüst bir eğitimciydi. Kendi öz
çıkarları için her şeyi uygun gören bu adam, öğrencisinin geleceği söz
konusu olunca hiçbir özveriyi esirgemeyen değerli biriydi. Bu sırada
bazı matematikçiler de vardı. Öğretmenlik hevesi içinde, eserlerini
yayınlaması için onu sıkıştıran dostlarının öğütlerine karşın, kendini
tümüyle unuttuğu da olurdu.
Richard, ayağına gelen kısmetin ne olduğunu ilk bakışta anladı.
Karşısındaki çocuk, Fransız'ların Abel'iydi. Galois'nın bazı zor
problemlere karşı verdiği orijinal çözümleri sınıfta açıklamaktan gurur
duyuyor ve bu insan üstü öğrencinin Polytechnique'e sınavsız kabul
edilmesini gereken her yerde söylüyordu. Richard, Galois' ya birincilik
ödülünü verdi ve raporuna şunları yazdı. "Bu öğrenci, arkadaşlarına göre
açık bir üstünlük göstermektedir. Matematiğin yalnız en zor taraflarına
çalışmaktadır." Bu söz, gerçeğin tam kendisiydi. Galois, on yedi
yaşında, denklemler kuramında her zaman hatırlanacak olan ve sonuçları
bir yüzyıldan fazla bir zaman sonra bile tüketilemeyen keşifler
yapıyordu. Galois, 1 Mart 1829 günü, sürekli kesirlere ait ilk
çalışmasını yayınladı. Bu çalışma, onun ileride başaracağı büyük işler
hakkında bir fikir vermemekle beraber, hiç olmazsa, basit ve sıradan bir
öğrenci olmadığını ve yaratıcı bir matematikçi olduğunu göstermeye
yeterdi.
O sırada, Cauchy Fransız matematikçilerinin başında geliyordu. Pek çok
yayını ve keşifleri olan Cauchy, yayın sayısı bakımından Euler ve
Cayley'den sonra geliyordu. Cauchy, eserlerini genellikle çabuk ve doğru
yazardı. Bazen unutkanlıkları da oluyordu. Fakat, bu kez yaptığı
unutkanlığı Abel ve Galois'nın felaketi oldu. Onların canına kıydı. Abel
için Cauchy kısmen suçlu kabul edilebilir. Fakat, Galois için
affedilmez bir unutkanlığın tek sorumlusudur.
Galois, on yedi yaşına kadar yaptığı buluşların önemlilerini, ileride
Akademiye vermeyi düşündüğü bir çalışma için saklamıştı. Cauchy, bu
çalışmayı Akademiye sunacağını söz verdiği halde, sonra bu sözü unutmuş
ve daha kötüsü bu yazıyı kaybetmişti. Galois, Cauchy'nin bu söz verişini
kendisinden bir daha duymadı. Cauchy, aynı davranışı Abel'e de
göstermişti. Cauchy'nin bu tür davranışının kasıtlı olup olmadığını
bilemiyoruz. Fakat, matematik tarihi için sadece onu suçlayabiliriz.
Çünkü, Cauchy'nin bu davranışı, genç Galois için bir hayal kırıklığı
oldu. Akademi üyelerine karşı beslediği hırçın nefreti tutuşturan ve
içinde yaşamaya zorunlu tutulduğu budala topluma karşı vahşi bir kin
şeklinde soysuzlaşmaya kadar vardıran bir dizi benzer felaketlerin ilki
oldu.
Bu kadar açıkça dehası görülen genci, öğretmenleri anlamıyor, onun
huzurla keşiflerini hazırlaması için bir ortam hazırlamadıkları gibi,
huzurunu bozuyorlar ve boşuna verilen ödevlerle oyalayarak çileden
çıkarıyorlardı. Uzun ve sıkıcı tektirler, ardı arkası kesilmeyen
cezalarla da onu isyana ve karşı gelmelere yöneltiyordu. O yine bunlara
bir yerde katlanıyordu. Kendisini büyük matematikçi olmaya yöneltiyor ve
bu amaçla çalışıyordu.
Galois, on sekiz yaşında genç bir delikanlıyken, ikinci darbe kafasına
indi. Galois, ikinci kez Polytechnique'e başvurdu. Sonuç yine beklendiği
gibi çıktı. Galois sınavı kazanamadı. Şansını son bir Kez daha
denemişti. Okulun kapısı artık kendisine sürekli kapanıyordu. Galois'yı
sınav yapan kimseler gerçekten de ondan çok daha geride kimselerdi.
Galois'nın bu sınavı dillere destan oldu. Her yerde bu sınavın sonucu
konuşuluyor ve bu sınavdan söz ediliyordu. İşin duygusal yanı böyleydi.
Fakat, olanlar zavallı Galois'ya olmuştu. Galois'nın en büyük özelliği,
hemen hemen tüm hesapları ve hesaplamaları zihninden yapar ve sonucu
söylerdi. Kalem, kağıt, tebeşir ve karatahta onun canını sıkıyordu.
Keskin bir zekası ve düşünme yeteneği vardı. Fakat ne yazık ki, bu kez
silgi ve tebeşiri özel bir amaçla kullandı. Sözlü sınavda jüri
üyelerinden biri, matematik bir güçlük üzerinde onunla tartışmaya
girişmek istedi. Jüri üyesi haksızdı. Fakat, direndi. Yetkili yerde de
oydu. Okula kabul edilmemek düşüncesinin verdiği bir öfke ve ümitsizlik
bunalımıyla ve sıkıntıyla silgiyi jüri üyesinin kafasına fırlattı ve ...
rezalet koptu. Yine olan zavallı Galois'ya oldu.
Galois'nın babasının acı ölümü ona son darbeyi indirdi. Bourg La
Reine'nin belediye başkanı olması dolayısıyla, halkı papazlara karşı
koruyordu. İhtiyar Galois, bu yüzden papazların çevirdiği dalaverelere
hedef oldu. 1827 yılının gürültülü seçimlerinden sonra, bir papaz
ihtiyar belediye başkanının şahsına karşı haysiyet kırıcı bir savaş
açtı. İhtiyar adamın şiire karşı olan yeteneğini kötüye kullanarak,
belediye başkanının imzasıyla Galois ailesinin birisine hitaben kirli ve
pis mısralar bulunduran bir şiir yazdı ve bunları halk arasında
dolaştırdı. Tam anlamıyla namuslu bir adam olan Galois'nın babası
kendine eziyet etmek merakına tutuldu. Bir gün, karısının evde
bulunmadığı bir sırada Paris'ten kaçtı. Oğlunun öğrenimini gördüğü
lisenin iki adım ötesinde bir apartmanda intihar etti. Cenaze töreninde
bazı karışıklıklar çıktı. Ona kızan bazı vatandaşlar cenazeye taş
attılar. Bir papaz alnından yaralandı. Galois, babasının tabutunun
görülmemiş bir patırdı içinde mezara indirilişine tanık oldu. O zamandan
beri, her yerde nefret ettiği haksızlığın varlığından şüphelenerek, hiç
bir zaman hiçbir yerde iyiliği göremedi.
Galois, Polyteohnique'teki ikinci sınavındaki başarısızlığından sonra,
öğretmen olmak için Ecole Normale döndü. Yıl sonu sınavlarına kendi
kendine çalışarak hazırlandı. Sınav jürilerinin kayıtları dikkate
değerdir. Matematik ve fizik sınavlarından pekiyi notunu aldı. Son sözlü
sınavında hakkında yazılmış şöyle bir not vardır; "Bu öğrenci fikir ve
söylemek istediklerini her zaman açık olarak ifade edememektedir. Fakat
zekidir. Dikkate değer araştırıcı bir zekası vardır." Edebiyat dersinde
en kötü yanıt veren öğrenci diye bir kayıt vardır.
Galois, 1830 yılı şubatında on dokuz yaşında kesin olarak üniversiteye
kabul edildi. Çalışmak için bir köşeye çekildi ve çalışmalarıyla
kendisini öğretmenlerine gösterdi. O yıl yeni konular üzerinde üç tane
çalışma yaptı. Bu çalışmaları, cebirsel denklemler kuramı üzerinde büyük
bir ilerlemeydi. Bu çalışmalarında, onun büyük kuramının bazı izleri
görülür. Bu buluşlarını ve başka sonuçlarını da birleştirerek, İlimler
Akademisine sundu. Bu eser, ancak çağın ileri gelen matematikçilerinin
izleyip anlayabileceği düzeydeydi. En yetkili kimselerin fikirlerine
göre, bu çalışma ödülü kazanacak tek eserdi.
Galois'nın bu yazısı Akademinin katipliğine geldi. Katip yazıyı
incelemek üzere evine ***ürdü. Fakat, yazıyı okumadan öldü. Katibin
kağıtları düzenlenirken Galois'nın bu çalışmasına rastlanılamadı. Galois
da bir daha bu yazıdan söz edildiğini duymadı. Galois'yı avutacak başka
bir söz daha yoktu. Koca deha, kötü bir düzen, anlayışsız insanlar,
Cauchy'nin önem vermemesi ve tekrar eden kötü sonuçlar içinde yok olup
gitmeyle karşı karşıyaydı. Bu olaylar, Galois'nın çökmüş ve kokmuş
düzene karşı nefretini arttırıyordu.
İlk ihtilal gösterileri Galois'yı sevinç içinde bıraktı. Arkadaşlarını
bu olaylara sokmak istediyse de, onlar çekimser kaldılar. Deneyimli
müdür, öğrencilerden dışarı çıkmayacaklarına şerefleri üzerine söz aldı.
Galois söz vermeyi kabul etmedi. Müdür, Galois'ya ertesi güne kadar
beklemesini rica etti. Müdürün davranışı incelik ve sağduyudan uzak
olduğunu kısa bir konuşmasıyla kanıtladı. Galois, öfkelenerek gece
kaçmaya çalıştı. Duvar oldukça yüksekti. 1830 yılının son ayları oldukça
karışık geçti. Galois, harekete geçmek için arkadaşlarına mektup yazdı.
Arkadaşları Galois'yı desteklemediler. Bunun üzerine Galois da okuldan
kovuldu.
Galois, parasız kaldığı için haftalık özel yüksek cebir dersleri vermek
için ilan verdiyse de öğrenci bulamadı. Bu nedenle bir süre matematiği
bıraktı. Halkın Dostları adı altında kurulan koruma kıtasının topçu
kısmına gönüllü olarak girdi. Son bir ümitle ve Poisson'un önerisi
üzerine, bugün Galois kuramı adı ile bilinen ve anılan ünlü çalışmasını
İlimler Akademisine yolladı. Poisson raportördü. Ona göre çalışması
anlaşılacak gibi değildi. Bu çalışmayı anlayabilmek için ne kadar zaman
harcadığını da söylemiyordu. Gerçekten, Galois'nın kuramının
anlaşılabilmesi için çok ileri düzeyde cebir bilgisi gerekmektedir.
Bugün bu gerçek yine aynı düzeyini korumaktadır. O zaman, Galois' nın
yaptığı bu çalışmayı anlayan çıkmamıştı. Galois artık kendini ihtilalci
politikaya verdi.
9 Mayıs 1831 gecesi, iki yüz kadar cumhuriyetçi, Kralın, Galois' nın
gönüllü olarak girdiği topçu kıtasının dağıtılması için imzaladığı
bildiriye karşı koymak için bir ziyafette toplandılar. İhtilalci ve
tahrik edici bir hava esiyordu. Galois, bir elinde kadeh ve bir elinde
çakı ile ayağa kalktı ve kadehini Kral Louis Philippe'e diye kaldırdı.
Bu hareketi yanlış anlamlara çeken arkadaşları onu ıslığa tuttular.
Çakıyı da görünce, çakıyı Kralın hayatına karşı bir tehdit anlamına
çektiler ve bağırarak alkışladılar. Galois, o anın kahramanıydı.
Alkışlar kesilmiyordu. Topçular yürüyüş yapmak için dışarı çıktılar.
Ertesi gün, Galois evinden alınarak tutuklandı. Sainte Pelagie'deki
hapishaneye kapatıldı.
Galois'nın yakın taraftarları usta ve kurnaz bir avukat buldular. Bu
avukat, sanığın aslında Louis Philippe'e, eğer "ihanet ederse" dediğini
ispat etmeye çalıştı. Çakıya gelince, onu da açıklamada güçlük yoktu.
Çünkü, Galois o sırada yediği pilicini kesmekle meşguldü. Yanında
bulunanlar da, ıslıklara boğulan cümlenin sonunu işittikleri üzerine
yemin ettiler. Galois bunu kabul etmediyse de, aile sahibi ve namuslu
bir adam olan yargıç, sanığa, bu davranışı ile durumu düzeltemeyeceğini
söyledi ve onu susturdu. Savunma çok ince hazırlanmıştı. Mahkeme heyeti
de sanığın gençliğine acıdı ve on dakika aradan sonra Galois'nın suç
işlemediğine karar verdi.
Galois, hürriyetini uzun zaman yine koruyamadı. Bir ay geçmeden 14
Temmuz 1831 günü bir tedbir olarak tutuklandı. Çünkü bu sırada
cumhuriyetçiler bir gösteri yapmaya hazırlanıyordu. Hükümet bu hareketi
büyüterek tebliğ halinde yayınlıyordu. Galois'nın ihtilal yapmasına
engel olmuşlardı. Polisin onu yargılaması için bir gerekçe bulması
güçtü. Tutuklandığında tepeden tırnağa kadar silahlıydı ama, polise hiç
bir direnme göstermemişti. İki aylık bir bekleyişten sonra, bir gerekçe
bulundu. Dağıtılmış topçu kıtasının resmi üniformasını taşıdığı için
yargılandı. Bir arkadaşı üç ay ve kendisi de altı ay hapis cezası giydi.
29 Nisan 1832 gününe kadar hapishanede kaldı. Kız kardeşi, ağabeyinin
geçirdiği bunca güneşsiz günden sonra sanki elli yıl daha çöktüğünü
söylerdi.
O zamanlar hapishanelerde hafif bir disiplin vardı. Tutuklular ya avluda
dolaşırlar ya da kantinde içerlerdi. Asık yüzlü ve daima düşünen
Galois, içicilerin alayı ile karşı karşıya geldi. Bir tahrik sonucu bir
şişe rakıyı bir solukta içti. İyi bir dostu ona ayılıncaya kadar baktı.
Ne yaptığının farkına varınca da utandı. Galois bu hapishaneden de
çıktı.
1832 yılında kolera salgını baş gösterdi. Galois'yı koleradan korunması
gerekçesiyle 16 Mayıs 1832 günü hastaneye kapattılar. Sanki, Louis
Philippe'in hayatı ile oynamış olan bu önemli siyasi kolera salgınına
karşı bırakılmayacak kadar kıymetliydi. Hastaneye kapatılmıştı ama,
dışarıdan gelenlerle görüşmek olanağı oldukça fazlaydı. Böylece,
hayatında tek bir aşk olayı da geçirmiş oldu. Her şeyde olduğu gibi,
bunda da bir felaketle karşılaştı. Aşağılık oynak bir kadın aklını
çeldi. Sonunda Galois, aşktan, kadından ve kendinden iğrendi. Ona bağlı
dostu Auguste Chevalier'ye şunları yazıyordu. "Dokunaklı cümlelerle dolu
mektubun bana biraz rahatlık getirdi. Fakat geçirdiğim bu kadar
şiddetli heyecanların izini nasıl yok etmeli? ... Her şeyde hayal
kırıklığına uğradım. Hatta aşkta, şan ve şerefte bile ..." Mektup 25
Mayıs 1832 tarihliydi. Dört gün sonra Galois serbest bırakıldı.
Dinlenmek ve biraz düşünmek için bir yazlığa gitmeye karar verdi.
Galois'nın 29 Mayıs 1832 günü başından geçen bir olay hakkında tam kesin
bir bilgi sahibi değiliz. Bu olay hakkında iki mektubunda yazılanlar
gerçek diye kabul edilen şeyleri akla getirmektedir. Galois, serbest
bırakıldıktan sonra, siyasi düşmanlarıyla çekişmeye girişti. O zaman
vatan severler düello (silahlı kavga) etmeye hevesliydiler. Zavallı
Galois, bir şeref meselesi veya bir aşağılık kadın yüzünden düello etmek
zorunda kaldı.
30 Mayıs 1832 günü şafak sökerken, Galois hasmıyla şeref meydanında
karşılaştı. Düello tabancayla yirmi beş adım uzaklıktan yapılacaktı.
Galois karnından vurularak düştü. Kör şans yine burada da onu buldu.
Yörede doktor yoktu. Onu düştüğü yerde bıraktılar. Sabah saat dokuz
sıralarında oradan geçen bir köylü tarafından Cochin hastanesine
***ürüldü. Galois öleceğini anladı. Karnındaki karın zarı iltihaplandı.
Bu peritonit meydana çıkmazdan önce henüz aklı başındayken papazın son
hizmetlerini kabul etmedi. Acaba babasının cenaze törenini mi
hatırlamıştı? Aileden tek haberdar edilen küçük kız kardeşi göz yaşları
içinde koşarak yetişti. Galois, tüm kuvvetini toplayarak onu teselli
etti.
Galois, 31 Mayıs 1832 günü yirmi bir yaşında, sabahın erken saatinde
öldü. Güneydeki mezarlığın fakirlerin gömüldüğü çukura gömüldü. Bugün,
Evariste Galois'dan hiç bir işaret ve hiç bir kırık taş bile
kalmamıştır. Onun kalan ve ölmez tek anıtı, hepsi altmış sayfa tutan
kendi el yazması olan Galois kuramıdır.
Galois 28 Mayıs 1832 tarihli, "Tüm cumhuriyetçilere" başlıklı mektubunda
şunları yazıyor:
"Ülkem uğruna ölmek olanağını bulamadığım için bana gücenmemelerini
dostlarımdan rica ediyorum. Alçak bir aşiftenin ve bunun aldattığı iki
kişinin kurbanı olarak gidiyorum. Hayatım sefil bir dedikodu içinde
tükenecek... Gerçeği soğuk kanlılıkla dinleyecek durumda bulunmayanlara
bu uğursuz gerçeği söylediğime pişmanım. Fakat, ne de olsa doğruyu
söyledim. Mezara, yalanlarla lekelenmemiş bir vicdan, vatansever kanın
temiz vicdanını ***ürüyorum. Allahaısmarladık! Halkın iyiliği için ne
kadar yaşamayı isterdim... Beni öldürenleri affediyorum. Çünkü, iyi
niyetli insanlardı."
Galois, adı belirtilmeyen dostlara yazdığı başka bir mektupta şöyle
diyor:
"İki vatansever beni düelloya davet etti. Bunu reddetmek benim için
olanaksızdı. Ne sana, ne ona haber vermediğim için özür dilerim. Çünkü,
rakiplerim hiç bir vatansevere haber vermemem için benden şerefim
üzerine söz istemişlerdi. Göreviniz çok basittir. İstemeyerek
çarpıştığımı, yani her uzlaşma çaresine başvurduktan sonra çarpışmaya
zorunlu olduğumu ispat ediniz. Yalan söylemek, hatta bu kadar önemsiz
bir şey için yalan söylemek hiç elimden gelir mi, söylersiniz. Kaderim,
vatanın adımı öğrenmesi için bana yaşamayı nasip etmediğinden hatıramı
koruyunuz. Dostunuz olarak ölüyorum."
E. Galois
Galois'nın yazdığı son sözler işte bunlardır. Öleceğini anlayan Galois
bu gece son arzularını, vasiyetnamesini, ateşler içinde kağıda yazmakla
geçirdi. Daha önce kafasında kurduğu büyük konuları aklında kaldığı
kadarıyla topluyor ve kağıda döküyordu. Arasıra yazıyı kesiyor ve kenara
birşeyler karalıyordu. "Vakit yok, vakit yok!" Yine çalışmasının
devamını kötü bir yazıyla karalamaya koyuluyordu. Bu son ümitsizlik
saatleri sırasında, gün ağarmadan önce yazdıkları, daha sonra gelecek
matematikçileri, yüzlerce yıl heyecan içinde nefes nefese bırakacaktır.
Matematikçileri uzun yıllar üzmüş olan problemin kesin çözümünü
vermişti. Bir denklem hangi koşullarda çözülebilir? Sonunda bu da
yaptıklarının bir parçasıydı. Bu büyük eserde, Galois gruplar kuramını
parlak bir başarı ile kullanmıştır. Bugün, bu önemli ve oldukça soyut
olan kuramın büyük öncüsü ve kurucusu ölmez Galois'dır.
Çılgınca yazılmış bir mektuptan başka, Galois, ilmi durumunu yerine
getirecek olan şahısa, İlimler Akademisine sunulmak üzere kaleme aldığı
bazı yazıları emanet etti. On dört yıl sonra, 1846 yılında Joseph
Liouville, bu yazılardan bazılarını "Teorik ve Pratik Matematik
Dergisi"nde yayınladı. Kendisi de orijinal ve seçkin bir matematikçi
olan Liouville bu yayının girişinde şunları yazıyor.
"Evariste Galois'nın çalışmalarının temel amacı, denklemlerin köklerle
çözülebilmesi koşullarıdır. Galois burada, dereceleri birer asal sayı
olan denklemlere ayrıntılı bir biçimde uyguladığı genel bir kuramın
temellerini atıyor. Daha on altı yaşından beri ve yeteneklerinin M.
Richard adında çok iyi bir öğretmen tarafından desteklendiği Louis le
Grand lisesinin sıralarında, Galois bu güç problemle uğraşmıştı."
Liouville daha sonra bu çalışmanın Akademiye gönderildiğini ve
raportörlerin çalışmanın açık olmadığını belirterek kabul etmediklerini
anlatır. "Aşırı derecede bir kısa yazma hevesi ve oldukça kapalı yazması
anlamayı oldukça zorlaştırmaktadır. Eseri inceledim ve kullandığı
yöntemin tümüyle doğru olduğuna inandım. Ufak tefek bazı eksikliklerini
tamamladım. Çalışmamın sonucunu görünce de büyük bir zevk duydum"
diyordu.
Galois, son arzularını dostu Auguste Chevalier'e yazdı. "Analizde bazı
yeni sonuçlar buldum... Yaptıklarımın doğruluğundan şüphem yok. Jacobi
veya Gauss'tan, bu teoremlerin doğruluğu hakkında değil de, bu
teoremlerin önemleri üstündeki düşüncelerini söylemelerini açıkça rica
edersin. Eğer umduğum gibi çıkarsa, bazı kimselerin bu karışık örgüyü
kendilerine kullanmaları için sökmeleri kalır. Seni hasretle
kucaklarım."
Zavallı Galois, hala kendisinin anlaşılması için nasıl da çırpınıyordu.
Jacobi cömert ve şerefli bir kimseydi. Ya Gauss ne diyecekti? Daha önce
Abel'e ne demişti? Cauchy veya Labatchewsky hakkında ne söylemeyi
unutmuştu? Bu kadar acı bir derse karşın, Galois hala boş ümitlere
kapılıyordu. Bu ümitleri ancak ölümünden tam on dört yıl geçtikten sonra
Liouville tarafından anlaşılacak ve eseri yayınlanacaktı.
Böylece, dahi bir matematikçi ******n acı yaşam öyküsünü ve anlaşılmadan
nasıl yok edildiğini gördük. Tüm öğretmenler, anneler ve babalar,
karşınızdaki öğrencilerin her zaman bir Galois olabileceğini
unutmayınız.