*Sitemize Üye Olunca Elinize Ne Geçer?

<--- 1. Üye Olarak Linkleri Görebilirsiniz... --->

<--- 2. İstediğiniz Kadar Paylaşım Yapabilirsiniz... --->

<--- 3. Güzel Bir Forum Hayatı Yaşayabilirsiniz... --->


Join the forum, it's quick and easy


*Sitemize Üye Olunca Elinize Ne Geçer?

<--- 1. Üye Olarak Linkleri Görebilirsiniz... --->

<--- 2. İstediğiniz Kadar Paylaşım Yapabilirsiniz... --->

<--- 3. Güzel Bir Forum Hayatı Yaşayabilirsiniz... --->

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

● En Güncel Paylaşım Platformu ●

---Misafir--- Hos Geldiniz Daha iyi Bir Hizmet İçin Üye olunuz.ÜyeLer Link GörebiLir

    Türk Dili ve Dil Birliği Önemi

    akrobat206
    akrobat206
    ● Admin ●
    ● Admin ●


    <b>Doğum tarihi</b> Doğum tarihi : 26/01/93

    Türk Dili ve Dil Birliği Önemi Empty Türk Dili ve Dil Birliği Önemi

    Mesaj tarafından akrobat206 Cuma Mart 05, 2010 6:40 pm

    << Dilin milli ve zengin olması milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. >> Mustafa Kemal Atatürk

    Türkçemiz ve bugünkü meseleleri hakkında söylenecek pek çok şey vardır. Özellikle Türkçeye benzeyen garip lisana yer veren bazı gazeteler, dergiler, radyo ve televizyon sunucuları kelimeleri yanlış telaffuz ediyorlar ve yerli yerinde kullanamıyorlar. Bir ülkede güzel bir dille yayın yapılmıyorsa, o ülkenin insanları da doğal olarak güzel konuşup yazamayacaklardır. Meselâ: << ölüm ihtimali daha fazla >> yerine, << ölüm şansı daha fazla >> diyorlar. Mütefekkir’e müteferrik, muhribe, muhbir diyorlar. Çok kullanılan kelimelerden birisi de << cangıl >>. Bu kelimenin Türkçesi ormandır. Cangıl ise farsçadır. Diğer bir kelime ise << keyif >>. O kadar fazla cümle içerisinde ve sıkça telaffuz ediliyor ki, üstelik bunu yapanlar radyo ve televizyon programlarını, haberleri sunan kimseler olunca durum iyice can sıkıcı bir hal alıyor. Çağın insanı duyumla algılayamadığı yüksek değerlerle bezenmiş yaşam ve yaşamına değil, yalnızca bedensel yaşamına ilişkin ihtiyaçların giderilmesi yolunda kaygılar taşımaktadır. Nitekim bugünün bilimi sırf bedenimizin en yüksek düzeyde rahata kavuşmasını sağlayacak teknik araçların bulunmasına yönelik olmuştur. Sanat ve kültürü de başını yine sadece beden ve teknik araçların sığ yanındaki haz ihtiyacına çevirmiştir; bunun içindir ki, derin zevk ve mutluluk verecek duyguları terk ederek ısrarla << keyif >> teriminde ifadesini bulan ve aşağı bir duyumsama olan yalnızca bedensel hazzı arar olmuştur. Oysa her şeyin bireyde ve birey için olduğu kesindir. O, toplumu ve tümüyle evreni kapsayan soyut bir kavram, sırf akılla kavranan soyut bir sayı değildir. Tek başına temel bir gerçektir. Toplum ancak birey olarak insandadır, insanda varlığa kavuşur. Çünkü kültür, onun ortaya koyduğu bir yapıttır ve bu yapıttır ki, toplumu oluşturur. İnsan kalabalığını sadece sayısal bir yığın, bir güruh olmaktan çıkarıp sevgi gibi yüksek değerleri yansıtan bir varlık kimliğine sokar. Yine çok üzüldüğüm diğer bir kelime ise meselâ, dolmuşta << iki tane alır mısınız? >> Yahu << insan >> bu, fasulye değil! Yine bu örneği çoğaltmak mümkün, zira televizyonda akşam haberleri, programları sunan ya da günlük yaşamda üst düzey kimselerin dahi << kişi >> yerine << tane >> kelimesini telaffuz etmeleri doğrusu içler acısı. Şu an yine hatırladığım diğer bir örnek ise bir düşünceyi açıklamak için örnek gösterileceğinde o örneğe giriş olarak söylenen bir söz, söz gelimi, söz misali, söz temsili, örneğin, meselâ yerine << atıyorum >> diye başlayanlar .. İşte o zaman ben zaman – mekân boyutunda bulunmuyorum sanırım. Hiç << atıyorum >> diyerek bir düşünceyi açıklamak için örnek gösterilir mi? Öyleyse gerçekten << atıyorsun >>. Bir de bunu yapanlar aydın diye nitelediğimiz değerli kimseler olunca elbette insan üzülüyor.

    Dil sahip olduğu büyük önemini, onun insan ve toplum yaşamı için vazgeçilmezliğinden alır. İnsan kendini kültürde bulur, ancak kültür ile insanca yaşayabilir. Kültür toplumsal bir olgu, onun özgünlüğünü ortaya koyan bir özelliktir. Bu arada kültürde mekân toplum olunca zaman da tarih olmaktadır. Bu yüzden büyük düşünür Radbruch, << kültürde ilerleme, yıkımı değil devralınan kültürün zenginleşmesini deyimler. >> demektedir. Buna göre, kültürün bir millete bağlanması, onun tarihin bir parçası olmasından anlaşılmaktadır. Bu bağ o denli güçlüdür ki gerçek anlamda tarih, savaşların değil bir kültürün tarihidir denir. Nitekim hayvanlar da savaşır ama onların bir tarihi yoktur.

    Bu açıklamaların bizi getirdiği nokta, dilin (lisanın) asıl işlev ve amacının bir toplumda kültürün oluşma ve yaygınlaşmasının bir aracı olduğudur. Kültür, değer gerçekleşmesi olarak değer yargılarından oluşur. Mantıkî bir yapı olan yargılar da ancak dil ile nesnelleşir; başkalarının duyum ve algısına sunulur.

    Görülüyor ki dil dediğimiz olguda temel olan kültürdür. Gerçekten dilimizi daha iyi öğrenirken yalnızca kelimeleri ezberlemekle yetinemeyiz, derin kültürümüzü de anlamak ve böylece iç dünyamızı zenginleştirmek zorundayız. Sanatta, edebiyatta, ilimde ve fikirde daha çok kelime bilgisi ile çevremizdekilere örnek olacak, onların da güzel konuşup yazmalarına da vesile olacağız. İfade darlığının en mühim sebebi kelime hazinemizin fakirliği ve kavramlardaki anlam sapmalarıdır. Anlamı sapmış bir kavram sapık bir insandan farksızdır. Çağdaş dil anlayışında böyle bir uygulamaya yer yoktur. İngilizler, kendi dilleri için, << İngilizce, İngilizceleşmiş İngilizcedir. >> der.

    Diğer bir olumsuz konu ise, özellikle bazı kesimlerin hayat üsluplarına uygun kelime ve deyimler yani daha çok kozmopolit kültürün hâkim olduğu büyük şehirlerde görülen bir ifade tarzı olan << argo >> dur. Nezaketten ve letafetten kaçışı da ifade eden argo konuşanları anlamaktayız. Zira nezaket, akıldan gelir! Genç nesiller dili önce aileden ve çevreden öğrenirler. Bir dil ailede güzel konuşuluyorsa, o ülkenin insanları da güzel konuşan, kendilerini doğru ifade edebilen, birbirine itinalı, nezaketli ve kültürlü bireyler olacaklardır. Değerli şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca, << Türkçe benim ses bayrağımdır. >> diyerek sosyolojik bakımdan milleti meydana getiren unsurların en önemlisinin dil olduğunu ehemmiyetle vurgulamıştır. Milletimizi meydana getiren dil Türkçedir ve yüzyıllardır varlığımızın, dağılıp yok olmamamızın en önemli nedenlerinden biri olmuştur. Dil birliği her şeyden önce bir devletin sosyal bir birlik olarak görülmesini sağlar. Nitekim dil bir milletin ortak ifadesi olarak ortak anlayışın neticesidir.

    Kendi milletinin kültürünü öğrenmek ve incelemek isteyen her Türk’ün; Türk dilini iyi bilmesi, iyi konuşması gerekir. Bir milleti yok etmek, parçalamak, boyunduruk altına almak istiyorsanız, önce o devletin dilini yok edin kâfidir. Ulu önder Atatürk’ün dediği gibi:

    << Milliyetin en belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim diyen insan her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. >>

    İnsanı insan yapan dil olduğu gibi Türk’ü Türk yapan da Türkçedir. Bu bakımdan Türkçeyi başka dilden kelimelerin istilasından kurtarmak, onun saflığını korumak ve kendi sadeliğinde varlığını sürdürmesi için çabalamak ve bu sorumluluk bilinci ile gelecek nesillerin istifadelerine sunmak hepimizin görevidir.
    __________________

      Forum Saati Salı Mayıs 07, 2024 9:10 am